Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1369 E. 2021/1334 K. 05.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1369
KARAR NO: 2021/1334
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2014/1234 Esas – 2019/29 Karar
TARİHİ: 15/01/2019
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişki gereğince müvekkilinin davalıdan olan 88.221,71 TL alacağın ödenmesi amacıyla keşide edilen Bakırköy … Noterliğinin 07.05.2014 tarih … yevmiye nolu ihtarının 29.05.2014 tarihinde tebliğine rağmen borcun ödenmediğini, cevabı ihtarda borcun bulunmadığının bildirildiğini, ancak müvekkili tarafından değişik tarihlerde vadeli olarak satılan emtianın davalı şirket yetkilisine sağlam şekilde teslim edildiğini, davalı tarafından faturayla iade edilen bir kısım ürününün hasara uğraması nedeniyle bu hususun irsaliyeye şerh düşüldüğünü, hasara uğrayan ürünlerin 79 adedinin 28.04.2014 tarihli faturayla davalıya iade edildiğini, 11.02.2014 tarihinde davalı tarafından 3699 adet olarak faturalandırılan ve yapılan sayım sonucu 1060 adet ürünün teslimatının gerçekleştirildiğini, 79 adetinin hasarlı olması nedeniyle 28.04.2014 tarihinde iade edildiğini, teslim edilmeyen 2560 adet ürün için 30.04.2014 tarihli toplam bedeli 78.168,73 TL olan 2 fatura düzenlendiğini, bu kapsamda müvekkilinin 88.221,71 TL alacağı bulunduğunu ileri sürerek, dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte bu alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin telekonomikosyon alanında faaliyet gösterdiğini, bir çok markanın Türkiye Distribütörlüğünü üstlendiğini, bu kapsamda yurt dışından ithal edilen cep telefonları ve benzeri aksesuarların satış ve pazarlamasını yaptığını, davacının da müvekkiline başvururak, yurt dışından ithal ettiği cep telefonlarına bağlanarak çalışan oyuncakları sergilemek ve müvekkil şirkete ait işletmelerde satmak istediğini beyan etmesi üzerine bu teklifin başta kabul edilmediğini, ancak davacının ürünlerinin talep göreceğini, talep bulunmazsa ürünleri iade alacağı beyan ve ısrarı üzerine davacının ithal etmiş olduğu bir takım oyunacak ve oyuncakların sergileneceği standların, sekiz adet faturayla müvekkiline teslim edildiğini, gönderilen ürünlerin piyasada talep görmemesi üzerine tarafların uzlaşarak ürünlerin raflardan kaldırılmasına karar verildiğini, müvekkilince de ürünlerin piyasadan toplanmaya başlandığını, ancak tüm ürünlerin toplanmasının uzun süre alması nedeniyle hali hazırda toplanan ürünlerin iade edilecek tüm ürünler için kesilecek iade faturası ile birlikte gönderilmesini talep ettiğini, davacı talebi doğrultusunda müvekkilince iade edilecek malların tamamına ilişkin 11.02.2014 tarihli üç adet irsaliyeli fatura düzenlenerek bir kısım malların faturayla birlikte davacıya gönderildiğini, bu nedenle davacının bu ürünlerin bilgisi dışında iade edildiğine ilişkin iddiasının yerinde olmadığını, davacının iade faturası ile gönderilen emtiayı kabul ettiğini, esasen faturaların iade edilmesinin de taraflar arasında mutabakat bulunduğunun göstergesi olduğunu, tüm malların toplanması sonucu davacıya bilgi verilerek emtiayı almasını istendiğini, ancak uzun süre alınmaması üzerine 30.04.2014 tarihli faturayla taraflar arasındaki mutabakata aykırı olarak iki adet faturanın düzenlenerek müvekkiline gönderildiğini, müvekkilince faturanın kabul edilmeyerek iade edildiğini, davanın kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin baştan itibaren satılması istenen emtianın talep görmeyeceğini bilmesi nedeniyle projeye katılmak istememesine rağmen davacının ısrarıyla projeye katılındığını, müvekkilinin yükümlülüğü yerine getirmesine rağmen davacının toplanan emtiaları yeniden faturayla müvekkiline iade ettiğini, bir kısım emtianın davacıya iade edilmesine rağmen toplanan diğer emtianın da alınmasını talep edildiğini, bu emtiaların piyasada talep görmemesi nedeniyle müvekkilinin deposunda fazladan yer işgal ettiğini, müvekkilinin kargo aracılığıyla emtiayı teslim etmeye çalıştığını, bu nedenle müvekkilinin depo ücreti ve ecrimisil alacağı bulunduğunu, davacının alacağının bulunması halinde bu miktarın takas ve mahsubuna karar verilmesi gerektiğini belirterek, savunmaları doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava, satım sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsiline ilişkindir. Taraflar arasında yazılı sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Davacı, satım sözleşmesine dayalı olarak talepte bulunmuş olup, yukarıda açıklandığı üzere davalı ise, davacıya ait ürünlerin teşhir ve satılması, satılmaması halinde iadesi kapsamında tarafların mutabık kalması nedeniyle ürünlerin davalıya ait mağazalarda sergilendiğini, ancak mutabakat sonucu ürünlerin büyük kısmının davacıya iade edildiğini, kalan az bir miktarın ise iadeye hazır olunmasına rağmen iade alınmadığını, ilk parti malın teslimi sırasında davacının ileri sürdüğü çekince nedeniyle ürünlerin yollanamadığını savunmaktadır. Davacı tarafından, emtia sevk irsaliyesi ile davalıya teslim edilmiş olup, teslimin teşhir amacıyla yapıldığına ilişkin hiçbir kayıt bulunmadığından satım sözleşmesi ilişkisi bulunduğu kabul edilmiştir. Davalı yan, tarafların mutakakatı ile ürünlerin iade edildiği savunmuş ise de, davacı tarafça 11.02.2014 tarihli sevk irsaliyesi ile gönderilen ürünlerin iade amaçlı teslim alınmadığı, ürünlerin sayım ve kontrol amacıyla iade alındığı, bir kısım emtianın da daha sonra davacı tarafından davalıya 30.04.2014 tarihinde iade edildiği anlaşılmıştır. Mahkememizce alınan 14.11.2018 tarihli bilirkişi raporunda; tarafların karşılıklı iade faturaları ve irsaliyeleri değerlendirilerek denetime elverişli şekilde belirlendiği üzere davacının teslim alıp, iade etmediği ürünler karşılığı 24.918,80-TL alacağının bulunduğu anlaşılmakla bu miktar yönünden davanın kabulüne, satım sözleşmesinde satın alınan ürünlerin teslimle birlikte fayda ve semerelerinin davalıya ait olması nedeniyle elde tutulan ürünler yönünden ardiye veya ecrimisil ücreti talep edilemeyeceği anlaşılmakla davalının takas mahsup savunmasının yerinde olmadığı…” gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 24.918,80TL alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalıdan alınarak ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki sözleşmenin konsiye satış sözleşmesi olduğu halde mahkemece sözleşmenin türüne ilişkin yapılan tespit ve değerlendirmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, öte yandan söz konusu sözleşme tipinde satım sözleşmesinde olduğu gibi doğrudan fatura düzenlenmesi yerine maddi vakıada olduğu gibi yalnızca sevk irsaliyesi ile ürün teslimi sağlandığını, Müvekkili şirketin hiçbir mecrada perakende satış yapmadığını, davacıya ait ürünlerin müvekkili şirketin de distribütörü olduğu … bayilerinde satılması hedeflenerek /satışa endeksli olarak sergilendiği hususunun mahkemeye beyan edildiğini, tanıkların da benzer şekilde ifade verdiklerini, Dava konusu sözleşmenin konsiye satış sözleşmesi olması nedeniyle TBK’nın 538. maddesi kapsamında ecrimisil ve ardiye gideri talebinin değerlendirme dışı bırakılmış olmasının kabul edilemez olduğunu, bu kapsamda müvekkili şirketin ecrimisil ve ardiye ücreti taleplerinin davacı alacağından takas mahsubu ile hüküm kurulması gerekirken aksi yöndeki kararın yasaya uygun olmadığını, Müvekkili şirket ile davacı şirket arasındaki mutabakat uyarınca dava konusu malların teşhir amaçlı müvekkili şirket tarafından teslim alındığını, satışının gerçekleşmemesi halinde davacı şirkete iade edileceği hususunda tarafların anlaştığını, dosya kapsamındaki belgeler ve tanık beyanları ile sabit olması nedeniyle mahkeme tarafından davanın reddine karar verilmesi gerekirken davacı tarafından iade alınması gereken ürünlerden müvekkilinin sorumlu olduğuna ilişkin hüküm tesis edilmesinin açıkça hukuka aykırılık teşkil ettiğini, davacının ürünlere güvendiğini ve satılmadığı takdirde kayıtsız şartsız geri alacağını taahhüt etmesi sonucunda müvekkilinin davacı ile sözlü mutabakata vardığını, davacı şirket tarafından yalnızca 95 adet ürün hasarlı olması sebebiyle müvekkili şirkete iade edildiğini, hal böyle olunca; mahkemenin huzurdaki davanın, ticari ünvanı ve ticari faaliyet alanı dahi değişmiş olan davacının satılamayan ve talep görmeyen ürünlerden müvekkili şirket üzerinden haksız kazanç sağlama amacı ile ikame edildiği tartışmasız olduğundan TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde ikame edilen davanın reddi gerekmekte iken aksi yönde verilen kısmen kabul kararında hukuka uyarlık olmadığını, Mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda, müvekkili şirket tarafından davacı şirkete yönelik olarak iade alınması ihtar edilen 473 adet ürüne ek olarak 95 adet ürünün hesaplaması yapılmışsa da söz konusu 95 adet ürünün müvekkili deposunda bulunan 473 adet ürüne dâhil olduğundan bu 95 adet ürün için yapılan hukuka aykırı hesaplamayı içeren bilirkişi raporuna dayanan mahkeme hükmünün açıkça hukuka aykırılık teşkil ettiğini, bu doğrultuda müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarının da savunmalarını ispatlar nitelikte olduğunu, Dolayısıyla kesinlikle kabul anlamına gelmemek kaydı ile müvekkili şirketin bir an için sorumluluğunun bulunduğu varsayımında dahi, müvekkili şirketin sorumluluğunun yalnızca 473 adet ürünün bedeli olan 14.870,77 TL ve ayrıca cari hesap bakiyesi 5.805,57 TL ile sınırlı olması gerekmekte iken iş bu tutarın üzerinde kurulan hükmün kabulü mümkün olmadığını, Bu nedenle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kısmi kabul kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek; kararın kaldırılmasına ve öncelikle davanın reddine karar verilmesini, aksi takdirde savunmaları doğrultusunda yeniden karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki sözleşmenin niteliğinin konsinye satış değil, normal satış olduğunu, Davalıya aradaki sözleşmeye binaen 88.221,71TL’lik ürün teslimi yapıldığını, bu hususta herhangi bir şüphe bulunmadığını, davalının bu ürün bedellerini ödeme vadesi geçmesine rağmen ödemediğini, davalının ödeme yapmadığı ürünlerin bir kısmını da iade etmek suretiyle faturalandırarak davacının kabulü dışında gönderdiğini, davalı ödememe nedeni olarak da ürünleri iade şartlı olarak (bir deyişle konsinye) aldığından bahisle malları iade etmek istediğini, geri gönderilen bu ürünlerin hasar tespiti ve sayım amacıyla teslim alındığı hususunin irsaliyeli faturaların altına davacı firma tarafından daha o tarihte şerh edildiğini, kontrol neticesinde hasarsız olan sağlam ürünlerin davalıya iade edildiğini, o arada buna ilişkin bir kısım faturalar döndüğünü, nihayetinde, davalının kendisinde olan ürünlerin bedeli olan 88.221,71TL’nin talep edildiği hususlarının ihtilafsız olduğunu, O halde taraflar arasında bir alım satım sözleşmesi yapıldığı, sözleşme konusu malların davacı tarafından davalıya teslim edildiği, malların bir kısmının önce davacıya iade edildiği, sonrasında davacı tarafından davalıya tekrar geri gönderildiği, davalıda olan ürünlerin dava konusu bedeli davacıya ödenmediği, davalının …, … ve buna benzer birçok firmanın ürünlerinin satış, pazarlama ve dağıtım faaliyetini üstlenen büyük bir şirket olduğu konularında tarafların hemfikir olduğunu, Sözleşmenin iade şartlı olarak (başka bir deyişle konsinye) düzenlenip düzenlenmediğini ispat yükünün davalıya ait olduğunu, davalının mal bedellerini ödemediğini ikrar ettiğini, o halde dava konusu ürünlerin davalıya teslim edildiği, bedellerinin ise ödenmediğinin açık olduğunu, dosyaya sunulu tüm raporlarda, tarafların arasındaki ilişkinin klasik bir satış sözleşmesi olduğu konusunda görüş birliği mevcut olduğunu, Bu nedenle ilk derece mahkemesinin davanın kısmen reddine ilişkin hükmünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. .
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalıya satılıp teslim edildiği ileri sürülen emtia bedellerinin tahsili istemiyle açılmış bir alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK 355 maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; Davacı tarafından davalıya ürün satışı yapılarak teslim edildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı yanca satışın taraflar arasındaki sözlü anlaşma ile konsinye satış niteliğinde olduğu ileri sürülmüşse de malları teslim alan ve ispat yükü kendisinde olan davalının davacı ile konsinye olarak ticaret yaptıklarını yazılı belgeyle ispat edemediği anlaşılmıştır (Yargıtay 19. H.D E NO. : 2016/20083 K. NO: 2018/4962 16/10/2018 T.) Bu nedenle davacının satılamayan ürünleri geri alması gerekmesine rağmen ürünleri iade almaması nedeniyle alacak talebinde bulunamayacağı yönündeki davalı istinafı yerinde görülmemiştir. Aynı gerekçe ile satışın konsinye satış olarak kabulü ile davalının da ecri misil ve depo ücreti hakkı bulunup, bu yöndeki alacaklarının varsa davacı alacağından takas mahsubunun gerektiği, ancak bu iddia ve savunmalarının değerlendirilmediği yönündeki davalı istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir.Davacı tarafından dava dilekçesinde, davalıya satılıp teslim edilen ürünlerden, davalının 11.02.2014 tarihli düzenlediği …, … ve … numaralı üç adet fatura ile 3699 adet ürünün kendilerine teslimi için fatura düzenlendiği, ancak 1060 adet ürünün gönderildiğinin tespit edildiğini, bunlardan da 79 (fatura içeriğinde 95) adedinin hasarlı olduğunun tespit edilerek tekrar davalıya iade ve teslim edildiğini ileri sürerek, davalıya satılıp teslim edilen, ancak iadelerden sonra davalı uhdesinde bulunduğunu ileri sürdüğü 2560 adet ürün için alacak talebinde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Davacının davalıya satıp teslim ettiği ürünlerden davalının davacı adına 11.02.2014 tarihli düzenlediği …, … ve … numaralı üç adet fatura konusu 3699 adet ürünün hasar tespit ve sayım amacıyla şerhi verilerek davacı adına … imzasıyla geri teslim alındığı dosyaya sunulan imzalı sevk irsaliyeleri ile sabittir. Davacı dava dilekçesinde de bu ürünlerden hasarlı olduğunu tespit ettikleri 79 ( fatura içeriğinde 95 adet) adedinin davalıya tekrar iade ve teslim edildiğini ileri sürmüştür. Davacı yanca, davalı tarafından davacıya iade edildiği imzalı sevk irsaliyeleri ile kanıtlanan 3699 adet üründen 79 adet (fatura içeriğinde 95 adet) ürün dışındakileri tekrar davalıya teslim ettiğine ilişkin kanıt sunmamıştır. Ancak davalı yanca 11.02.2014 tarihinde 3699 adet ürüne ilişkin olarak irsaliyeli faturalar düzenlendiğini, faturalara ve sevk irsaliyelerine konu 3699 adet üründen 3226 adedinin davacı yanca teslim alındığını, uhdelerinde davacı yanca teslim alınmayan 473 adet ürün olduğunu ikrar ettikleri anlaşılmaktadır. Yargılama aşamasında mahkemece davalı iş yerinde yaptırılan inceleme sonucu düzenlendiği anlaşılan 17.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda da davalı uhdesinde bulunan ürünlerin tek tek kodlarına göre incelendiği ve 473 adet olduğu tespit edilmiştir. Davalı yanca da davanın reddi taleplerinin yerinde görülmemesi halinde, davacının geri iade almayıp uhdelerinde bulunan 473 adet ürün için alacak talebinin değerlendirilebileceği ileri sürülerek, bu yönüyle bilirkişi raporuna itiraz edilmiştir. Mahkemece daha sonra 15.11.2018 tarihli alınan bilirkişi raporunda da bu hususlara ilişkin tespitler yapılmıştır. Davalıya iade edilen 95 adet ürünün ayıplı olduğuna dair teknik bir tespit ve davalının kabulü bulunmadığı dikkate alındığında ve ayrıca bu hususta davacı vekili başkaca bir kanıt da ileri sürmediğinden, bu ürünlerin de davalı uhdesinde tespit edilen 473 adet ürün içinde olduğunun kabulü gerekir. Davalının kendi kayıtlarında cari hesap bakiyesi borcu olarak görünen 5.805,57 TL ile davalıya satılıp teslim edilen ve davalının kendi elinde olduğunu benimsediği, ayrıca yerinde yapılan inceleme sonucu davalı uhdesinde bulunduğu anlaşılan 473 adet ürün tutarı 14.870,77 TL’nin toplamı olan 20.676,34 TL davacı alacağının kanıtlandığı gözetilerek, bu tutar yönünden davanın kabulü gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüştür. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde, Davacı vekilince reddedilen alacak tutarı yönünden karar istinaf edilmiştir. Yukarıda davalı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde değinildiği üzere ve ayrıca, davacı davalıdan üç adet iade faturasıyla 3699 adet malı teslim aldığına dair sevk irsaliyesini imzalamıştır. Bunlardan 95 adedinin davalıya iade edildiği davalı yan kabulündedir. Davacı tarafından daha sonra düzenlenen ve yukarıda bahsedilen iade faturanda gösterilen sayıların gerçeği yansıtmadığına ilişkin düzenlediği ve 2560 adet ürünün gerçekte kendisine teslim edilmediği iddiasıyla davalıya kestiği iki adet fatura davalının kabulünde değildir. Bu nedenle davacının alacağına dayanak sunduğu bu iki adet fatura faturaya dayalı iddiaları ispata muhtaç olup, bu konuda ispat yükü yerine getirilemediğinden, davacı vekilinin taleplerinin tümünün kabulü gerektiğine yönelik istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Bu nedenle davacı vekilinini istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.b.2 madesi uyarınca kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda yazıldığı üzere; A-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Davacı tarafından yapılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarf edilen istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kısmen kabulüyle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulüyle 14.870,77 TL iade edilmeyen ürün bedili ile 5.805,57 TL cari hesap borcu olmak üzere toplam 20.676,34 TL davacı alacağının, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin alacak talebinin reddine, 2-Alınması gereken 1.412,40 TL harcın, dava açılırken peşin alınan 1506,61TL harçtan mahsubu ile artan 94,21 TL harcın talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından yatırılan 1.412,40 TL harç giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 4-Davacı tarafından harcanan 3.100,00 TL bilirkişi ücreti ile 363,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 3.463,50TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 853,91 TL’lik bölümünün davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafından yapılan 1.050,00 TL bilirkişi ücreti ile 30,00 TL posta masrafı toplamı olan 1.080,00 TL’nin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 826,88 TL’lik bölümünün davacıdan alınıp davalıya verilmesine, bakiye giderin davalı üzerinde bırakılmasına, 6-İş bu hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT’ne göre hesaplanan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 7-İş bu hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT’ne göre hesaplanan 9.580,90 TL nispi avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 8-Sarf edilmeyen gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, 9-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 770,40 TL peşin istinaf karar harcının, karar kesinleştikten sonra talep halinde davalıya iadesine, b-Davalı tarafından sarf edilen 85,70 istinaf başvuru harcı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından, istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 10-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine 11-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 04.11.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, reddedilen ve kabul edilen tutarlara göre karar, her iki taraf yönünden kesindir.