Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1659 E. 2022/388 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1659
KARAR NO: 2022/388
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/04/2019
NUMARASI: 2012/47 E. 2019/507 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
BİRLEŞEN İSTANBUL 15.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2012/56
ESAS SAYILI DOSYASINDA
DAVA : Sözleşmenin İptali
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen davaların ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen hükme karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı ve asıl davada davalı – birleşen davada davacı vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı … vekili, davasında özetle; taraflar arasında akdedilen 15.10.2005 tarihli protokolle, … Mh. … Cd. No:… Bayrampaşa adresindeki davalıya ait demirbaş listesindeki demirbaşların, markaların, logoların müvekkilince satın alındığını, diğer davalı şahısların ise müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladıklarını, protokol tarihinden önce … Tic. Ltd. Şti.’nin çalışanı …’nın ölümü üzerine 13.06.2005 tarihinde işçilik alacakları talepli olarak açılan dava sonucunda, müvekkili tarafından satın alınan malların muvazaalı olarak alındığı iddiası ile ihtiyati haciz kararı ve haciz işlemleri yapıldığını, müvekkili tarafından açılan istihkak davasının reddedildiğini, müvekkilinin aslında davalı şirkete ait olan icra takip borcunu ödemek zorunda kaldığını, aynı zamanda mecurun mal sahipleri olan davalılardan, müvekkilinin icra takibi sonucu ödediği miktarların, davalılara olan kira borcuna mahsup edilmesini talep ettiklerini, ancak bu talebin kabul edilmediğini, … Tic. Ltd. Şti. çalışanının devir tarihinden önce açmış olduğu davasına istinaden müvekkili tarafından muhtelif tarihlerdeki ödemelerin toplamının 126.998,94 TL olduğunu, müvekkilinin davalılardan bu ödemeleri defalarca talep ettiği halde sonuç alamadığını, protokolün 8.2 maddesi ve bu maddenin gönderme yaptığı 4.1 maddesinde belirtilen real değerin %10’u olan 40.000 TL cezai şart talep etme hakkının müvekkili açısından doğduğunu belirterek, 126.998,94 TL’nin avans faizi ile ve 40.000 TL cezai şartın avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davada davalılar vekili, savunmasında özetle; müvekkillerinden … Tic. Ltd.Şti.’nin 13.02.2012 tarihi itibariyle tasfiye işlemlerinin sona erdiğini, şirket hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacı şirket tarafından 2005 yılında gelen teklif üzerine karşılıklı imza altına alınan protokol gereğince davalı şirketin tüm müşteri, ürün, teçhizat, marka, ticaret unvanının, fabrika binasında bulunan üretim ve satış için gerekli tüm demirbaşlarla birlikte davacı şirkete satıldığını, müvekkillerinin hissedar oldukları gayrimenkulün ayrı bir kira sözleşmesi ve protokol ile davacı şirkete kiraya verildiğini ve müvekkillerinin işten el çektiklerini, tüm bu hususların 15/10/2005 tarihli satış sözleşmesi protokolü ile sabit olduğunu, bu protokol ile davalı şirketin tasfiye haline girmesi nedeniyle müvekkili şirketin mallarını ve markasını davacıya sattığını, müvekkili şirkette şoför olarak çalışmış …’nın mirasçıları tarafından talep edilen tazminat tutarının müvekkili şirket tarafından ev alınmak suretiyle müvekkilleri ve davacı arasındaki protokol tarihinden önce ödendiği halde, mükerrer olarak davacı tarafından da bu mirasçılara ödeme yapıldığını, tahsili talep edilen ödeme davacı yanca yapılmış ise öncelikle makbuzların ibrazının gerektiğini, ödeme yapılmadan önce müvekkillerine ihtar çekilmediğini ve müvekkillerinin yazılı olarak uyarılmadığını, davalı şirketin tasfiye edilmiş olması ve sicilden terkin edilmiş olması nedeniyle böyle bir borç olsa bile hüküm ifade etmeyeceğini, kefiller açısından kefalet süresinin ve muayyen bir miktar bulunmadığından protokoldeki kefalet kaydının geçersiz olduğunu, protokolün 2005 yılında davacı tarafından müvekkillerinin hiçbir müdahalesi olmadan hazırlandığını, müvekkillerinin o dönemde yaşadığı maddi sıkıntıdan faydalanarak protokolün yapıldığını, sözleşmede cezai şart miktarının açık olmadığını, cezai şartın sözleşmeye konulmasının nedeninin edimlerin karşılıklı olarak tam ve eksiksiz şekilde yerine getirilmesinin sağlanması olduğunu, müvekkili tarafından satış ve kiraya ilişkin edimlerin yerine getirildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen davada davacılar vekili, davasında özetle; müvekkilleri ile davalı şirket arasında imzalanan protokol ile fabrika binasında bulunan üretim ve satış için gerekli tüm demirbaşların isim hakkı ile birlikte davalı şirkete satıldığını, kira sözleşmesi ile davalı şirkete kiraya verildiğini ve müvekkillerinin işten el çektiklerini, 15/10/2005 tarihinde taraflar arasında imzalanan protokolü, müvekkili …’in müvekkili şirketin imza yetkilisi olarak diğer iki müvekkili … ve …’in doğrudan müştereken ve müteselsilen kefil olarak imzaladıklarını, davalı şirketin 2009 yılında nevi değiştirerek anonim ortaklık haline geldiğini, davalı şirket tarafından müvekkillerine gönderilen ihtarname ile iptali istenilen protokole dayanılarak 126.998,94 TL alacaklı olduklarını belirttiğini, bu alacağın müvekkili şirkette çalışan bir işçinin mirasçılarına ödendiği iddia edilen tazminat miktarına ilişkin olduğunun belirtildiğini, şirketin tasfiye işlemlerine başlanması ve gayrifaal şirket olmasından dolayı taraflar arasında imzalanan protokülün müvekkili şirket yönünden bir hüküm ifade etmeyeceğini, protokolün geçerli olacağı tarih aralığının bulunmadığından müşterek ve müteselsil kefillerin kefalet sürelerinin belirsiz olduğunu, bu nedenle zaten protokolün kefiller hakkında hüküm ifade etmeyeceğini belirterek protokolün müvekkili şirket açısından iptaline, müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmede yer alan müvekkileri hakkında protokolün baştan itibaren geçersiz sayılmasına, bu mümkün olmadığı taktirde tek taraflı olarak fesih iradesinin ihtar edildiği tarih olan 10/01/2012 tarih itibariyle protokolün iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı … vekili, savunmasında özetle; … Tic. Ltd. Şti.’nin kül hallinde müvekkili şirkete devrolduğunu, taraflar arasında 15/10/2005 tarihli protokol ile davacı şirkete ait demirbaş listesinde bulunan demirbaşların, markaların ve logoların müvekkili tarafından satın alındığını, protokolün konusunun protokol tarihinden önce vuku bulan hukuki, cezai, vergi vs. kamu borçları ile bu kapsam dışında kalan sair borçlar olduğunu, davacı şirket çalışanı olan ve 12/04/2005 tarihinde vefat eden …’nın mirasçılarının işçilik alacakları talepli davayı protokol tarihi olan 15/10/2005 tarihinden önce 13/06/2005 tarihinde açtıklarını ve bu davadan davacıların haberdar olduklarını, davacıların protokol kapsamında olan protokolden önce vuku bulmuş ve davacıların sorumluluğnuda olan işçilik alacağı nedeniyle müvekkilinin 126.998,94 TL ödeme zorunda kaldığını, davacıların bu miktarı müvekkiline müşterek ve müteselsilen protokol gereğince ödemek zorunda olduklarını belirterek birleşen davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…davacı şirket ile davalı şirket arasında 15/10/2005 tarihinde Bayrampaşa ilçesinde bulunan davalı şirkete ait yerdeki demirbaş listesi, ticaret unvanı, marka ve logoların satımına ilişkin protokol yapıldığı, bu protokolün 7/1. maddesine göre protokol tarihinden önce vuku bulan hukuki, cezai, vergi ve sair kamu borçları ile bu kapsam dışında kalan sair borçların davalı şirkete ait olaaağının belirtildiği, 7/3. maddesinde davalı şirketin mevcut personelinin bütün kıdem ve ihbar tazminatları sair yasal hak ve alacaklarının tamamı ile davalı şirkete ait olduğunun belirlendiği, bu hak ve alacaklardan davacı şirketin hiç bir şekilde sorumlu olmayacağının düzenlendiği, 8.2. madddesinde protokole riayetsizlik halinde protokolün 4.1. maddesinde belirlenen değer üzerinden %10 cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığı, bu protokol çerçevesinde davacı şirketin uğradığı zararın hem davalı şirketten hem de protokolde imzası bulunan davalı şirket ortaklarının talep hakkının bulunduğu, davalı şirketin tasfiye nedeniyle ticaret sicil kaydının sonlandırıldığı, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/893 E., 2015/892 K.sayılı kararı ile şirketin ihyasına karar verildiği, protokol tarihinden önce davalı şirketin çalışanı olan …’nın mirasçıları tarafından açılan işçilik alacakları davası nedeniyle davacı şirketin ödeme yapmak zorunda kaldığı, protokolün 7/1. maddesine göre ödenen bu miktarın davalı şirketin sorumluluğunda olduğu, protokolün 8/3. maddesi gereğince davacı şirketin ödemek zorunda kaldığı 126.998,94 TL’nin davalı şirketten ve protokolde imzası bulunan davalılar …, …, …’den tahsilini talep edebeliceği anlaşıldığından davacının alacak talebinin kabulüne karar verilmiştir. Davacı cezai şart tazminatı talep etmiştir. Protokolün 8/2. maddesi gereğince protokol hükümlerine riayetsizlik bulunduğundan davacı şirketin davalı şirketten cezai şart talep edebileceği, protokolün 8.2. maddesinde cezai şarttan protokolün taraflarının sorumlu olduğunun düzenlendiği, protokolün 1.1. maddesinde taraf olarak davacı şirket ile davalı şirketin gösterildiği, bu nedenle davacı şirketin davalı şirketten cezai şart talep edebileceği ancak protokolde taraf olarak yer almayan protokolde müşterek ve müteselsil kefil olarak yer alan …, …, …’den cezai şart talebinin yerinde olmadığı, protokolün 4/1. maddesinde belirlenen protokol bedelinin 400.000 TL olduğu, bunun %10 olan 40.000 TL olduğu, davalı şirketin demirbaş, marka ve logolarının davacı şirketçe satın alındığı, davalı şirketin tasfiye durumunda olduğu ve yeni bir mal varlığı edindiğine ilişkin herhangi bir delil sunulmadığı anlaşıldığından söz konusu cezai şartın iktisadi olarak davalı şirketin mahvına sebebiyet verebileceği kabul edilerek cezai şarttan %50 indirim yapılması suretiyle 20.000 TL cezai şartın davalı şirketten tahsiline, diğer davalılar hakkındaki cezai şart talebinin reddine karar verilmiştir. Birleşen davada davacılar, davacı şirket açısından tasfiye işlemlerinin başlatılması ve gayri faal şirket olmasından dolayı, davacılar …, …, … açısından protokolün geçerli olacağı tarih aralığının bulunmaması yani süresiz olmasından dolayı ve kefalet miktarının belirsiz olmasından dolayı protokolün iptaline karar verilmesini talep etmişler iseler de; protokol tarihinin 15/10/2005 tarihli olması ve protokol konusunun protokol tarihine kadar vuku bulan borçları kapsadığının belirtildiği hususu göz önüne alındığında protokolün geçerli olduğu ve protokolün iptali için ileri sürülen hususların yerinde olmadığı sonuç ve kanaatine varılarak birleşen davanın reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulü ile 126.998,94 TL alacağın temerrüt tarihi olan 03.01.2012 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 20.000 TL cezai şart tazminatının dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalı Tasfiye Halinde … Tic. Ltd. Şti.’nden tahsili ile davacıya verilmesine, diğer davalılar hakkındaki cezai şart alacağı talebinin reddine, birleşen davanın reddine, karar verilmiştir. Asıl davaya ilişkin hükme karşı her iki taraf vekillerince, birleşen davaya ilişkin hükme karşı, davalı- birleşen davada davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davacı- birleşen davada davalı … vekili, asıl davada verilen hükme yönelik istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece, cezai şarttan sadece davalı şirketin sorumlu tutulduğunu, oysa, müşterek borçlu ve müteselsil kefil durumundaki diğer davalıların da sorumlu tutulması gerektiğini, Cezai şartın % 50’sinin tenkis edilmesinin de yerinde olmadığını, bu husustaki gerekçenin, mali müşavir bilirkişi tarafından tanzim edilen bila tarihli son bilirkişi ek raporunda varılan gerekçe olduğunu, ancak bahsi geçen bu rapora itirazlarını içeren 28.12.2018 tarihli dilekçesinde belirttikleri hususlar dikkate alındığı taktirde, tenkisin mümkün olamayacağı kanaatinde olduğunu, mahkemece, sözleşme anındaki (2005) ekonomik durumun dikkate alınması gerekirken, sözleşmeden sonraki gelişmeler (2012) dikkate alınarak varılan sonucun bu nedenle doğru olmadığını, hükme esas alınan ek raporda ve gerekçede ise sözleşmenin yapılmasından daha sonraki tarihlerde (yani 2012 yılında) davalı şirketin tasfiyeye girdiğini ve başkaca bir malvarlığı edinmediğine dayanılarak, cezai şartın ekonomik anlamda sarsılmaya neden olabileceği sonucuna varıldığını, sözleşme imzalanma anından yedi yıl sonraki gelişmelere dayanılarak varılan sonucun doğru olmadığını, İyi niyetli davranmayan davalıların, protokol hükümlerini açıkça ihlal ettiklerini ve cezai şarttan da bu nedenle sorumlu olduklarını, Somut olayda, taraflar arasında protokol imzalanmasından önce kendi personeli tarafından, devreden davalı şirkete işçilik alacağı davası açıldığını, devralan şirket sorumluluğuna dayanarak müvekkili firmaya haciz yapıldığını, haciz baskısı altında müvekkili şirketten (davalının işçisine karşı doğmuş ve hüküm altına alınmış borcu için) 126.998,94 TL tahsil edildiğini, müvekkilinin bu miktarı davalılardan rücuan talep etme hakkı olduğunun kök ve ek raporlarda ve gerekçeli kararda isabetli bir şekilde tespit edildiğini, Sonuç olarak; Sözleşmedeki cezai şartın her iki taraf için de kararlaştırıldığını, davalı şirket tacir olup, kural olarak kanunen cezai şartın tenkisini talep etme hakkının bulunmadığını, protokolün ihlali halinde sözleşme bedelinin % 10’u miktarında olan 40.000 TL tutarındaki cezai şartın, sözleşme anı itibariyle davalı şirketin ekonomik mahvına neden olacak bir fahişlik de içermediğini, Asıl davada reddedilen 20.000 TL cezai şart miktarı üzerinden davalıların lehine hükmedilen 4.750,00 TL vekalet ücretinin haksız olduğunu, indirime uğrayan miktar yönünden nasıl ki karşı yanın müvekkiline vekalet ücreti ödemesine hükmedilmiyorsa, somut olayda da tenkise (indirime) uğrayan miktar yönünden aynı hukuki mantık ve gerekçelerce, müvekkilinin karşı yana vekalet ücreti ödemesine hükmedilmemesi gerektiği, Bu nedenlere ilk derece mahkemesinin asıl davada verdiği hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, asıl davaya ilişkin hükmün kaldırılmasına ve davanın tümüyle ve tüm davalılar yönünden kabulüne karar verilmesini istemiştir. Asıl davada davalılar- birleşen davada davacılar vekili, asıl ve birleşen davalara ilişkin hükme karşı verdiği istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mali müşavir bilirkişinin kendisine mahkeme tarafından verilen yetkileri aşarak HMK ve yeni yürürlüğe giren Bilirkişilik Kanunu ile Bilirkişilk Yönetmeliği’ne aykırı bir şekilde hukuki değerlendirlerde bulunduğunu, kök ve ek rapora itirazlarında, şayet protokol hakkında hukuken bir değerlendirmeye ihtiyaç varsa, bu değerlendirmenin ehil, alanında yetkin, borçlar ve ticaret hukuku sözleşmelerinde uzman hukukçu ve profesörlerden oluşan bir heyetten alınacak bir rapor ile yapılmasını talep etmiş olmalarına rağmen, mahkemece bu taleplerinin değerlendirilmediğini, Dava konusu protokolün aynı zamanda satım sözleşmesi, kefalet taahhüdü, kira mukavelesi ve devir sözleşmesinin karakteristik özelliklerini taşıdığını, protokolün satım sözleşmesi oluşturan kısmının edimlerin yerine getirildiği anda son bulmuş olduğunu, kira sözleşmesi yönünden edimlerin devam ettiğini, TTK ve TBK hükümleri uyarınca kefalete ilişkin düzenlemelerin, hem müvekkili şirket hem de müvekkilleri kefiller bakımından yok hükmünde sayılması gerektiğini, Süresinde sunulmayan defter ve beyan dilekçelerini kabul etmediklerini, dellilerin ve defterlerin hasredilmesinden sonra, karşı tarafça inceleme günü hazır edilmediğinin dosyada tutanak ile sabit olduğunu, kesin süreye rağmen karşı taraf ticari defterlerine ilişkin yerinde inceleme yetkisi verilerek usul hatası yapıldığını, Açılış ve kapanış tastikleri eksik olan defterlerin sahibi lehine delil olamayacağını, Raporda, prtokoldeki kefiller bakımından kefil olunan süre ve kefil olunan miktar açıkca belirlenmediğinden, hüküm kurulmasına elverişli olmayan bir rapor ile karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bilirkişilerce sanki … Şirketi tarafından müvekkil şirkete satınalma teklifi ile gelinmeden önce müvekkili şirketin zaten tasfiye aşamasındaymış gibi yanlış bir kanıya kapıldığını, müvekkilleri ve … Şirketinin maddi hususlarda anlaşarak bir şirket satışı gerçekleştirdiklerini fakat satın alan şirket olan … Şirketinin, müvekkilinin tanınmış markasını (…) korumak yerine kendi ismi ile faaliyete devam etme seçeneğini tercih ettiğini ve müvekkili şirketi tasfiye kararı aldığını, … isimli işçi alacağı için yapılan yargılamada, Bakırköy 13. İş Mahkemesinin tedbir şerhi bulunduğundan tasfiyenin yıllarca gerçekleşemediğini, ticaret sicil kayıtlarının aleni olduğunu, Yargıtayın yerleşik içtihatları gereği sicil kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkacak hususların bilinmediğinin varsayılamayacağını, … Şirketinin, müvekkillerinden … şirketini satın alırken tamamen kötü niyetli olarak işçi alacağından kaynaklı borcun sanki protokolün imzası aşamasında saklandığını ve protokolden sonra ortaya çıkmış bir borç olduğunu iddia ettiklerini, kaldı ki borç ile ilgili müvekkilleri tarafından … Şirketi’nin defalarca uyarıldığını ve konu hakkında devam etmekte olan bir dava bulunduğu hususunun müteaddit defa bildirildiğini, Davaya esas protokolün 7.3 madde kapsamında sorumluluğun, protokolün imzasından sonra ortaya çıkan alacak kalemleri bakımından geçerli olabileceğini, zira ticaret sicil kaydında tedbir şerhi bulunan bir şirketi satın alan basiretli bir tacirin bu şerh dolayısı ile şirket satış bedelinde indirimlerini yaptırmak suretiyle şirketi devralmış olduğunun kabulünün gerektiğini, … Şirketinin, haksız ve mesnetsiz dava ile müvekkillerinin maddi manevi zararlara uğramasına sebep olduğunu, Taraf teşkili için davacı tarafın talebi ile ihya edilmiş içi boş bir şirketin cezai şart ödemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Mahkemenin, müvekkilleri aleyhine temmerrüt tarihi itibarı ile faize hükmedilmesinin ve anapara borcunun hem müvekkili şirket hem de müvekkili gerçek kişi davalılar bakımından müşterek ve müteselsil bir borç olarak kabul edilmesinin hatalı olduğunu, Yukarıda bahsi geçen sebeplerden ötürü ilk derece mahkemesinin istinafa konu asıl ve birleşen davalara ilişkin hükmünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, hükmün kaldırılmasına ve asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, taraflar arasındaki protokole aykırılık iddiasına dayalı rücuen tazminat ve cezai şart alacağının tahsili; birleşen dava ise ana davaya konu protokolün iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiş; asıl dava yönünden verilen hükme karşı her iki taraf vekillerince, birleşen davada verilen hükme karşı ise birleşen davanın davalıları vekilince yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 2007/248 E.- 2008/593 K. sayılı dosyasının incelenmesinde; davacılar …, …, … ve … tarafından davalı … Ltd. Şti. aleyhine, murisleri …’nın işçilik alacakları nedeniyle açılan dava sonucunda davanın kısmen kabulü ile 31.209,28 TL kıdem tazminatının, 15.035,15 TL yıllık izin ücretinin, 2.012,87 TL fazla çalışma ücretinin davalıdan tahsiline karar verildiği görülmüştür. İstanbul 20. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1218 E.- 2011/770 K. sayılı dosyasının incelenmesinde; davacının … Tic. A.Ş., davalıların ise … Ltd. Şti, …, …, … ve … oldukları, dava dilekçesinde hacze gelinen adreste davacının çeşitli ürünler ürettiğini, davacının aynı adreste 01.12.2005 tarihinden itibaren kiracı olduğunu, bir kısım mülk sahiplerinin ise borçlu şirketin ortağı olduklarını, müvekkilinin bir kısım ortakların kiracısı olup borçlu şirket tüzel kişiliğinin kiracısı olmadığını, davacının borçlu şirketi devralmadığını, haciz adresinde borçlu şirketin davacıdan önce ticari faaliyet gösterdiğini, davacı ile borçlu şirket arasında organik bağ olmadığını, müvekkilinin kiralanan içindeki borçlu şirkete ait bütün menkulleri 13.12.2005 tarihinde satın aldığını, … Ltd.Şti.’nin ve nevi değişikliğine gittiğini ve davacı şirket bünyesine dahil olduğunu öne sürerek, istihkak davasının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı alacaklılar vekili ise cevap dilekçesinde, işçi alacağının tahsili için iş davası açtıklarını, Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 201/248 Esas sayılı dosyasında görülmekte olan bu dava kapsamında ihtiyati haciz kararı verildiğini, haciz işleminin yapıldığı sırada davalı şirket ortaklarından …’in mahallinde hazır buunduğunu, 30.05.2007 tarihinde yapılan hacizde borçlunun zilyetliğindeki malların haczedildiğini ve davacı ile borçlu arasında organik bağ bulunduğunun tespit edildiğini, borçlunun davalı borçlu şirket adına tescilli “…” markasından feragat ettiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; hacizden önceki tarihlerde haciz yapılan adreste borçlu … Tic. Ltd. Şti.’nin faaliyet gösterdiğini, şuan için davalı şirketin borçlu şirkete ait bir kısım malları kullandığını ve aynı adreste faaliyetine devam ettiğini, borçlu şirketin mahcuzlara birlikte zilyetliğinin kabulü gerektiğinden, davanın reddine karar verilmiştir. Söz konusu kararın Yargıtay 17. HD’nin 01.04.2013 tarihli, 2012/2854 E. – 2013/4543 K. sayılı ilamıyla onandığı ve kesinleştiği anlaşılmaktadır. İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/893 E., 2015/892 K.sayılı kararı ile … Ltd. Şti.’nin ihyasına ve …’in tasfiye memuru olarak atanmasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda; …’nun 2011 yılı ticari defterlerin yasal süre açılış tasdikleri ve yevmiye defteri kapanış tasdiklerinin mevcut olduğu, 2011 yılı envanter defterlerinin yasal süresi içinde kapanış tasdiki bulunmadığı, ticari defterlerdeki çek senet ve nakit ödeme toplamı ve senet iadesiyle birlikte değerlendirildiğinde toplamda 126.998,94 TL borç tutarı kaydının yer aldığı, … ile … arasında 15.10.2005 tarihli protokol akdedildiği, davalı …’nin 19.12.2005 tarihinde tasfiyesine karar verildiği, 13.03.2012 tarihinde tasfiye sonunun tescil edildiği, şirketin 17.12.2015 tarihinde İstanbul 5 ATM’nin 2015/893 Esas sayılı dosyası üzerinde ihyasına karar verildiği, 15.10.2012 tarihli protokolden önce … firmasının çalışanının 12.04.2005 tarihinde iş yerinde meydana gelen hadise sebebiyle vefat ettiği, mirasçılarının 17.06.2005 tarihinde açtıkları davayla tazminat talep ettikleri, sonuç olarak taraflar arasında akdedilen protokolde devreden … Şirketinin protokol tarihinden önce vefat eden ve protokol tarihinden önce mirasçılar tarafından açılan işçinin geçmişe yönelik hakları ile ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı kapsamında …’nun 126.998,94 TL tutarı ödediği tespit edilmiş olup, bu ödemenin protokolün 7. maddesi kapsamında davalıların sorumluluğunda olan hususlardan olduğu ve 8. madde kapsamında rücu edilebileceğine yönelik değerlendirmenin mahkemenin takdirinde olduğuna ilişkin kanaat bildirildiği anlaşılmıştır. Bilirkişi, sunduğu ek raporunda; taraflar arasında akdedilen 15.10.2005 tarihli protokolün 4.1 maddesinde ödeme tutarları toplam 400.000 TL olarak mevcut olduğu, protokolün Tazminat ve Cezai Şart maddesinde taraflardan her birinin protokol hükümlerine riayetsizlik halinde protokolün reel değeri (4.1madde) üzerinden %10 cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğinin hüküm altına alındığı, bu kapsamda 400.000 TL tutarın % 10 ‘u olarak 40.000 TL cezai şart hesaplandığı, …’nun cezai şart talebinin tasfiye halindeki …’nın iktisaden mahvına sebep olup olmayacağı hususunda …Şirketi’nin mali verileri ve mali tablolarının mevcut olmadığını, …Şirketi’nin demirbaş, marka, logolarının … tarafından satın alındığı, …Şirketi’nin tasfiyesi ile ilgili olarak dosyada mevcut sefahat uyarınca ve yeni bir mal varlığı edindiği bilgisi bulunmaması kapsamında söz konusu cezai şartın iktisadi olarak davalı şirketin mahvına sebebiyet verebileceği, bu kapsamda hesaplanan cezai şartın tenkisinde takdirin mahkemeye ait olacağı belirtmiştir. Tüm dosya kapsamında toplanan delillere göre; asıl davada davacı ile davalı şirket arasında davalı şirkete ait demirbaş, marka ve logoların satın alınması konusunda protokol imzalandığı, protokol tarihinden önce davalı şirkete karşı işçilik alacağından kaynaklı dava açıldığı, dava neticesi işçi alacağına hak kazanıldığı, bahsi geçen protokolün muvaazalı olarak yapıldığı iddiası ile esasen davalı şirkete ait olduğu ileri sürülen malvarlığı üzerinde haciz işlemlerine başlandığı, haciz sırasında davacının istihkak iddiasında bulunup sonrasında istihkak davası açtığı, davanın redle sonuçlanıp kesinleştiği, haciz işlemlerinin başlatıldığı, davacının haciz kapsamında ödeme yaptığı, eldeki davada ise davalılar ile arasındaki protokol kapsamında yapmış olduğu ödemeyi davalılara rücu etme hakkı olduğunu ileri sürerek alacak talebinde bulunduğu, aynı zamanda davalıların protokole aykırı davranışları sebebiyle cezai şart alacağının doğmuş olduğundan bahisle cezai şart alacağı talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı şirket, önce sicilden terkin edilmiş sonrasında hakkında ihya kararı verilmiş ve bu suretle davaya devam edilmiştir. Davalılar vekili ise cevap dilekçesinde zaten vefat eden işçinin ailesine ev alınmak suretiyle kıdem tazminatı kapsamında davalı şirket tarafından ödeme yapıldığını, davacının bu kapsamda ödeme yapmadan önce şirketi bilgilendirmesi gerektiğini, yani sonuç olarak davacının bu şekilde davalı şirketin bilgisi dışında mükerrer ödeme yaptığını, dolayısıyla hukuki sonuçlarına davacının katlanması gerektiğini, …’nun basiretli bir tacir gibi davranmadığını, borcun sanki protokolün imzası aşamasında saklandığı iddasıyla protokolün 7.3 maddesine dayanılmışsa da esasen borç ile ilgili … Şirketinin uyarıldığını ve konu hakkında devam etmekte olan bir dava bulunduğunun karşı yana defaten bildirildiğini öne sürmektedir. Birleşen davada ise davacı şirket ve gerçek kişiler şirketin tasfiye sürecinin başlamış olduğundan bahisle artık protokolün bir bağlayıcılığı bulunmadığını ileri sürerek davacı şirket yönünden iptalini, davacı gerçek kişiler yönünden geçersiz olduğunun tespitini, olmadığı takdirde iptaliniş talep etmektedirler. Davalı ise protokol gereği esasen davalı şirket ve protokole kefil olan diğer davalı gerçek kişilerin sorumluluğundan olan ödemenin haciz sebebiyle kendisi tarafından yapıldığını şu an için asıl davada bu ödemeyi rücuen talep ettiğini protokolün geçerliliği savunması ile davanın reddini talep etmiştir. Davaya esas protokol tarihi 15.10.2005 olup, Şirket 19.12.2005 tarihinde tasfiyeye gitmiştir. Dosya içerisindeki protokolün taraflarının … Ltd.Şti ile … Ltd.Şti. oldukları, protokolün konusunun …Bayrampaşa / İstanbul adresindeki … ait yerdeki ekte sunulan demirbaş listesi, ticaret unvanı, marka adı ve legoları belirlenen bedel karşılığında satın alınmasına ilişkin olduğu, protokolün 4.1 maddesinde ödeme planının belirlendiği, …’in ödeme bedeli karşılığında …’na fatura keseceği, protokolün 7.3 maddesinde …’in mevcut personelinin bütün kıdem ve ihbar tazminatları ile sahip yasal hak ve alacaklarının tamamı ile …’e ait olduğu, mevcut hak ve alacaklarla alakalı …’nun hiçbir şekilde yasal sorumluluğunun bulunmadığı, … ve ortaklarının … ile protokolde belirlenen adresteki yer için on yıllık kira sözleşmesi yapacakları düzenlenmiştir. Protokol, imzalandığı tarih olan 15.10.2015 tarihinde yürürlüğe girecektir. Protokolün 8. maddesinde taraflardan her birinin protokol hükümlerine riayetsizlik halinde diğerinin uğramış olduğu maddi manevi zararları tazmin etmeyi kabul ve taahhüt ettikleri, taraflardan her biri protokol hükümlerineriayetsizlik halinde protokolün reel değeri olarak gösterilen 4.1 maddesinde düzenleme bulan ödeme planında belirtilen toplam üzerinden %10 cezai şart ödeyeceği, …’nun protokol çerçevesinde zarara uğraması halinde hem … şirketin hem de ortaklarına rücu edebileceği düzenlenmiştir. Uyuşmazlığın çözümü sürecinde öncelikle irdelenmesi gereken mesele, az yukarıda bahsi geçen protokolün hukuki sonuçlarıdır. Protokol bir bütün olarak değerlendirildiğinde protokol ile … Ltd.Şti.’ nin malvarlığının belli koşullarda …’na devrine yönelik olarak yapılmıştır. Protokolün 7.3 maddesinde …’in mevcut personelinin bütün kıdem ve ihbar tazminatları ile sair yasal hak ve alacaklarının tamamı ile …’e ait olduğu, mevcut hak ve alacaklarla alakalı …’nun hiçbir şekilde yasal sorumluluğunun bulunmadığı düzenlenmiştir. Ayrıca davadaki talebe konu işçi alacağı kapsamında … tarafından haciz kapsamında yapılan ödemeler konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Zira davacı tarafın envanter defterinin kapanış tasdikinin bulunmaması diğer ticari defterlerin usulüne uygun tutulmuş olduğu hususu, işçi alacağı davasında hükmedilen tutar ve tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde, davacının haciz baskısı altında 126.998,94 TL ödemiş olduğuna ilişkin davacı kayıtlarına itibar etmek gerekmiştir. Protokolün açık düzenlemesine göre, davacının işçilik alacağı nedeniyle yaptığı ödemeden davalılar sorumludur. Bu nedenle davacının davalılara dücu hakkının bulunduğu sonucuna varılmıştır. Sözkonusu 126.998,94 TL’nin ödenmesi için davadan önce davalı tarafa ihtarname gönderilmiş olmakla, temerrüt tarihinden itibaren faize hükmedilmesinde de hukuka aykırılık bulunmamıştır. Dolayısıyla asıl davaya ilişkin olarak, asıl davada davalılar vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Dosya içerisinde davacı birleşen davalı şirketin TMSF’ye devredilmiş olduğundan 31.03.2017 tarihinde davacı taraf ticari defterleri üzerinde inceleme yapılamadığına ilişkin tutanak bulunmakla, davacı birleşen davalının defterlerin kesin süreden sonra bilirkişi incelemesine sunulmuş olmasından ötürü hazırlanan bilirkişi raporuna itibar edilmemesi yönündeki asıl davaya ilişkin davalı vekilinin istinaf başvurusunun da reddi gerekmiştir. Protokolde çok açık şekilde, … Şirketi personelinin işçilik alacaklarının … tarafından karşılanacağı belirlenmiş olmakla, protokolün imza tarihi öncesinde davaya esas işçi alacağına ilişkin olarak derdest davanın bulunduğu, dolayısı ile …’nun basiretli tacir gibi davranmayarak bunu bildiği halde protokol imzaladığı yönündeki asıl davada davalı vekilinin savunmalarına itibar edilmesi mümkün değildir. Zira protokolün 7. maddesindeki düzenleme ile işçilik alacakları konusundaki sorumluluk, her iki tarafın iradesi ile … Şirketine yüklenmiştir. Dolayısıyla bu noktada … basiretli tacir gibi hareket ederek … Şirketi nezdinde çalışan işçilerin işçilik alacakları hususunda hiç bir sorumluluğunun bulunmadığını açıkça protokole bağlamış ve protokol taraflarca imzalanmıştır. Bu sebeple davalı birleşen davacının esas davaya ilişkin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Davalı- birleşen davada davacılar vekili, hem asıl davada hem de birleşen davada, dava konusu protokolde imzası bulunan gerçek kişilerin kefil olarak kabulünün mümkün olmadığını, zira protokolün imzası bulunan gerçek kişileri hangi süreler içerisinde bağlayacağına yönelik bir ibare bulunmadığını ileri sürmektedir. Protokolde açıkça …’nun protokol çerçevesinde zarara uğraması halinde hem … şirketin hem de ortaklarına rücu edebileceği düzenlenmiştir. Protokolün imza tarihi itibariyle somut olayda mülga 818 sayılı BK uyarınca kefalet şartlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Dava konusu protokolde davalı gerçek kişilerin el yazısı ile imzaları bulunmakla, sözleşmede belirtilen miktardan onların da sorumlu oldukları sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla kefalet geçerlilik koşulları somut olayda sağlanmış olup aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Protokolün 8. maddesinde taraflardan her birinin protokol hükümlerine riayetsizlik halinde diğerinin uğramış olduğu maddi manevi zararları tazmin etmeyi kabul ve taahhüt edecekleri, taraflardan her biri protokol hükümlerine riyakatsizlik halinde protokolün reel değeri olarak gösterilen 4.1 maddesinde düzenleme bulan ödeme planında belirtilen toplam üzerinden %10 cezai şart ödeyeceği, kararlaştırılmış olmakla, protokolden sonra protokol kapsamında kira sözleşmesinin imzalandığı görülmektedir. Dosya içerisindeki kira sözleşmesinin taraflarını kiralayan sıfatıyla …, …, … ve … kiracısının ise … A.Ş. olduğu, kira sözleşmesinin 01.01.2019 tarihinde yapıldığı, bu tarihten itibaren sözleşmenin yürürlüğe gireceği, sözleşmenin süresinin yedi yıl olduğu, kira sözleşmesine konu taşınmazın fabrika ve fabrika satış mağazası şeklinde gösterildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda, … Şekerli’nin mal varlığının ve işletmesinin devir neticesi …’na geçtiği anlaşılmaktadır. Bu noktada …’nun istihkak davasının redle sonuçlanmasının ve haciz baskısı altında eldeki istinaf davasına konu ödemeleri yapmış olmasının, devralanın sorumluluğunun kanunla düzenlenmiş olması sebebi ile bir önemi yoktur. Protokolde yapılan düzenleme uyarınca aslen … tarafından ödenmesi gereken işçi alacağı … tarafından ödenmiş olmakla, bu durum … açısından protokole aykırılık teşkil ettiğinden, cezai şart koşulları oluşmuştur. Protokolü müteselsil kefil sıfatı ile imzalayan gerçek kişi davalılar açısından cezai şarta hükmedilmemesinde de herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Zira protokolü kefil sıfatı ile imzalayanların cezai şart alacağından sorumlu olduklarına dair bir kayıt bulunmamaktadır. Aksi yöndeki davacı … vekilinin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Asıl davada davalılar vekili, işçi tazminat alacağı kapsamında müvekkili şirket tarafından, işçinin mirasçılarına ev alınmak suretiyle ödeme yapıldığını, haciz nedeniyle davacı … tarafından yapılan ödemenin mükerrer ödeme olduğunu, dolayısıyla müvekkillerine ihbarda bulunmadan ödeme yapan …’nun rücu hakkının bulunmadığını ileri sürmüştür. İşçinin mirasçıları tarafından tazminat talebiyle açılan az yukarıda bahsi geçen iş mahkemesine ilişkin yargılamada davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. İddia edilen ödeme, bu davanın açılış tarihinden önce ise ödemenin ispatı ile davanın reddi yönünde karar verilmesi sağlanabilirdi; bahsi geçen ödeme, iş davası sona erdikten sonra yapılmışsa, ilamın icra takibine konu edilmesi aşamasında, ödemenin ispat edilmesi suretiyle icranın geri bırakılmasına ilişkin talepte bulunulması da imkân dahilindeydi. Diğer bir deyişle, somut olayda haciz Tasfiye halindeki … şirketine karşı yapılmış olmakla, … ödeme iddiasını bahsi geçen dava ve takip süreçlerinde ileri sürmemiştir. …, ticari işletmeyi devralan sıfatı ile söz konusu haciz işlemlerine dahil olmuştur. Haciz aşamasında yaptığı ödemeleri devreden şirkete bildirmek gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Eğer işçi davası kapsamında hükmedilen tazminat yerine, ifa uğruna edim kapsamında mirasçılara verilen bir taşınmaz sözkonusu ise bu durumu takip veya dava sürecinde bildirerek ispat etmesi gereken taraf, davanın ve takibin tarafı olan davalı şirkettir. Ancak mahkeme ilamına ve bu ilamın icra takibine konu edilmesine rağmen, asıl davada davalıların bu yollara tevessül etmedikleri, asıl davanın davacısını haciz baskısı altında bıraktıkları, bu kapsamda ödeme yapan davacıya karşı sorumlu oldukları ve davacının rücu talebine katlanmak zorunda oldukları kanaatine varılmıştır. Bahsi geçen sebeplerle, asıl davada davalılar vekilinin aksi yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Tacir sıfatını haiz bir borçlu, fahiş olduğu iddiası ile cezai şarttan indirim yapılmasını isteyemez ise de yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca, sözleşmede belirtilen cezai şart miktarının ekonomik yönden borçlunun mahvına sebebiyet verecek derecede fahiş olduğunun saptanması halinde, cezai şarttan indirim yapılabilir. İlk derece mahkemesince somut olayda tahakkuk edecek cezai şartın, protokolün 4.1 maddesinde yer alan düzenleme gereği protokol bedelinin % 10’u olarak hesaplanmakla, … Mamüllerinin gayrı faal durumda olduğu, tasfiye sürecine girdiği ve tüm malvarlığını …’na devretmiş olduğu gerekçeleriyle bahsi geçen cezai şart bedelinin mahkemece tenkisine gidildiği, sonuç olarak 20.000 TL cezai şart bedeline hükmedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesinin karır ve gerekçesi isabetli bulunmuştur. Aksi yöndeki asıl davada davacı vekilinin istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir. Yine kefillerin sorumluluğu protokolde belirtilmiş olan miktarla sınırlı olduğundan, kefillerin akde aykırılık durumunda kararlaştırılmış cezai şarttan sorumlu olmaları beklenmemelidir. Dolayısıyla ilk derece mahkemesince isabetli olarak cezai şart alacağından kefiller sorumlu tutulmamıştır. Bu sebeple, asıl davda davcı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedeninin de reddi gerekmiştir. Mahkemece gerekçesi yazılmak suretiyle davacının dava konusu yaptığı cezai şart alacağından TBK’nın 182. maddesi uyarınca takdiren indirim yapılarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Asıl davaya ilişkin olarak, tenkis edilen cezai şart tutarı yönünden davalı … şirketi yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olup, sadece haklarındaki tüm cezai şart alacağına yönelik talebin reddedildiği gerçek kişi davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir. Bahsi geçen sebele, davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik istinaf nedeninin reddi gerekmiştir. Birleşen dava dilekçesinde, birleşen davada davacı şirket ve gerçek kişiler açısından iki farklı hukuki sebep ileri sürülmüştür. İlk olarak dava konusu protokolün davacı- birleşen davalı şirket açısından feshine karar verilmesi talep edilmiş olmakla; uyuşmazlığa esas protokolün varlığının ihtilafsız olduğu, protokol gereğince devir işlemleri yapıldığı, ardından kira sözleşmesi imzalandığı, devreden şirketin tasfiyeye girmesinin tasfiyeden önceki borç ve sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı, zira bu noktada şirketin ihyasına karar verilmek suretiyle zaten yeniden canlandırıldığı, üçüncü kişinin protokolün muvaazalı olduğu iddiası ile devre konu malvarlığı üzerinde haciz girişiminde bulunmasının da protokolün tarafları açısından bir etkisinin bulunmadığı, zira eldeki davada protokolün muvaazalı olduğuna ilişkin bir iddianın ileri sürülmediği, dolayısıyla bu hususun yargılama konusu edilmediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki protokol tüm taraflarca imzalanmakla 4721 sayılı TMK’nın “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir. Birleşen davada, davacı gerçek kişiler açısından ise kefalet koşulları sağlanmamış olduğundan protokolün kesin hükümsüz olduğunun tespiti talep edilmektedir. Ancak asıl davada ortaya konulduğu üzere; protokolün imza tarihi itibariyle somut olayda mülga 818 sayılı BK uyarınca kefalet şartlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Dava konusu protokolde davalı gerçek kişilerin imzaları bulunduğu gibi, sözleşmede sorumluluk miktarının da belirli olduğu, bu nedenle kefaletin geçerli olduğu, bu nedenle gerçek kişi kefillerin, şirket işçisinin alacakları nedeniyle yapılan ödemeden sorumlu oldukları sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla kefalet geçerlilik koşulları somut olayda sağlanmıştır. Anlatılanlardan ötürü, davalı birleşen davacıların protokolün feshi ya da geçersizliğinin tespiti gerektiğine ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı- birleşen davada davalı tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının, asıl davada davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı- birleşen davada davacılar vekili tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 7.486,7 TL istinaf nispi karar harcının, asıl davanın davalılarından tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 01.04.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.