Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/161 E. 2021/39 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/161
KARAR NO : 2021/39
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bakırköy 3.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 11/10/2018
NUMARASI : 2016/771 Esas – 2018/1029 Karar
DAVA/KARŞI DAVA: Ticari Şirket ( şirket feshi- ortaklıktan çıkma – ortaklıktan çıkarılma)
Taraflar arasında TTK 636/3 maddesi uyarınca şirketin feshi – TTK 638/3 maddesi uyarınca ortaklıktan çıkma, TTK 640 maddesi uyarınca ortaklıktan çıkarılma ve haksız rekabet nedeniyle uğranılan zararın tahsili davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulüne ve davacı- karşı davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına yönelik verilen hükme karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının davalı şirketin %10 oranında ortağı olduğunu, şirketin ortağı olmasına rağmen şirket faaliyetleri hakkında hiçbir bilgi alamadığını, davalı şirkette genel kurulun toplanmadığını, davalı şirketin hakim ortaklarının yurtiçinde ve yurtdışında davalı şirket ile aynı iştigal konularında faaliyet gösteren başka şirketlerin de sahibi olduklarını, hatta bu şirketleri davalı şirketten finanse ettiklerinden bahisle davalı şirkete kayyım atanmasına, davalı şirketin ortak ve yöneticilerinin malvarlıklarına devri engelleyici tedbir konulmasına ve şirketin feshi uygun görülmediği takdirde davacının şirketten çıkarılarak belirlenecek bedelin davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Davalı Şirketin Genel Kurul yapma hak ve yetkisinin şirkette aktif olarak çalışan ve müdürlük yapan davacıda olduğunu, davacının müdür olduğu dönemde kendisinin Genel Kurul Toplantısı çağrısında bulunmadığını, davacının dışında davalı şirketin aile şirketi olduğunu ve Genel Kurul yapılmasının düşünülmediğini, davacının böyle bir talebi de olmadığını, davacının fesih talebine dayanak olarak gösterdiği Genel Kurulun toplanmamasımn diğer ortaklardan kaynaklandığını kanıtlaması gerektiğini, davacının finanse edildiğini iddia ettiği, … şirketinin 1999 yılında kurulduğunu, GMBH olmayıp şahıs şirketi olduğunu, tarafların ortak olduğu, müvekkili şirkete lojistik destek sağlayan tamamen yabancı bir şirket olduğunu, şirketin Almanya’da iflas etmiş veya kapanmış firmalardan 2. el temizlik makinelerinin satın alımı ve makinelerin ve acil parçaların müvekkiline gönderilmesi hususlarında destek sağlandığını, formula şirketinin 2014 yılında farklı ülkelerden farklı mümessillik alınması amacıyla kurulduğunu, …’nın müvekkili firma ile iddia edildiği gibi bir bağı olmadığını, müvekkilinin faaliyetlerinin ve müşteri kitlesini hiç etkilemeden tamamen farklı ve yeni müşterilere satış yaptığını, davacının müvekkili şirketin %10 hisseli ortağı olduğunu, her ortağın şirketten çıkmasına karar verilmesini dava edebileceğini, ancak müvekkilinin 20 yılı aşkın süredir faaliyetine etkin devam eden, belli bir ticaret hacmine sahip kâr eden bir şirket olduğunu, şirketin feshinin talep edilebilmesi için ekonomik unsurlarının ortadan kalkmış olması, ekonomik açıdan devam etmesinin mümkün olmaması gerektiğini, davacının aktif olarak şirket çalışanı ve müdürlüğünü yapmış olduğunu, fiilen şirketi terk ettiği tarihe kadar bütün kayıtların kendisinin kontrolünde olduğunu, fiilen ayrıldığı tarihten sonra şirket muhasebecisi tarafından talep ettiğinde ayrıntılı mizanların kendisine gönderildiğini, davacının şirket hakkında bilgi sahibi olmak istemesinin sebebinin sonradan kurmuş olduğu kendi şirketi lehine kullanmak olduğunu, müvekkili şirketin müşterilerine daha düşük bedellerle tekliflerde bulunarak şirketin işlerine engel olmak istediğini, 2014 yılından bu yana herhangi bir bilgi alma talebinde bulunmadığını, en son Beyoğlu 26.Noterliği 20/07/2016 tarih ve …yevmiye nolu ihtarnamesi ile 2013 yılı itibariyle şirket ticari defter ve kayıtlarını istediğini, taraflarınca 2 gün önceden haber verilmesi kaydıyla tüm kayıtların davacı-karşı davalıya gösterilebileceğinin bildirildiğini, davacının kayyım talebinin yerinde olmadığını, müvekkil şirketteki hisselerini devrederek ayrılacağını beyan etmesine rağmen diğer ortakları oyaladığını, şirket hissesinin güncel değerinin hesaplanması için gerekli evraklar kendisine verilmesine rağmen, hesaplatmadığını, bu işlemi diğer ortakların yaptığını, buna rağmen hisselerini devretmeye yanaşmadığını, karşı dava yönünden; davacı-karşı davalının, müvekkili şirketteki ortaklığı devam ederken, aynı iştigal sahasında ve aynı müşteri portföyünde 2014 yılında …San. Ve Tic. Ltd. Şti.’ni kurduğunu ve %75 hissedarı olduğunu, karşı davalının, müvekkili şirketteki hisseleri devredeceği ve haksız rekabet oluşturmayacağına dair şifahi taahhütte bulunduğunu, ancak, müvekkili şirketin müşterilerini hissedarı olduğu şirkete yönlendirerek, müvekkili şirketin ticari sırlarını kötü niyetli olarak kullandığını, müvekkili personelini şirket aleyhine kışkırttığını, kendi yanında çalıştırmaya başladığını, işbu nedenlerle karşı davalının şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması hususunda müvekkilinin ortaklar kurulunun karar aldığını, TTK 640/3 maddesi hükmünce davacı-karşı davalının müvekkili şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurma zarureti hasıl olduğunu, davalının ortağı olduğu iki şirketinde nace kodunun 33.12.90 olduğunu, şirketin amaç ve konularının aynı olduğunu, davalının müvekkili şirketin iştigal konusu ile aynı olan başka bir şirket kurarak ve faaliyet göstererek müvekkile karşı rekabet yasağına aykırı davrandığını, bu hususun davalıya Beşiktaş….Noterliğinin 20/03/2015 tarih ve … yevm. nolu ihtarnamesi ve yine Beşiktaş 6.Noterliği’nin 18/03/2016 tarih ve … yevm. nolu ihtarnamesi ile ihtar edilmesine rağmen, karşı davalının yeni kurmuş olduğu şirketlerde faaliyetine devam ettiğini, davacı-karşı davalının müvekkilinin müdür ve pazarlama sorumlusu konumunda olduğunu, bu nedenle müvekkili şirketin müşterilerine ulaşıp, birçoğu ile kendi şirketi adına sözleşmeler imzaladığını, … firmasının ticari defterleri incelendiğinde müşteri portföyünün %70-80 den fazlasının müvekkili firmanın müşteri olduğunun görüleceğini, bu firmalardan bazılarının; ISS Facility Service’nin müvekkilinin en büyük müşterisi olduğunu, bu firmaya hem makine satılıp hem de satılan makinelere servis hizmeti verildiğini, bu firmaya kalifiye elemanların hizmet vermesi gerektiğinden, davalının müvekkili şirkette çalışan kalifiye personeli şirketinde çalışmaya ikna ederek, müvekkilinin müşterilerine iş yapmaya başladığını, … Projesi iken, şu anda karşı davalının servis hizmeti verdiğini, müvekkilinin … firmasına vermiş olduğu teklifler, … çalışanları tarafından karşı davalı çalışanları ile paylaşılıp kendi tekliflerinin %5-10 altında fiyat vermeleri sebebiyle anlaşmaların karşı davalının firması ile yapıldığını, karşı davalının … isimli üretici firmadan ithalat yaprak, yıllardır müvekkilinin iş yapmış olduğu müşterilere ulaşarak satış yaptığını, … firmasının müvekkilinin tüm makinelerinin vakum lastiklerinin tedarik ettiği firma olduğunu, aynı zaman karşı davalının şirketinin de ithalat yaptığı firma olduğunu, bu firmadan ithal ettiği malları yine müvekkilinin müşterilerine daha düşük fiyatla pazarladığını, Weber Bürsten Sisteme firmasının müvekkilinin makine fırçaları, pet tutucuları, vakum motorları vb. yedek parçaları tedarik ettiği firma olduğunu, karşı davalının da bu şirketten ürün aldığını ve müvekkilinin müşterilerine sattığını, Tomcat Hollanda firmasından da karşı davalı tarafından makine ithalatı yapıldığını, 2012 yılından itibaren şirketin cirosu ve karlılığı artarak devam ederken, davacının yeni şirket kurması ve çalışanların ayrıldıkları dönem olan 2015 yılında şirketin cirosunun %21 oranında düştüğünü, karşı davalının hem müvekkilinin ortağı olması, hemde aynı faaliyet sahası ile ilgili yeni şirket kurup, daha önceki konumundan istifade etmesi ile ortağı olduğu müvekkili şirketin zararına hareket ettiğini, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile, davacı-karşı davalının müvekkili şirketten çıkarılmasına karar verilmesine, davacı-karşı davalının müvekkili uğrattığı zararın tespiti ile şimdilik 10.000,00 TL’nin faiziyle birlikte tahsiline, yargılama giderler ve vekalet ücretinin davacı-karşı davalıya yükletilmesine karar verilmesini” arz ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 11/10/2018 tarihli, 2016/771 Esas – 2018/1029 Karar sayılı kararında, “…Bu genel açıklamalardan sonra somut olayda haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekecektir.Huzurdaki davada davalı şirket üç ortaklı olup, bu ortaklar davacı ile …’dır. Davacı,davalı şirket yönetim kurulunun uzun zamandır genel kurulu toplamadığını,kendisine şirketin faaliyetleri ile ilgili hiç bir bilgi verilmediğini ayrıca dava dışı ortakların davalı şirket ile aynı iştigal konusunda faaliyet gösteren şirketlerin sahibi olduklarını ve davalı şirkete ait gelirlerin dava dışı ortakların şahsi hesaplarına geçirildiğini iddia etmektedir.Davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin fesih için haklı sebep olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.Çünkü davacı her ne kadar uzun zamandan beri genel kurulun toplanmamasını haklı sebep olarak iddia etmekte ise de,06/11/2014 tarihine kadar davacının davalı şirketin münferit yetkili müdürü olduğu,bu dönem içerisinde kendisinin de davalı şirketi genel kurula çağırmadığı,kaldı ki faaliyette olan ve işleyen bir şirketin genel kurulunu yapmaması tek başına haklı sebep olarak değerlendirilemez.Davacı ister müdür olsun ister olmasın genel kurulu Mahkeme’ye başvurarak her zaman toplama imkânına sahip olup bu hususu ortaklığın feshi için haklı sebep olarak ileri sürmesi doğru değildir.Davacının, genel kurulu toplamayan müdürün veya müdürler kurulunun azlini Mahkemeden talep etmesi her zaman mümkün olup bu husus Mahkememizce davalı ortaklığın feshi için haklı sebep olarak değerlendirilmemiştir.Davacının fesih için ileri sürdüğü bir diğer sebep ise hâlen yönetimde olan ortakların davalı şirket ile aynı iştigal alanında faaliyet gösteren şirket kurmaları ve davalı şirketin gelirlerinin bu şirketin finanse edilmesinde kullanılması ile davalı şirketin gelirlerinin dava dışı ortaklara aktarılması iddiasıdır.Gerçekten dosyada mevcut kayıtlar incelendiğinde,dava dışı ortakların … Tic.Ltd.Şti isimli şirketi kurdukları ve bu şirkette yetkili müdür olarak görev yaptıkları anlaşılmaktadır.Ancak bu husus şirketin feshi için haklı sebep teşkil etmez.Davacı, dava dışı yöneticiler aleyhine her zaman azil davası veya ortaklığın bir zarara uğradığını düşünüyorsa sorumluluk davası açma imkânına sahiptir.Diğer bir husus ise, davalı şirketin gelirlerinin dava dışı ortaklara aktarıldığıdır.Ancak alınan bilirkişi raporunda böyle bir olgu tespit edilememiştir.Bu halde, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden,davacının ileri sürdüğü iddiaların ortaklıklığın haklı sebeple feshi için yeterli görülmediği gibi aynı iddiaların davacı yönünden haklı sebep oluşturduğunu söylemekte mümkün gözükmemektedir.Kaldıki taraflar arasındaki kişisel çekişme ve huzursuzluk ortaklıktan çıkma için haklı sebep sayılsa dahi burada bir parantez de kusurun haklı sebepler bakımından belirleyici olup olmadığını değerlendirmek yönünden açılmalıdır. Ortaklık bünyesinde ortaya çıkan haklı sebep teşkil edebilecek olgular görüldüğü üzere çok çeşitlilik arz eder. Tüm haklı sebeplerin kusura bağlı olarak ortaya çıktığını söylemek mümkün değildir; söz gelimi organların işlevini yitirmesinde olduğu gibi. Ancak diğer olguların ortaya çıkmasında ise davacı ortakların da etkisi bulunması muhtemeldir. Ortaklığın mali yapısının bozulması, zarar etmesi, özellikle ortaklar arasında kişisel anlaşmazlıklar baş göstermesi halinde davacı ortağın da somut durumun ortaya çıkmasında bir dahlinin olup olmadığı sorunu üzerinde durmak gerekir. Acaba böyle bir halde pay sahibinin ortaklığın feshini talep etmesi veya ortaklıktan çıkmayı talep etmesi mümkün görülmeli midir? Hâkim görüşe göre, haklı sebep teşkil eden olguların varlığında kusuru bulunan pay sahibinin ortaklığın haklı sebeple feshini dava etme hakkı olmadığı gibi ortaklıktan haklı sebeple çıkma hakkı da yoktur. Gerek bir kimsenin kendi hukuka aykırı fiiline dayanarak hak iddia edemeyeceğini düzenleyen MK. 2; gerekse kanunda bir ortağın kusuruna dayanarak ortaya çıkabilecek haklı sebep örneklerinde (TTK. 245 a, b ve c bentleri) kusurlu ortağın dava hakkının bulunmadığını söyleyen TTK. 245/2 bizi bu sonuca ulaştırmalıdır. Limited ortaklıklar bakımından son dönemdeki uygulaması ise bazı kararlarında haklı sebebin doğumunda kusurlu, bazı kararlarında ise asli kusurlu olan ortağın dava açmış bulunması halinde talebinin kabul edilemeyeceği yönündedir. Kusurlu olan ortağın, kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacak olmasına göre; mahkemece, tarafların sunduğu deliller değerlendirilerek, kusurlu olan ortağın davacı olması halinde davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu konuda bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2004/14091, K. 2006/502, T. 24/01/2006).
Bununla beraber Yüksek Mahkeme, kusurun bulunup bulunmamasından ziyade hangi ortağın daha kusurlu olup olmadığını değerlendirmektedir. Ancak burada hangi ortağın ne nispette kusurlu olduğu, sözgelimi ortaklar arasında kişisel bir anlaşmazlığın mevcut olması halinde kimin daha fazla kusurlu olduğunu tespit etmenin güç olduğu ortadadır. Değerlendirmenin hangi kritere göre yapılacağını tespit etmek gerekir.Kişisel anlaşmazlıklar söz konusu olduğu takdirde, kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı yahut boşanma ilamı gibi taraflardan birinin açıkça ve bütünüyle kusurlu olduğu; söz gelimi aynı zamanda şirket ortağı olan eşlerden birinin sadakâtsizliği neticesinde boşanmanın meydana gelmesi yahut taraflardan birisinin bir diğerine suç teşkil eden bir eylemde bulunmuş olması bu hususta kanaat oluşturmaya yeterli sayılabilir. Ancak her iki taraf da kusurlu ise ve ortaklığın devamı sağlanamayacak boyutta kişisel çekişmeler meydana gelmiş ise menfaatler dengesi uyarınca devamı mümkün olmayan ortaklığın sona erdirilmesi yahut pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması gerekir. Özellikle her iki tarafın da kusuru mevcut ise artık bir kimsenin kendi kusuruna dayanamayacağı yönündeki kuralı burada katı şekilde uygulamak doğru olmayacaktır.” (ERDEM, s.218 vd.)Huzurdaki uyuşmazlıkta, davacının,ortağı olduğu şirket ile aynı faaliyet alanında iş yapan … San.ve Tic. Limited Şirketi’ni kurduğu ve bu şirketin münferit imza yetkisine sahip müdürü olduğu,buna göre davacı ortağın TTK’nun 613.maddesinde belirtilen bağlılık yükümlülüğüne aykır davrandığı sabittir.Buna göre davacı ortak kusurlu olduğundan davalı şirketin feshini talep edemeyeceği gibi haklı sebeple ortaklıktan çıkmasına izin verilmesini de talep edemeyeceğinden davacı tarafından açılan davalı şirketin feshi olmadığı taktirde davacı ortağın şirketten çıkmasına izin verilmesine ilişkin asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.Asıl dava ile ilgili değerlendirmelerden sonra karşı dava ile ilgili değerlendirmelere geçildiğinde,davalı-karşı davacı şirket,davacı-karşı davalı …’ın ortağı olduğu karşı davacı şirket ile aynı faaliyet alanında iştigal eden yeni bir şirket kurduğunu, bu durumun haksız rekabet yarattığından bahisle davacı-karşı davalının şirketten çıkartılmasına ve karşı davacı ortaklığın haksız rekabet nedeniyle uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir. Haklı sebeple ortaklıktan çıkarma için limited şirket tarafından mahkemeye başvurulmadan önce limited şirket genel kurulunda TTK 621/1-h maddesi uyarınca ve nitelikli çoğunluk tarafından bu kapsamda bir kararın alınması dava şartı olup ilgili ortaklar kurulu kararı dosyada mevcuttur.Davacı-karşı davalının kurucusu, müdürü ve münferit imza yetkisine sahip olduğu …San.ve Tic. Limited Şirketi’ni 20/08/2014 tarihinde kurulmuştur.Karşı davacı şirket ile davacı tarafından kurulan şirketin faaliyet konuları aynıdır.Eski Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmeyen sadakat yükümlülüğü,6102 sayılı TTK’nın 613 ncü maddesinde düzenlenmiştir.Maddenin ilk fıkrasında,ortakların, sır saklama yükümlülüğüyle bağlı oldukları düzenlendikten sonra maddenin ikinci fıkrasında teknik anlamda sadakat yükümlülüğü düzenlenmiştir.Bu maddeye göre ,ortaklar,ortaklık çıkarlarını zedeleyecek davranışlarda bulunamazlar.Özellikle,kendilerine özel bir menfaat sağlayan ve ortaklık amacına zarar veren işlemler yapamazlar.(Ydr.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.205-206) TTK’nın 613.maddesi uyarınca ortakların bağlılık yükümlülüğü vardır. Fakat rekabet yasağı özel olarak aynı maddede düzenlenmiştir. Limited ortaklıkta rekabet yasağı sadece müdürler için geçerlidir (m. 613/3 ve m, 626). Şirket sözleşmesiyle, ortaklar için rekabet yasağı öngörülebileceğinden kural olarak ortaklar için rekabet yasağı söz konusu değildir (M, Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 467. O. H. ŞENER, s, 715).Davacı-karşı davalının,diğer ortakların şirket hesaplarındaki paraları şahsi hesaplarına aktardığı ithamı da ciddi bir iddiadır. Bu hususta yapılmış bir tespit yoktur. Oysa, öğretide “ortaklara karşı onur kırıcı isnadlarda bulunulması” çıkarma bakımından bir haklı sebep örneği olarak gösterilmekledir (N, Taşdelen, 6102 s. TTK ‘ya göre Limited Ortaklıklarda Çıkma, Çıkarılma ve Fesih s. 224).Sonuç olarak,Davacı-karşı davalının aynı sektörde faaliyet gösteren bir şirket kurduğu ve bu şirketin müdürü olduğu,davacı-karşı davalı ortak …’ın sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı,davacı-karşı davalının diğer ortakların şahsi hesaplarına para geçirdiği iddiasının ispatlanmamış olması, dosya kapsamında huzursuzluğu gösteren diğer bilgi ve beyanlar sonucunda, taraflar arasındaki güven ilişkisi ağır biçimde zarar görmüş olmaktadır. Bu itibarla, davacı-karşı davalının şirketten haklı nedenle çıkarılmasının koşulları oluştuğundan davacı-karşı davalının şirketten çıkarılmasına ve bilirkişi kurulu tarafından hesap edilen çıkma payının karşı davacıdan tahsili ile davacı-karşı davalıya verilmesine,karşı davacının davalı aleyhine açtığı tazminat davasını geri aldığı ve karşı davalının bunu kabul ettiği anlaşıldığından bu davanın hiç açılmamış sayılmasına…” gerekçesiyle, asıl davanın redine, karşı davadaki tazminat talebi yönünden karşı davanın açılmamış sayılmasına, karşı davadaki ortaklıktan çıkarma talebinin kabulü ile karşı davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına ve 416.828,15 TL çıkma bedelinin karşı davalıya ödenmesine karar verilmiştir.Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı – karşı davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin, dava dışı …Ticaret Limited Şirketi isimli şirketin sicil evrakını eksik inceleyerek hüküm tesis ettiğini, şirketin 24.07.2014 tarinde kurulduğunu, şirketin ortaklarının davalı şirketin aynı zamanda müdürleri olan hakim ortakları olduğunu, hal bu iken mahkemenin müvekkili bakımından haklı sebep var iken davanın reddelimesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesince, dava dışı …Limited Şirketinin varlığının karşı davanın sözde haklılığına gerekçe teşkil ettirildiğini, oysa mezkur şirket … dosyaya toplanan delillerden anlaşılacağı üzere; istinafa konu davanın haklı gerekçelerinden olan … Limited Şirketi’nden çok daha sonra kurulduğunu, kaldı ki davalı şirketin, … kurulmasından sonra dava tarihine kadar bu şirketle ticari ilişkiye devam ettiğini, yani ticari ilişkiye girilerek, şirketin varlığına muvaffakat edildiğini, bununla ilgili belgeler de dosyaya sunulmuş ve hatta ticari ilişkinin varlığını gösteren ve bu ilişkiyi konu alan alacak dava dosyaları dahi dosyaya celp edildiğini, Müvekkili adına ileri sürülen haklı gerekçelerden birinin de aynı zamanda hakim ortak olan müdürlerin şahsi hesaplarına geçirilen paralar olduğunu, bunlarla ilişkili hesap hareketleri incelenerek davalı şirketten kendi hesaplarına usulsüz olarak geçirilen paraların tespitinin istendiğini, ancak ilk derece mahkemesince bu incelemelerin yapılmadığını, Yargılama sırasında davalı şirketin kamuoyunda kasa affı olarak bilinen yasal vergi düzenlemesinden faydalandığı ve bu kapsamda görünüşte kasada olan paraların aslında kasada olmaması sebebiyle devlete vergi ödediği ortaya çıktığını, bu paranın yaklaşık 2.400.000.-TL olduğunu, dosyaya sunulan kök bilirkişi raporunun 29. sayfasında bu paranın 6736 sayılı kanun kapsamında davalı şirketçe “kasa noksanı” olarak devlete beyan edildiğinin belirtildiğini, dava boyunca davalarının kabul edilmesi ve bu bedelin şirketin belirlenecek değerine ilave edilmesi gerektiğini defalarca beyan etmelerine rağmen ilk derece mahkemesince bu hususun dikkate alınmadığını, dosyaya hem şirketin hem de hakim ortak müdürlerin hesap hareketlerine ilişkin CD içinde banka yazıları gelmiş olmasına rağmen tüm talepleri göz ardı edilmiş ve tanık beyanı ile sabit olan hususun değerlendirmeye alınmadığını, İlk derece mahkemesinin açıkca yasaya, esasa ve yerleşik yüksek mahkeme kararına aykırı şekilde davalı şirketin hakim ortaklarca müvekkili aleyhine genel kurul yapılmaması durumunu “haklı gerekçe” olarak saymadığını, ayrıca davalı şirketin uzun yıllar ortaklar kurulunun toplanmadığını tespit ettiğini ve fakat müvekkilinin imza yetkilisi olması sebebi ile bu haklı gerekçeye dayanamayacağını kabul ettiğini, Bu gerekçe ve hükmün eksik inceleme ürünü olduğu gibi yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin hiçbir zaman tek başına imza yetkilisi olmadığını, sadece 50.000.-TL’ye kadar işlem yapmak üzere diğer hakim ortaklardan biriyle müşterek imza koşulunda müdür tayin edildiğini, gerekçeli kararda genel kurul toplama konusunda mahkemeye başvurma hakkı müvekkiline tanınan seçimlik bir olup; somut olayda müvekkilinin diğer gerekçelerle birlikte ortaklıktan haklı sebeple çıkma yolunu tercih ederek huzurdaki davayı ikame ettiğini belirterek, Yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı olan ilk derece mahkemesi kararının istinaf gerekçeleri kapsamında ve resen dikkate alınacak diğer hususlar gözetilerek kaldırılmasına, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı- karşı davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;İlk derece mahkemesince celbedilen müvekkili şirkete ait banka kayıtlarında açıkça davacı/karşı davalı …’ın müvekkili şirketten para alarak şirkete borçlandığının görüleceğini, ancak bilirkişilerce, söz konusu banka kayıtlarının hiç incelenmediğini, bu nedenle de hatalı tespitlerde bulunulduğunu, davacı hesabına işlenen borç kaydının dayanağının, müvekkili şirket banka hesap kayıtlarında yer aldığını, Davacı/karşı davalının, müvekkili şirkete borcu olmadığını iddia etse de banka kayıtları ile şirket hesabından çektiği paraların ortada olduğunu, eğer borcu yok ise o halde çektiği bu paraların akıbetini açıklaması gerektiğini, davacı tarafından fiilen bu paraların 2009 ile 2014 yıları arasında hesabına geçirildiğini, ancak bu para akışının davacı tarafından gizlendiğini, davacı fiilen şirketten aldığı paralar nedeniyle borçlu olduğunu, Bilirkişilerin, davacının, fiilen şirketten ayrıldığı tarihten sonra borçlandırılması nedeniyle bu borcun sadece kaydi bir borç olduğu kanısıyla ayrılma akçesinden mahsubu yönündeki görüşlerinden döndüklerini, ancak bu değerlendirmenin gerekçe ile bağdaşmadığını, Tüm bu açıklamalar ve raporlar değerlendirildiğinde, davacının şirkete olan borcunun sabit olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin 2016/771 E. 2017/1029 K. sayılı kararının karşı dava yönünden kaldırılmasını ve savunmaları doğrultusunda hüküm kurulmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, davalı şirketin haklı sebeple feshi, olmadığı takdirde ortaklıktan ayrılmasına izin verilmesi; karşı dava ise rekabet yasağının ihlali nedeniyle tazminat ve şirket ortaklığından çıkarılma istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile asıl davanın reddine, karşı davadaki tazminat talebi yönünden davanın açılmamış sayılmasına, ortaklıktan çıkarma talebinin kabulüne ve davacı- karşı davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına, ortaklık payının ödenmesine karar verilmiş, karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı – karşı davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde;Mahkeme gerekçeli kararında da işaret edildiği üzere; davacı her ne kadar uzun zamandan beri genel kurulun toplanmamasını haklı sebeple fesih nedeni olarak ileri sürmüşse de, 06/11/2014 tarihine kadar davacının da davalı şirket müdürü olduğu, kaldı ki davacı ister müdür olsun ister olmasın genel kurulu mahkeme’ye başvurarak her zaman toplama imkânına sahip yasal olanaklara sahip olduğu da gözetildiğinde, somut olayda bu hususun ortaklığın feshi için haklı sebep olarak görülmediğine ilişkin mahkeme gerekçesi isabetli görülmüştür. Dava dışı ortakların … Tic.Ltd.Şti isimli şirketi kurdukları ve bu şirkette yetkili müdür olarak görev yaptıkları anlaşılmakla birlikte, davacının da davalı şirket ile aynı faaliyet alanında başka bir şirket kurduğu, davacının dava dışı yöneticiler aleyhine her zaman azil davası veya ortaklığın bir zarara uğradığını düşünüyorsa sorumluluk davası açma imkânına sahip olduğu da gözetildiğinde, mahkemece bu hususların da haklı nedenle fesih ve çıkma nedeni olarak değerlendirilmemesi isabetlidir. Davalı şirketin gelirlerinin dava dışı ortaklara aktarıldığı iddiasının ise alınan bilirkişi raporları kapsamında kanıtlanmadığı dikkate alındığında, bu yöndeki iddialarında haklı nedenle fesih ve çıkma nedeni olarak kabul edilmemesi yerinde olup, aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. 6736 sayılı Yasa uyarınca davalı şirketin kasa affından yararlandığı tutarın şirketin belgelendiremediği giderler için kullanılmayıp, davalı şirketin diğer ortaklarının cari hesabına aktarıldığı kanıtlanmadığı gibi, şirket kayıtlarında da bu hususta bir kayda rastlanmadığı bilirkişi rapor içeriklerinden anlaşılmakla, ayrılma payının belirlenmesinde bu hususun dikkate alınmayarak tespit yapıldığı yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Davalı- karşı davacı vekili istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde;Davalı karşı davacı vekilinin alınan raporlara itirazı kapsamında yargılama aşamasında alınan 2. Bilirkişi ek raporunda açıklandığı üzere; davacıya borç kaydedilen bedellerin sonrasında kasaya tahsilat olarak kayıt edilip cari hesabın kapatıldığı, aynı işlemlerin diğer ortaklar cari hesabında da yapıldığı, davacı şirketin kendi ticari defter ve kayıtlarına göre karşı davalı …’ ın bu surette yapılan işlemlerle cari hesapta davalı şirkete borlu bulunduğunun kanıtlanmadığı, yine davalı şirket elemanı tarafından çekilen 60.000 TL tutarın da ticari hayatın olağan akışında olup, bu tutarın sonrasında karşı davalı …’ a verildiğinin de kanıtlanmadığı anlaşılmakla, çıkma bedelinden bu tutarların davalı borcu olarak mahsubu gerektiği yönündeki istinaf başvuru nedeni yerinde görülmemiştir.İlk derece mahkemesince kuralan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, her iki taraf vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın, alınması gerekli 59,30 TL’den mahsubu ile bakiye 23,40 TL istinaf karar harcının davacı- karşı davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın alınması gerekli 59,30 TL’den mahsubu ile bakiye 23,40 TL istinaf karar harcının davalı karşı- davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 14.01.2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.