Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/136 E. 2020/990 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/136
KARAR NO: 2020/990
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 7.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2016/576 Esas – 2018/76 Karar
TARİHİ : 13/02/2018
DAVA : Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı asil dava dilekçesinde özetle; davalı bankadan kredi kullandığını ve bu kredi kullanımı sırasında davalı bankaca 6.930,00-TL kesinti yapıldığını, davalı bankaca yapılan bu kesintinin haksız olarak usul ve yasalara aykırı şekilde yapıldığını, bu nedenlerle kullanmış olduğu kredinen yapılan kesintilerin tarafına iadesine karar verilmisini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıya müvekkili bankaca tüketici kredisi değil ticari kredi kullandırıldığını, bu nedenle mahkemenin görevsiz olduğunu, kullanılan kredi ticari olduğunu belirterek, davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 13/012/2018 tarihli, 2016/576 Esas – 2018/76 Karar sayılı kararında, “…Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde;Davacının kullandığı kredi sözleşmesinin tarihinin 2006 yılına ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan somut olaya uygulanması gerekli yasanın 6098 Sayılı TBK hükümleri olmayıp, 818 Sayılı BK hükümleri olduğu sabittir. Olaya uygulanması gerekli 818 Sayılı BK hükümlerinde genel işlem koşulu kurumunun düzenlenmediği, tarafların tacir olup sözleşme serbestliği kuralı dahilinde yaptıkları anlaşmaların geçerli olduğu, bu nedenle ortada genel işlem koşuluna aykırı bir durumun bulunmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara davacı vekili tarafından tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; İlk derece mahkemesinin dava konusu masraf kesintisinin 2006 yılında gerçekleştiğini dolayısıyla kanunun zaman bakımından uygulanması açısından 818 sayılı Kanunun uygulanması gerektiğini, bu kanununda da genel işlem koşulu kurumunun olmadığından davanın reddine şeklinde karar verildiğini, oysa ki Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 18/12/2014 tarih ve 2014/13539 Esas, 2014/16751 Karar sayılı ilamından da belirttiği gibi “6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesi, Türk Borçlar Kanununun zaman bakımından uygulanmasında genel kural olarak, geçmişe etkili olmama kriterini benimsemekle birlikte, anılan yasanın 2. maddesinde ise bu kuralın istisnalarına yer vererek, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kurallarının, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanacağı” belirtilmektedir. Genel İşlem Koşullarının içerik denetimine yönelik olarak, TBK’nun 25. madde hükümlerininde kamu düzenini ilgilendiren hükümler olduğu kabul edilmelidir. Zira, bu kural hâkime doğrudan sözleşme içeriğine/müdahale etme imkânı veren kuraldır. ” denildiğini, Borçlar Kanununda genel işlem koşulu olmasa dahi davalı bankanın müvekkilinden masraf adı altında aldığı söz konusu meblağın iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, bankanın, müşterilerine kredi verirken bir tacir gibi gider ve masraflarını hesaplayıp kendi karını üstüne koyarak ve kimi güvenceler alarak kredi verdiğini, müvekkilinden masraf adı altında alınan meblağın neye kullanıldığının ve ne için kullanıldığının belli olmadığını, dolayısıyla bunun gerçekten masraf olmadığını, Davacıdan haksız ve hukuka aykırı olarak alınan bu meblağı sözleşme serbestesi olarak nitelendirmek gabini de sözleşme serbestesi olarak görüp aşırı bir yararlanma olmadığını düşünmekle eşdeğer olduğunu, Kanun nasıl ki gabinde aşırı yararlanılan tarafı korumuşsa , genel işlem koşulunda da sözleşmeyi değiştirmeye kudreti olmayan tarafı korumakta olduğunu belirterek,Müvekkilinden haksız ve hukuka aykırı olarak alınan 6.930-TL nin tahsil tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte iadesine, vekalet ücreti ve masrafların karşı tarafa yüklenmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı bankadan kullanılan krediler nedeniyle haksız alındığı ileri sürülen masraf ve kesintilerin davalıdan tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı taraf davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekilince kredi sözleşme tarihinin TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki tarihli olmasına rağmen, kamu düzenine ilişkin hususlardan olduğu gözetilerek 6101 sy TBK yürürlüğü ve uygulanmasına ilişkin kanunun 2. maddesi uyarınca taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin TBK’nın 25. maddesi kapsamında genel işlem koşulları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. İhtilafın taraflar arasında 24.01.2006 tarihli imzalanan genel kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan krediden kaynaklandığı, buna göre kredinin ticari kredi olduğu hususu ihtilafsızdır.Mahkeme gerekçesinde de işaret edildiği üzere, taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta uygulanması gerekli yasanın 6098 sayılı TBK hükümleri olmayıp 818 sayılı BK hükümleridir.Kaldı ki TBK’nın 21/2. maddesi uyarınca, sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır. Somut olayda taraflar arasındaki genel kredi sözlemesi hükümlerinin sözleşmenin niteliğine aykırı olduğundan söz edilemez. Zira tüm bankalar tarafından benzer kesintiler yapılmakta olup, davacı bu hususu bilmediğini ileri süremez.Genel işlem koşulları TBK’nın 20 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. TBK yürürlüğe girdikten sonraki dönemde imzalanan sözleşmeler ve kullandırılan krediler yönünden de, bir hükmün salt genel işlem koşulu niteliğinde olması, onun geçersiz olması sonucunu doğurmaz. TBK’nın 25. maddesi uyarınca, “Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz”. Yani, genel işlem koşulu niteliğindeki sözleşme maddesinin geçersiz sayılması için, hükmün dürüstlük kuralına aykırı olması gerekir. Somut olayda, bankanın, yapılan işlemler nedeniyle masraf alacağına dair sözleşme hükümlerinin haksız işlem şartı olduğundan söz edilemez.Uyuşmazlık konusu kredinin ticari kredi olduğu dikkate alındığında; tarafların serbest iradeleriyle sözleşme akdetmiş oldukları, davacıdan alınan masraf ve komisyonların sözleşmede kararlaştırılan hususlara ilişkin olduğu, ayrıca davalı bankanın davacıya verdiği krediyi temin ederken belli bir maliyete katlandığı dikkate alındığında, bankanın almış olduğu masraf ve komisyonların almasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu söylenemez. Buna göre davacı vekilinin sözleşmelerdeki davacı aleyhine olan düzenlemelerin genel işlem şartları kapsamında haksız şart olarak kabul edilmesi gerektiği yönündeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Bu tür uyuşmazlıklarda, davalı banka ile diğer bankaların uygulaması araştırılarak bu tür işlemlere kredi grupları bakımından uygulanan komisyon, masraf vb. ad altında kesilen masraf miktar ya da oranları sorulup karşılaştırılarak, davacıdan talep edilebilecek ortalama miktar konusunda bilirkişiden rapor alınarak, alınan masraflar konusunda 5411 Bankacılık Kanunu 144. maddesinin vermiş olduğu yetkiye istinaden, Bakanlar Kurulunun 16.10.2006 tarih ve 2006/11188 sayılı kararına istinaden Merkez Bankasının çıkarmış olduğu 09.12.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2006/1 sayılı tebliğin 4. maddesi hükmü de dikkate alınmak suretiyle davalı banka tarafından yapılan kesinti miktarının uygun olup olmadığı veya ne miktarda olduğu, dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı davacıya iadesi gereken miktar bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekmektedir ( Yargıtay 11.HD’nin 26/06/2018 tarih, 2016/11653 E. 2018/4811 K. ve 2017/276 E. 2018/5662 K. sayılı ilamları). Somut uyuşmazlıkta, mahkemece bu yönde bilirkişi raporu incelemesi yapılarak rapor alınmasına karar verilmiş, ancak 10.11.2016 tarihli oturum 1 nolu ara kararla davacı vekiline yapılan ihtarata rağmen davacı verilince verilen kesin sürede bilirkişi ücret ve masraf yatırılmadığından bu yöndeki ara karardan dönülmüş, çözümü teknik- bilirkişi incelemesine konu uyuşmazlık yönünden bilirkişi raporu alınamamış olup, davacı iddiası kapsamında dosya kapsamındaki delillere göre mahkemece karar verildiği anlaşılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, davacı vekilinin istinaf başvuru nedeniyle sınırlı yapılan inceleneme kapsamında istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince davacı vekiline tebliğine,5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353.1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 01.10.2020 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.