Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1521 E. 2021/1337 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1521
KARAR NO: 2021/1337
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/02/2018
NUMARASI: 2017/1272 E. – 2018/179 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … A.Ş.’nin imtiyaz sözleşmesi kapsamında abonelerine mobil elektronik haberleşme hizmeti sunduğunu, isim ve logosu ile birçok ürünün TPE nezdinde marka olarak tescilli olup tanınmış marka statüsünde olduğunu, davalı …’nin 25.03.2016 tarihinde … adlı kişisel Twitter hesabından yapmış olduğu, ”…” paylaşımlarıyla müvekkilinin çocuk tecavüzcülerine sponsor olduğu veya desteklediği yönünde haksız ve hukuka aykırı ithamlarda bulunarak Türkcell abonelerinin hatlarını iptal etmeleri çağrısında bulunarak şirketin kişilik haklarına da ağır saldırıda bulunduğunu, TMK 25 ve TBK 49 ve 58. maddeleri gereğince kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin uğradığı manevi zararlara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebileceğini, davalının açıklamalarının aynı zamanda TTK 55.maddesi uyarınca haksız rekabet niteliğinde olduğunu, TTK’nın 56. maddesinde, 55. madde de belirlenen fiillerden dolayı hukuki sorumluluk hususlarını düzenlediğini ileri sürerek, müvekkilinin kişilik haklarını ve ticari itibarını ağır bir şekilde ihlal eden, aynı zamanda TTK 55. maddesi uyarınca gerçeğe aykırı incitici beyanlarla müvekkilinin rakibini rekabette öne çıkararak haksız rekabete sebebiyet veren davalının açıklamaları nedeniyle 20.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin atmış olduğu tweet ile eleştirisi içerisinde kalınarak değer yargılarını beyan ettiğini, müvekkilinin ülke gündeminde ve toplumda öne çıkan sorunlara ilişkin yerel gazetede yazılar yazdığını, müvekkilince atılan tweet’in tamamen eleştri sınırları içerisinde olduğunu, herhangi bir hakaret veya gerçek dışı beyan içermediği gibi kamu düzenini, milli güvenliği ve genel ahlakı bozacak bir yönünün olmadığını, tweet içeriğinin ceza yargılamasıyla ispatlanan somut bir olaya ilişkin olduğunu, olayın toplumu yaralayıcı özelliği nedeniyle eleştirilerin bir nebze sert olmasının normal olduğunu, davacı şirketin bu olaya ilişkin birçok dava açtığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “….Somut olaya gelince, davalı tarafından paylaşımın yapıldığı tarihlerde kamuoyuna dava dışı … bünyesindeki yurtta öğretmen tarafından çocuklara cinsel saldırı niteliği taşıyan eylemlerin yazılı ve görsel basında ve sosyal medyada uzun süre yer aldığı, toplumun çok büyük kesminden tepki aldığı, eylemin çocuğa karşı yapılmış olmasının ayrıca toplumda bir infial duygusu yarattığı, her ne kadar bu suç sayılan eylemin vakıfla beraber anılması doğru değil ise de toplum psikolojisinde vakfa yönelik sert eleştirilerin de yapıldığı malumdur. Davacı şirketin toplumda bu derecede infialin yaşandığı dönemde vakfa sponsor olduğunu duyurması çok kişinin tepkisini çekmiştir. Davalının davacı şirketin abonesi olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili dilekçesinde müvekkili aleyhine karalama kampanyasına dönüşme iddiası ise birbirinden bağımsız çok sayıdaki abonenin eleştiri niteliğindeki sosyal tepki olduğu, bir araya gelinerek bir kampanya olduğu yönünde veri yoktur. Abonenin paylaşımının haksız rekabet oluşturacağı düşüncesi ise yerinde değildir. AİHM de yakın tarihteki kararlarında büyük ve halka açık şirketlerin kabul edilebilir eleştiri sınırlarını daha geniş olduğunu belirtmiştir. Dava konusu olan tweette ‘…’ olarak yer alan ifadenin kamuoyuna yansıyan olayın tarafları ile ilgili olduğu, davacı tarafça da olay ile ilgili üzüntü duyulduğuna yönelik beyan ile kamuoyuna açıklama yapılmış olduğu, dosya kapsamı, ibraz edilen delil niteliğindeki belgeler ve taraf beyanları birlikte değerlendirildiğinde; davacı şirkete ait operatör kullanıcısı olduğunu belirten davalının paylaşımının içerik olarak kamuoyuna yansıyan olaya ilişkin bir tepki niteliğinde olduğu ve eleştiri sınırlarında kabul edilmesi gerektiği, davalının davacı hakkında sarf ettiği ifadelerin, yukarıda değinildiği gibi hoşa gitmeyen, sarsıcı hatta rahatsız edici olanları dahi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10. maddesi, Anayasa 26. maddesi uyarınca ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında korunması gerektiğinden, davacı aleyhine rakipleri karşısında haksız rekabete meydan verecek mahiyette olmadığından, eleştiri sınırlarında kaldığının kabulü ile davacının kişilik haklarına ve ticari itibarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılarak davanın reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (Emsal: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin 13/04/2017 tarihli 2017/472 Esas 2017/439 Karar sayılı kararı)” gerekçesiyle davanın reddine, karar vermiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Davalı tarafından paylaşılan “…” şeklindeki ifadelerle müvekkiline yönelik son derece ağır bir somut olgu isnadında bulunarak müvekkilin kişilik haklarına saldırdığını ve müvekkilinin ticari itibar ve saygınlığının ciddi biçimde zedelenmesi nedeniyle 20.000 TL manevi tazminat talepli dava açıldığını, müvekkilinin abonelerine mobil elektronik haberleşme hizmeti sağlayan, hisseleri borsada işlem gören Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden biri olduğunu, eğitime ve gençlere destek çerçevesinde bugüne kadar sayısız projede yer alarak 100 bine aşkın öğrenci için eğitim bursu sağlandığını, buna rağmen kamuoyu gündeminde bulunan …’na ait olduğu iddia edilen yurtlarda vuku bulan olayla müvekkilinin asılsız şekilde ilişkilendirildiğini, müvekkilinin gençlere ve eğitime verdiği desteğin ciddi şekilde çarpıtılarak sosyal medyada müvekkili aleyhine bir kampanyaya dönüştürüldüğünü, davalının kişisel twiter hesabından paylaşılan ibarenin mesnetsiz ve aşağılayıcı, aynı zamanda açıkça suç isnadını içerdiğini, müvekkilinin “tecavüzcü sponsoru olduğu” yönünde gerçek dışı bir olgu oluşturulduğunu, ifadelerin müvekkilinin kişilik haklarının ihlal etmesi nedeniyle manevi tazminat koşullarının oluştuğunu, davacı paylaşımlarının aynı zamanda açıkça haksız rekabet oluşturduğunu, yazı ile müvekkilinin kamuoyu önünde kötülenerek rakip GSM operatörleri karşısmda zayıf duruma düşürülmesinin amaçlandığını, yazıda açıkça boykot talep edilmesinin bu hususu doğruladığını, TTK’nın 55/3(a) maddesinde “Başkalarının veya onların mallarını iş ürünlerini, faaliyetlerini veya ticari işlerini kasten yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek” şeklindeki eylemin haksız rekabet olarak tanımlandığını, somut olayda yasada sayılan tüm unsurların gerçekleştiğini, davalının paylaşımının düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini, beyanın düşünce açıklaması olarak yorumlanamayacağını, müvekkilinin “…” şeklindeki beyanının bir görüş, yorum veya kanaat olmadığını, doğrudan doğruya maddi bir vakıa ile müvekkili şirketin ilişkilendirildiğini, açıklanan beyanın ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı ile uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığını, düşüncelerin basın yoluyla açıklanması özgürlüğünün tanınması amacının, bu özgürlüğün kişilik haklarına saldırı aracı olarak kullanılmasıyla bağdaşmayacağını, bu hususun bir çok Yargıtay kararı ile belirlendiğini, bu ifadelerin görüş beyanı olduğu kabul edilse dahi müvekkilin kişilik haklarına çok ciddi biçimde zarar verdiğini ve müvekkilinin itibarının ağır şekilde zedelenmesi nedeniyle oluşan zararın tazmini gerektiğini, buna rağmen beyanların ifade özgürlüğü içinde kaldığının kabul edilmesinin hatalı olduğunu, yaşanan adli bir vaka ile müvekkili tarafından öğrencilere sağlanan eğitim desteğinin ilişkilendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, davalının paylaştığı sosyal medya içeriğinin davacının kişilik haklarına zarar verdiği, davalının eyleminin aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğu, davacıyı rakipleri karşısında küçük düşürdüğü iddiasına dayalı olarak TTK’nın 56/1.e maddesi uyarınca açılmış bir manevi tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıdaki gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstanbul Anadolu 13.Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.2017 tarih ve 2016/194 Esas2017/258 Karar sayılı kararı ile manevi tazminatın koşulları oluşmadığından davanın reddine kararı verdiği, söz konusu kararın istinaf edilmesi üzerine Dairemizce istinaf incelemesinin yapıldığı ve Dairemizin 13.10.2017 tarihli 2017/780 Esas 2017/692 Karar sayılı ilamı ile söz konusu uyuşmazlığı çözmekte TTK’nın 54.vd maddeleri uyarınca haksız rekabet kurallarının uygulanması gerektiğinden ilk derece mahkemesinin görevsiz olması nedeniyle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.Bunun üzerine dosya kendisine gönderilmiş olan İstanbul Anadolu 8.Asliye Ticaret Mahkemesince istinaf incelemesine konu kararının verildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda davalının sosyal medyadaki paylaşımının içeriği itibariyle, ifade özgürlüğü kapsamında bir açıklamadan ibaret olup olmadığının, davalının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının ortaya konulması gerekir. İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında, Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını belirtmiştir. Somut olayda, davalının twitter hesabından “…” şeklinde paylaşımda bulunduğu, davalı tarafından yapılan paylaşımda, o dönem kamuoyunda gündeme gelen dava dışı vakıf bünyesindeki bir yurtta öğretmen tarafından çocuklara cinsel saldırı niteliği taşıyan eylemlerde bulunulması ve davacı şirketin de bu vakfa sponsorluğunun bulunması nedeniyle tepkinin dile getirildiği, eylemin çocuklara karşı yapılmış olması nedeniyle toplum vicdanında infial duygusu yarattığı, toplumun tepkisini hem vakfa hem de vakfa sponsor olan davacı şirkete yönelttiği, bu paylaşımının eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, eleştirinin sadece olumlu karşılanan veya zararsız veya tarafsız görülen bilgi ve fikirleri değil, demokratik toplumun gereklilikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin parçası olan, rencide eden, şoke eden, rahatsız eden bilgi ve fikirleri de koruma altına aldığının AİHM’nin birçok kararında ifade edildiği, kaldı ki tüzel kişi tacir olan davacının manevi zararının oluştuğuna dair kanaat te oluluşmadığı, bu nedenle davalının sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımın kişisel değer yargısı niteliğindeki ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında ağır eleştiri olarak kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, bakiye 23,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline. 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.11.11.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.