Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1761 E. 2022/372 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1761
KARAR NO: 2022/372
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 20.11.2018
NUMARASI: 2015/761 Esas – 2018/1130 Karar
DAVA: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 20/03/2014 tarihinde davalı şirketin acentesi olarak faaliyete başladığını, sözleşmenin fesih tarihi olan 11/06/2015 tarihine kadar üretim yapılarak davalı şirkete portföy kazandırıldığını, davalı şirketin fesih ihbarı yapmadan Beykoz …Noterliğinin 07/09/2015 tarih ve … yevmiye nolu fesihname ile 11/09/2015 tarihinde sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini, müvekkiline fesih ihbarında bulunulmadan yapılan feshin iyi niyet kurallarına uymadığı gibi sözleşmenin 23. maddesine de aykırılık teşkil ettiğini, müvekkilinin acentelik süresi boyunca davalı şirkete yeni müşteriler kazandırdığını, davalı … sigortalılara tanıttığını ve sektörde tanınmasına yardımcı olduğunu, sözleşmenin ani olarak sonlandırılmasının müvekkilini ticari açıdan zor durumda bıraktığını, iş kaybına uğrattığını, acenteliğin fesih öneline uyulmadan feshi nedeniyle TTK’nın 122. maddesine göre denkleştirme tazminatı talep etme hakkı bulunduğunu beyanla; belirsiz alacak davası olarak açılan iş bu dava ile fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL denkleştirme tazminatının, acenteliğin feshi tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; sözleşmenin feshedilmesine davacı tarafın sözleşmeye aykırılık işlemlerinin sebebiyet verdiğini, Borçlar Kanunu’na göre vekilinin iş ve hizmetlerini vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğunu, davacının yasa ile belirlenen borçlarını yerine getirmediğini, hem kendi portföyünde olmayan işleri aldığını hemde teknik sonuçlarının olumsuz çıktığını, davacının müvekkili şirkete zarar verenin bir acente olması sebebiyle sözleşmenin feshedildiğini, denkleştirme talep hakkının acentenin kusuru olmaksızın sona ermesi gerektiğini, dava konusu feshin acentenin kusuru sebebi ile yapıldığını, davacının bu nedenle denkleştirme talebinde bulunamayacağını, taraflar arasında yapılan sözleşmenin 24/son maddesi gereğince her ne sebeple olursa olsun sözleşmenin feshi veya sona ermesi halinde müvekkili şirketten herhangi bir nam ile hak ve tazminat, portföy tazminatı, maddi ve manevi tazminat, kâr kaybı taleplerinde bulunmaya hakkı olmayacağını kabul ve taahhüt edildiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Taraflar arasında 20/03/2014 tarihinde acentelik sözleşmesi imzalandığı ve sözleşmenin 07/09/2015 tarih ve … yevmiye nolu noter fesihnamesinin muhatabına 09/09/2015 tarihinde tebliği ile 11/09/2015 tarihi itibariyle davalı … tarafından tek taraflı olarak feshedildiği, davacı tarafından haksız fesih iddiası ile portföy/denkleştirme tazminatı talep edildiği, bu tür tazminatın fesih tarihi itibariyle yürürlükte bulunan ve uyuşmazlığa uygulanması gereken 5684 sayılı Sigorta Kanunu’nun 23/16. maddesi uyarınca sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesinin sigorta şirketinden tazminat talep edebileceği, tazminat hesabı yapılırken davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davalının ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususlarının tartışılması gerektiği(Yargıtay 11. HD.nin 09/03/2015 tarihli 2014/16850 E – 2015/3124 K sy ilamı), davalı … tarafından acentelik sözleşmesinin 07/09/2015 tarihli fesihname ile 11/09/2015 tarihi itibariyle feshedilmiş olması nedeniyle taraflar arasındaki sözleşmenin 23′ üncü maddesindeki “3 ay evvel noter aracılığı ile feshi ihtar etmek kaydı ile” şeklindeki düzenlemeye riayet edilmediği, her ne kadar aynı maddenin 6′ ncı bendinde sözleşmenin feshi halinde portföy tazminatı talep edilmeyeceğini acentenin kabul ettiği düzenlenmiş ise de, gerek bir hakkın doğumunundan önce bu haktan vazgeçilmesinin mümkün olmaması, gerekse TTK.nun 122/4 maddesinde denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemeyeceği düzenlenmiş olması karşısında sözleşmenin 23/6 ‘ncı maddesindeki düzenlemeye itibar olunamayacağı, bunun yanı sıra sözleşme ile davalı … şirketine üç aylık ihbar süresi aranmaksızın haklı bir sebeple derhal fesih yetkisi verilmiş ise de, davalı … şirketinin fesihnamede belirttiği “şirket menfaatlerinin acente faaliyetleri sonucu zarar görmesi” şeklindeki fesih sebebinin ispatlanamadığı, bu nedenle davalı … tarafından yapılan feshin haksız fesih olduğu, bu kapsamda davacının denkleştirme tazminatının kabulü için TTK.nun 122/1 ‘inci fıkrasının a-b ve c bentlerinin kümülatif şekilde gerçekleşmesinin gerektiği ve hesaplamada TTK.nun 122/2 ‘nci maddesine göre yapılması gerektiği, mahkememizce alınan 25/01/2018 tarihli ek bilirkişi raporu ile 31/05/2017 tarihli kök bilirkişi raporunun gerek anılan Yargıtay kararına gerekse denkleştirme tazminatını düzenleyen TTK.nun 122’ nci maddesinde açıklanan hususlara uygun olmaması nedeniyle hükme esas alınamayacağı, gerekçeli, denetime elverişli ve somut olaya uygun olması nedeniyle 03/07/2018 tarihli bilirkişi raporuna itibar edildiği, her ne kadar mahkememizce itibar olunan 03/07/2018 tarihli bilirkişi raporuna karşı davacı vekilince hesaplamanın TTK.nun 122/2 ‘nci maddesine uygun olmadığı şeklinde itiraz edilmiş ise de, bilirkişi tarafından sözleşmenin yürürlükte kaldığı 18 ay üzerinden denkleştirme tazminatının hesaplandığı, bu nedenle davacı tarafın bilirkişi raporuna itirazının yerinde olmadığı, davalı vekilince ise itibar olunan bilirkişi raporuna sigorta şirketinin verilen zarar nedeniyle alacağı olduğundan bahisle itiraz edilmiş ise de, dava dosyasında bu yönüyle ispatlanan bir zarar bulunmadığı gibi cevap dilekçesinde de buna ilişkin bir talebin bulunmaması nedeniyle rapora yapılan itirazın yerinde olmadığı, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle davacının 9.063,37 TL denkleştirme tazminatı alacağının bulunduğu, bu alacağın davalı daha önce temerrüde düşürülmediğinden dava tarihinden itibaren faiz uygulanması gerektiği, davacı tarafça dava dilekçesinde reeskont faizi talep edilmiş olması nedeniyle alacağı dava tarihinden itibaren reeskont faizi uygulanması gerektiği…” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 9.063,37 TL denkleştirme tazminatının, dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Verilen karara dayanak bilirkişi raporuna süresi içinde itiraz sunmalarına rağmen mahkemenin itirazları değerlendirmeden bilirkişi raporu doğrultusunda karar verdiğini, oysaki 18/01/2018 tarihli kök rapora göre karar vermesi gerektiğini, Bilirkişi tarafından verilen 02/07/2018 tarihli ek rapor ve önceki kök rapora göre müvekkilinin, davalı tarafından sözleşmenin haksı feshedildiği tespit edilmiş olmasına rağmen tazminat hesaplaması yönünden hata yapılmış olması sebebiyle raporun denkleştirme tazminatı miktarına itirazlarını sunduklarını, buna göre bilirkişinin “TTK122/2.maddesine göre denkleştirme tazminatı hesaplamasında fesih edilen acentenin son beş yıllık faaliyetinden elde ettiği komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz .Sözleşme daha kısa sürmüş ise faaliyetin devamı sırasındaki ortlama esas alınır” demekle birlikte, bilirkişinin hesaplama yaparken fesihten sonra devam eden poliçelerde sigorta şirketinin elde ettiği menfaat üzerinden hesaplama yaptığını, bilirkişinin öngörülmeyen bir hesaplama yöntemi kullandığını, bilirkişinin bu ek raporuna dayanak olarak alınıp verilen kararda hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi raporunda 119.382,70 TL denkleştirme tazminatı çıktığını, ancak mali veriler ışığında heyetçe yeniden hesaplanması gerektiği bilirkişi tarafından belirtildiğini, bunun üzerine bilirkişi heyeti tarafından detaylı bir mali inceleme yapılarak 18/01/2018 tarihinde kök bilirkişi raporu hazırlandığını, bu bilirkişi raporuna göre ise acentelik süresi boyunca toplam Üretimin 2.234.268,46 TL olduğu ve acentelik komisyonunun ise 162.157,26 TL olduğu tespit edilerek TTK’nın 122. maddesi uyarınca yapılan hesaplama sonucu 81.078,63 TL denkleştirme tazminatına hak kazanabileceğinin belirtildiğini, kök raporun davayı ispatlar nitelikte olup TTK’nın122. maddesi uyarınca acentenin acentelik süresi boyunca elde ettiği komisyonların ortalaması alınarak yapılmış hesabı ihtiva etmekteyken, mahkemenin fesih sonrasında davalı şirket tarafından yenilenen poliçeler olup olmadığı ve davalıya müvekkili acentenin müşteri kazandırıp kazandırmadığı yönünde inceleme ve tespit yapılması için aldırılan ek raporda TTK’nın 122. maddesine tamamen aykırı bir şekilde dayanağı olmayan bir hesaplamaya uyarak hüküm tesis ettiğini, her hangi bir dayanağı olmayan hesaplama biçimine göre karar verildiğini, Mahkemenin kararını kabul anlamına gelmemek üzere; kararda davalı lehine hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin de fahiş olduğunu, müvekkilinin davasının belirsiz alacak davası olarak açıldığını ve açtığı davada haklılığının ispat edildiğini, bilirkişi kök raporuna dayanılarak müddeabihin arttırılması yoluna gidildiğini, dolayısıyla reddedilen kısım bakımından müvekkilinin kusuru bulunmadığını, bu nedenle reddedilen miktar üzerinden neredeyse hükmedilen meblağa denk gelen yargılama giderleri ve vekalet ücretine mahkum edildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Bilirkişi tarafından hazırlanan ve hükme esas alınan 02.07.2018 tarihli raporda, müvekkili şirket tarafından gerçekleştirilen feshin haklı bir fesih olarak değerlendirilemeyeceği kanaati bildirilmekle birlikte, yapılan bu değerlendirmeyi kabul etmediklerini, müvekkili şirket tarafından acentelik sözleşmesinin haklı ve hukuka uygun sebeple feshedildiğini, Mahkeme tarafından davacı taraf lehine denkleştirme tazminatına hükmedilmiş ise de müvekkili şirketin davalı acenteliğin zararlı faaliyetleri sonucu uğramış olduğu ekonomik kayıplar itibari ile bu tazminatın da kabul edilebilir olmadığını, müvekkili şirketin, davacı acenteliğin bu faaliyetleri kapsamında bir kâr elde etmediği gibi, denkleştirme tazminatı talebine konu olabilecek bir ekonomik kazanç kesinlikle elde etmediğini, davalı acenteliğin doğrudan kendi acentelik faaliyeti nedeni ile müvekkili şirkete kazandırdığı müşteri portföyü ve ekonomik fayda olmadığını, davacının da bu kapsamda bir müşteri kaybı olmadığını, buna ilişkin mahkemece talep edilen belgelerin de davacı tarafça sunulmadığını ve ispat yükünün yerine getirilmediğini, Davacı şirketin sözleşmeye aykırı şekilde düzenlediği zararlı poliçeler ve ayrıca bölge dışından düzenlediği poliçeler sonucunda müvekkili şirketin, en az %155,1 oranında zarara uğradığını, ancak bu konuda yapmış oldukları itirazların mahkeme tarafından değerlendirmeye alınmadığını, Ayrıca her iki tarafın tacir olduğu dikkate alınaarak, ilgili sözleşme hükümlerinin geçerli kabul edilmesi gerektiğini, mahkemece verilen kararın bu yönü ile de hukuka aykırı olup, bu konuda itirazların da değerlendirilmediğini, taraflar arasında genel işlem koşulu niteliğinde ve TTK’nın 122/4. hükmüne aykırı bir hüküm sözleşmede bulunmadığını, acentelik sözleşmesinin 4. maddesinin fesih hakkını açıkça müvekkili şirkete tadığını, ayrıca 10. maddede yine fesih hakkının bulunduğunun belirtildiğini, ayrıca 14. madde ve 23. madde gereğince de açılan davanın haksız olduğu ve acentenin tazminat talep edemeyeceğinin belirtildiğini, tüm bu sözleşme hükümlerinin davalı acente tarafından kabul edilmiş olup söz konusu hükümlerin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle portföy tazminatının (denkleştirme tazminatının) tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, tarafların ileri sürdüğü istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; Somut olayda, taraflar arasında 20.03.2014 tarihinde imzalanan sigorta acentelik sözleşmesinin davalı tarafından 07.09.2015 tarihli ihtarname ile feshedildiği ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve haksız ise davacının denkleştirme tazminatı koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşmenin 23. maddesindeki “3 ay evvel noter aracılığı ile feshi ihtar etmek kaydı ile” şeklindeki düzenlemeye riayet edilmediği, her ne kadar aynı maddenin 6. bendinde sözleşmenin feshi halinde portföy tazminatı talep edilmeyeceğini acentenin kabul ettiği düzenlenmiş ise de gerek bir hakkın doğumunundan önce bu haktan vazgeçilmesinin mümkün olmaması, gerekse TTK’nın 122/4. maddesinde denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemeyeceği düzenlenmiş olması karşısında, sözleşmenin 23/6. maddesindeki düzenlemeye itibar olunamayacağı; bunun yanı sıra sözleşme ile davalı … şirketine üç aylık ihbar süresi aranmaksızın haklı bir sebeple derhal fesih yetkisi verilmiş ise de davalı … şirketinin fesihnamede belirttiği “şirket menfaatlerinin acente faaliyetleri sonucu zarar görmesi” şeklindeki fesih sebebinin ispatlanamadığı, hal böyle olunca, taraflar arasındaki sözleşmenin haklı neden olmaksızın davalı tarafından feshedildiğinin kabulü ile sonuca gidilmesi isabetli olup, davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; Davacı vekilince denkleştirme tazminatı hesaplaması yönünden hatalı hesaba dayalı bilirkişi raporuna göre karar verildiği ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişki devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden akidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Somut olayda uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça “denkleştirme istemi” olarak tanımlanan, doktrinde de “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı”, “portföy akçesi” olarak da ifade edilen bu tür tazminat, 5684 sayılı Sigorta Kanunu’nun 23/16. maddesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebileceği şeklinde düzenlenmiştir. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan 02.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda, davalı … şirketinin sistem kayıtlarında inceleme yapılarak ve davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri de dikkate alınarak, sözleşmenin yürüklülükte kaldığı 20.03.2014-11.09.2015 tarihleri arasındaki 18 aylık dönem için yapılan hesaplama sonucu, davacının davalıda kalan portföyü sayesinde davalının elde etmeye devam ettiği/ bir müddet devam edebileceği menfaatin hesaplandığı, TTK’nın 122/2. maddesi uyarınca davacıya ödenmesi gereken portföy tazminat tutarının üst sınırının belirlendiği, hesaplanan tazminat tutarından davacı acentenin işletme giderleri ve peşin değer tenzili sonrası ödenecek tazminat tutarının 9.063,37 TL olarak hesaplandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece de bu tutar yönünden davacı talebi kabul edilmiştir.Denkleştirme alacağının hesaplanma şekli konusunda mevzuatta bir formül verilmemiştir. Bu durumda karşılaştırmalı hukuktan ve 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesindeki düzenlemeden ve Yargıtay uygulamasından hareketle bir hesaplama yöntemi uygulanmalıdır. Buna göre mahkemenin hükme esas aldığı 02.07.2018 tarihli bilirkişi raporundaki hesaplamanın TTK’nın 122. maddesi düzenlemesi ile Yargıtay uygulamasına uygun olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı vekilince müvekkili aleyhine hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama gideri de istinaf edilmiştir. Davacı tarafından dava 10.000 TL değer belirtilerek belirsiz alacak davası olarak açılmış, yargılama aşamasında harcı yatırılarak dava değeri 71.078,63 TL artırılarak 81.078,63 TL olarak talep edilmiştir. Mahkemece davanın kabul ve reddedilen tutarı üzerinden vekalet ücreti ve yargılama giderleri hüküm altına alınması isabetli olup, davacı vekilinin alınan bilirkişi raporu dikkate alınarak müddeabihin arttırıldığı, bu nedenle reddedilen kısım yönünden müvekkilinin kusuru bulunmadığından müvekkili aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğu yönündeki istinafı da yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye irad kaydına; 464,36 TL bakiye istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 25.03.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca dava değerine göre karar kesindir.