Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1615 E. 2022/158 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1615
KARAR NO: 2022/158
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/11/2018
NUMARASI: 2015/983 2018/1240
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; davacının … A.Ş.’nde nominal değeri 2.740.370,47 TL tutarında paya sahip olduğunu, davacının 01/04/2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ait olağan genel kurul toplantısında bilgi alma hakkını sorular sormak suretiyle kullandığını, ancak yeterli ve tatmin edici bilgi verilmediği için gerekli ve yeterli bilgiye sahip olabilmek ve buna bağlı olarak pay sahipliği haklarını kullanabilmek amacıyla özel denetçi tayini talep ettiğini, ancak bu talebinin çoğunluğun verdiği olumsuz oylarla reddedildiğini, bu nedenle özel denetçi tayin edilmesine ilişkin İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/706 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davalı yönetim kurulu üyelerinin davalı şirkette çoğunluk ve hakim hissedarlar olduğunu, davalı yöneticilerin şirkette özen ve bağlılık yükümlüğüne aykırı hareket ettiklerini ve şirketi kusurları ile zarara uğrattıklarını, dava dışı … ile şirket zararına ve ihale yapılmaksızın müşavirlik sözleşmesi akdedildiğini, yine şirket yöneticilerinin … Caddesinde Kentsel Dönüşüm Projeleri esnasında maliyetleri rayiç değerin üzerinde gerçekleştirmek suretiyle şirketi zarara uğrattıklarını, yöneticilere usulsüz kazanç payları dağıtıldığını, anılan nedenlerle şirketin zarara uğratıldığını belirterek, tazmini gereken tüm zarar miktarının tespitine, tespit edilen zarar karşılığı şimdilik 100.000,00 TL’nin, zararın oluştuğu tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile şirkete ödenmesine, yargılama giderleri davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının kişisel husumete dayalı olarak … A.Ş. de dahil olmak üzere, … Grubu şirketlerinin gerçekleştirdiği her genel kurul toplantısından sonra davalar açtığını, açılan işbu davanın da açılma amacının pay sahipleri ve yönetim kurulu üyeleri üzerinden baskı oluşturarak şirketin olağan işleyişini bozma, hukuki mesnedi ve kişisel husumeti tatmin etmeye yönelik olduğunu, davalıların … A.Ş.’nde çoğunluk olduğu ve hakim hissedar gruplarını temsil ettikleri iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde yer verdiği iddialarının ispatı zımnında dayanabildiği delili bulunmadığını, davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasının gerçek dışı olduğunu, davalıların tüm iş ve işlemlerinin esas sözleşmeye ve kanuna uygun olduğunu, görevlerini özen ve bağlılık yükümlülüğü çerçevesinde tedbirli bir yöneticinin özeniyle eksiksiz ifa ettiklerini, dava dışı… ile şirket zararına ve ihale yapılmaksızın müşavirlik sözleşmesi akdedildiği iddiasının gerçek dışı olduğunu, esasen ortada bir zarar bulunmadığından ispat yükünün davacıya ait olduğunu, yine şirketin … Caddesinde kentsel dönüşüm projeleri esnasında hukuken gerekli ve zorunlu olan tüm izin ve ruhsatları aldığını, şirket için son derece kârlı yatırımlar yapıldığını, davacı tarafın bu konuda detaylı olarak bilgilendirildiğini, yöneticilere kazanç payları dağıtılmasına karar verenin organ genel kurul, yani şirket pay sahipleri olduğunu, davalıların takdir ve idaresinde olmayan bir genel kurul kararından sorumlu tutulmalarının hukuken olanaklı olmadığını, pay ödemesine ilişkin pay sahiplerince alınan kararın TTK, Sermaye Piyasası Kanunu, şirket esas sözleşmesi ile şirket kâr dağıtım ve ücretlendirme politikalarına uygun olduğunu, kazanç payına ilişkin kararın genel kurulun tasarrufunda olduğundan bu karar dolayısıyla şirket yönetim kurulu üyeleri olan davalıların TTK’nın 553. maddesi kapsamında sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığını belirterek; davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, aldırılan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafça her ne kadar hissedarı olduğu … AŞ’nin, diğer hissedar davalılar tarafından zarara uğratıldığı iddia edilmiş ise de; mahkememizce yaptırılan keşif ve inceleme sonucu ibraz edilen ve mahkememizce hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi raporuna göre … AŞ’nin öz kaynaklarının 31/12/2011 tarihinde + 104.722.269,17 TL, 31/12/2012 tarihinde + 151.063.215,16 TL, 31/12/2013 tarihinde + 286.394.642,84 TL, 31/12/2014 tarihinde + 390.472.841,26 TL, 31/12/2015 tarihinde + 494.068.795,16 TL olduğu, buna göre şirketin batık durumda olmadığı gibi sermaye yapısının güçlü olduğu, yine dava konusu taşınmazların satın alım tarihlerindeki toplam piyasa rayiç değerlerinin 355.527.091,96 TL iken, şirketin toplam satın alım bedelinin 307.567.023,44 TL olduğu, bu duruma göre şirketin 47.960.068,52 TL kâr elde ettiği, dolayısı ile şirketin herhangi bir zarara uğramayıp aksine kâr ettiği, davalıların şirketin yönetiminde özen ve bağlılık yükümlülüklerine aykırı hareket ettiklerine ilişkin davacı tarafça herhangi bir somut iddia ve belgenin sunulmadığı, davacı tarafça davalıların şirketi zarara uğrattıkları yönündeki iddianın temel sebebi olan …Caddesindeki proje esnasında satın alınan taşınmazların rayiç değerlerden daha ucuza satın alındığı, bu itibarla şirketin söz konusu satın almalardan kaynaklı herhangi bir zararının bulunmadığı, ayrıca şirketin davalılara usulsüz kazanç payı dağıttığına yönelik herhangi bir bulgunun da tespit edilemediği, tüm bu hususlar dikkate alındığında davanın reddine karar verilmesi gerektiği…” gerekçesiyle, sübut bulmayan davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyenlarını tekrarlamış ve esasen müvekkili tarafından davaya konu edilmediği halde bilirkişilerin yetkilerini aşarak … şirketinin borca batık olup olmadığı yönünde yapmış oldukları değerlendirmelerin mahkeme kararına konu edildiğini, bununla birlikte yöneticilere usulsüz kazanç payları dağıtılmak suretiyle şirketin zarara uğratılmasına yönelik iddiaları hususunda ayrıntılı bir değerlendirme yapılmaksızın, şirketin davalılara usulsüz kazanç payı dağıttığına yönelik herhangi bir bulgunun tespit edilemediğinin belirtildiğini, Dava dışı … girişim ile şirket zararına ve ihale yapmaksızın müşavirlik sözleşmesi akdedilmesine yönelik iddia ve taleplerine ise karara esas gösterilen bilirkişi raporunda yer verilmediği gibi, mahkeme kararında da bu taleplerine ilişkin hiçbir gerekçe oluşturulmadığını, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava dışı … girişim ile şirket zararına ve ihale yapmaksızın müşavirlik sözleşmesi akdedilmesi ve yöneticilere usulsüz kazanç payları dağıtılmak suretiyle şirketin zarara uğratılması hususlarına yönelik olarak hiçbir inceleme ya da değerlendirme yapılmadığını, Davalılar, tarafından müşavirlik hizmeti alınması hususuna ilişkin ihale yapılmadan teklif alındığını ve … Şirketi ile sözleşme akdedildiğini, …’ta yapılan açıklamalarda ya da genel kurul toplantısında niçin bu şirket ile sözleşme akdedildiğinin açıklanmadığını, …’lara ilişkin Esaslar Tebliği’nin (I11-48.1) 25. maddesi uyarınca gayrimenkul portföyü ile ilgili olarak ilişkili taraflardan danışmanlık hizmeti alınması halinde danışmana ödenecek komisyon ve ücretlere ilişkin üst sınırın SPK tarafından belirlendiğini, ancak bahsi geçen durumda SPK tarafından belirlenen sınırlara uygun davranılıp davranılmadığının, … A.Ş.’ye davalı yönetim kurulu üyeleri tarafından açıklanmadığını, Mahkeme kararında bilirkişilerin anılan değerlendirmeleri birebir olarak alıntılandığını, bilirkişi raporunda; … Caddesinde kentsel dönüşüm projeleri esnasında maliyetlerin rayiç değerin üzerinde belirlenmesi nedeniyle şirketin zarara uğratılmasına yönelik görüş ve değerlendirmelerin eksik ve hatalı incelemeye dayandığını, buna karşın rapora karşı itirazlarının hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, itirazlarının niçin kabul görmediğine dair mahkemece bir gerekçe de oluşturulmadığını, halbuki dosya kapsamında bulunan değerleme raporlarının, bizzat dava dışı … A.Ş. tarafından ilgili taşınmaz alımlarının olduğu dönemde, ilgili dönemdeki reel değerler dikkate alınarak SPK’ya kayıtlı ve değerleme yetkisi bulunan bağımsız bir şirket tarafından yapıldığını değerleme raporlarının ilaveten esasen ilgili taşınmazların rayiç bedelleri üzerinde alınmış olduğunu, kaldı ki davalılar tarafından rayiç bedellerin altında ya da bu değerlerle bir alım yapıldığı iddiasının ileri sürülmediğini, bu nedenlerle bilirkişi heyeti tarafından belirlenen rayiç değer oranlarının kabulünün mümkün olmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, TTK’nın 553. maddesi uyarınca şirket yöneticilerinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat talebine ilişkindir. Davacı ortaya çıkan zarara ilişkin tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline ve şirkete verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davanın esasının incelenmesinden önce, davcının aktif dava ehliyetinin (davacı sıfatının) mevcut olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. 12 Nisan 2017 tarihli 9304 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 686. sayfasının internet üzerinden yapılan incelemesinde; … Anonim Şirketi’ni … A.Ş.’nin tüm aktif ve pasif mal varlığı unsurlarını bir bütün halinde devralınması suretiyle … ile birleşmesi 18.01.2017 tarihinde tescil edilerek, 24 Ocak 2017 tarihli ve … nolu Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekili 11 Temmuz 2018 tarihli beyan dilekçesinde, davacı asilin 04.01.2017 tarihinde …A.Ş.’deki pay sahipliği sıfatının sona erdiğini, ancak 22.03.2017 tarihinde şirketteki pay sahibi sıfatını tekrar kazanmış olduğunu beyan ederek beyanının ekinde uzman görüşü ile … Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğünün 28.06.2015 tarihli yazısını sunmuştur. Söz konusu yazının incelenmesinde; …’ün 22.03.2017 tarihinde alınmış olan 3490 adet …hisselerinin halen … numaralı hesapta saklanmış olduğu hususunun bildirildiği görülmektedir. Davacının ibraz ettiği 04.07.2018 tarihli mütalaa da ise dava reddedilmeden önce davacı tekrar pay sahibi olduğunda davanın hem sıfat hem de dava takip yetkisi yokluğundan reddedilemeyeceği, aksine uygulamanın açıkça HMK’nın 115/3. madde hükmüne aykırı olacağı, sıfatın bir itiraz olarak kabul edildiği taktirde ise eksiklik davanın reddinden önce tamamlandığından artık sıfat eksikliği sebebiyle davanın reddine karar verilemeyeceği görüşünün ortaya konulduğu anlaşılmaktadır. TTK’nın 553. maddesine göre, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerin kanun ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda şirketin doğrudan uğradığı zarar sebebiyle şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara karşı zarardan sorumludurlar. Kanun şirketin zararı için dava açma yetkisini şirkete, şirket ortağına ve şirket alacaklılarına vermiş olup davacı sıfatı bu sayılanlara aittir. Bilindiği üzere bu tür davalarda, sorumluluk davası açan ortağın ortaklık sıfatının dava süresince kesintisiz olarak devam etmesi gerekir. Uygulamada husumet olarak tanımlanan bu yetkinin, tüm dava sürecinde davacı üzerinde bulunması gerekmektedir. Dava açan kişinin ortaklık sıfatı dava sırasında sona erecek olursa, artık davayı takip ve sonuçlandırmakta hukuki menfaati de kalmaz. Davanın başında ortaklık sıfatı bulunup yargılama sırasında bu sıfatı kaybeden davacının, tekrar pay sahibi olması halinde de aktif husumet ehliyetinin bulunduğundan söz edilmesi olanaksızdır. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/5195 esas 2019/6440 karar sayılı, 2014/15157 esas 2015/608 kara sayılı, 2011/190 esas 2012/21402 karar sayılı ve 2013/6277 esas 2013/9520 karar sayılı ilamında da ortaklık hak ve sıfatına bağlı olarak açılan bu tür davalarda, davacının davanın başından sonuna kadar bu sıfatının mevcut olması gerektiği hususu vurgulanmıştır. Şayet yargılama sırasında ortaklık sıfatı sona erecek olursa, artık davayı takip ve sonuçlandırmakta hukuki yararı kalmaz. Aktif dava ehliyetine ilişkin olan bu hususlar mahkemece resen göz önüne alınması gerekir. Somut olayda da davacının, dava devam ederken ortaklık sıfatının sona ermesi nedeniyle, aktif dava ehliyeti sona ermiştir. Davacının bundan sonda tekrar paydaş sıfatını kazanması, sonuca etkili değildir. Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesince davanın aktif dava ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenerek sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Aktif dava ehliyeti HMK’nın 33 ve 355. Maddeleri uyarınca dairemizce resen gözetilmiş ve davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldığından, davacının esasa ilişkin istinaf nedenlerinin incelenmesine gerek kalmamıştır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının yukarıdaki şekilde düzeltilmek üzere kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın, aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, 2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar tarifesi gereği alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 1.707,75 TL’den mahsubu ile artan 1.627,05 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 5.100,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avans bakiyelerinin, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştikten sonra ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, b-Davacı tarafından harcanan kanun yolu giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 10.02.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.