Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1506 E. 2021/1378 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1506
KARAR NO: 2021/1378
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/05/2017
NUMARASI: 2014/309 E. – 2017/162 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 09.09.2005 tarihinde Eminönü’nden Haydarpaşa Motor İskelesine, mali sorumluluk sigortası davalı şirketçe yapılmış davalı SS … Taşımacılık Kooperatifine bağlı, davalı … Ltd. Şti. adına kayıtlı … isimli deniz arıcı ile seyahat ettiğini, motorun kıyıya yanaşması sırasında çalışanların motoru bağlamadan indirmeye başlamaları nedeniyle yolcular inerken dalgaların da yoğunlaşması sonucu müvekkilinin ayağının dışarıya attığı anda gerekli güvenlik önlemi alınmaması nedeniyle motorun iskeleye çarptığını ve müvekkilinin ayağının motor ve iskele arasında sıkıştığını, çevredekilerin yardımı ile müvekkilinin sıkıştığı yerden kurtarıldığını, müvekkilinin motorda görevli bir kişi ile birlikte Haydarpaşa Numune Hastanesine kaldırıldığını ve otuz günden fazla hastanede kaldığını, müvekkilinin sağlığı nedeniyle yapmak zorunda kaldığı bir çok gideri belgelendiremediğini, esasen bu durumda bir kişinin belge toplamasının hayatın olağan akışına da uygun olmadığını, Kadıköy 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/167 esas sayılı dosyası ile kamu davası açıldığını, İstanbul … Noterliğinin 15.11.2006 tarih ve … yevmiyeli ihtarnamesi ile talep edilen zararların ödenmediğini, müvekkilinin hastanede kaldığı dönemde tedavi harcamaları yaptığını, İstanbul’ da ve Rize’ de birçok masraf yapmak zorunda kaldığını, müvekkilinin uğradığı maddi zararlar toplamının 10.000,00 TL olduğunu, bu miktarın 2.000,00 TL’lik kısmının tedavi gideri, 1.000,00 TL’lik kısmının zorunlu ilaç ve acil tıbbi yardım gideri, 2.000,00 TL’lik kısmının bakıcı gideri, 5.000,00 TL’lik kısmının çalışılmayan sürede yoksun kaldığı gelir olduğunu, müvekkilinin olay nedeniyle manevi zararlara da uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere 10.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar … Mtd.Şti ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasının zararın öğrenmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, olayın 09.09.2005 tarihinde meydana geldiğini, çok uzun bir süre önce davacının ceza davası ile talepte bulunduğunu, dolayısıyla doğan zararını bilmesine rağmen zamanaşımı süresinde talepte bulunmadığından davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, müvekkili şirkete ait teknede kaptan olarak görev yapmakta olan …’nun yönetimindeki teknenin iskeleye yanaşması sırasında davacının tekneden inmeye çalıştığını, meydana gelen dalganın da etkisiyle bacağının iskeleye sıkıştığını, müvekkili tekne kaptanı davacının hastaneye gönderilmesini sağladığını, davacının ayakta tedavi edilerek taburcu edildiğini, kaza nedeniyle davacının ciddi bir rahatsızlığının bulunmadığını, olaydan uzun süre sonra talepte bulunmasının kötü niyetli olduğunu, müvekkiline ait aracın sigortalı olması nedeniyle tazminat talebinin öncelikle sigorta şirketine yöneltilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı S.S. … Yolcu Taşıma Kooperatifi vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya bakmakla görevli mahkemenin deniz ihtisas mahkemesi olduğunu, müvekkilinin kaza yapan geminin donatanı maliki ve işleticisi olmadığını, davanın zamanaşımı süresi içinde açılmaması nedeniyle reddi gerektiğini, davacının zararlarını ve sağlık durumu konusundaki iddialarını kanıtlamak zorunda olduğunu, davacının kazayı tedbirsiz ve hatalı hareketiyle sebep olması nedeniyle belirlenecek tazminat miktarının tenkisi gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … Sigorta A. Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacının tazminat talebini ve tedavi giderlerini belgelendirmediğini, olayın davacının kusurundan kaynaklandığını, hiç bir deniz taşıtının iskeleye yanaşmadan yolcularını tahliye edemeyeceğini, arıcın durdurulmadan yolcuların zorla tahliye edilmesinin mümkün olmadığını savunarak, davanın usul ve esas yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Mahkememizce yapılan yargılama ve toplanan tüm delillerden, açılan davanın haksız fiil hukuki nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat davası olduğu, davacının olay tarihi olan 09/09/2005 tarihinde saat 13:30 sularında … isimli … Ltd Şti adına kayıtlı deniz taşıma aracı ile Eminönünden Haydarpaşa Motor İskelesine geldiği, yolcular inerken davacının ayağını dışarıya attığı anda motorun iskeleye çarptığı ve davacının ayağının motor ve iskele arasında sıkıştığı olayda, mahkememizce Adli Tıp Kurumundan aldırılan rapor içeriğine göre davacının yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun anlaşıldığı, tekne kaptanı …’nun (gerekçemiz deliller bölümünde ayrıntılı olarak anlatıldığı üzere) yapılan yargılaması neticesinde beraatine karar verildiği ve verilen beraat kararının kesinleştiği, ceza dosyasında içlerinde alanında uzman uzak yol kaptanı ve gemi inşaa makine mühendislerinin bulunduğu bilirkişi heyetinden aldırılan bila tarihli rapor içeriğine mahkememizce aynen itibar olunduğu, buna göre, kazanın yolcu indirme/bindirme işlemi sırasında oluşan tekne üzerindeki hareketlenme neticesi meydana geldiği, olay esnasında meydana gelen sarsıntı veya sallantının inen/binen yolcuların neden olacağı tekne üzerindeki hareketlerden ve o esnada manevra yapan veya geçmekte olan diğer deniz araçları ve teknelerden kaynaklandığı, olayın meydana gelmesinde yolcu indiren teknenin arkasından geçen şehir hatları vapurunun deniz üzerinde yapmış olduğu dalganın ana etken durumda olduğu, bu nedenle olayın meydana gelmesinde deniz koşullarının yol açmış olduğu önlenemezlik/kaçınılmazlık payının %100 olduğu bu nedenle davalılara atfı kabil bir kusurun da yüklenemeyeceği anlaşılmakla davacının davasının reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. Kısa kararda, davacı tarafın davalı … Sigorta AŞ’ ye karşı açtığı davanın feragat nedeniyle reddine dair ayrıca karar verilmesi gerekirken bu hususun gözden kaçtığı gerekçeli karar hazırlanırken fark edilmiştir. …” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin 09.09.2005 tarihinde gerçekleşen kaza sonucu uzun süre tedavi görmesine rağmen hiç bir zaman eski sağlığına kavuşmadığını, şehir içi yolcu taşımacılığı yapan teknenin iskeleye yanaştığını, müvekkilinin kurulan köprüden karaya çıkmak isterken, teknenin büyük bir sarsıntıya maruz kalması sonucu ayağının tekne ile iskele arasında sıkışarak yaralandığını, kaptan hakkında açılan ceza davasında alınan ilk raporda, olay mahallinde tamamen yolcu olarak bulunan ve yaşanan olayda hiçbir kusuru bulunmayan müvekkilin yaralanmasına, tekne kaptanının dikkatsizliği nedeniyle kusurlu olduğunun belirlendiğini, olayın oluşuna ve somut gerçeklere uygun olan bu rapora rağmen sonradan alınan raporda tekne kaptanının kusursuz olduğunun değerlendirildiğini, bu rapor doğrultusunda önce ceza mahkemesinden beraat kararı verildiğini, ardından da eldeki davanın reddedildiğini, denizde yolcu taşıması yapan kaptanın iskeleye yanaşırken ve köprüyü atıp yolcuların tahliyesine başlarken her türlü dış etkileri hesaplaması gerektiğini, bu konudaki tedbir yükümlülüğünün tamamen kaptanda olduğunu, buna aykırı bir değerlendirmenin hakkaniyete aykırı olacağını, eldeki davada da sadece deniz koşullarının suçlu bulunarak kaptanın kusursuzluğu nedeniyle davanın reddine karar verildiğini, oysa kaptanın görevinin dış etmenlere göre konum almak olduğunu, teknesinin sevk ve idaresinde bu noktayı gözetmesi gerektiğini, istinaf incelemesinde bu basit gerçeğin dikkate alınarak sonuca ulaşılabileceğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, deniz yoluyla yolcu taşınması sırasında oluşan kaza sonucu davacının yaptığı tedavi ve bakıcı giderleri ile çalışılamayan sürelere ilişkin geçici iş göremezlik zararlarının tazmini ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, yasal süresi içinde, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekili 20.10.2016 havale tarihli dilekçesiyle, davalı sigorta şirketi tarafından 7.765,00 TL maddi zararlarının ödenmesi nedeniyle anılan davalı yönünden davadan feragat edildiğini, ödenmeyen 2.235,0 TL maddi zararın tedavi masrafları, kaza sonrası evde yapılan bakım masrafları ve ilaç harcamaları için olduğunu, hayatını çay toplayarak geçiren müvekkilinin artık bu işleri yapamamasının da tazminat talebinde etken olduğunu, olay nedeniyle müvekkili ile ailesinin yaşadığı manevi zararlar nedeniyle de 5.000,00 TL tazminat talep edildiğini belirtmiştir. Kaza sonucu davalı … hakkında İstanbul Anadolu 8. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/913 Esas saylı dosyasında yapılan yargılamada alınan 24.07.2009 tarihli bilirkişi raporunda; yolcu tahliye eden tekne ve iskele personelinin azami gayret göstererek işlemi yapması gerektiğini, bu işlemlerdeki sorumlunun kasıt aranmaksızın tekne kaptanı olması nedeniyle motor kaptanı …’nun tam olarak ve birinci derece kusurlu olduğu bildirilmiştir. 10.01.2010 tarihli bilirkişi raporunda ise davacı …’nun kişisel önlemini almamış olduğu anlaşılmakla olayın meydana gelmesinde %50 oranında, dahacının inişi sırasında etkili olan ve kendisini kararsızlığa iten deniz koşullarının yol açtığı kaçınılmazlık/önlenemezlik payının %50 oranında etkin olduğu, davacını motordan inişi sırasında nezaret görevinin yapılmış olduğu tanık beyanlarıyla anlaşılan motor kaptanına atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı belirlenmiştir. Ceza mahkemesince uzak yol kaptanı ve gemi inşaa makine mühendislerinin bulunduğu bilirkişi heyetinden alınan raporun incelenmesinde; meydana gelen olayın tanım ifadesiyle kaza olduğu, dosya konusu olayda herhangi bir kasıt olmadığı, yolcu indirme/bindirme işlemi sırasında oluşan tekne üzerindeki hareketlenme neticesi meydana gelen kaza olduğu, müştekinin kendi ifadesi ile “dalgaların birden yoğunlaşması nedeniyle motorunda bağlı olmaması sebebiyle sarsıntı olduğu ve benim ayağım dışarıya çıktı” ibaresinin olayda herhangi bir kasıt olmadığı, sadece bir kaza olduğunu gösterdiğini, bahse konu olay esnasında meydana gelen sarsıntı veya sallantı inen/binen yolcuların neden olacağı tekne üzerindeki hareketlerden ve o esnada manevra yapan veya geçmekte olan diğer deniz araçları ve teknelerden kaynaklandığı, olayın meydana gelmesinde yolcu indiren teknenin arkasından geçen şehir hatları vapurunun deniz üzerinde yapmış olduğu dalganın ana etken durumda olduğu ve bu nedenle olayın meydana gelmesinde deniz koşullarının yol açmış olduğu önlenemezlik/kaçınılmazlık payının %100 olması nedeniyle davacı ve davalı …’nun meydana gelen kaza ile ilgili herhangi bir kastı ve kusuru olmadığı bildirilmiştir. Ceza yargılaması sonucu sanığın beraatine ilişkin karar Yargıtay onayından geçerek kesinleşmiştir. İlk derece mahkemesince Adli Tıp Kurumundan alınan 08.06.2016 tarihli raporda; davalının basit tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu, kalıcı maluliyetinin bulunmadığı, iyileşme (geçici iş görememezlik) süresinin olay tarihinden itibaren 15 güne kadar uzayabileceğinin belirlendiği görülmüştür. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, kazanın oluşumunda davalı kaptanın herhangi bir kusuru olmadığı, olay nedeniyle ceza mahkemesinde görülen dosya kapsamında alınan raporlardan ve mahkeme kararından anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, ilk derece mahkemesince, davalıların kusurları ve müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı yönünden rapor alınmamıştır. TBK’nın 74. Maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.” hükmünü taşımaktadır. Bu nedenle, ceza mahkemesince verilen beraat kararının, kusurun varlığı ve derecesi, zarar tutarı gibi konularda hukuk hakimini bağlamayacağı açıktır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Ancak hemen belirtilmelidir ki hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları). Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Yani, ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna ve sorumluluğu yoluna gidilemeyeceğine hükmedilemez. Ne var ki hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Tüm bu açıklamalar ışığında durum tekrar değerlendirildiğinde; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin beraat kararı ve ceza yargılaması sırasında alınan kusur bilirkişisi raporları ile bağlı değil ise de ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Eldeki dava taşıma sözleşmesinden kaynaklanmış olup, davalı taşıyıcının basiretli bir tacir gibi taşıma edimini yerine getirip getirmedikleri, taşıma edimini yerine getirilmesinde taşıyıcının veya çalışanlarının bir kusurunun bulunup bulunmadığı, taşıma ve yolcunun indirilmesi sırasında basiretli bir taşımacının alması gereken tüm önlemlerin alınıp alınmadığı hususu işleten sıfatı da araştırılarak aralarında taşıma uzmanı bilirkişinin de bulunduğu bir bilirkişi kulundan rapor alınarak kusur durumunun belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, kusur yönünden inceleme yapılmadan verilen karar yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesi kararının delillerin tam olarak toplanmadan karar verilmesi nedeniyle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf peşin harcının, talep halinde kendisine iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.18.11.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.