Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/134 E. 2020/997 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/134
KARAR NO: 2020/997
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/03/2017
NUMARASI 2015/1220 E. – 2017/279 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik verilen hükme karşı davalar tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı şirket arasında 19.08.2013 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, diğer davalıların ise, taahhütname gereği belirlenen ödeme ve diğer hususlara ilişkin yükümlülükleri eksiksiz ve zamanında yerine getireceğini TBK.’nun 128.maddesi uyarınca garanti ve taahhüt ettiklerini, bayilik sözleşmesinde sözleşme süresinin 01.08.2013 tarihinden itibaren beş yıl olduğu, ürün bedelinin peşin ödeneceğinin, ödemelerin vadesinde yapılmaması halinde aylık %0.4 oranında vade farkı ödeneceğinin, borçlardan herhangi birinin zamanında ödememesi halinde bütün borçların muaccel hale geleceğinin kararlaştırıldığını, davalı bayi ile diğer davalılar arasında düzenlenen 13.11.2014 tarihli taahhütnamede ise, bayinin müvekkiline 139.117,61 TL ürün borcu ile 1.064,00 TL vade farkı borcunun bulundu ve borcun 01.02.2015 tarihinden başlanmak üzere dört eşit taksile ödeneceğinin taahhüt edildiğini, taahhütnamede gerçek kişi davalıların davalı şirketin taahhütnameyle belirlenen borcunun zamanında eksiksiz ödeneceğinin TBK’nun 128.maddesi gereğince garanti ve taahhüt ettiklerini, davalı bayinin satın aldığı LPG bedellerini ödemediğini, alacağın tahsili amacıyla davalılar aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe vaki itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve % 20 oranında inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişt Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu akaryakıt istasyonunun daha önce davalı … San. Tic.Ltd.şirketi tarafından işletildiğini, ancak davalının gerek müvekkillerin ailesi ve gerekse yer sahibi şirket olan …Tic.Ltd.Şti. ile sorunlar yaşadığını, davacı şirket yetkililerinin ise bu soruna çözüm bulacaklarını bildirerek müvekkillerine bir takım vaatlerde bulunduğunu, sunulan çözüme göre …Ltd.Şti.’nin istasyondaki bayiliğini davalı … şirketinin borçlarını da üstlenerek devralması, buna karşılık kendilerinin de piyasa koşullarından daha uygun koşullarda akaryakıt ikmali yapacaklarını, bu şekilde … şirketinden kalan borçların üstlenilmesi karşılığında risklerin telafi edileceğini beyan ettiklerini, davacının diğer davalıdan olan alacaklarını tahsil edebilmek amacı ile müvekkillerine dava konusu taahhütnameyi imzalattığını, davacının taahhütname ve garanti sözleşmesi adı altında imzalattığı sözleşmenin gerçekte davacının, … San.Tic. Şirketinin davacıya olan borçlarının tahsiline yönelik olup, davacının bu sözleşme ile müvekkillerin kefaletini almak istediğini, ancak kefalet sözleşmesinin ağır koşullarının aşılması amacıyla garanti sözleşmesi olarak adlandırıldığını, esasen kefalet sözleşmesi olan bu sözleşmenin şekil şartlarına uyulmaması nedeniyle geçersiz olduğunu, müvekkillerinin diğer davalının davacıya olan borçlarından dolayı sorumlu tutulamayacağını, sözleşmenin garanti sözleşmesi olarak değerlendirilmesi halinde dahi kefalet sözleşmesine ilişkin geçerlilik koşullarının yerine getirilmemesi nedeniyle sorumluğun kabul edilemeyeceğini, ödenecek miktarın el yazısı ile yazılarak imzalanmadığını, sözleşmenin müvekkillerince müzayaka altında imzalandığını savunarak, davanın müvekkilleri yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı … san.Tic.Ltd.Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin 2010 yılında bayilik faaliyetine başladığını, ilerleyen zamanlarda diğer davalı olan mülk sahiplerinin istasyonu kendilerinin işletmek istemesi ve davacının da bunu kabul etmesi üzerine müvekkil şirketin bayilik ve kiracılık hakkını, mülk sahiplerinin kurmuş olduğu şirkete bıraktığını, davacı şirketin tüm bu hususları baştan kabul ederek kendisinin müvekkil şirketle olan mevcut sözleşmelerini sonlandırarak diğer davalılar ile sözleşme imzalayarak faaliyetine devam ettiğini, davacı ile bayiliğe devam etme konusunda mutabakat sağlayan taşınmaz malikleri ile müvekkil şirket arasında akdedilen devir sözleşmesi uyarınca, müvekkil şirketin akaryakıt ve LPG alımı ile ilgili 1.000.000 TL borcunun diğer davalılar tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığını, böylelikle işleticilik haklarının bu bedel karşılığında diğer davalılara devredildiğini, bu nedenle müvekkil şirketin herhangi bir ödemeden sorumlu olmasının mümkün bulunmadığını, esasen müvekkilinin borcu bulunmadığını yapılan alımlarla ödemelerin karşılaştırılarak borcun belirlenmesi gerektiğini, borç bulunsa bile davalılar arasında imzalanan taahhütname uyarınca müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini ve davacının % 20 oranında tazminata mahkumiyetini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine, vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı ile davalı … San. Tic. Ltd. Şti. arasında 19/03/2013 tarihli ve 5 yıl süreli Bayilik Sözleşmesi düzenlendiği, sözleşme ile, ürün bedelinin peşin ödeneceğinin, ödemelerin belirlenen günde yapılmaması halinde, aylık % 04 oranında vade farkı ödeneceğinin, borçlardan herhangi birinin ödenmemesi halinde bayiinin büyün borçlarının muaccel hale geleceğinin hüküm altına alındığı;Davalı şirket ile diğer davalılar arasında 24/10/2014 tarihinde devir sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşme ile, davalı şirket yetkilisi ve sahibi olan … tarafından işletilen bayiin 24/10/2014 tarihinde 1.000.000,00 TL nakdin, … davacı … A.Ş.ne olan borcu düşüldükten sonra, kalan meblağın … ödenmesi karşılığında devrinin kararlaştırıldığı, bu devir sözleşmesinde, … ve … ile davalı … şirketi arasında taahhütname imzalandığı, davalılar … ve … tarafından devir tarihi itibariyle davalı … davacı şirkete olan 140.181,61 TL borcunun 01/02/2015 tarihinden itibaren 4 eşit taksitte kendileri tarafından ödeneceğinin kabul ve taahhüt edildiği;Davalı … ile davacı şirket arasında yapılan Bayilik Sözleşmesi’nin 14. Maddesinde … tarafından iş yerinin devrinin kısıtlandığı, davalı … Şirketi ile diğer davalılar arasında yapılan devir sözleşmesinde davacı şirketin taraf olmadığı, fakat, davalı … devir tarihine kadar olan 140181,61 TL borcundan dava dışı … Şirketi’nin de sorumlu olacağının kararlaştırıldığı, TTK.nda işletmenin devrine ilişkin hükümleri uyarınca davalı … ile dava dışı …, devir tarihine kadarki borçlardan müteselsil sorumlu olduğu, taahhütnamenin 4. Maddesinde dava dışı Şirin Enerji Şirketi ortakları … ve …’in devir tarihinden önceki borçları da kapsayacak biçimde, taahhütnamede belirtilen yükümlülüklerin zamanında ve eksiksiz yerine getirileceğini taahhüt ve garanti ettikleri, davacı şirketin taahhüt sözleşmesine taraf olmaması nedeniyle davalılar … ve …’in beyanların üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğinde (TBK m.128) olmadığı, bu beyanların davacı şirketin sözleşmenin tarafı olmaması nedeniyle üçüncü kişi yararına sözleşme (TBK. m.129) niteliğinde olduğunu kabul etmek gerektiği, işletme devir sözleşmesinin taraflarının amacına uygun düşmesi nedeniyle TBK m.129/2 uyarınca davacının devreden şirketle birlikte diğer davalılardan ifa talep etmekte haklı olduğu, davacının davalılardan takip tarihi itibariyle 140.181,61 TL asıl alacak ve 7009,08 TL işlemiş faiz alacağının bulunduğu anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile İstanbul Anadolu ….İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına davalılar tarafından yapılan itirazın kısmen iptaline, takibin 140.181,61 TL asıl alacak, 7.009,08 TL işlemiş faiz üzerinden devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, asıl alacak üzerinden %20 oranında 28.036,32 TL icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar vermiştir.Bu karara karşı davalılar … ve … vekili ile davalı … San.Tic.Ltd.Şti vekili ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar … ve … vekili istinaf başvuru dilekçesinde; dava konusu taahhütnamenin müzayaka altında imzalandığını, akaryakıt istasyonunun davalı şirket tarafından işletildiğini ancak davalı ile istasyonun mülk sahibi olan … şirketi ve diğer davalılar arasında yaşanan sorunların çözülmesi amacıyla … şirketinin bayiliği devir aldığını, protokolün davalı şirketin borçlarının da deviri suretiyle üstlenilmesi karşılığında uygun fiyatla akaryakıt temin edileceği vaadiyle imzalandığını, dava konusu sözleşmenin davalı şirketin davacıya olan borçlarının tahsili amacıyla düzenlenip, davacının sözleşme için müvekkilinin kefaletini almak istediğini, kefalet sözleşmesinin şekil şartlarına uyulmaması nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğunu, hükme esas alınan raporda addi hata bulunduğunu, esasen davalı şirketin borcunun bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı …. San. Tic.Ltd.Şti. vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Müvekkil şirketin davacının bayisi iken taraflar arasında akdedilen protokol kapsamında bayilik sözleşmesinin karşılıklı olarak feshedilerek, davacının yazılı olarak mutabık kaldığı diğer davalılara istasyonun devredildiği, diğer davalılar ile davacının bayilik sözleşmesi akdedilerek taraflar arasında yeni bir bayilik ilişkisi başlandığı, diğer davalıların sonradan bayilik sözleşmesini haksız olarak feshettiği, müvekkilli ile diğer davalılar arasında akdedilen protokol uyarınca müvekkil şirketin borçlarının diğer davalılar tarafından ödenmesinin kabul edildiğinin mahkemece de tespit edildiğini, buna rağmen bayilik faaliyetinin protokol kapsamında sonlandırması ve istasyonu tüm ruhsatları ile birlikte davacının mutabık kaldığı bayisine devrettikten sonra, yeni bayisi ile başlanılan bayilik faaliyetinin feshi konusunda hiçbir takdir hakkı bulunmayan, ilgili fesihten hiçbir ekonomik menfaati ya da sebepsiz zenginleşmesi olmayan müvekkil şirketin feshin neticelerinden sorumlu tutulmasının ve davacı tarafından da zımnen kabul edildiği üzere diğer davalılar tarafından ödenecek olan borç ile ilgili olarak müvekkili şirketin diğer davalılar ile birlikte ayrıca ödemeden sorumlu tutulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, mahkemenin taleplerine rağmen akaryakıt sektörü konusunda uzman bilirkişi atayarak yeni bayi olarak başlayan davalıların bayilik sözleşmesinin feshinde kusuru ve menfaati bulunmadığı halde diğer davalılarca üstlenilen borçtan sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu, akaryakıt istasyonu müvekkil şirket tarafından işletilmekte iken diğer davalılara devredilmiş ve davacı tarafından da diğer davalılar olan yeni bayisi ile bayilik sözleşmesi akdedilerek faaliyete başlanmasından sonra müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşme ve ticarette hiçbir söz sahibi olma imkanının kalmadığını belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının müvekkili yönünden kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, davacı ile davalı şirket arasındaki bayilik ilişkisinden kaynaklanan ve 13.11.2014 tarihli taahhütname ile belirlenen alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalılar vekillerince yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Somut olayda, davacı şirket ile davalı …Tic.Ltd.Şti.arasında düzenlenen 19.08.2013 tarihli ve beş yıl süreli bayilik sözleşmesi ile davalının, dava dışı …A.Ş.’ye ait istasyonda bayilik faaliyetini yürüttüğü, taraflar arasındaki sözleşmenin 3.maddesinde, bayi tarafından alınan ürün bedellerinin peşin olarak ödeneceği, ancak davacının vade tanıması halinde ödemenin düzenlenmiş çeklerle yapılabileceği, gecikme halinde günlük %04 oranında faiz uygulanacağı kabul edilmiştir. Yargılama aşamasında mahkemece davacı ve davalı şirket defterlerinde bilirkişi incelemesi yapılmış, davalının ticari defterlerine göre 139.118 TL borcunun bulunduğu, davacı defterlerine göre ise davacı alacağının 140.181,61 TL olduğu belirlenmiştir. Bayilik sözleşmesi ilişkinde, davacı tarafından düzenlenen ürün faturaların ürünle birlikte davalıya teslim edildiği görülmüştür. Sözleşme konusu istasyonun 24.10.2014 tarihinde devrine ilişkin davalı … ile … arasında “Devir Sözleşmesi” düzenlenmiştir. Anılan sözleşme ile, hali hazında … tarafından işletilen istasyonun 25.10.2014 tarihi itibariyle …’e devir edildiği, 1.000,000 TL nakdin devir eden … davacıya olan borcunun düşülmesinden sonra ödeneceği, bu tarih itibariyle istasyonda bulunan yakıt değerinin devir alan tarafından devir edene ödeneceği kabul edilmiştir.Dava dışı … ile davalıların taraf olduğu 07.11.2014 günlü ve “Taahhütname” başlıklı belgenin incelenmesinde; davalı şirketin bayilik sözleşmesi kapsamında davacı şirkete 139.117,61 TL ürün borcu ile 1.064,00 TL vade farkı ve KDV olmak üzere 140.181,61 TL borcu bulunduğu, bayiliğin (ticari işletme) davalı şirket tarafından dava dışı şirkete devir ve teslim edildiği, davacı ile davalı şirket arasında düzenlenen bayilik sözleşmesinin, davacının sözleşme ve taahhütnameden kaynaklanan talep hakları saklı kalmak kaydıyla davalı bayi tarafından feshedildiği, devir alan şirketin hiç bir baskı altında kalmadan özgür iradesiyle davacı ile bayilik sözleşmesi imzalamaya karar verdiği belirlenmiştir Sonraki maddelerde ise, ticari işletmenin devri ve … ile akdedilen bayilik sözleşmesi nedeniyle; devir alanın, devir edenin davacıya olan 140.181,61 TL borcunu 01.12.2015 tarihinden başlamak üzere dört eşit taksitle ödeyeceği, devir alanın bayilik ilişkisini beş yıl süreyle devam edeceği, ticari işletmenin devri ile iş bu taahhüdün borcun nakli olmadığı, bayilikten kaynaklanan borçlar nedeniyle devir eden bayinin sorumluluğunun ve borca ilişkin verdiği taahhütlerin taahhütnameye ilaveten devam edeceği, devir alanın bu taahhüdünün zamanında yerine getirilmesini şirket ortakları olan davalılar … ve …’in TBK’nun 128. maddesi uyarınca taahhüt ettikleri anlaşılmaktadır. Bu durumda, bayilik ilişkisinden kaynaklanan borcun esasen davalı şirketin borcu olduğu, borçların davacı ile davalı şirket arasındaki sözleşme uyarınca teslim edilen ürün bedeli ile sözleşme ile belirlenen vade farkına ilişkin olması nedeniyle davalı bayinin sözleşme konusu borçtan sorumlu olduğu açıktır. Davalılar arasında düzenlenen “Taahhütname” başlıklı belgede de, davalının sözleşme konusu borçtan sorumluluğunun devam edeceği, taahhütname ile belirlenen yükümlülüklerin asıl borçlunun sorumluluğuna ilaveten geçerli olacağı ve dava konusu sözleşmenin borcun nakli niteliğinde olmadığı belirlenmiştir. Bu durumda, davalı bayinin borcunun sona erdiği savunmasının kabul edilemeyeceği, taraflar arasındaki sözleşme ile teslim edilen ürün bedelinin davalı defterlerinde kayıtlı olması ve davalılarca imzalanan sözleşme ile de borcun ticari defterlere uygun şekilde belirlenmesi karşısında alacağın likit olduğu dikkate alınarak davalı şirket vekilinin istinaf istemi yerinde görülmemiştir. Davalılar … ve … vekilinin istinaf isteminin incelenmesinde; Somut uyuşmazlıkta iddianın ileri sürülüş biçimi ve taraflar arasındaki sözleşmenin üçüncü kişi yararına sözleşme olduğu hususları dikkate alındığında, davacının taleplerinin TBK’nın 129. maddesine dayandığı anlaşılmaktadır. Bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılmasına, üçüncü kişi yararına sözleşme denir. Üçüncü kişi yararına sözleşmeler de eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olmak üzere ikiye ayrılır. Eksik üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişi sadece vaat eden tarafından teklif edilen ifayı kabul yetkisine sahip olup, buna karşılık ondan borcun ifasını isteme hakkına sahip değildir. Bu tür sözleşmelerden yalnız vaat ettiren lehine alacak hakkı doğar. Borcun üçüncü kişiye ifasını talep hakkı da vaat ettirene aittir. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde ise üçüncü kişi, vaat edilen edimin ifasını talep yetkisine sahiptir. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç da üçüncü kişiye ifa edilir. Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa bu yetkinin vaat ettirene de tanınması gerekir. Ancak bu halde vaat ettiren ile üçüncü kişi, vaat edene karşı müteselsil alacaklı sıfatına sahip olmazlar. Zira burada üçüncü kişi veya vaat ettiren, borcun içlerinden birine değil, sadece üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilirler. Dolayısıyla gerek eksik gerekse tam üçüncü kişi yararına sözleşme olsun, borcun ancak üçüncü kişiye ifası istenebilir. Bu kapsamda somut olaya bakıldığında, taahhütname başlıklı belgenin 4.maddesinde alacağın üçüncü kişi tarafından istenebileceği düzenlenmiş olup, sözleşme bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sözleşmenin tam üçüncü kişi yarına sözleşme olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle davacının edimi bizzat talep etmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Devir eden ile devir alan şirketler arasındaki üçüncü kişi yararına sözleşmede, bayiliği devir alarak üçüncü kişi yararına edim taahhüt eden … A.Ş.’nin ortakları olan gerçek kişi davalılar da sözleşmenin 4.maddesi ile yükümlülük altına giren şirketin, edimini tam ve zamanınında yerine getireceği konusunda garanti vermişlerdir. Davalıların taahhüdü TBK’nın 128.maddesinde düzenlenen üçüncü kişinin edimini üstlenme niteliğinde olup, davalılar sözleşme ile ortağı oldukları şirketin taahhüdünü yerine getireceğini üstlenmişlerdir. TBK’nın 598. maddesi gereğince kefalette, kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, bir tür üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğini taşıyan garanti sözleşmesi, bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır. Bu farklı hüküm ve sonuçlardan anlaşılacağı üzere, garanti veren kişinin sorumluluğu, kefalet veren kimsenin sorumluluğundan çok daha ağır koşullara tabi tutulmuştur (Yargıtay 19 HD nin 2013/19331 esas 2014/15934 karar sayılı ilamı). Belirtilen ilkeler çerçevesinde somut sözleşme incelendiğinde davalıların kefil niteliği ile sözleşmeyi imzalamadıkları, asıl amacın ortak ve yöneticileri oldukları şirketin üçüncü kişi yararın yaptığı sözleşme ile yüklendiği edimi garanti ettikleri anlaşılmıştır. Diğer yandan, davacılıların sözleşmeyi müzayaka altında imzaladıklarına ilişkin soyut iddia dışında hiç bir kanıt bulunmadığı gibi, bayilik ilişkisinden kaynaklanan davacı alacağı davacı ve davalı şirketin ticari defterleri ile de sabittir. Kaldı ki davalıların da taraf olduğu sözleşme ile borcun varlığı ve miktarı açık şekilde davacı ve davalı şirketin defterleri ile örtüşür şekilde belirlenmiştir. Bu durumda istinaf isteminin esastan reddi gerekmiştir.Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine,2-Davalılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Bakiye 4.749,91 TL nispi istinaf harcının davalılardan tahsiline, Hazineye irad kaydına,4-Davalılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,6-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 01/10/2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.