Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/155 E. 2021/224 K. 24.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/155
KARAR NO : 2021/224
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2017/176 Esas – 2018/813 Karar
TARİHİ: 01/10/2018
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, duruşmalı yapılan inceleme sonucunda dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın Koçman Caddesi- Bağcılar Şubesi ile dava dışı kredi lehtarı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. arasında genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, davalı kefilin müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığını, dava dışı kredi lehtarına muhtelif krediler kullandırıldığını, kredinin sözleşme hükümlerine aykırı kullanılması nedeniyle Bakırköy …. Noterliğinin 18/02/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi keşide edilmesine rağmen borcun ödenmediğini, akabinde alacağın tahsili için İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, davalı kefilin icra takibine ve ferilerine itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, 100.026,67 TL alacak yönünden itirazın iptaline ve takibin devamına, %20 oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkilinin dava dışı … firmasına kefil olduğunun doğru olmadığını, müvekkilinin Bakırköy …. Noterliğinin 14/06/2010 tarih ve … sayılı ortaklar kurulu kararı ile şirketteki %1 hissesini diğer ortağa devrettiğini ve ortaklıktan ayrıldığını, öncelikle sözleşme aslının sunulması gerektiğini, müvekkilinin hesabın açılması sırasında GKS olduğunu bilmeden imzaladığını, sözleşmenin 2. sayfasının sunulduğunu ve tanzim tarihinin belli olmadığını, kredi limitinin boş bırakıldığını ve imzadan sonra doldurulduğunu, ayrıca çekilen kredinin hangi hesap üzerinden ve ne zaman çekildiğinin tespiti gerektiğini, müvekkili şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra yeni GKS imzalanıp kredilerin bu sözleşme kapsamında kullandırılmış olması nedeniyle müvekkilinin borçtan sorumlu olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Mahkememizce toplanan delillere, iddia ve savunmaya göre davacının, davalı borçludan alacaklı olup olmadığı hususunda bilirkişiden rapor alınmış, bilirkişi 12/04/2018 tarihli raporunda; davacı banka ile dava dışı kredi lehtarı/borçlusu … San. Ve Tic. Ltd. Şti. Arasında Genel kredi Sözleşmesi akdedildiğini, davalı kefilinde işbu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış olduklarını, kullandırılan kredilere ait delil mahiyetindeki bilgi ve belgeler dosyada mevcut olduğundan, davacı bankanın davalı/kefil hakkında takip ve dava hakkının bulunduğu kanaatine vardığını, ancak, davalı/kefilin kefalet imzası blunan sözleşme 15/09/2009 tarihinde imzalandığını, davalı/kefilin kefalet imzası bulunan sözleşmeden sonra 2 adet limit artırımı sözleşmesi daha imzalandığını, bu sözleşmelerde davalı / kefilin kefalet imzası bulunmadığını, en son sözleşme 14/04/2011 tarihinde imzalandığını, takip ve dava konusu kredili mevduat hesabı 15/07/2011 tarihinde ve borçlu cari hesap kredileri ise 31/12/2014 tarihinde kullandırıldığını, bahse konu kredilerin tamamı yeni limit artırımı sözleşmesi kapsamında kullandırılmış olduğunun anlaşıldığını, Yargıtay’ın bu yöndeki kökleşmiş içtihatları nazara alındığında, davalı/kefilin borçtan sorumlu tutulup tutulamayacağının Sayın Mahkemenin takdirleri dahilinde kaldığını, Kefalet Limiti ve Davalı/kefilin Sorumluluğu: davalı kefilin, sözleşmede gösterilen kefalet limitinin 90.000,00-TL olduğunu, temerrüt tarihi itibariyle hesaplanan asıl borç toplamının 92.227,19-TL olduğunu, dolayısıyla hesaplanan asıl borcun kefalet limitinden daha yüksek seviyede olması nedeniyle davalı kefilin kefalet limitiyle sınırlı olarak borçtan müştereken ve müteselsilen sorumlu sayılabileceklerinin düşünüldüğünü, Davacı bankanın Takip Tarihi İtibariyle Alacağı: a)Kredili Mevduat Hesabı Yönünden: asıl alacak tutarı 20.563,90-TL, işlemiş faiz 664,59-TL, %5 gider vergisi (BSMV) 33,23-TL), toplam alacak 21.261,72-TL olduğunu, sayın Mahkemece raporun benimsenmesi halinde, fazlaya ilişkin 432,26-TL (21.693,98-21.261,72=) reddi durumunda, takip tarihinden itibaren asıl alacak tutarı 20.563,90-TL tamamen ödeninceye yıllık %30,24 oranında temerrüt faizi ve bu faizin %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte istenilebileceğini, b)Borçlu cari hesap kredisi yönünden: asıl alacak tutarı 50.883,92-TL, işlemiş faiz 1.831,78-TL, %5 gider vergisi (BSMV) 91,58-TL, masraf 0,00-TL, toplam alacak 52.807,28-TL olduğunu, Sayın Mahkemece raporun benimsenmesi halinde, fazlaya ilişkin 2.285,44-TL (55.092,72-52.807,28=) reddi durumunda, takip tarihinden itibaren asıl alacak tutarı 5.883,92-TL tamamen ödeninceye yıllık %54 oranında temerrüt faizi ve bu faizin %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte istenilebileceğini, c)Borçlu cari hesap kredisi yönünden: asıl alacak tutarı 18.552,18-TL, işlemiş faiz 667,87-TL, %5 gider vergisi (BSMV) 33,39-TL, toplam alacak 19.253,44-TL olduğunu, sayın Mahkemece raporun benimsenmesi halinde, fazlaya ilişkin 3.191,46-TL (22.444,90-19.253,44=) reddi durumunda, takip tarihinden itibaren asıl alacak tutarı 18.552,18-TL tamamen ödeninceye yıllık %54 oranında temerrüt faizi ve bu faizin %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte istenilebileceğini, takip tarihinden sonra yapılan 50.040,38-TL’lik kısmi ödeme miktarı dosyanın kesin infazı sırasında nazara alınması gerektiğini tespit ve rapor etmiştir.Tarafların itirazları neticesinde dosya önceki bilirkişiye verilerek ek rapor alınmış, bilirkişi 30/08/2018 tarihli ek raporunda; kök raporda takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere terditli hesaplama ve değerlendirme yapıldığını, takip ve dava konusu tüm krediler davalı/kefilin kefalet imzası bulunmayan 2 adet limit artırım sözleşmesi dahilinde kullandırıldığını, limit artırım sözleşmeleri yeni bir sözleşme olarak değerlendirilmesi durumunda, davalı/kefilin borçtan sorumlu tutulamayabileceğinin düşünülebileceğini, ancak, sayın Mahkeme her halükarda aksi yönde hüküm tesis etmekle serbest olduğu için ayrıca kredi türleri itibariyle kök raporda terditli hesaplamalarda yapıldığını, yukarıda belirtilen nedenlerle kök rapordaki görüş ve kanaatini değiştirebilecek yeni bir somut delil sunulmadığı için kök rapordaki görüş ve kanaatine aynen bağlı bulunduğunu tespit ve rapor etmiştir.Takip ve dava konusu tüm talebin davalı kefilin kefalet imzası bulunmayan 2 adet limit artırım sözleşmesi dahilinde kullanıldığı, limit arttırım sözleşmesinde kefilin / davalının imzasının sözleşmelerde bulunmadığı dikkate alındığında davalının kullandırılan kredilerden dolayı kefalet sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden ayrıca denetlemeye ve hükme dayanak etmeye elverişli bilirkişi raporuna göre davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Davalı …’in dava dilekçesinde belirtilen şekilde kredilerin müşterek borçlu ve müteselsil kefili sıfatı ile borçlu durumda olduğunu, davalı – borçlunun süresinde ödemelerini gerçekleştirmediğinden kendisine kredi hesabı kat edilip buna ilişkin Bakırköy …. Noterliği 18.02.2015 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname gönderildiğini, ancak borçlunun ödemeyi gerçekleştirmemesi üzerine İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile aleyhine icra takibi yapıldığını, iş bu takibe davalı- borçlu tarafından itiraz edilmiş olup vaki itirazın iptali talebiyle İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/176 E. sayılı dosyası ikame edildiğini, Mahkeme tarafından dosya kapsamında alınan bilirkişi raporuna istinaden, davalının imzasının sözleşmelerde bulunmadığı dikkate alındığında davalıya kullandırılan kredilerden dolayı kefalet sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verildiğini,Öncelikle söz konusu kredilerin, imzalanan genel kredi sözleşmesi gereğince kullanılmış olup işbu sözleşmeden sonra akdedilen limit artırımı sözleşmeleri asıl sözleşmenin eki niteliğinde olup yeni bir borç ilişkisi olarak kabul edilemeyeceğini, bu nedenle esas mahkemenin yeni limit artırımı sözleşmesi kapsamında kullanılan kredilerden kefilin sorumluluğunun olmayacağına ilişkin görüşlere katılmadıklarını, nitekim bu konuda Yargıtay 19.HD’nin 2000/6924 E.-2001/665 K. , 2004/11381 E.-2005/7892 K.,2002/6003 E.-2003/2446 K. sayılı ilamlarında da açıkça belirtildiği üzere “Kredi sözleşmesinin sonradan doldurulduğu iddialarının” yazılı olarak ispatı gerektiğini, İşbu kararlar gereğince limit artırımı sözleşmesinin asıl sözleşmenin eki niteliğinde olduğundan ve yeni bir sözleşme olmadığından davalının kefalet sorumluluğunun devam ettiğini, bu nedenle ilk derece mahkemesinin kefalet sorumluluğu devam ettiğinden bahisle hesaplanan alacaklar doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar vermesinin yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek,Yukarıda açıklanan nedenlerle ve HMK m. 355 hükmü gereğince mahkemece resen gözetilecek nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve yargılamanın savunmaları doğrultusunda tekrar yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini istimiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı banka alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, yazılı gerekçe ile davanını reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuşturİstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Somut olayda davacı banka ile dava dışı şirket arasında imzalanan 15.09.2009 tarihli GKS’ ne davalının 90.000 TL limit ile müteselsil kefil olduğu, bu kredi sözleşmesi ve daha sonra imzalanan iki ayrı limit arttırım sözleşmeleri uyarınca dava dışı şirkete kredi kullandırıldığı dosyaya sunulu belgelerle anlaşılmaktadır. Davalı yan, asıl kredi borçlusu şirket ortaklığından 2010 yılında hisse devri ile ayrılıp ortaklığının sona erdiğini, bu duruma göre sonradan şirketin kullandığı kredilerden kefil olarak sorumlu görülemeyeceğini ileri sürmüştür. Ancak davalı kefilin, kefil olduğu şirket ortaklığından ayrılmış olması tek başına kefalet sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Davalı savunmasında kredi sözleşmesindeki kredi limit kısmının boş olup sonradan doldurulduğunu ve tarihinin olmadığını ileri sürmüşse de; sonradan doldurulduğunu ileri sürdüğü kısımların sonradan anlaşmaya aykırı doldurulduğunu usule uygun yazılı delille kanıtlamamıştır. Yine bilirkişi kök ve ek raporunda belirtildiği üzere kredi kefalet sözleşmesinin mahkeme kasasına alınan aslında yapılan incelemede 15.09.2009 tarihli olduğu ve davalının 90.000 TL limitle krediye kefil olduğu anlaşılmıştır.Mahkemece asıl kredi borçlusu şirkete kullandırılan kredilerin GKS’nden sonra imzalanan limit arttırım sözleşmeleri kapsamında kullandırıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak yerleşik Yargıtay kararları da gözetildiğinde GKS’nden sonra akdedilen limit arttırım sözleşmeleri asıl sözleşmenin eki niteliğinde olup, yeni bir borç ilişkisi olarak kabul edilemez. Bu durumda GKS kapsamında dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden davalı kefilin kefalet limiti ve kendi temerrütünün hukuki sonuçları ile sorumlu tutulması gerekecektir. Buna göre mahkemenin davanın reddi gerekçesinin isabetsiz olduğu ancak yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunun uyuşmazlığı çözmeye ve hüküm kurmaya yeterli olmadığı anlaşılmakla, istinaf incelemesinin HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşmalı yapılmasına ve bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. İtirazın iptali davalarında takip tarihindeki borçluluk durumu saptanarak, takipten sonra ve ancak davadan önce bu takip sebebiyle yapılan ödemeler yönünden dava açılmasında hukukî yarar bulunmadığı gözetilerek uyuşmazlık çözülmelidir. Davadan önce, borçlu tarafından yapılan ödemeler yönünden itirazın iptali davası açılmasında davacının hukuki bir yararı olmadığının kabulü gerekir. 18.4.2007 gün, 19-159/220 Sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararında da vurgulandığı üzere davadan önce ödenen miktar yönünden icra inkar tazminatına da hükmedilemez. Ayrıca dava tarihindeki haklılık durumu da buna göre belirlenerek davadan önceki ödemeler bakımından davacının dava açmasında haksız olduğu gözetilerek yargılama gideri ve vekalet ücretinin hangi tarafa yükleneceğinin belirlenmesi icap eder. Somut olayda; 06.04.2015 icra takip tarihinden sonra ve fakat 22.02.2017 tarihinde açılan davadan önce dava konusu kredi borçları için 01.06.2015 tarihinde Kredili Mevduat hesabına 22.280,38 TL 01.06.2015 tarihinde Borçlu cari hesabına yatırılan 27.397,50 TL 16.01.2017 tarihinde icra dosyasına yatırılan 362,50 TL olmak üzere toplam 3 adet ödeme bulunduğu da gözetildiğinde, yapılan bu ödemelerin öncelikle faiz ve masraflardan mahsubu gerekir (TBK.nın 84. Md). Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; dava konusu kredi borçları için her bir kredi borcu için yapılan ödemeler dikkate alınarak davacının her bir kredi alacağı yönünden dava tarihi itibariyle bakiye bir alacağı bulunup bulunmadığı ve miktarının belirlenmesi için bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş; ancak davacı taraf, HMK’nın 358. maddesi uyarınca kesin süre içinde bilirkişi incelemesi için gerekli gider avansını yatırmadığından ve inceleme yapılmamıştır. Dava ve istinaf başvurusu hakkında bir karar verilebilmesi için bankacı bilirkişinin uzmanlığı kapsamında hesaplamalar yapılması gerekmekte olup bu hesabın mahkememizce yapımsı mümkün değildir. Bu nedenle istinaf başvurusu hakkında karar verilmesi mümkün olmadığından, ayrıca kararda kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 358/3. maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı taraf, mahkememizce verilen kesin süre içinde bilirkişi incelemesi için gerekli gider avansını yatırmadığından ve inceleme yapılmadan istinaf başvurusu hakkında karar verilmesi mümkün olmadığından, kararda kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, HMK’nın 358/3.maddesi uyarınca davacının tarafın istinaf başvurusunun reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, bakiye 33,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf yargılaması duruşmalı olarak yapıldığından ve birden fazla duruşma icra edildiğinden, AAÜT’ne göre belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;Davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/02/2021