Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1740 E. 2022/371 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1740
KARAR NO: 2022/371
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 20.12.2017
NUMARASI: 2014/821 Esas – 2017/1215 Karar
DAVA: Haksız Rekabet Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat
Taraflar arasındaki haksız rekabet davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin oto yedek parça ve aksesuarları iç ve dış ticaret işiyle iştigal ettiğini, davalı şirketin de aynı iştigal alanında faaliyet gösterdiğini, davalının, müvekkili şirket nezdinde iş kanuna tabi olarak çalışmakta iken kendi istekleri ile ayrılan …, …, … ve … isimli çalışanları yüksek maaşla kandırdığını, davalının bu eski çalışanlardan müvekkili şirketin bilgi ve sırlarını elde ederek birçok müşterisini kendisine çektiğini, bu müşterilere mal satarak müvekkili şirketi büyük zarara uğrattığını, davalının müvekkilini zarara uğrattığı fiilleri gizlemek amacıyla anılan personeli sigortasız çalıştırdığını, bu nedenlerle müvekkilinin maddi ve manevi zararlarının oluştuğunu belirterek; 1.000,00 TL maddi, 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, davalının haksız fiil teşkil eden davranışlarının devam etmesi nedeniyle ve müvekkilinin uğradığı zararların artmasının engellenmesi için davalının haksız rekabet ve kötü niyetli davarnışlarının ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına, kararın gazetede ilan edilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; dilekçede adı geçen …’in müvekkili şirket ile hiçbir zaman alakasının olmadığını, davalı şirketten ayrıldıktan sonra … unvanlı bir şirkette çalıştığını, …, …, … ile iş akdi imzalandığını, bu kişilerin davacı ile ilişkilerini kestikten sonra farklı tarihlerde müvekkili ile çalışmaya başladıklarını, sigortalı çalıştırdıklarını, aksini ispat etmesi gerektiğini, davacının asıl amacının müvekkiline olan borcunu ödememek olduğunu, bu amaçla müvekkili şirket aleyhine Kadıköy … İcra müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, müvekkili şirkete olan gerçek borcun tahsili amacıyla da taraflardan Kadıköy … İcra müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile takip başlatıldığını belirterek; davanın öncelikle görev yönünden reddine, kabul görmediği takdirde davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, usule dair itirazlarının kabul görmediği takdirde yapılacak yargılama neticesinde davanın esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava, 6102 sayılı TTK. 56 V.D. Maddeleri uyarınca açılan haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasıdır. Davacı şirkette çalışan …, …, … ve …’ in davalı tarafın ayartması ile davacı iş yerinden ayrıldıktan sonra davalı şirkette işe başladıkları, davacının müşterilerine davalı şirketin ürünlerini satmaya başladıkları iddia edilmiş davalı taraf ise davacı şirket çalışanlarından …’i hiçbir zaman istihdam etmediklerini ve fakat …, … ve …’ i ise istihdam ettiklerini kabul etmişler, ancak haksız rekabet iddialarını kabul etmediklerini, davacı şirketin müşterilerine kendi ürünlerini satmadıklarını beyan etmişlerdir. Davacı şirket çalışanlarına ait SGK Hizmet Dökümü, davalı şirket kayıtları, her iki şirketin ticari şirket kayıtları celp olunmuş, Her iki şirketinde aynı alanda ticari faaliyette bulundukları, davacı şirkette çalışan …, … ve …’ in davacı şirketten istifa ederek ayrıldıktan kısa bir süre sonra davalı şirkette çalışmaya başladıkları, davacı şirketin çalışmış olduğu müşterilerine, adı geçen çalışanların davalı şirkette işe başladıktan sonra 53 adet fatura ile davalı şirketin mal satmış olduğu alınan bilirkişi raporları ile tespit edilmiştir. Davalı şirketin davacı şirketin çalışanlarını istihdam ederek davacı şirket müşterilerine kendi ürünlerini satmış olması, TTK. 57/6,7,8 bentleri uyarınca haksız rekabet teşkil ettiği davalının davacının ticari sırlarına vakıf elemanlarını yüksek maaş vaadi ile işe alarak davacının müşteri portföyünden yararlandığı ve davacı müşterilerine 53 adet fatura ile satış yapması ile de davacının zararına neden olduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar davalı taraf söz konusu 53 adet faturanın sahte olduğunu iddia etmiş ise de bu hususta yapılan suç duyurusu üzerine Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … soruşturma sayılı dosyasında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiş olduğu anlaşılmıştır.Davaya konu eylemlerin haksız rekabet teşkil etmesi nedeniyle davacının haksız rekabet nedeniyle uğramış olduğu maddi zararının tespiti için bilirkişi incelemesi yapılmıştır. 21/09/2011 günlü Prof. Dr. …, Dr. … ve Mali Müşavir … tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda davacının maddi zararının 2.889,33 TL olduğu rapor edilmiş; Bilirkişi raporuna itiraz üzerine alınan 10/12/2012 günlü ek raporda ise aynı görüş korunmuştur. Mahkememizce alınan 23/01/2015 günlü Prof. Dr. …, Yrd. Doç. Dr. … ve Mali Müşavir … tarafından hazırlanan raporda ise davacı zararının 5.591,58 TL olduğu rapor edilmiştir. Alınan her iki heyet raporunda da davacı şirketin 10/04/2009-31/12/2009 tarihleri arasındaki ticari faaliyetlerinden dolayı uğramış olduğu zararın tespit edildiği, oysa her dava açıldığı tarihteki koşullara göre görülmesi gerektiğinden iş bu dava tarihinin 10/05/2009 olduğu, dava tarihinden sonraki uğranılan zararın ayrı bir davanın konusunu teşkil edeceği, yine her iki rapor arasında mahkememizin 30/11/2016 tarihli duruşma tutanağında ayrıntıları ile yazılı olan hesap kalemleri arasında ciddi farklılıklar olduğu göz önüne alınarak aşağıdaki hususların tespit edilmiş olduğu; a-23/01/2015 günlü raporda yıllık net satışın 1.823.579.16 TL, 21/09/2011 günlü raporda yıllık net satışın 4.137.141.18 TL olduğu, b-23/01/2015 günlü raporda brüt karın 490.332.98 TL, 21/09/2011 günlü raporda brüt karın 395.378.94 TL olduğu, c-23/01/2015 günlü raporda faaliyet giderinin 438.905.07 TL, 21/09/2011 günlü raporda faaliyet giderinin 212.537.99 TL olduğu, d-23/01/2015 günlü raporda faaliyet gider oranının %24.0683, 21/09/2011 günlü raporda faaliyet gider oranının %53.70 olduğu,bu haliyle her iki rapor arasında çelişkiler bulunduğu, e-23/01/2015 günlü raporda faaliyet giderinin 438.905.07 / 490.332.98 ( brüt kar) hesabında faaliyet gider oranının mahkememizce %90 olarak tespit edildiği, 23/01/2015 günlü raporda %24,0683 faaliyet gider oranının nasıl bulunduğunun açıklanması gerektiği, söz konusu sonucun maddi hata olup olmadığının da açıklanması gerektiğinin şayet faaliyet gider oranının %90 olması halinde bu durumda davacı şirketin 100 TL brüt kar edebilmesi için 90 TL faaliyet gideri yapması gerekmekte olup, bu durumda şirketin kar mı ya da zarar mı edeceğinin de tartışılması gerektiği, f-her davanın açıldığı tarihteki durumlara göre değerlendirilmesinin usul hukukunun en önemli ilkelerinden biri olduğu, dava tarihinin 15/05/2009 günü olduğu ancak bilirkişi kurulu tarafından dava tarihinden sonraki dönemi de kapsar şekilde ( 15/05/2009 – 31/12/2009 ) davacı şirket bilançolarının da incelenerek zarar hesabının yapılmış olduğu göz önüne alındığında bu taktirde dava tarihi olan 15/05/2009 öncesi ve 15/05/2009 – 31/12/2009 tarihleri arasında terditli olarak ayrı ayrı hesap yapılması için dosyanın bilirkişi kuruluna tevdii ile ek rapor alınmasının istenilmesine karar verilmiş; Ara karar doğrultusunda hazırlanan 01/03/2017 günlü Prof. Dr. …, Yrd. Doç. Dr. … ve Mali Müşavir … tarafından hazırlanan ek raporda davacı şirketin dava tarihine kadar zararının 3.113,19 TL, dava tarihinden sonraki zararının ise 5.242,06 TL olduğu rapor edilmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporuna göre davasını ıslah ederek 5.591,58 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili davaya karşı zaman aşımı definde bulunmamış ancak ıslah dilekçesine karşı zaman aşımı definde bulunmuştur. İş bu davanın mülga 1086 sayılı HUMK zamanında açıldığı, davanın kısmi dava olduğu, kısmi davalarda davaya karşı zaman aşımı definde bulunmayan davalının ıslah dilekçesine karşı zaman aşımı definde bulunabileceği, dava dilekçesinde kısmi miktar yönünden zaman aşımı süresinin davanın açılması ile kesilmekte ise de fazlaya dair talep yönünden zaman aşımının işlemeye devam edeceği, iş bu dava kısmi dava olup 6100 sayılı HMK. İle yürürlüğe giren belirsiz alacak davalarında bu yönü ile farklılık teşkil ettiği değerlendirilmekle davalının ıslah dilekçesine karşı zaman aşımı definin değerlendirilmesinde; 6100 sayılı TTK. 60. Mad. Gereğince haksız rekabet davalarında zaman aşımı süresinin bir yıl ve üç yıl ise de “MADDE 60– (1) 56 ncı maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her hâlde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, haksız rekabet fiili aynı zamanda 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gereğince daha uzun dava zamanaşımı süresine tabi olan cezayı gerektiren bir fiil niteliğinde ise, bu süre hukuk davaları için de geçerli olur” maddesinden de anlaşılacağı üzere haksız rekabet eylemi Türk Ceza Kanununa göre suç teşkil etmesi halinde uzamış ceza zaman aşımının uygulanacağı, davaya konu haksız rekabet eyleminin TTK. 62. Maddesi gereğince suç teşkil ettiği bu nedenle de uzamış ceza zaman aşımının TCK. 66. Maddesi gereğince sekiz yıl olduğu davanın 2009 yılında açıldığı ıslah dilekçesinin ise 07/07/2015 tarihinde yapıldığı, sekiz yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla zaman aşımı definin reddine karar verilmiştir. Bu nedenle mahkememize sunulan 01/03/2017 günlü bilirkişi raporu hükme esas alınmak sureti ile maddi tazminat yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı şirketin davacı çalışanlarının yüksek maaş vaadi ile ayartıp istihdam etmesi, bu yolla davacının müşteri portföyüne ulaşması ve daha sonra davacı müşterilerine satış yapması eylemleri yönünden manevi tazminat koşulları oluştuğu değerlendirilmiş, taleple bağlı kalınmak sureti ile manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir. Her ne kadar davacı taraf 23/10/2009 tarihli cevaba cevap dilekçesi ile dava dilekçesinde 1.000,00 TL maddi tazminat ve 1.000,00 TL manevi tazminat olan taleplerini 75.000,00 TL maddi tazminat 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere arttırmış ise de maddi tazminat yönünden 75.000,00 TL üzerinden harcın ikmal edilmediği, manevi tazminat yönünden ise dava dilekçesinde 1.000,00 TL olarak talep edilen manevi tazminatın daha sonradan, manevi tazminatın bölünemezliği ilkesi nedeniyle arttırılmasının mümkün olmadığı değerlendirilmekle mahkememizce dava dilekçesinde ki ve ıslah dilekçesinde ki talepler hükme esas alınmıştır. Davacı vekili, dava dilekçesinde faiz talebinde bulunmamıştır ve fakat ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde talep edilmeyen faizin ıslah dilekçesi ile talep edilmesi her zaman mümkündür. Davanın 15/05/2009 tarihinde açıldığı ve fakat davacı vekilinin 31/12/2009 tarihinden itibaren yani dava tarihinden sonraki bir tarihten itibaren faiz talebinde bulunduğu görülmekle taleple bağlı kalınarak hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminata talep gibi 31/12/2009 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmiştir. Davacı vekili hükmün ulusal bir gazetede ilan edilmesini talep etmiş ise de haksız rekabet teşkil eden eylemlerin 2009 yılında yapıldığı, hükmün 2017 yılında verildiği, hüküm tarihinde haksız rekabet eyleminin devam etmediği, aradan geçen süre göz önüne alınarak haksız rekabete dair hükmün gazetede ilan edilmesinde artık davacı tarafın hukuki yararının bulunmadığı değerlendirilerek bu yöndeki talebin ise reddine karar verilmiştir…” gerekçesiyle, davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kendilerince, davacının ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı definde bulunulduğunu, ancak mahkemece reddedildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile iddia edilen dava konusu olayın ceza hukuku anlamında suç teşkil etmediğini, bu sebeple ceza hukukuna dayalı bir zamanaşımından bahsetmenin mümkün olmadığını, nitekim Yargıtay HGK’nun 09.10.2013 tarihli, 2013/4-36 esas- 2013/1457 karar sayılı kararının da bu yönde olduğunu, bununla birlikte davacı tarafından, dava öncesi veya sonrası yapılmış bir şikayet söz konusu olmadığı gibi, dava konusu olaydan ötürü ceza mahkemelerinde görülen bir dava da bulunmadığını, bu itibarla dava aşamasında veya öncesinde cezai anlamda herhangi bir şikayet ya da bununla ilgili bir ceza yargılaması talebi olmayan davacının, hukuken zamanaşımına uğrayan taleplerine bu kez ceza zamanaşımını öne sürmesinin mesnetsiz olduğunu, hatta Yargıtay’ın müstakar içtihatlarında ceza davası açılsa dahi bu davada şahsi hak talebinde bulunmayan davacının açtığı tazminat davasında ceza zamanaşımının uygulanmayacağına hükmedildiğini, konu ile ilgili Yargıtay HGK’nun 08.04.2015 tarihli, 2014/4-1626 esas- 2015/1187 karar sayılı ilamının ekli olduğunu, Yargıtayın birçok kararında (Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2016 tarihli, 2006/7-764 esas ve 2006/772 karar sayılı ilamı) zarar gördüğünü iddia eden tarafın tüzel kişi olması halinde, zamanaşımının, yetkili organın durum hakkında bilgilendiği tarihte işlemeye başlayacağına hükmettiğini, davacı tarafın huzurdaki davayı ikame etmeden önce Üsküdar … Noterliğinin 23.03.2009 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesini keşide ettiğini, bu ihtarname tarihi itibariyle davacı tüzel kişinin yetkili organının iddiaya vakıf olduğunu, bunun dışında davanın açıldığı tarih dahi esas alınsa, davacının talebinin ıslahla artırılan kısım yönünden zamanaşımına uğradığının her türlü izahtan vareste olduğunu, Dosyaya sundukları dilekçelerde de ayrıntılı olarak bahsedildiği üzere; davacı tarafın, davalı şirkete ait muhasebe kayıtlarını bilgisayarları bozmak suretiyle elde ettiğini, bu hususun başkası tarafından elde edilmesinin imkansız müvekkili şirkete ait ticari sırların davacı tarafından delil olarak sunulması ile sabit olduğunu, bununla birlikte davacı tarafın 23.10.2009 tarihli dilekçesinin “delillerimiz” başlığı altında (2) numaralı delil olarak sunduğu 53 adet fatura fotokopisinin sahte olduğunu, anılan faturaların asıllarının 30.12.2009 tarihli beyan dilekçesi ekinde dosyaya sunulduğunu, yapılan sahteliklerin evvelemirde davacı tarafından ibraz edilen faturaların tanzim edildikleri saatleri tamamen farklı, tüm faturalarda müvekkili şirket tarafından kullanılan amblem ve yazı karakterleri farklı olduğunu ve davacı tarafından sunulan sahte faturaların hiçbirisinde imza bulunmadığını, sahte faturalarda sağ üst köşesinde yer alan kaşede müvekkili şirketin unvanı içinde yazılı bulunan “üretim” kelimesi “üreti” olarak yazıldığını, sahte faturaların sol en alt köşesinde “İmza” kelimesi “İmz” olarak yazılı olduğunu, bazı faturalarda fatura lehtarının adresi farklı olduğunu, davacı tarafından sunulan sahte faturalardan bir tanesinin müvekkili şirket tarafından tanzim edildikten sonra iptal edilen bir fatura olduğunu, davacı tarafın bu faturayı lehtarından elde edebilmesi mümkün olmadığını, çünkü asla lehtarına ulaşamadığını, bunun sebebi ise davacı tarafın yasa dışı yollardan elde ettiği müvekkili şirket kayıtlarını kullanırken içine düştüğü gaflet olduğunu, ayrıca davacı şirketin, iş sözleşmesi ve kanunlara aykırı olarak sadakat yükümlülüğü ve rekabet etmeme yükümlülüğünün ihlali ile ticari bilgi ve sırların üçüncü kişilere ifşa edildiği iddiası ile dava dışı eski çalışanları …, … ve …’e ayrıca tazminat davası ikame ettiğini, davacı taraf bu davalarda da yukarıda belirtilen sahte faturaları delil olarak sunduğunu, Mahkemece davada adı geçen dava dışı üç işçinin, müvekkili şirket tarafından yüksek maaş vaadiyle işe alındığının tespit edildiği belirtilmiş ise de bu neticeye eksik inceleme sonucunda varıldığını, zira dosyada bu hususa ilişkin herhangi bir delil de yer almadığını, bu itibarla mahkemenin kararının eksik inceleme neticesinde verildiği kanaatinde olduklarını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 56. maddesi uyarınca haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Kara karşı sadece davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava dilekçesinde neticei talep kısmında maddi ve manevi tazminat talep edilmiş, ayrıca hükmün ilanına karar verilmesi istenilmiştir. Mahkemece davacının ıslah beyanı doğrultusunda maddi tazminat talebi kısmen kabul edilmiş, ilan talebi de reddedilmiştir. Mahkeme kararında parasal olmayan herhangi bir hüküm (haksız rekabetin tespiti veya meni) yoktur. Bu durumda kararın maddi tazminat yönünden davalı bakımından kesin olup olmadığının hüküm altına alınan tutara göre belirlenmesi gerekir. HMK’nın 341/2. maddesi uyarınca, miktar ve değeri 3.000 TL’yi geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Bu miktar yeniden değerleme oranı ile hüküm tarihi olan 2019 yılı itibariyle 4.400,00 TL’ye baliğ olmuştur. Mahkemece maddi tazminat talebinin 3.113,19 TL lik kısmı kabul edilmiştir. Davalı buna karşı istinaf başvurusunda bulunmuş olup, hüküm tarihi itibariyle istinaf kesinlik sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır. HMK’ nın 346. maddesi gereğince kesin karara yönelik istinaf başvurusu ile ilgili ilk derece mahkemesince karar verilebileceği gibi, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar oluşturulmadan istinaf incelemesine gönderilen dava dosyaları ile ilgili olarak, aynı Yasa’nın 352/1.b. maddesi gereğince istinaf mahkemesince karar verilmesi mümkündür. Bu açıklamalar ışığında, istinaf konusu yapılan maddi tazminat yönünden kararın, karar tarihi itibariyle kesin nitelikte olması nedeniyle, istinafı kabil bir karar olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin maddi tazminata yönelik istinaf dilekçesinin reddi gerekmiştir. Davalı vekilinin zaman aşımına ilişkin istinaf sebebi, ıslahla arttırılan maddi tazminat talebine ilişkin olup, kesin kararın istinafı nedeniyle zaman aşımı definin incelenmesi mümkün değildir. İlk derece mahkemesince manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiş, davalı vekili kararı bu yönden de istinaf etmiştir. 6762 sy Mülga TTK’nın 58/1-e (6102 sy TTK 56/1-e) maddesi uyarınca, haksız rekabet halinde 818 sayılı Mülga BK’nın 49 (TBK 58) maddesindeki koşulların mevcudiyeti halinde manevi tazminat da talep edilebilir. Buna göre davacının manevi tazminat talebinin kabul edilebilmesi için davalı tarafa atfedilen haksız rekabet eylemleri nedeniyle davacının kişilik haklarının da zedelenmiş olması gerekir. İlk derece mahkemesince tespit edildiği üzere, davacı şirkette çalışan işçilerin davalı şirket bünyesine geçmelerinden sonra, davalı şirketin davacının müşteri portföyündeki müşterilere satış yaptığı, böylece davalı şirketin haksız rekabet eyleminin sabit görülmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla birlikte; davalıya atfedilen eylemin davacıya verdiği ve hüküm altına alınan maddi zarar dışında manevi bir zarar da verdiği kanıtlanmamıştır. Manevi zarara hükmedilmesi için davacının kişilik haklarının zarar görmesi şarttır. Davacının müşteri portföyünün kullanılması nedeniyle davacının kişilik haklarının zarar gördüğü ayrıca kanıtlanmadığından, mahkemece koşulları bulunmayan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü yönündü karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuş, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinafı yerinde görülerek ilk derece mahkemesi kararının düzeltilmesi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle davalı vekilinin maddi tazminata yönelik istinaf başvuru dilekçesinin HMK’nın 341-352-346 maddeleri uyarınca reddine; manevi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kararın düzeltilmek üzere kaldırılmasına ve davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına, neticede manevi tazminat talebinin reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda yazıldığı üzere; Davalı vekilinin maddi tazminata yönelik istinaf başvuru dilekçesinin HMK’nın 341-352-346 maddeleri uyarınca reddine; manevi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kararın düzeltilmek üzere kaldırılmasına ve davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 3.113,19 TL maddi tazminatın, talep gibi 31/12/2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 2-Fazlaya dair maddi tazminat talebinin reddine, 3- Manevi tazminat talebinin ve hükmün gazetede ilanı talebinin REDDİNE, 4-Alınması gereken 280,98 TL harçtan peşin alınan 27,00 TL harç ile ıslah ile alınan 78,42 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 175,56 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine, 5-Davacı tarafından peşin yatırılan 27,00 TL peşin harç, 15,60 TL başvuru harcı ve 78,42 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 121,02 TL harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 6-Davacı tarafça yapılan 374,90 TL posta ve tebligat gideri ve 4.250,00 TL bilirkişi ücreti toplamı 4.624,90 TL’nin yargılama giderinden davanın kabul ve red oranına göre tespit edilen takdiren 2.184,33 TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısman davacı üzerinde bırakılmasına, 7-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 8-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, kabul edilen maddi tazminat üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince tayin ve takdir olunan 3.113,19 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, reddedilen maddi tazminat talebi yönünden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince tayin ve takdir olunan 2.478,39 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 10-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince reddedilen manevi tazminat talebi yönünden tayin ve takdir olunan 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Davacı tarafça peşin olarak yatırılan gider avansından artan kısmın davacıya iadesine, 12-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafça yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; peşin yatırılan istinaf karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine, b-Davalı tarafından harcanan 45,10 TL posta masrafı ve 121,30 TL istinaf başvuru harcı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 13-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 14-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 25.03.2022 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a. maddesi uyarınca, istinafa konu edine tazminatın miktarına göre karar kesindir.