Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1467 E. 2021/1441 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1467
KARAR NO : 2021/1441
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/05/2018
NUMARASI : 2014/2129 Esas 2018/479 Karar
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, davasında özetle; müvekkillerinden …’un davalı bankanın Tarsus Şubesinden kullanmış olduğu ticari kredi hesabını taahhüt ettiği taksitlerin ödenmesinde temerrüte düşmesi nedeniyle tarafına ihtarname gönderildiğini, ardından diğer müvekkili …’a da aynı noterlik vasıtasıyla ihtarname gönderildiğini, ….’un maliki bulunduğu ve aynı davalıdan temin ettiği kredi ile satın aldığı … plakalı aracının icra takibindeki alacağına mahsuben davalı tarafından 39.000,00 TL bedelle satın alındığını ve borcun kısmen eda edildiğini, ancak alacaklı görünen davalının yüksek oranla ticari faiz ile birlikte hakkaniyete aykırı bir usul izlediğini, müvekkili …’un söz konusu kredilerde kendisini borçlandıran herhangi bir imzasının olmadığı halde onun hakkında da aynı konuda icra takibi başlatılmış olduğunu belirterek, öncelikle İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin durdurulmasına, müvekkili .. un satılan aracı sonrası bakiye borcunun olmadığının tespitine, hakkaniyete aykırı faiz isteminin reddine, diğer davacı müvekkili …’un takibin dayanağı ticari kredi sözleşmelerindeki imza ve yazısının bulunmadığının tespiti ile hakkındaki takibin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın takip sebebiyle davalı borçlu müteselsil kefilden alacaklı olduğunu, sözleşmedeki imzaların davacılara ait olduğunu, davacıların iddia ettiklerinin aksine aracın satışından gelen bedel sonrasında bakiye borcun bulunduğunu belirterek, haksız ve kötü niyetli davanın reddine,% 20 oranındaki kötü niyet tazminatının davacılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmaları, bilirkişi raporları ile icra takip dosyası içeriklerine göre; davacı banka ile davalı borçlu … arasında muhtelif tarihlerde genel kredi sözleşmesi imzalandığı, diğer davacı …’un da bu sözleşmelerden 20/06/2011 tarihli genel kredi ve teminat sözleşmesinde imzasının bulunduğu, İstanbul Anadolu 14. İcra Müdürlüğünün …esas ve İstanbul Anadolu 20. İcra Müdürlüğünün …esas sayılı icra dosyalarında davalı banka tarafından ödenmeyen kredi borçlarına dair takip başlatıldığı, İstanbul Anadolu 20. İcra Müdürlüğü dosyasının sadece … aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip dosyası, diğer takip dosyasının ise genel haciz yoluyla ilamsız takip yoluyla her iki davacı aleyhine başlatıldığı, bankacılık alınanda uzman bilirkişiden alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere taşınır rehnine ilişkin takibin tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla başlatılması sebebiyle ayrıca bir hesaplamaya gerek duyulmadan davalı bankanın takip tarihi itibariyle davacı …’dan 66.829,78 TL alacaklı olduğu, aracın satılması sebebiyle yapılan 39.100,00 TL ‘lik tahsilat düştükten sonra davalı alacağının devam ettiği, dolayısıyla davacılardan …. tarafından açılan borçlu olunmadığı talepli davanın reddi gerektiği, bunun yanında her ne kadar bilirkişi raporunda davacılardan …un diğer davacı …a kullandırılan kredilerde yalnızca 20/06/2011 tarihli krediye kefil olması sebebiyle diğer sözleşmeler kapsamındaki borçtan konusu borcun sorumlu olmayacağına yönelik olarak bu sözleşmelerde imzasının bulunmaması sebebiyle ve yerleşik içtihatlar uyarınca sorumlu tutulamayacağı belirtilmiş ise de davacının dava dilekçesinde sözleşmelerdeki imzanın kendisine ait olmadığı hukuki sebebine dayanmış olması ve HMK 119/1-g maddesi gereğince dayanılan hukuki sebebin ancak ıslah yoluyla değiştirilebileceği aksi takdirde iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına konu olacağı, davacı yanın bu yönde bir ıslahının bulunmadığı anlaşıldığından bu davacı yönünden de dayanılan hukuki sebebin yerinde olmadığı imzanın anılan davacıya ait olduğu yönündeki tespitler ile birlikte her iki davacı yönünden davanın reddine karar verilmiş bunun yanında mahkememizce tedbir istemi hususunda bir karar verilmemiş olması ve davalı bankanın alacağına geç ulaşmadığı değerlendirilerek davalı yanın tazminat isteminin yerinde olmadığı değerlendirilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle; her iki davacı yönünden davanın reddine, şartları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
Önceki iddialarını tekrarlamış ve istiktap sonucu oluşturulan raporda fotokopi üzerinden değerlendirme yapılması nedeniyle, itiraz üzerine getirilen asıl belge üzerinden yapılan incelemede, her nasılsa ilk raporla benzer nitelikte sonuca ulaşıldığını, Gerek mülga 818 sayılı BK’nın 104 gerekse 6098 sayılı TBK’nın 121/3. Maddeleri uyarınca temerrüt faizine faiz yürütülemeyeceğini, kısaca bu kuralın yaygın adının “faize faiz yasağı” olduğunu, müvekkili …ın sözkonusu borcu ödediği halde borcun bir türlü bitmediğini, aksine yükseldiğini, Bilirkişi raporlarında Müvekkil …’un bu borçtan dolayı yükümlü olmayacağı yönünde değerlendirme yapıldığı halde bu durumun ilk derece mahkemesinin dikkatinden kaçtığını,
Yukarıda açıklanan sebeplerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek; kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, İİK’nın 72. maddesi uyarınca, icra takibinden sonra açılmış bir menfi tespit davasıdır.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekili tarafından, yasal süresinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur
İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Davaya esas İstanbul Anadolu 14. İcra Dairesinin … esas sayılı icra dosyasının incelenmesinde; takip talebinin 24/04/2014 tarihli olduğu, alacaklının …Bankası, borçluların … ve … oldukları, 66,19 TL business kart birinci asıl alacak ve 60.902,56 TL, diğer ticari krediler ikinci alacak olmak üzere nakit toplamanın faiz ve masraflarla birlikte 67.590,26 TL, gayri nakit toplamının 2.090,00 TL olmak üzere toplam 69.680,26 TL olduğu, takip talebinin ekinde Tarsus 6. Noterliğinin 31/03/2014 tarihli 3590 yevmiye numaralı muhatabın … olarak gösterildiği ihtarnamesinin bulunduğu, söz konusu ihtarnamede dört farklı taksitli ticari kredi hesabı ve bussiness karttan ötürü toplamda 60.968,75 TL borç ile iki ayrı çek yaprağından kaynaklı toplam 2.090,00 TL’nin ödenmesi gerektiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Takip talebine ekli bir diğer ihtarname ise 20/01/2014 tarihine ilişkin olmakla …yevmiye numaralıdır. Bu ihtarnamede alacaklı … muhatap .. …’dur. 66,19 TL business kart birinci asıl alacak ve 60.902,56 TL, diğer ticari krediler ikinci alacak olmak üzere nakit toplamının faiz ve masraflarla birlikte 60.968,75 TL , gayri nakit toplamının 2.090,00 TL ödenmesinin ihtar edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca 20/06/2011 tarihli genel kredi ve teminat sözleşmesi adı altında sözleşmenin de takibe eklendiği, söz konusu sözleşmede kredi borçlusunun …, kredi limitinin 70.000,00 TL olduğu, müteselsil kefil olarak da .. ..’ın gösterildiği, kredi sözleşmesinin tarihinin 20/06/2011 olduğu, kredi limitinin 70.000,00 TL olduğu anlaşılmaktadır. İstanbul Anadolu 20. İcra Dairesinin …esas sayılı dosyasının incelenmesinde; takip talebinin 17/03/2014 tarihi olduğu, alacaklının …, borçlunun… alacağın 66.919 bussiness asıl alacak, 60.902,56 TL diğer ticari asıl alacak olmak üzere faiz ve masraflarla birlikte 65.133,72 TL nakit, 2.090,00 TL gayri nakit olmak üzere toplamda 67.223,72 TL olduğu, borç sebebi olarak kredi taahhütnamesi, ihtarname ve hesap özetinin gösterildiği, rehnedilen şeyin de 2012 model … plakalı …Transit araç olarak gösterildiği, söz konusu takip talebi ekinde az yukarı da bahsi geçen 20/01/2014 tarihli 730 yevmiye numaralı ihtarnamenin yer aldığı, 20/06/2011 tarihli genel kredi ve teminat sözleşmesinin takip talebi ekinde yer aldığı görülmektedir. Söz konusu takip neticesi 30/04/2014 tarihinde, rehinli aracın 39.100,00 TL üzerinden satıldığı, kalan alacak miktarının 50.126,23 TL olarak belirlendiği ve kalan borç için rehin açığı belgesi verildiği anlaşılmıştır.İlk derece mahkemesince alınan 27/07/2015 tarihli grafoloji uzmanı bilirkişi raporunda; 20/06/2011 tarihli genel kredi ve teminat sözleşmesindeki imzanın … eli ürünü olduğu belirlenmiştir. Aynı bilirkişice hazırlanan 11/01/2016 tarihli ek raporda da aynı görüş benimsenmiştir.Yine ilk derece mahkemesince alınan 31/07/2017 tarihli banka ve finans uzmanı bilirkişi raporunda; bussiness kart için 66.19 TL asıl alacak yönünden %30,24 oranında temerrüt faiz talep edebileceği, 60.968,75 TL taksitli ticari kredi için % 36,36 oranında temerrüt faiz talep edilebileceği, takipten sonra rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan 39.100 TL’lik tahsilatın icra kapak hesabında dikkate alındığı, davacılardan …un 20/06/2011 tarihli 70.000 TL tutarlı genel kredi tutarlı sözleşmesinde imzasının bulunduğu kanaati bildirilmiştir.Taraflar arasındaki 20/06/2011 tarihli kredi sözleşmesinin “Kredinin kefalet karşılığı kullandırılması ve kefillerin sorumluluğu” başlıklı 44. maddesinde, rehin verenin müşteri lehine açılacak tüm kredilerden müşterinin bankaya karşı doğmuş ve doğacak tüm kredi borçlarının teminatı olarak aşağıda detayları yazılı ticari plakaları ve motorlu nakil vasıtalarını bankaya gayri kabil rücu olarak rehin ve teslim eder şeklinde düzenleme bulunmaktadır. İstanbul Anadolu 20. İcra Dairesinin… esas sayılı dosyasında; sadece asıl borçlu …’un borçlu sıfatı ile gösterildiği ve 2012 model … plakalı aracın takibe konu edildiği, söz konusu aracın … adına kayıtlı olduğu görülmektedir. Takip ve davaya dayanak taraflar arasındaki sözleşmelerden birisi 20.06.2011 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi olup 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihi olan 01.07.2012 tarihinden önce aktedilmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmü düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlığa sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiği, kefalet sözleşmesinin 818 sayılı BK’nın 484. maddesi kapsamında sorumlu olunacak belli miktarı içermediği, ancak taraflar arasında imzalanan 20.06.2011 tarihli kredi sözleşmesinin 70.000,00 TL limit üzerinden akdedildiği, davacı kefilin kredi sözleşmesine ilişkin kefaletinin bu miktar için geçerli olduğu, davacı kefilin azami sorumlu olacağı miktarın sözleşmede tayin edildiğinden kefaletin geçersizliğinden söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır (Yargıtay 19. HD, T:25/10/2017 2016/13404 E, 2017/7265 K sayılı ilamı)…’un 20/06/2011 tarihli 70.000 TL limitli kredi sözleşmesinde kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmenin “Kredinin kefalet karşılığı kullandırılması ve kefillerin sorumluluğu” başlıklı 36. maddesinde, kefiller müşterinin bu sözleşmeden gerek yalnız gerekse diğer kişilerle birlikte asaleten veya müteselsil kefil sıfatıyla krediden borçlandığı veya borçlanacağı bütün meblağları sözleşmede yazılı limit veya limit arttırımı durumunda arttırımda yazılan tutarlar dahilinde hesaplanacak toplam tutara kadar müteselsil kefil olarak üstlenirler, şeklinde ibare mevcuttur. O halde kefalet beyanı, asıl boçlunun doğmuş ve doğacak kredi borçlarını teminen verilmiş olmakla birlikte, kefaletin 2011 yılında imzalanan çerçeve kredi sözleşmesi kapsamında verilmiş olduğu konusunda taraflar arasında ihtilaf yoktur.Asıl borçlu sıfatı bulunan davalı …’un kendisine ait taşıt üzerine rehin tesis edildiği, diğer davacı ….’un 20.06.2011 tarihli sayılı genel kredi sözleşmesine kefil olduğu, bahsi geçen kredinin kat edildiği hususlarında tereddüt yoktur. Davacı dava dilekçesinde sadece davacı ….’un dava konusu kredi sözleşmelerinde kendisini borç altına sokan herhangi bir imzasının bulunmadığını ileri sürmiştür. Ancak dosya kapsamında alınan birbirini doğrular nitelikteki grafoloji uzmanı bilirkişi raporlarında tespit edildiği üzere, 20.06.2011 tarihli sözleşmede kefil sıfatı ile atılan imzanın ….’a ait olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda taşıt üzerine tesis edilen rehnin, 20.06.2011 tarihli kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzalayan …’ un borcunun da teminatı oluşturduğu anlaşılmakla hiç şüphesiz ki rehnin paraya çevrilmesi neticesi icra dosyasında tahsil edilen miktar oranında borç azalacaktır. İlk derece mahkemesince isabetli şekilde davalı bankanın takip tarihi itibariyle davacı …’dan 66.829,78 TL alacaklı olduğu, üzerinde rehin bulunan …’a ait aracın satılması sebebiyle dosyaya yatan 39.100,00 TL’lik tahsilat düştükten sonra davalı alacağının devam ettiği, dolayısıyla az yukarıda anlatılanlar ışığında her iki davacının açmış olduğu icra dosyasına ilişkin takipten borçlu olunmadığına dair davanın reddi gerektiği yönünde ilk derece mahkemesi kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacılar tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; alınması gereken 59,30 TL harcın, davacılar vekili tarafından peşin yatırılmış olan 1.180,00 TL’den mahsubu ile artan 1.120,70 TL harcın, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,
3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,
5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.25/11/2021
KANUN YOLU : HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava değerine göre karar kesindir.