Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1648 E. 2022/187 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1648
KARAR NO: 2022/187
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/02/2019
NUMARASI: 2017/644 E. – 2019/59 K.
DAVANIN KONUSU:Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında “Muğla İli, Merkez İlçesi, … Köyü, … Mevkii adresinde kain ve tapu sicilinde , … ada, … Parselde” kayıtlı bulunan gayrimenkul üzerine taşınmaz üzerinde bulunan akaryakıt istasyonunun işleticiliği hususunda 30.06.2012 tarihli beş yıl süreli bayilik sözleşmesi ve yine aynı tarihli protokolün akdedildiğini, davalının her bir sözleşme yılında asgari 500 ton akaryakıt ürünleri ve bir ton madeni yağ satmayı ve eksik alımları için ton başına 100 USD cezai şart ödemeyi kabul ettiğini, davalının taahhüt ettiği 2.500 ton ürün satış miktarına karşılık toplamda 62,15 ton miktarda ürün aldığını, tahahhüdüne rağmen almadığı 2.4,7,87 ton ürün için 243.786,90 USD cezai şart borcunun doğduğunu, protokol uyarınca davalı gerçek şahsın diğer davalı şirketin müvekkili nezdindeki borçlarının 399.051 USD’ye kadarını müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak ödemeyi garanti ettiğini, müvekkili tarafından keşide edilen ihtarname ile borçların ödenmesi hususunun taraflara bildirildiğini, ancak davalılar tarafından herhangi bir girişimde bulunulmadığını belirterek, açıklanan nedenlerle; 243.786,90 USD cezai şart alacağının şimdilik 1.000,00 USD’lik kısmının temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin verdiği tahahhüdü yerine getirememesinin nedeninin istasyon önünden geçen Muğla -Kale karayolunun tadilata girmesi olduğunu, müvekkilinin yol tadilatı nedeniyle istasyonun kullanamaz hale geldiğini, müvekili yönünden istasyonun önünden araç geçmemesine sebep olacak kadar büyük bir yol tadilatının mücbir sebep teşkil ettiğini, zira yol tadilatının müvekkilinin önceden öngöremeyeceği ve önleyemeceği bir durum olduğunu, bu nedenle davacı yanın cezai şart isteminin yasal olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olay açısından akde aykırı durum davalının eylem ve işlemleri nedeniyle değil fiili durumla illiyet bağını kesen mücbir sebepten kaynaklanmaktadır. Karayolları Genel Müdürlüğü’nden gelen yazı cevabına göre istasyonun bulunduğu kesimdeki yol yapım çalışmaları 25.11.2011 tarihinde menfez yapımı ile başlamış kısmi zamanlı olarak bu aşamada yolun trafiğe kapandığı, 23.02.2012 tarihinde harfiyat işlerinin başladığı ve yine bu tariheten itibaren yol kapama işlerinin aralıklarla uygulandığı, 5.9.2012 tarihinden itibaren de alttemel seriminin başlandığı ve yolun trafiğe tamamen kapandığı 9.10.2012 tarihine kadar bu şekilde devam ettiği, ayrıca 24.08.2013 tarihine kadar da kısmi zamanlı yol kapamalarının devam ettiği belirtilmiştir. Görüldüğü gibi 2011 yılından 2014 yılına kadar seyreden büyük bir zaman aralığında kimi zaman kısmen kimi zaman tam zamanlı uzun süreli yol kapanması nedeni ile istasyonun günlük faaliyetini yapma imkanı bulunmadığı, kamu otoritesinin aldığı karara karşı ve kamu hizmeti de sözkonusu olmakla yol yapımı sırasında istasyonun çalışamayacağı şekildeki durumlara davalının katlanmak zorunda olduğu, bu hususun ise olayda illiyet bağını kesen önlenemez ve mücbir bir sebep olarak kabulü zorunlu olmakla davalıdan cezai şart istemenin MK 2 ye aykırı olduğu ” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve tahkikat sona erdirildikten sonra davanın esası hakkında tarafların son sözleri alınmadan karar verilmesinin, savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, 24.07.2017 tarihli tensip zaptında davanın “yazılı yargılama usulü”ne göre görüleceğinin ifade edildiğini, bilindiği üzere yazılı yargılama usulünde tahkikat sona erdirilmeden taraflara tahkikatın tümü hakkında beyanda bulunma imkanı tanınması gerektiğini, Mahkeme tarafından Karayolları Genel Müdürlüğünden gelen müzekkere cevabının hatalı şekilde değerlendirilerek davalının mücbir sebep nedeniyle sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getiremediği kanaatine varıldığını, oysa anılan yazıda davalının içinde bulunduğu durumun “mücbir sebep” olarak değerlendirilmesine dayanak yapılacak ölçüde somut bir veri bulunmadığını, aksine yol yapımının aralıklı olduğu ve yolun sürekli olarak kapalı olmadığını ortaya koyduğunu, Davalıyla müvekkili arasındaki bayilik sözleşmesinin 30.06.2012 tarihinde imzalandığını, ürün alım taahhütnamesinin de yine aynı tarihte imza altına alındığını, davalı tarafından bu taahhüdün yol yapım çalışmaları başladıktan sonra verildiğini, dolayısıyla davalının basiretli tacir olarak sonradan mücbir sebebin varlığını öne sürerek sözleşmeyle üstlendiği yükümlülüklerden kurtulmasının mümkün olmadığını, Gerekçeli kararda istasyonun bulunduğu yolun, çalışmaların başlaması ile kısmi zamanlı olarak trafiğe kapatıldığı belirtilmişse de anılan yazıda yolun kapatılmasının istasyonun faaliyetine tamamen engel olduğuna ilişkin somut bir veri bulunmadığını, aksine, aksamalara rağmen trafik akışının yolun sağ tarafından sürdüğünün, yol çalışmalarının 09.10.2012 tarihine kadar devam ettiğinin belirtildiğini, bu dönem içerisinde yolun istasyonun bulunduğu sol tarafının kapatılmış olmasının, istasyonun hiçbir şekilde iş yapamadığını ortaya koyacak nitelikte bir veri olmadığını, zira bu gibi uygulamalarda istasyonlarla trafik akışının devam ettiği yol bölümü arasında müşterilerin ulaşımı için geçiş yolları açıldığının bilinen bir gerçek olduğunu, yazı cevabında ise bu konuda bir bilgi bulunmadığını, yolun kapalı olduğu dönemde satış yapılıp yapılmadığının ise bilirkişi incelemesi ile ortaya konulabileceğini, ancak mahkeme tarafından bu hususlar gözönünde bulundurulmadan ve bilirkişi incelemesi yapılmadan, eksik incelemeyle hüküm tesis edildiğini, Gelen yazı cevabından, istasyonun bulunduğu kilometre aralığının oldukça ilerisinde yer alan çalışmalardan söz edilmekte ise de gelen yazı cevaplarında araçların bu çalışmalar sırasında kullanacağı alternatif bir yol bulunup bulunmadığının veya istasyonda satışı engelleyebilecek diğer hususlara ilişkin bir bilgi verilmediğini, Bir an için mücbir sebebin varlığı kabul edilse bile, davalı şirket tarafından sözleşmede açıkça hüküm altına alınan prosedür gereği davacıya bildirimde bulunulmamış olması nedeniyle davalının savunmalarını kabule olanak bulunmadığını, zira Protokol’ün ”Mücbir Sebepler” başlıklı 9. maddesi uyarınca, davalılar tarafından müvekkil şirkete ulaşmış herhangi bir ihbar veya bildirim bulunmadığını, Davalıların, tacir olarak yol yapım çalışmalarının başlamasından sonra sözleşmeyle yüklendiği edimler çerçevesinde müvekkili şirkete karşı sorumlu olduğunu ve anılan zararını idareden tazmin etmesi gerektiğini, ilk derece mahkemesinin gerekçesinin, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında da istikrarlı şekilde vurgulandığı üzere, mülkiyet hakkının da ihlali niteliğinde olduğunu, zira idarenin eylemlerinin kişilerin malvarlığı değerlerine müdahale teşkil ettiği durumlarda, bu müdahale kanuna uygun ve meşru amaçla gerçekleştirilmiş olsa bile, zarar görene bunun karşılığında uygun bir tazminat ödenmemesi durumunun müdahaleyi ölçülülük ilkesine aykırı hale getirecek ve mülkiyet hakkının ihlali sonucunu doğuran bir husus olarak kabul edildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve deliller toplanarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki bayilik ilişkisi kapsamında davalı bayinin sözleşmedeki asgari alım taahhüdünü ihlal ettiği iddiasıyla ceza koşulu alacağının tahsili amacıyla açılmış bir kısmi davadır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya içerisindeki 30.06.2012 tarihli bayilik sözleşmesinde, tarafların bayi sıfatıyla … Ltd. Şti. ve … oldukları, sözleşme süresinin istasyonda pompa satış faaliyetinin fiilen başlama tarihinden itibaren beş yıl olduğu anlaşılmaktadır. Dosya içerisindeki protokolün de aynı taraflarca yapıldığı, söz konusu protokole Rekabet Kurumunun 12.03.2009 tarihli duyurusunun da konu edildiği, 17.04.2014 tarihinde intifa ile 20.03.2008 tarihli eski bayilik sözleşmesi ve bu itibarla işleticilik ilişkisinin beş yıllık süre dolmadan tarafların kendi rızaları ve iradeleriyle yeni şartlar altında beş yıllık başka bir bayilik sözleşmesi yapmak amacıyla sona erdireceklerini bu bağlamda 30.06.2012 tarihli yeni bir bayilik sözleşmesi akdettiklerini, … lehine 17.04.2008 tarihinde tesis edilmiş, 17 yıl süreli intifa süresinin malik tarafından talep edilmesi durumunda, tapuda 30.06.2012 tarihli bayilik sözleşmesinin sonuna kadar beş yıl geç erli olmak üzere bedelsiz olarak kısaltılması ve kısaltmaya ilişkin tapu kaydında gerekli değişiklikler yapılması konusunda mutabık kalındığı anlaşılmaktadır. Protokolün “Bayinin satış taahhüdü içerisindeki akaryakıt alımları için” başlıklı maddesinde “Bayi aylık alımlarını 42 ton üzerinde gerçekleştirirse aylık alım taahhüdünün üzerinde peşin ödeme ile gerçekleştireceği akaryakıt alımlarında, alım yapılan gün geçerli toplam brüt kar marjının % 10’unun … %90’ının bayinin olacak şekilde paylaştırıldığını,” ayrıca, “Toplam brüt kar marjının % 50’si … ve % 50’si bayinin lehine paylaşım şartlarında bayinin yıllık minimum 500 ton satın almaya yükümlülüğünü yıllık dönemi sonunda yerine getirilmez ise kar mahrumiyeti şart tahakkuk ettirilecek ve bayi tahakkuk ettirilen kar mahrumiyeti eksiksiz ve itirazsız …’e ödeyecektir.” şeklinde düzenleme olduğu görülmektedir. Protokolün “Kefalet” başlıklı 12. maddesinde …’ün söz konusu hukuki ilişki çerçevesindeki cezai şart borçlarından ve sair hukuki ilişkilerden doğmuş veya doğacak 399.051 USD kadar borçlarını müşterek-müteselsil borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla ödemeyi garanti ettiği düzenlenmiştir. Sözleşmenin 27.1. maddesinde; bayi, sözleşmede yer alan hususlardan herhangi birine uymaması halinde …in mal teslimatını bir süre için durdurmak, zarar ziyan satış kaybından dolayı maruz kaldığı kar kaybını talep etmek, sözleşmeyi derhal ve süresinden önce feshetmek, yaptırımlarından birini ya da birkaçını veya hepsini bayiye uygulamak hakkına veya hem bunları uygulayıp, hem de bayiden aktin ifasını devam etmeye yetkilidir. Şeklinde düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Protokolün 9.maddesinde “Mücbir sebepler” başlığı altında; mücbir sebep olayının oluşunun öğrenildiği tarihten itibaren veya oluşundan itibaren en geç beş gün sonrasına kadar etkilenen tarafın olay hakkında diğer tarafa mücbir sebebin tahmin edilen etkilerinin muhtemel kapsamını ve mücbir sebep olayının aşılması için atılması gerekli adımların ne olacağı ve normal iş düzenine nasıl dönüleceği hususunda diğer tarafa ihbarda bulunacağı, bu şekilde mücbir sebep olayının biteceği ve normal çalışma düzenine kavuşulacağı ve tahmini tarihin belirleneceği ve mücbir sebep süresince güncelleştirileceği düzenlenmiştir. Dosya içerisindeki “Taahhütname” isimli belgede “….satışa başlanılan birinci yıldan başlamak üzere her bir sözleşme yılında asgari 500 ton akaryakıt ürünleri ve bir ton madeni yağ satmayı kabul ve taahhüt ederiz. Tonaj ile ilgili miktar bakımından …’in kayıtlarının esas alınacağında mutabıkız, iş bu taahhütname ile kabul ve taahhüt ettiğimiz yıllık satış miktarını gerçekleştiremememiz halinde …’e eksik kalan yıllık satış miktarları üzerinden akaryakıt ve LPG ürünleri için 100 USD/ton tutarının ödeme gününde uygulanmakta olan Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığında cezai şartları sözleşmenin feshedilmesine gerek olmaksızın ödemeyi …. kabul ve taahhüt ederiz.” şeklinde düzenleme olduğu ve taahhütnamenin altında …’nun kaşesi ve imzasının olduğu görülmektedir. Beyoğlu …Noterliğinin 121.09.2016 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinde; ihtar edenin … ve muhatabın … ve … olduğu, ihtarnamenin konusunun muhatap …’nun aradaki bayilik sözleşmesinin tamamı için 2437,869 ton miktarında eksik ürün miktarının tespit edildiği, bu kapsamda muhatabın toplam 243.786,90 USD cezai şart borcu bulunduğu, …’ün de borçtan müteselsil kefil olarak sorumlu olduğu bildirilmiştir. Beyoğlu …Noterliğinin 30.09.2014 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinin incelenmesinde; ihtar edenin …, muhatapların … ve … oldukları, ihtarname konusunun muhatapların sözleşme ve eklerinde yer alan hükümlere uygun davranmaları ve muaccel hale gelen borçları ödemeleri konusunda önceden gönderilen ihtarnamenin gereğinin yapılmadığı sebebi ile iş bu ihtarın gönderildiği tarih itibariyle sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince yazılan müzekkereye Karayolları Genel Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğü tarafından 27.07.2018 tarihinde verilen yazı cevabında; dava konusu akaryakıt istasyonunun bulunduğu kesitteki yol yapım çalışmalarının 25.11.2011 tarihi itibariyle menfez kazısı ile başladığı ve işin durumuna göre zaman zaman trafikte aksamalar olduğu, 23.02.2012 tarihinde hafriyat işlerinin başladığı, 06.05.2012 tarihinde tam istasyon önünde zayıf zemin güçlendirmesi yapıldığı, 05.09.2012 tarihinde alt temel seriminin başladığı, 09.10.2012 tarihinde asfalt yapıldığı, tüm bu çalışmalar yapılırken istasyonun önünden geçen mevcut yolun trafiğe kapandığı, tüm bu çalışmaların 25.11.2011 tarihinden 09.10.2012 tarihine kadar devam ettiği, istasyon önünde zaman zaman işaretleme yapma trafiği diğer şeride aktarma gibi faaliyetlerin 24.08.2013 tarihine kadar sürdüğü bildirilmiştir. Dosya içerisindeki, 05.04.2018 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamenin … tarafından …’e gönderildiği, ihtarname konusunun taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin … tarafından ihlaline ilişkin hususları içerdiği anlaşılmaktadır. 31.05.2018 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamenin incelenmesinde; ihtar edinin …, muhatabın … olduğu, ihtarname konusunun Muğla ili Menteşe ilçesinde kaim … ada … parsel sayılı gayrimenkul üzerine kurulu … akarkayıt ve LPG istasyonu işleten … Enerjinin borcuna karşılık … ili … arasında 05.01.2016 tarihli borç protokolü imzalandığı, bu protokol dahilinde … Enerjiye ait borç taksitlerinin … tarafından …’e ödendiği, … ile … arasında bayilik sözleşmesi ve ürün alım taahhütnamesi imzalandığı, … Enerjinin borçlarının yapılandırılması talebi ve …’in ruhsat alım sürecinin uzaması nedeniyle akaryakıt istasyonunun faaliyete geçemediği, …’in 28.12.2016 tarihli yeni bayilik anlaşmasını uygulamayarak 04.03.2016 tarihinde imzalanan ticari koşulları halen devam ettirdiği ve bu şekilde …’i zarara uğrattığı, dolayısıyla bugüne kadar oluşan zararların karşılanmaması ve ticari alım koşullarının 28.12.2016 tarihli bayilik anlaşmasına göre düzenlenmemesi durumunda 28.12.2016 tarihli sözleşmeyi haklı olarak feshedileceği hususlarının bildirildiği anlaşılmaktadır. İstinaf eden davacı vekili tarafından, sözlü yargılama aşamasına geçilmeden, son sözleri sorulmadan hüküm tesis edildiğini, bu durumun HMK’nın 184-186. maddelerinin yanısıra adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlali olduğunu istinaf sebebi olarak göstermiştir. Davanın açıldığı tarihte davanın yazılı yargılama usulüne tabi olduğu sabittir. Mahkeme tahkikatın tamamlandığı düşüncesinde ise, öncelikle HMK’nın 184. maddesi uyarınca, hazır bulunan taraflardan tahkikatın tümü hakkındaki görüşlerini alır ve tahkikatın bittiğini tefhim ettikten sonra sözlü yargılama aşaması başlar. Sözlü yargılama safhası için ayrı bir duruşma günün tayin edilmesi gerekir. Ancak, tahkikatın bittiği duruşmada her iki tarafın duruşmada hazır olması ve sözlü yargılama için hazır olduklarını beyan etmeleri halinde, mahkeme, sözlü yargılama aşamasına geçildiğini tefhim ederek, taraflara davanın esası hakkındaki son diyeceklerini sorar. Bu usuli prosedür, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ve HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı ile ilgilidir. Somut olayda, tahkikat bitirilerek sözlü yargılamaya geçilmeden dolayısıyla taraflara son sözleri sorulmadan davanın reddi yoluna gidilerek yargılamaya son verilmiştir. Aynı zamanda mevcut uyuşmazlıkta irdelenmesi gereken bir husus da TBK’ nın 136/ 2 maddesinde düzenleme bulan imkânsızlık halidir. TBK’nın 136/2. maddesi uyarınca, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Bu hukuki açıklamaya göre somut olaya gelindiğinde; taraflar arasındaki sözleşme her iki tarafa borç yükleyen tam iki taraflı bir sözleşmedir. Bu noktada, davaya konu yol çalışmaları neticesi istasyonun önündeki yolun trafiğe kapanmış olmasına yönelik iddia karşısında ilk derece mahkemesince bu iddianın gerçekliğinin, alım taahhüdü üzerindeki etkisinin net şekilde ortaya konularak, yol çalışmalarının alım taahüdü açısından ifayı imkansız hale getirir nitelikte bir boyutu olup olmadığı belirlenmelidir. Bu konu, konusunda uzman bilirkişiler eliyle alınacak rapor neticesi ortaya konmalıdır. Davalının yol yapım çalışmalarından kaynaklı olarak istasyonun önüne araç yanaşmamasını gerekçe göstererek alım taahhüdünü yerine getiremediğini savunduğu anlaşılmaktadır. Az yukarıda bahsi geçtiği şekilde somut olaydaki mücbir sebebin, sürekli bir imkansızlık mı yoksa geçici nitelikte imkansızlığa sebebiyet veren bir ifa engeli mi olduğu tespit edilmelidir. Ayrıca taraflar arasındaki protokolün az yukarıda bahsi geçen 9. maddesi gereğince davalının, mücbir sebep olayının öğrenildiği tarihten itibaren veya oluşundan itibaren en geç beş gün içinde diğer tarafa ihbarda bulunması gerektiği anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince davacının bayilik sözleşmesini feshetmesinin haklı olup olmadığı noktasında dosya kapsamında davalının bahsi geçtiği şekilde bir ihbarının mevcut olup olmadığı, sürekli veya geçici imkansızlık durumlarının hangisi mevcutsa onun hukuki sonuçları ile ve taraflar arasındaki 30.06.2012 tarihli bayilik sözleşmesinin 27.1 maddesinde düzenleme bulan sözleşmenin … tarafından feshine imkan veren düzenlemelerle birlikte irdelenerek sonuca ulaşılmalıdır. Ayrıca dosya kapsamından anlaşılacağı üzere dava dışı … ile … arasında 05.01.2016 tarihli borç protokolü imzalandığı, bu protokol dahilinde, … Enerjiye ait borç taksitlerinin … tarafından …’e ödendiği, … ile … arasında bayilik sözleşmesi ve ürün alım taahhütnamesi imzalandığı, … Enerjinin borçlarının yapılandırılması talebi ve …’in ruhsat alım sürecinin uzaması nedeniyle akaryakıt istasyonunun faaliyete geçemediği yönünde … ve … arasında ihtarnameler keşide edilmiş olmakla, hâkimin davayı aydınlatma ödevi gereği … ve … arasındaki sözleşmesel ilişkiye esas belgeler de dosyaya kazandırılmak suretiyle 05.01.2016 tarihli borç protokolü ve bu protokol doğrultusunda yapıldığı söylenilen ödemeler eldeki dava konusu ile birlikte irdelenmelidir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK. m. 355/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle: 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacının icranın geri bırakılması için yatırdığı teminatın iadesine, 5-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.13.03.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.