Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1657 E. 2022/227 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1657
KARAR NO: 2022/227
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/03/2019
NUMARASI: 2017/469 E. – 2019/238 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 23.09.2013 tarih ve … yevmiye nolu resmi senet düzenlendiğini ve bu senet uyarınca …’a verilecek kredi nedeniyle “… mahallesi, …pafta, … ada, … parsel … paylı” taşınmazın teminat olarak ipotek verildiğini, söz konusu ipotek nedeniyle üçüncü şahıs …’ın, davalı bankadan tüketici kredisi çektiğini, kredi borcunun davalı bankaya ödendiğini, ödeme üzerine … 13.03.2015 tarihli dilekçe ile ipoteğin fekkini talep etmiş ise de ipoteğin fek edilmemesi üzerine, bankaya ihtarname gönderildiğini, bankanın … Ltd. Şti’nin 166.000 TL borcu olduğundan bahisle ipoteğin fek edilemeyeceğinin bildirildiğini, davacının 16.06.2016 tarihinde 26.000 TL daha ödeme yapmak zorunda kaldığını, davalı bankaca 175,400 TL ödendiği takdirde ipoteğin fek edilebileceğinin ihtar edildiğini, davacının 01.07.2015 tarihinde müracaat ederek çek bedelleri, faiz,masraf ve tüm ferileriyle birlikte dava hakkı saklı kalmak kaydı ile 175.400 TL tutarında ödeme yapması üzerine ipoteğin fek edildiğini, ayrıca çek yaprakları ile karşılıksız çekler için 26.000 TL ve 175.400 TL olmak üzere toplamda 301.400 TL fazladan ödeme yapıldığını, ipoteğin üst sınır ipoteği olması durumunda borçlunun sadece ipotek akit tablosunda belirtilen miktar ile sınırlı olmak üzere sorumlu olduğunu, ilave yapma olanağının olmadığını, yapılsa da geçersiz sayılması gerektiğini belirterek, davacıdan haksız tahsil edilen şimdilik 10.000 TL’nin, ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, yargılama giderlerinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle: … ile temlik veren Banka arasında akdedilen sözleşme kapsamında kredi kullandırıldığını, … ve …’ın kredi sözleşmelerinde müşterek borçlu- müteselsil kefil sıfatıyla imzalarının bulunduğunu, ihtarnameler ile verilen süreler sonrası ödemelerin yapılmaması nedeniyle borcun muaccel hale geldiğini ve borçlulardan olan alacağın tahsilinin talep edilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığını, sözleşmedeki kefaletlerin süresiz olarak geçerli olduğunu ve sorumluluğun devam etmekte olduğunu ileri sürerek, davanın reddine, masraf ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına, %20 oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatının davacıdan tahsiline ve takip konusu alacağın %10’u oranında para cezası uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda, dava dışı … ve gerçek kişi işletmesinin … Bankası A.Ş. ile imzalanmış/imzalanacak kredi sözleşmelerinden kaynaklanan borcun teminatı olmak üzere davacı taşınmazından davalı lehine 23/09/2013 tarihli 200.000,00 TL tutarlı üst sınır ipoteği tesis edildiği, davacının ipotek senedinde belirtilen tutardan fazla ödeme yaptığını ileri sürerek şimdilik 10.000,00 TL nin iadesini talep ettiği, ipotek limitinin üstünde yapılan ödemelerin hangi sebeple bölünüp 10.000,00 TL’lik kısmının talep edildiği hususunda 28/11/2018 tarihli dilekçede bir açıklamaya yer verilmediği, davacının fazla yapıldığını iddia ettiği ödemeleri bölerek kısmi dava açmasında hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmakla davacının davasının hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, hukuki yarar yokluğu nedeniyle HMK’nın 114/1-h ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın usulden usulden reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve müvekkili …’ın 16/03/2019 tarihinde vefat ettiğini, müteveffanın mirasçılarına ait belgeler ve ölüm belgesinin ekte olduğunu, Müvekkilinin ekonomik koşulları sebebiyle dava açılışta harcı “şimdilik” 10.000,00 TL olarak belirlediğini, dava konusu uyuşmazlıktaki alacağın belirlenebilir olmadığını, farklı farklı zamanlarda farklı tutarların müvekkili tarafından bankaya yatırıldığını, müvekkilinin faiz hesaplamalarını, banka teknik hesaplamalarını kendi yapamayacağı için şimdilik ibaresinin kullandığını, Mahkemenin dosyaya konusunda uzman bilirkişi atayarak dava konusu esas değeri hesaplatması daha sonrasında eksik kalan harcı tamamlatması gerektiği, Yukarıda bahsi geçen sebeplerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı tarafından haksız olarak yapılan fazla tahsilatın istirdadı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda, hukuki yarara ilişkin dava şartının bulunmadığı gerekçesiyle davanın usuldan reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde MK’nın 28/1.maddesi uyarınca ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. Bu durumda mirasçıları da ilgilendiren, mirasçıların mal varlığını etkileyen davalar tarafın ölümüyle konusuz kalmaz. Bu halde ölen tarafın mirasını reddetmeyen mirasçıların davayı mecburi dava arkadaşları olarak hep birlikte dava etmeleri gerekir. Davacı 16/03/2019 tarihinde ölmüştür. Karar ise 20.03.2019 tarihinde verilmşitir. Dava konusu istek mal varlığına ilişkin olup mirasçıların mal varlığını etkilemektedir. Ölü kişi hakkında hüküm kurulamayacağından, mahkemece anılan usul hükümleri de dikkate alınarak mirası reddetmeyen mirasçıların davada yer almalarının sağlanması gerekir. Yazılı şekilde dava sırasında ölen ve taraf ehliyeti son bulan davacı hakkında hüküm kurulması hatalı olmuştur. Diğer taraftan, ilk derece mahkemesince de belirtildiği üzere, eldeki dava HMK’nın 109. maddesi uyarınca açılmış bir kısmi davadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği belirtilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiş idi. Ancak bu ikinci fıkra, 11.04.2015 tarihli ve 6644 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece, alacağın taraflar arasında tartışmasız ve belirli olup olmadığına bakılmaksızın kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır. Somut olaydaki talep açıkça kısmi dava olup HMK’nın 107. maddesinde tanımlanan belirsiz alacak davası değildir. Çünkü davacı vekilinin dosya içerisindeki beyanlarının hiçbir yerinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı belirtilmediği gibi belirsiz alacak davasının düzenlendiği HMK’nın 107. maddesine de değinilmemiştir. Belirsiz alacak davasının, maddi hukuka ilişkin yönlerinin bulunması karşısında, bir davanın belirsiz alacak davası olduğunun kabul edilebilmesi için davacının talebinin açıkça belirsiz alacak davasına yönelik olması, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığının veya bu anlama gelecek bir anlatımın veya belirsiz alacağın düzenlendiği kanun maddesine atıf yapılarak talepte bulunulması gerekir. Somut olayda davacının talebinin belirsiz alacak davası olduğuna dair bir irade bulunmadığından, eldeki dava, kısmi alacak davasıdır. Kısmi davada ise davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığı araştırılamaz. Çünkü Kanun, HMK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasını yürürlükten kaldırarak, davacıya, niteliği itibariyle bölünebilen bir alacağını kısmi dava yoluyla talep imkanı sağlamıştır. Bunun için herhangi bir ilave koşul aramamıştır. Ayrıca, somut olayda davacının kısmi dava açmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna dair bir veri de yoktur. Kısmi dava hakkının kötüye kullanılması, sadece talebin küçük parçalara ayrılarak çok sayıda kısmi dava açılması halinde söz konusu olur ki somut olayda böyle bir durum da yoktur. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya aykırı olup istinaf başvuru nedenleri haklı görüldüğünden, HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, İlk Derece Mahkemesi tarafından, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.25.02.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.