Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1729 E. 2022/334 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1729
KARAR NO: 2022/334
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 28.02.2019
NUMARASI: 2014/827 Esas – 2019/142 Karar
DAVA: Tazminat- Şirket yöneticisinin sorumluluğu nedeniyle
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin uzun yıllardır tekstil alanında faaliyet gösterdiğini, davalılardan …’ın 21/11/1995 tarihinden itibaren görevinin sona erdiği 18/01/2012 tarihine kadar müvekkili şirkette “geniş anlamda münferit imzası ile temsil ve ilzama yetkili” şirket müdürü olarak görev yaptığını, davalının müvekkili şirkette sorumlu ve yetkili müdür olarak çalıştığı bu uzun süre zarfında şirket ortaklarının güvenini kazandığını ve bu dönemde şirketin bütün mali ve idari işlerini tek başına kendisinin yönettiğini, ancak şirket ortaklarının şirketin son dönemlerde özellikle mali yönden bir takım sıkıntıları olduğunu fark etmesi neticesinde şirket hesapları üzerinde inceleme yapılarak davalı …’ın temsil ve ilzam yetkisini kötüye kullandığının, çeşitli yollarla şirket hesaplarından zimmetine para geçirdiğinin, şirkete ait muhtelif meblağlı bir takım müşteri çeklerini kendi uhdesine aldığı ve başkaca bir takım usulsüzlükler gerçekleştirdiğinin tespit edildiğini, bunun üzerine 18/01/2012 tarihinde şirketi temsil ve ilzam yetkisinin kendisinden alındığını, davalınun bu durumun tespit edilmesi ve yetkilerinin alınmasından sonra 20/01/2012 tarihinden itibaren işe gelmediğini ve İstanbul … Noterliğince keşide edilen 30/01/2012 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarı ile görevinden ayrıldığını, başka bir deyişle istifa ettiğini şirkete bildirdiğini, istifa beyanının müvekkili şirketin yetkilisi tarafından tebliğ alındığını ve derhal kendisine Beyoğlu … Noterliği vasıtasıyla keşide edilen 08/02/2012 tarih … yevmiye numaralı cevabi ihtarname ile bütün dava ve talep haklarının saklı tutularak istifanın 08/02/2012 tarihi itibari ile işleme konulduğunun bildirildiğini, davalının müvekkili şirketten ayrılır ayrılmaz müvekkili şirketin bir alt katında kendisine ait işyerinde çalışmaya başladığını, davalıların müvekkili şirketi zarara uğrattığının şirket kayıtlarında yapılan tespit ve incelemelerle sabit olduğunu, 21/11/1995-18/01/2012 tarihleri arasındaki muhasebe kayıtları ve şirket evrakları üzerinde yapılan incelemelerde, davalıların suç teşkil eden haksız eylemleri ile müvekkilinin zararına sebebiyet verdiklerinin ve haksız kazanç elde ettiklerinin tespit edildiğini, …’ın müvekkili şirketin temsil ve ilzam yetkisine sahip olduğu tarihler arasında müvekkili şirketin tedarikçileri ve müşterileri ile yapmış olduğu mal alım ve satımlarında bariz bir şekilde ve bilinçli olarak müvekkili şirketi zarara uğrattığını ve kendisine ciddi bir menfaat temin ettiğini, hesap hareketlerinin incelenmesi neticesinde dava dışı … Ltd. Şti.’ne devamlı surette fazla avans ödemesi yapıldığı, iş bu şirketin borcunu azaltmak amacı ile ortaklardan … hesabına kaydi olarak para aktarılarak hesabın düzeltilmeye çalışıldığı ve dolayısı ile davalının temsil ve ilzam yetkisini kötüye kullanarak şirketi zarara uğrattığının tespit edildiğini, dava dışı … Ltd. Şti., … Ltd. Şti., …, …, …-… Tekstil, …, … A.Ş.’nden mal alımı yapılmadan veya cüzi mal alımı yapılarak devamlı surette fazla avans gönderildiği ve dolayısı ile davalının temsil ve ilzam yetkisini kötüye kullanarak şirketi doğrudan zarara uğrattığı, şirket alacaklarının tahsiline yönelik hiçbir işlem de yapmadığı hususlarının tespit edildiğini, yine dava dışı alıcılar yönünden şirketlerin borç bakiyesinin azalmamasına rağmen mal verilmeye devam edildiğini, alacağın tahsili için hiçbir yasal yola başvurulmadığını, davalının yetki ve görevini kötüye kullanarak kendisine menfaat temin ederek müvekkili şirketi zarara uğrattığını, müvekkili şirkete ait muavin defter ve kayıtlarının incelenmesinde şirket ortakları …, … ve …’ın cari hesaplarına davalı talimatı ve bilgisi dahilinde muhtelif tarihlerde muhtelif miktarda hiçbir şekilde şirket ortakları tarafından alınmayan hesap aktarmaları olduğunun tespit edildiğini, bu hesaplara aktarılan paraların akıbetinin bilinmediğini, ortaklar cari hesabına aktarılan para ve çeklerin karşılıklarının bulunmadığını, 21/11/1995-18/01/2012 tarihleri arasında icra takibine konu olan alacak bedellerinin yetkilendirilen avukatlar tarafından tahsil edildiğinin tespit edildiğini, müvekkili şirket ortaklarının bu tahsilatlar konusunda bilgilendirilmediğini, davalı …’ın tahsil edilen bedelleri kendi şahsi hesabına aktardığını, davalının farklı banka şubelerinde bulunan hesaplarından muhtelif tarih ve meblağlı çek ve senetlerinin ticari olmayan hesabı üzerinden uhdesine geçirdiğini, ticari ilişki içerisinde bulunulan firmalardan şirket hesabına gelecek bir kısım meblağların davalı tarafından kendi hesabına aktarıldığını, davalının şirket müdürü olarak görev alanının kendisine tanıdığı yetkileri kullanarak şirket ortaklarının muvafakati ve bilgisi dışında diğer davalı eşi …’ı 01/10/2009 tarihinde müvekkili şirkette çalışıyor göstermek sureti ile sigortalı yaptığını, davalının eşini sigortalı çalışan olarak gösterdiğini ve kendisine şirketten aktif bir çalışan gibi her ay maaş ödemesi yaptığını, sigorta primlerini ödediğini, davalının bu eylemi ile ve maaş karşılığı olarak eşine, dolayısı ile kendisine 25.003,18 TL maaş adı altında haksız kazanç sağladığını, davalının müvekkili şirket çalışanı … ile ortak çalışmayı planladıklarından bu şahsın kıdem tazminatı alabilmesi için işten kendisi çıkarmış gibi gösterdiğini, bu vesile ile kıdem tazminatı ödenmesini sağladığını, müvekkili şirketin telefonlarını kullanarak şirketi zarara uğrattığını, muhasebe sorumlusunun şirketin banka hesabından …’ın talimatı ile sürekli olarak para çektiğini, davalı …’ın diğer davalı …’ın eşi olduğunu, şirkette fiilen çalışmamasına rağmen şirket yetkililerinin de haberi olmadığı halde müvekkili şirkette sigortalı gösterildiğini, haksız kazanç elde edildiğini ve …’ın da sebepsiz zenginleşme kapsamında haksız kazanç elde ettiğini, davalı …’ın diğer davalı …’ın oğlu olduğunu, müvekkili şirkette hiçbir zaman fiilen çalışmadığını ve 09/09/2011-30/11/2011 tarihleri arasında sigortalı gösterilerek SSK, vergi ve maaş olmak üzere 2.201,77 TL haksız kazanç elde ettiğini, davalıların müvekkili şirketi zarara uğrattığı ve kendilerine haksız kazanç sağladıkları üniversite öğretim üyeleri tarafından düzenlenen bilimsel görüş raporu ile sabit hale geldiğini, davalılara ihtarname keşide edilerek o döneme kadar tespit edilen bir kısım şirket zararlarının ödenmesi talebinde bulunulduğunu, davalıların ihtarname ile talep edilen bedelleri ödemedikleri gibi ihtarnameye cevap dahi vermediklerini, şirkette temsil yetkisine sahip kişilerin şirketin mallarını idare etmek ve çıkarlarını korumakla görevli ve yetkili olduklarını, bunların şirketin mallarını idare etmenin gereği olarak şirket işlerinini yürütülmesi ve şirketin amacına ulaşabilmesi için bütün hukuki ve ticari işlemlerin gerektirdiği faaliyetleri yürütmekle yükümlü olduklarını, mevcut olayda davalı şirket ortaklarının bilgisi olmadan cari hesaplara para ve çek aktarımı yapıldığını, bu para ve çeklerin akıbetlerinin şirket tarafından tespit edilemediğini, bir kısım çek tahsilatlarının şirket hesabına aktarılmadığını, başkaca çalışanlara kendi çıkarına menfaat sağlamak amacı ile kıdem tazminatı adı altında hileli yollarla ödemeler yapıldığını, eşine ve oğluna şirket çalışanı gibi göstermek sureti ile menfaat sağlandığını, davalının kendisine verilen yetkileri tamamı ile ve şüpheye yer vermeyecek şekilde birden fazla eylemi ile kötüye kullandığını, bu sebeple de müvekkili şirket tarafından … aleyhine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının … S. sayılı dosyası ile hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma ve emniyeti suistimal suçlarından şikayette bulunulduğunu, tahkikatın halen devam ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, davalılardan …’tan 50.000,00 TL’nin zararın oluştuğu tarihten itibaren işlemiş ve işleyecek reeskont faizleri ile birlikte tahsiline, davalılardan …’tan 28.420,00 TL’nin zararın oluştuğu tarihten itibaren işlemiş ve işleyecek reeskont faizleri ile birlikte tahsiline, davalılardan …’tan 2.201,00 TL’nin zararın oluştuğu tarihten itibaren işlemiş ve işleyecek reeskont faizleri ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; davalılardan …’ın davacı … Tic. Ltd. Şti.’nde, 1981 yılından itibaren istifa ettiği 30.01.2012 tarihine kadar kesintisiz olarak çalıştığını, …’ın aynı zamanda davacı şirket ortaklarından … ile birlikte 1995 yılından 18.01.2012 tarihine kadar davacı şirketi geniş anlamda münferit imzası ile temsil ve ilzama yetkili şirket müdürü olarak görev yaptığını, davacı şirketin bir aile şirketi olması hasebiyle müvekkili …’ın aynı zamanda şirket ortakları olan, … ailesinin tüm talimat ve direktiflerini eksiksiz yerine getirdiğini, …’ın teftiş ve kontrol edenin ise diğer sorumlu müdür … olduğunu, …’ın ise şirket ortağı ve Merter’deki mağazanın sorumlusu olduğunu, davalı …’ın 01.11.2011 tarihinde iş sözleşmesini sonlandıracağını davalı şirket ortaklarına bildirdiğini, bunun üzerine 18.01.2012 tarihli ortaklar kurulu karan ile müdürlük görevine son verildiğini ve daha önce üzerinde mutabık olunan 30.01.2012 tarihinde istifasını bildirerek davalı şirket ile aralarındaki tüm iş ilişkisini sonlandırdığını, davalı …’ın İş ilişkisinin sona ermesini takiben davalı şirketin hemen yakınında ve benzer alanda faaliyet gösteren bir diğer şirkette işe başladığını, davalı …’ın davacının iddia ettiği gibi kendi işyerini açmadığını, …’ın mesleki bilgi ve tecrübesi ile kısa sürede şu anda çalıştığı şirketi davacı şirkete rakip güce getirmesini kabul edemeyen davacı şirket ortakları müvekkilinin istifasının üzerinden yaklaşık on dört ay sonra huzurdaki davayı ikame ettiklerini, davalı … tarafından gerçekleştirilen tüm işlemlerin diğer sorumlu müdür …’ın bilgisi dahilinde ve şirket ortaklarının tanıklığında gerçekleştirildiğini, …’ın hukuka aykırı hiçbir eylemde bulunmadığını, davalının davacı şirketteki görevini otuz iki yıl boyunca eksiksiz olarak yerine getirdiğini, şirketi kesinlikle zarara uğratmadığını, … Ltd. Şti.’nin dava dilekçesinde belirtilen tedarikçi şirketlerden mal satın aldığını, aldığı malların bedelini ise eksiksiz olarak bu şirketlere ödediğini, satın alınan malların ise çoğunlukla şirket ortağı …’ın yönettiği Merter’deki mağaza görevlilerince teslim alındığını, bedeli ödenen malların teslim alındığının kargo şirketi kayıtlarından da tesbit edileceğini, … Kargo, … Kargo, … Kargo, … Kargo ve diğer kargo şirketlerinden davacı şirketin Merter ve Sultanhamam’daki mağazalarına gönderilen kargo kayıtlarının, tedarikçi şirketlere ödenen paraların karşılığında ürünlerin teslim alındığını doğrulayacağını, tedarikçilerden satın alınan mallar satıldığında şirketin elde ettiği kazanç şirket ortaklanı veya sorumlu müdür …’a eksiksiz olarak yıllarca ödendiğini, davalı şirketin sattığı malların bir kısmının yine yukarıda ünvanı belirtilen kargo şirketleri aracılığı ile alıcılara gönderildiğini, kargo şirketleri aracılığı ile mal gönderimi yapıldığında, kargo şirketlerine ödenen bedellerin karşılığında alınan faturaların şirket kayıtlarında gider olarak gösterildiğini, mal satımından elde edilen kazancın bir kısmı şirket ortaklarına davalılardan … tarafından elden ödendiğini, ayrıca şirket ortakları şirkette bulunduğu dönemde kasadaki nakit paranın sevk ve idare yetkisine kendilerince sahip olduklarını düşündükleri için kendi insiyatifleri ile şirket kasasından ihtiyaç duydukça nakitleri de çektiklerini, ..’ın sorumlusu olduğu Merter’deki mağazada teslim alınan malların satışından elde ettiği nakit kazancın bir kısmını yine şirket defterlerine işlemeden uhdesinde tuttuğunu, ayrıca kendi tuttuğu kasadan dilediği kadar nakit çektiğini, 2009 yılında Merter’de bulunan mağaza kapandıktan sonra …’ın Sultanhamam’daki mağazaya geçtiğini, … şirket ortağı olduğundan Sultanhamam mağazasının kasasını sevk ve idare ettiğini, ayrıca, ortak …’ın talimatı ile … Bankası ve … Bankası’na ait şahsi kredi kartları ile yine … kredi kartının borç ödemelerinin düzenli olarak şirket çalışanları tarafından banka şubelerinden imza karşılığında gerçekleştirildiğini, kartlarına yapılan bu ödemelerin önemli kısmının …’ın bankadaki şahsi hesaplanndan davalı şirket çalışanları tarafından çekilip davalı şirketin kasasına giren paralar ile ödendiğini, aynı şekilde, şirket ortaklarınca davalı …’a, …’ın şirket sahibi ve diğer ortakların da annesi olması nedeniyle, limitsiz nakit çekme yetkisinin bulunduğunun bildirildiğini, bu nedenle … tarafından veya şirket kasasından …’a birçok ödeme yapıldığını, bu ödemelerin … tarafından muhafaza edilen şirket kayıtlarının tutulduğu bir deftere kaydedildiğini, aynca …’ın talimatı ile …’ın … Bankası Nişantaşı-Valikonağı Şubesi’nde bulunan şahsi hesabına düzenli olarak para yatırılmasını, …’ın …, … Bankası ile … Bankası’na ait kredi kartlarının borçlarının ödenmesi işlemlerini …’ın şahsi hesaplanndan şirket çalışanları tarafından talimat ile para çekilerek banka şubelerinden ödenmesi suretiyle gerçekleştirdiğini, davacı şirketin elde ettiği kazancın davalı …’da olduğu iddiasının bu nedenle gerçek olmadığını, davalının şahsi hesabına yatırılan meblağların da izah edilen şekilde şirket ortaklarına verildiğini, bankalardan celbini talep ettikleri yukandaki işlemleri gösterir banka dekontları ile şirket kazancının eksiksiz olarak şirket ortaklarının şahsi hesaplarına gönderildiğinin veya şahsi kredi kartlarına yatırıldığının ortaya çıkacağını, dava dilekçesinde davalı şirketin mal sattığı için alacaklı olduğunu iddia ettiği şirketlerin …’ın müdür olarak sorumlu olduğu dönemde ödemeleri gerçekleştirdiklerini, bu ödemelerin şirketin elektrik, su, doğalgaz, vergi, personel maaşlan gibi giderlerin karşılanması ve yukarıda izah edilen şirket ortaklarının şahsi harcamalannda kullanıldığını, … başta olmak üzere, şirket ortaklarının isteğiyle, davacı şirketin hesap hareketlerinin resmi defterlere uyum sağlaması maksadı ile satış işlemlerinin bir kısmında …’ın şahsi hesaplarının kullanıldığını, satılan malların bedellerinin bir kısmının …’ın … Bankacılığı A.Ş.’deki ve … Bankası A.Ş.’deki şahsi hesaplanna gönderildiğini, … tarafından verilen talimatlar ile şirket çalışanları …, …, … ve …’ın çeşitli tarihlerde birçok kez bu hesaplardan para çekerek davacı şirkete teslim ettiğini, …’ın bu duruma otuz yılı aşkın süredir davacı şirketle olan güven ilişkisi nedeniyle rıza göstermek zorunda kaldığını, bankalardan kayıtların celbi halinde de anlaşılacağı üzere, şirketin resmi gelir giderleri ile şirket ortaklarına gerçekleştirilen ödemelerin birbirinden çok farklı olduğunu, davalı şirketin neden olduğu vergi zararının farkında olduğundan 2011 yılında vergi barışından faydalandığını, bu sayede şirketin denetlenmesi durumunda tahakkuk edecek muhtemel yüklü miktardaki cezaların önüne geçilmek istendiğini, davacı şirketin orta ölçekli bir aile şirketi olması nedeniyle şirket ortakları talep ettiklerinde şirketten kendi hesaplarına para gönderildiğini, bu nedenle muhtelif tarihlerde muhtelif miktarlarda bu kişiler lehine hesap hareketleri gerçekleştirildiğini, hesap hareketlerinin tamamının gerçek olduğunu, bu kişilerin birçok kez kayıtlarda belirtilen tutarları elden teslim aldığını, davalı şirketin hukuki süreç başlatmasının ortaklardan herhangi birinin talimatı ile gerçekleştirildiğini, bir takım borçlu şirketleri küstürmemek ve devam eden ticari ilişkileri kesintiye uğratmamak adına şirket ortaklarının talimatı ile yasal yollara başvurulmadığını, bunun tamamen şirket ortaklarının verdiği bir ticari karar olduğunu, nitekim dava dilekçesinde aleyhine icra takibi başlatılması gerektiği halde hiçbir işlem yapılmadığı belirtilen firmaların bir kısmı ile davacı şirketin ticari ilişkilerinin halen devam etmekte olup, davalı …’ın ayrılmasından sonra bu firmalar hakkında herhangi bir hukuki işlem başlatılmadığını, bunun davacının iddialarının samimi olmadığını gösterdiğini, şirket ortaklarının talimatları gereği bir kısım firmalar için başlatılan hukuki süreç neticesinde gerçekleştirilen tahsilatların ise imza karşılığı şirket çalışanları tarafından teslim alındığını, bu tutarlardan şirket ortaklarının kişisel kredi kartı borçları ve şirketin zorunlu ödemeleri gerçekleştirildikten sonra kalan kısmın ise şirket sorumlusu diğer müdürü …’ın banka hesabına yatırıldığını veya bazen de kendisine elden teslim edildiğini, davalı …’m şirket ortakları ve sorumlu müdürün zorlaması ile bazı işlemlerin şahsi hesabı üzerinden gerçekleştirilmesine rıza gösterdiğini, şirketin yaptığı ithalatlar karşılığı şahsi hesabının bloke ettirilmesinin bunlardan bir tanesi olduğunu, …’ın şahsi hesabı üzerinden gerçekleştirilen işlemlerin, bir kısım çek veya senet bedellerinin muhafazası, şirket ortaklarının şahsi kredi kartı borçlarının ödenmesi ve …’ın banka hesabına para yatırılması gibi işlemler olduğunu, o kadar ki banka kayıtları incelendiğinde 1995 yılından müvekkilinin şirketten aynldığı tarihe kadar her hafta Cuma günü, …’ın şahsi hesabına belli bir miktar paranın yatırıldığının sabit olduğunu, davacı şirketin ithalat yaptığı sırada bir miktar paranın bankada bloke ettirilmesinin gerektiğini, ancak şirketin kredi sorunlan sebebiyle bu miktann sağlanamadığını ve yine …’ın … Bankası’ndaki şahsi hesabındaki meblağın davacı şirket lehine bloke ettirildiğini, müvekkilinin, çalıştığı davacı şirketin ve ortaklarının menfaatini ön planda tuttuğunu ve kişisel mal varlığını risk altına sokarak davacı şirketin işlemlerinin devamını sağladığını, şirketin ithalattan kaynaklanan borcu bitiğinde …’ın şahsi hesabındaki blokenin de kaldırıldığını, bu itibarla söz konusu hesabın şirket ortaklarınca bilindiğinin izahtan vareste olduğunu, davacı şirket ortaklarının baskısı üzerine …’m şahsi kredi kartlarının da şirkete ait ödemelerde kullanıldığını, davalının şahsi kredi kartları ile şirket ve şirket ortaklanna ait olan araçlann motorlu taşıtlar vergilerini ödediğini, davacının dava dilekçesinde bahsetmediği bu gerçeklerin davalıya ait olan … Bankası … ve … Bankası … Card ekstreleri ile sabit olduğunu, …’ın şahsi hesabını ve kredi kartlarını kullandırarak şirketin gerçek işlem hacmini gizlemeyi amaçlayan davacı tarafın tüm bu işlemlerden haberdar olmadığını söylemesinin inandırıcılıktan uzak olduğunu, davacının yirmi sayfadan ibaret dava dilekçesinde öne sürdüğü iddiaların 1995’den bu yana fark edilmemişken, davalının aynı sektörde farklı bir işte çalışmaya başlamasından on dört ay gibi bir süre geçip, davalının yeni iş yeri davacılara rakip haline geldikten sonra öne sürülmesinin oldukça manidar olduğunu, diğer davalılardan … ve …’ın davacı şirketin eski çalışanları olduklarını, …’ın 01.10.2009-31.01.2012 tarihleri arasında davacı şirkette sigortalı olarak çalıştığını, davalı …’ın, davacı şirketin satın aldığı malların kontrolünü ve ütülenerek paketlenmesi işi ile görevli olduğunu, kendi evinden asgari ücret üzerinden çalıştırılan …’a evden çalışması nedeniyle yemek ücreti ödenmediğini, işyeri dışından çalışan … ile iş takibinin sürdürülmesi için çalıştığı süre boyunca bir adet şirket hattının tahsis edildiğini, hat tahsisinin şirket ortaklarının talimatı ile gerçekleştirildiğini, bu hat sayesinde işyerinin dışında görev yapan … ile irtibat kurulduğunu ve işin devamlılığının koordine edildiğini, diğer davalı …’ın ise davacı şirketin Sultanhamam’da bulunan mağazasında sigortalı olarak 09.09.2011 tarihinden itibaren kısa bir süre çalıştığını, davalı …’ın şirket merkezinde görevli olduğundan kendisine herhangi bir telefon hattının tahsis edilmediğini, SGK kayıtlarının gerçeği göstermekte olup her iki davalının da davacı şirkette fiilen çalıştığının tanık anlatımları ile sabit olacağını, yine şirket çalışanı …’a iş için tahsis edilmiş cep telefonu faturasının, diğer tüm şirket hatları gibi şirket hesabından ödendiğini, müdür sıfatıyla çalışan …’a ait telefon hattının devamlı suretle davacı şirketin işleri için kullanılması sebebiyle davacı şirkete devredildiğini ve ödemelerin buradan yapıldığını, bunun davacı şirket ve ortaklarının bilgisi dahilinde gerçekleştiğini, o kadar ki şirket ortaklarına ait telefon hatlarının da aynı gerekçeyle davacı şirket üzerine devredildiğini, davacı şirkette çalışan ve kıdem tazminatına hak kazanan personel ile şirket ortaklarının talimatı doğrultusunda uzlaşıldığını, hatta bu görüşmelerin bir kısmında şirket ortaklarından …’ın da bulunduğunu, kabul eden personellerin işten çıkartıldığını ve kısa süre sonra tekrar işe alınarak kıdem tazminatının birikmesinin önüne geçildiğini, işten çıkartılan personellerin tamamına kıdem tazminatı ödendiğini, bu işlemin sadece iddia olunduğu gibi … için değil kabul eden tüm personel için uygulandığını, işten çıkartılan personellerin tekrar işe alındığını, bu kişilerin …, …, … ve … olduğunu, bu kişilerden …’ın şirket ortağı … tarafından sevk ve idare edilen Merter’deki işyerinde çalıştığını, ilgili döneme ilişkin SGK kayıtlarının celp edilmesi ile bu iddialarının doğruluğunun ortaya çıkacağını, kıdem tazminatı ödenen şirket çalışanlarının, uygun görülmesi durumda, bu konuda tanıklık yapacağını, davacının dava dilekçesinde şirketin muhasebe sorumlusu olarak görev yapan …’ın bir takım eylemlerinden bahsettiğini, bu eylemler ile şirketin zarara uğratıldığını ve …’ın söz konusu eylemlerden haberdar olduğunu söylediklerini, varsayımdan ibaret bu iddianın da kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacı tarafın davalılardan … hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na -davalının istifa ederek başka işyerinde çalışmaya başlamasından üç ay sonra- suç duyurusunda bulunduğunu, davacının …’ın işlemleri nedeniyle şirketin zarara uğratıldığını iddia etmesine rağmen bahsi geçen soruşturmada sadece …’dan şikayetçi olduğunu, bu durumun davacı şirket ortaklarının intikam duygusuyla …’ın şahsını hedef aldıklarını gösterdiğini belirterek, haksız ve kötüniyetli davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamının incelenmesi sonucunda; davacı şirketin 16/03/1992 tarihinde tescil edilerek kurulduğu, davalı … ve …’ın şirket müdürü olarak münferit imzaları ile şirketi temsil ve ilzam etmek üzere “21/11/1995 tarihinde tescil ve 24/11/1995 tarih ve 3822 sayılı TTSG’nde yayınlandığı üzere 5 yıllığına, 24/11/2000 tarihinde tescil ve 29/11/2000 tarih ve 5185 sayılı TTSG’nde yayınlandığı üzere 10 yıllığına, 04/11/2010 tarihinde tescil ve 10/11/2010 tarih ve 7687 sayılı TTSG’nde yayınlandığı üzere 15 yıllığına” seçildikleri, davalı …’ın davacı şirkete gönderdiği 30/01/2012 tarihli noter ihtarnamesi ile şirketteki görevinden gördüğü lüzum üzerine ayrıldığını ihtar ve beyan ettiği, 18/01/2012 tarih ve 01 sayılı ortaklar kurulu kararı ile …’ın şirket müdürlüğüne son verildiği, anılan kararın 02/01/2010 tarihinde tescil ve 26/01/2012 tarih ve 7992 sayılı TTSG’nde yayınlandığı, davalı …’ın 02/02/2012 tarihinde tescil edilen dava dışı … Ltd. Şti.’de 10 yıl için şirketi münferit imzası ile temsile yetkili müdür olarak göreve başladığı, davacı şirket tarafından iş bu dava ile davalı …’ın müdür olarak görev yaptığı süre içerisinde yaptığı işlemlerle şirketi kendisi, eşi ve oğlu olan diğer davalılar menfaatine olmak üzere zarara uğrattığının iddia edildiği, davacının bu iddiasını ispat ile yükümlü olduğu, Mahkememizce getirtilen banka kayıtları ile davacı şirketin muhasebe kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan raporda, davacı şirketin kayıtlarında ticari ilişki çerçevesinde bir kısım şirketlerden avans ödemeleri nedeniyle alacaklı olduğunun, cari hesap ilişkisinin devam ettiğinin, bir kısım şirketlere ise borçlu olduğunun, söz konusu alacak borç durumunun satış işlemlerinden kaynaklandığının, davacının şirket ortaklarından alacağının olmadığının, davalı …’ın şahsi banka hesaplarından davacı şirkete para havalesi yapıldığının tespit edildiği, yapılan işlemlerin ticari hayatın olağan akışına uygun olduğu, davacı şirketin kayıtlarında ticari ilişki içerisinde olduğu şirketlerden alacaklı olmasının davalı …’ın şirketi zarara uğrattığını ispat etmeyeceği, davacı şirketin aynı anda iki ayrı müdür ile temsil edildiği ve yapılan ticari iş ve işlemlerin her iki müdürün ve muhasebe işlemlerini yapan personelin bilgisi dahilinde olacağı, kaldı ki davacı şirketin söz konusu işlemler nedeniyle zarara uğradığını iddia etmiş olmasına rağmen bu şirket ve şahıslar hakkında cari hesaplar nedeniyle herhangi bir takip veya dava açmamış olduğu, dinlenen tanıkların beyanlarında benzer şekilde davacı şirketin faturasız işlemler de yaptığını, bu işlemler nedeniyle tahsilatların müdürler tarafından yapıldığını ve tahsil edilen paraların yine şirket hesabına kullanıldığını beyan ettikleri, davacı şirketin işçilerinin işten çıkarılmaları nedeniyle ödenen tazminatların şirketi zararlandırmaya yönelik bir işlem olarak kabul edilemeyeceği, tanık beyanlarından diğer davalı …’ın evde davacı şirketin bir kısım işlerini yaptığının, davalı …’ın da yaz tatillerinde davacı şirketin şubelerinde çalıştığının anlaşıldığı, tanık anlatımlarının SGK kayıtları ile uyumlu olduğu, davacı şirket tarafından yapılan şikayet üzerine davalı … hakkında güveni kötüye kullanma suçundan açılan ceza davasında davalının beraatine karar verildiği, tüm bu gerekçelerle davacının, davalıların kendisini zarara uğrattığı yönündeki iddiasını ispat edemediği…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalıların, müvekkili şirketi zarara uğrattığı ve kendilerine haksız kazanç sağladıklarının üniversite öğretim üyeleri tarafından düzenlenen bilimsel görüş raporu ile de sabit hale geldiğini, Bilirkişi raporlarında iddiaların incelenmediğini, bilirkişilerin dosya kapsamında, davacı ve davalıların hesap hareketleri, davalının tedarikçilere mal alımı yapmadan göndermiş olduğu avans ödemeleri neticesinde müvekkili şirketi ne kadar zarara uğrattığı, davalının borçlu şirketlere sürekli mal vermeye devam etmesi sonucunda müvekkil şirketi ne kadar zarara uğrattığı, icra takipleri neticesinde tahsil edilen alacakların akıbetinin ne olduğu, davalı … hesabına yatmış olan tahsilatların müvekkili şirket hesaplarına aktarılıp aktarılmadığı, …’ın diğer davalılar ve yakınlarına sağladığı haksız kazanç ve menfaatlerin neler olduğu konularında inceleme yapmadıklarını, yalnızca incelenmesi gereken bu hususların, yapılan tüm işlemlerin her bir muhasebe kaydı bazında ilgili tevsik edici belgelerle karşılaştırılmak sureti ile izlenmesini gerektiren bir denetim prosedürü olduğu, bilirkişi marifeti ile gerçekleştirilebilecek bir inceleme metodu olmadığı, şirket ortaklarının kusursuz olmadıkları, mali yönetimin davalılarda olduğundan bahsetmenin de olanaklı olmadığı, yönünde değerlendirme yaptıklarını, Basiretli bir tüccarın ve yıllardır şirketi tek başına idare eden bir yöneticinin, mal tedarik ettiği bir şirkete, yüklü miktarda avansı varken ve mal alımı yapmadığı halde, ısrarla tekrar tekrar avans göndermesinin ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, kaldı ki dosyada mevcut delillerden de anlaşıldığı üzere, müvekkili şirket tarafından tedarikçilere verilmiş olan avansların azımsanamayacak kadar yüklü miktarda olduğunu, Bilirkişilerin; müvekkil şirketin tedarikçilere, herhangi bir mal almadan devamlı avans vermesinin, müşterilere de herhangi bir ödeme almadan sürekli mal vermesinin ticari hayatın gerekliliği olduğunu, piyasada davalının kendisine ya da yakınlarına menfaat sağladığına delil olmadığını belirttiklerini, ancak bilirkişlerin bu tespitlerinin aksine ticari hayatın olağan akışına asıl aykırı olan, mal alınmadığı halde bir şirkete sürekli avans verilmesi ve ödeme alınmadığı halde bir şirkete sürekli mal verilmesi olduğunu, kaldı ki bilirkişilerin dosyada ticari hayatın olağan akışının ne şekilde olduğunu değil, verilen avansların ve malların neticesinde davalı …’ın ne gibi bir kazanım elde ettiğini ve müvekkilini ne şekilde zarara uğratıldığını, bu işlemlerin davalı ile müvekkili banka hesaplarına nasıl yansıdığını incelemesi gerektiğini, Bilirkişilerin gerek dosyada mevcut banka dökümlerini gerekse 17.02.2016 tarihli dilekçesinde gereği gibi incelemiş olsalardı, davalının muhtelif tarihlerde müvekkilinin bilgisi dışında, tahsil ettiği paraları kendisine ait ve ticari olmayan hesabı üzerinden uhdesine geçirdiğini, bu paraları şirket hesabına aktarmayarak şirketi zarara uğrattığını, şirket hesaplarından kendi hesabına ya da yakınlarının hesabına paralar aktardığını tespit edebilecek olduklarını, …’ın, dosyaya tablolar halinde sunmuş oldukları ve taraflarınca tespit edilebilen hesap hareketlerinden de anlaşılacağı üzere, müşterilerden kendi şahsi hesabına aktarmak suretiyle yaptığı tahsilatları, müvekkili hesabına aktarmadığını ya da müvekkili menfaatine kullanmadığını, kendisi ve yakınlarına ait borçları ödemek ya da bu paraları kendisine ait başka hesaplara aktarmak suretiyle bu tahsilatları kendi menfaatine kullandığını, ayrıca davalının şahsi hesapları incelendiğinde, geliri ile yıllar içerisinde hesabına yatan paralar arasındaki orantısızlığın da açıkça göze çarptığını, davalının tespit edilebilen ve şahsi hesaplarına yatan paraların ve harcamaların kendi kazancının oldukça üzerinde olduğunu, müvekkili şirkette çalışan ve ek geliri olmayan davalının, hesabına bu denli yüksek para transferlerinin olması ve şahsi harcamalarının olması davamızın haklılığını açıkça ortaya koymakta, bu durumun da hayatın olağan akışına uygun olmadığını açıkça gösterdiğini, Bilirkişilerin icra takibi yolu ile işlem başlatılan alacaklar ile ilgili değerlendirmede bulunmadıklarını, …’ın tahsil edilen bedelleri kendi şahsi hesabına aktardığını, tahsil edilen bir kısım alacaklar ise davalı adına tanzim edilen evrak altına şirket çalışanlarının imzası ile elden alındığını ve davalıya teslim edildiğini, takibe konu edilerek karşılığı tahsil edilen alacak bedellerinin şirket hesaplarına aktarılmadığını, Ceza dosyasından alınan ve dosyada mevcut bilirkişi raporunda da bilirkişilerin tahsilatların yapıldığı tarihleri takiben … hesabına para aktarıldığını tespit ettiklerini, bilirkişilerin de kök raporda yer almayan ancak ek raporda yer alan örneklerle, tahsil edilen borçların avukat tarafından ibraname ile şirket çalışanlarına verildiğini ancak bu paraların şirket kayıtlarında görülmediğini belirttiklerini, Bilirkişilerin şirket adına alınan ve akıbeti belli olmayan çek ve senetler ile davalının şahsi hesaplarında tespit edilen usulsüzlüklerin incelenmediğini, diğer iddiaların da değerlendirilmediğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, şirket yöneticisinin ve çalışanlarının sorumluluğu nedeniyle tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davada, davalı …’ın müdürlük görevi boyunca yaptığı işlemlerle şirketi kendisi, eşi ve oğlu olan diğer davalılar menfaatine zarara uğrattığı iddia edilmiş, şirketin uğradığı ileri sürülen zararın davalılardan tahsili istenmiştir. HMK’nın 282. maddesine göre, hâkim, bilirkişinin oy ve görüşününü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Mahkemece, yargılama sürecinde kök rapor ve davacı yanının itirazlarını karşılamak üzere ek rapor alınmıştır. Yine davacı yanın raporlara itirazları kapsamında farklı bilirkişi kurulu oluşturularak tekrar bilirkişi raporu alındığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporları yukarıda sözü edilen HMK’nın 282. maddesi kapsamında takdiri delil niteliğinde olup, mahkemece bilirkişi raporlarındaki tespitler ile diğer deliller dikkate alınıp gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya elverişli olmadığı yönündeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Davalı …’ın dava dışı şirket ortaklarından … ile münferit imzaları ile şirketi temsil ve ilzam etmek üzere 21/11/1995 tarihinden itibaren ve davalı …’ın davacı şirketteki müdürlük görevinden alındığı 18/01/2012 tarihine kadar kadar münferit imza ile şirketi temsile yetkili müdür olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Buna göre davacının dışarıdan atanan müdür olarak yaklaşık otuz yıl kadar davacı şirkette müdürlük görevi ifa ettiği, müdürlük görevi ve şirketteki işinden ayrıldıktan sonra iş bu davanın açılmış olduğu anlaşılmaktadır. Davacı şirket tarafından iş bu dava ile davalı …’ın müdür olarak görev yaptığı süre içerisinde yaptığı işlemlerle şirketi kendisi, eşi ve oğlu olan diğer davalılar menfaatine olmak üzere zarara uğrattığı iddia edilmiştir. İlk derece mahkemesince getirtilen banka kayıtları, SGK kayıtları, davacı şirketin muhasebe kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde alınan bilirkişi rapor içerikleriyle, davalı … hakkında açılan ceza davası İstanbul 43 Asliye Ceza Mahkemesine sunulan bilirkişi rapor içeriklerinden; davacı şirketin kayıtlarında ticari ilişki çerçevesinde bir kısım şirketlerden avans ödemeleri nedeniyle alacaklı olduğu, cari hesap ilişkisinin devam ettiği, bir kısım şirketlere ise borçlu olduğu, söz konusu alacak borç durumunun satış işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Yine davalı …’ın şahsi banka hesaplarından davacı şirkete para havalesi yapıldığının tespit edildiği, yapılan işlemlerin ticari hayatın olağan akışına uygun olduğu, davacı şirketin kayıtlarında ticari ilişki içerisinde olduğu şirketlerden alacaklı olmasının davalı …’ın şirketi zarara uğrattığını ispat etmeyeceği, davacı şirketin aynı anda iki ayrı münferit yetkili müdür ile temsil edildiği ve yapılan ticari iş ve işlemlerin her iki müdürün ve muhasebe işlemlerini yapan personelin bilgisi dahilinde olacağı belirlenmiştir. Yargılama aşamasında dinlenen tanıkların beyanlarından, davacı şirketin faturasız işlemler de yaptığı, bu işlemler nedeniyle tahsilatların davalı hesaplarına yapıldığı ve tahsil edilen paraların yine şirket işlerinde kullanıldığı beyan edilmiştir. Davacının zararlandırıcı işlem olarak ileri sürdüğü davacı şirketin işçilerinin işten çıkarılmaları nedeniyle ödenen tazminatların ise şirketi zararlandırmaya yönelik işlemler olarak kabul edilemeyeceği, tanık beyanlarından diğer davalı …’ın evde davacı şirketin bir kısım işlerini yaptığı, diğer davalı …’ın da yaz tatillerinde olmak üzere davacı şirketin şubelerinde çalıştığının anlaşıldığı, tanık anlatımlarının SGK kayıtları ile uyumlu olduğu anlaşılmıştır. Davacı şirket tarafından iş bu davada ileri sürülen iddialar kapsamında yapılan şikayet üzerine davalı … hakkında güveni kötüye kullanma suçundan açılan ceza davasında yapılan yargılama sonucu davalının beraatine karar verildiği de gözetildiğinde ve özellikle davacı şirketin bir aile şirketi olup, davalı …’ ın şirket ortaklar kurulu kararlarıyla yaklaşık otuz yıl boyunca davacı şirketin dışarıdan atanan münferit müdürü olarak görevlendirildiği, görev süresince şirket ortaklarından …’ ın da davalı ile birlikte münferit yetkili müdür olduğu gözetildiğinde, görevi süresince davalıya isnat edilen eylemlerden şirket ortakları ile diğer münferit yetkili müdürün habersiz olduğunun kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olacağı da gözetildiğinde, davanın reddi yönünde ilk derece mahkemesince verilen karar isabetli olup, aksi yöndeki davacı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye irat kaydına, bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 17.03.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.