Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1286 E. 2021/1316 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1286
KARAR NO: 2021/1316
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/03/2019
NUMARASI: 2017/718 E. – 2019/262 K.
DAVANIN KONUSU:Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali)
Taraflar arasında görülen şirket genel kurul kararlarının iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki tarafa vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, annesi muris …’dan miras yolu ile kalan hisselerden dolayı davalı şirkette ortak olduğunu, davalı şirketin 2015 ve 2016 yıllarına ait genel kurul toplantısının 26.07.2017 tarihinde yapıldığını ve müvekkilinin toplantı gündeminde yer alan 2. maddedeki “…2015-2015 yıllarına ait Yönetim Kurulu Faaliyet raporunun okunması…”, 3. maddesinde yer alan “…2015-2016 yıllarına ait denetçi raporunun okunması…” 4. maddesinde yer alan “…2015-2016 yıllarına ait bilanço (finansal tablo) ve gelir-gider fark hesaplarının okunması incelenmesi…”, 5. maddesinde yer alan “…yönetim kurulu üyelerinin ibra olunması…”, 6. maddesinde yer alan “…denetçinin ibra olunması…”, 7. maddesinde yer alan “…denetçinin 1 yıllığına seçimi…”, 8. maddesinde yer alan “…Şirkete, ortak Gökçe İncel tarafından Beşiktaş … Noterliğince gönderilen … ve … sayılı ihtarnameleri içeren (gündemler) konusunun görüşülmesi ve değerlendirilmesi…” ve 9. maddesinde yer alan “…T.T.K’nun 334. ve 335. Maddeleri uyarınca Yönetim Kurulu üyelerine izin verilmesi…” hususlarında alınan kararlara katılmadığını ve olumsuz oy kullanarak maddelerin oylanması esnasında muhalefet şerhini bildirdiğini, davalı şirketin 1991 yılında kurulduğunu, şirketin sermayesinin murisi ..’a ait taşınmazlardan oluştuğunu, murisin 2006 yılında 94 yaşında vefat ettiğini ve şirkete ayni sermaye konulması sırasında murisin hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/461 Esas sayılı dosyasında 06.06.2003 tarih ve 2003/04 sayılı ortaklar kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespitine karar verildiğini, şirketçe yeniden sermaye artırımı işlemleri yapıldığını ancak müvekkilince alınan kararların hükümsüz olması nedeniyle toplantılara katılmayacağının bildirildiğini, buna rağmen bir kısım yönetim kurulu kararları ve son olarak 17.02.2016 tarihli genel kurulu kararlarıyla sermaye artırımı kararı verildiğini, şirketin tür değişikliği ile anonim şirkete dönüştürüldüğünü ve başka şirketlerle birleşme işlemlerine de müvekkilince aynı nedenlerle itiraz edildiğini, iptali istenen genel kuruldan önce keşide edilen Beşiktaş … Noterliğinin 24.01.2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarıyla kesinleşen mahkeme kararı uyarınca taşınmazların mirasçılara iadesinin ve iptali istenilen genel kurulda görüşülecek bilançolar ve finansal tabloların gönderilmesinin istenmesine rağmen ihtarın gereklerinin yerine getirilmediğini, şirketin iki yıla ilişkin genel kurallarının tek seferde yapılmasının TTK’nın 409. maddesine aykırı olduğunu, genel kurulun faaliyet döneminin bitiminden itibaren üç ay içinde yapılması gerektiğini; toplantı gündeminde yer almamasına rağmen genel kurulun 7. maddesiyle denetçinin bir yıllığına seçilmesine ve yönetim kurulu üyelerinin seçilmesine karar verildiğini, gündeme bağlılık ilkesine aykırı kararın iptali gerektiğini; genel kurulun 3. ve 4. maddesiyle bilanço gelir ve gider tablolarının incelenmesi için süre istenilmesine rağmen bu talebin yerinde görülmeyerek incelenmesinin hatalı olduğunu, TTK’nın 437. maddesi gereğince kayıtların şirket merkezinde incelemeye açılmadığını, toplantı esnasında yinelenen bilgi alma talebinin reddedildiğini, İstanbul 2. ATM’nin 2014/461 Esas sayılı kararı uygulanarak murisin taşınmazlarının mirasçılarına iade edilmeden yeniden yapılan sermaye artışlarının hükümsüz olduğunu, TTK’nın 438. maddesi gereğince özel denetçi atanması talebinin reddinin usulsüz olduğunu ve bu nedenle toplantının ilgili maddelerinin iptali gerektiğini; yönetim kurulu üyelerinin yönetim yetkisini layıkıyla yerine getirmediklerini, inceleme taleplerinin usulsüz şekilde reddedildiğini, buna rağmen genel kurulun 5. maddesiyle ibra edilmelerinin usulsüz olduğunu, yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanmalarının TTK’nın 436/2. maddesine aykırı olması nedeniyle anılan kararın iptali gerektiğini; müvekkilinin özel denetçi tayinine ilişkin isteminin reddine dair 6. maddenin yapılan açıklamalara göre hatalı olması nedeniyle iptali gerektiğini; özel denetçi tayin edilerek şirketin mali durumunun belirlenmesinden sonra denetçi tayini gerektiğinden genel kurulun 8. maddesinin iptali gerektiğini; genel kurulun 9. maddesiyle keşide edilen ihtarla istenilen taşınmazların iade edilmemesine karar verildiğini, taşınmazların iade edilmemesinin şirketin sorumluluğunu gerektirmesi nedeniyle maddenin hükümsüz olduğunu; genel kurulda şirket yöneticilerine TTK’nın 395 ve 396. maddeleri gereğince şirketle ticari işlem yapma yetkisi verildiğini, oylamada oy hakkı bulunmayan yönetim kurulu üyelerinin de oy kullanmaları nedeniyle TTK’nın 436/1. maddesine aykırı olduğunu, şirketin murisinin taşınmazları dışında mal varlığı bulunmadığını, bu mal varlığının da iadesi gerektiğini, buna rağmen yönetim kurulu üyelerine bu yetkinin verilmesinin şirketi ve ortakları zarara uğratacağını ileri sürerek, 26.07.2017 tarihinde 2015 ve 2016 yıllarına ait genel kurul toplantılarında alınan 3,4,5,6,7,8 ile 9. maddesindeki kararların ve 10. maddesinde yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395-396. maddeleri gereğince şirket ile ticari işlem yapma yetkisi verilerek yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396. maddeleri çerçevesinde izin verilmesine ilişkin oylamada oy hakkından mahrum olan yönetim kurulu üyeleri oy kullandığından alınan bu kararların iptaline ve kararların yürütmesinin durdurulmasına, şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacının geçici hukuki koruma taleplerinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu, kararların uygulanması halinde telafisi imkansız zararlar doğacağının kanıtlanmadığını, şirkette organ boşluğu bulunmadığını, davacının murisinin şirkete ortak olduğunu, memur olan davacının kendi isteğiyle şirket ortağı olmadığını, murisin hukuki işlem yapma ehliyetinin bulunduğunu, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/461 Esas sayılı dosyasında yargılamanın iadesi talebinde bulunulduğunu ve davanın derdest olduğunu, davacı tarafından İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan tapu iptali ve tescil davasının reddedildiğini ve kararın kesinleştiğini, sermaye artırımı kararının davacıya ne gibi bir zararının bulunduğunun açıklanmadığını, soyut olarak sermaye artırımı kararına karşı çıkmanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, davacının genel kurul toplantılarına katılmayacağını ihtarla bildirdiğini, dava dilekçesinde bahsedilen 14 ve 26 nolu parsellerin otopark mafyasınca işgal edildiğini, taşınmazların yeniden inşası için ortakların sermaye ödemesine karar verildiğini ve davacının anılan genel kurula ve sermaye artırımına katılmadığını, şirketin tüm defterlerinin ortağa gösterilmesine ilişkin talebin yasaya aykırı olduğunu, tüm defter ve kayıtların şirket merkezinde incelemeye açık tutulmasına rağmen davacının şirkete gelerek kayıtları incelemediğini, şirket genel kurullarının her yıl yapılması halinde birlikte yapılmasının yasaya aykırı olmadığını, denetçi atanmasının davacının talebi olduğunu, atanan kişiye toplantıda itiraz edilmediğini, buna rağmen denetçi atanmasına ilişkin kararın iptalinin talep edilmesinin anlamsız olduğunu, şirketin tüm kayıtlarının ibrazının mümkün olmadığını, TTK’nın 437. maddesi gereğince bilanço ve diğer belgelerin genel kurul öncesi incelemeye sunulduğunu, ancak davacının bir kez dahi şirkete gelerek kayıtları incelemediğini, şirketçe yargılamanın iadesi davasının sonucuna göre hareket edileceğini, şirketin yasa ve ticari teamüllere uygun şekilde idare edildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı davalı şirketin 2015 ve 2016 yıllarına ait 26/07/2017 tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında alınan kararların iptalini ve 2015 ve 2016 yıllarına ait Genel Kurul Toplantısının bir arada yapılamayacağını iddia ederek Genel Kurul Kararlarının iptalini talep etmiştir. Davalı şirketin 26/07/2017 tarihli Genel Kurul Toplantısında 2015 ve 2016 yıllarının birlikte yapılmasına yasal engel bulunmadığı, TTK’nun 636/11 maddesi kapsamında uzun süre toplanamama kriterinin gerçekleşmediği, Genel Kurul Toplantısının Kurumlar Vergisi Beyannamesinin verilmesinin ticari defterlerinin noterde kapanış tasdiklerinin yaptırılmasına müteakip yapılmasının yasa, sözleşme ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı düşmediği, bu sebeple 2015 ve 2016 yıllarına ait Genel Kurul Toplantısının yasal olmadığına yönelik itirazların yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. 26/07/2017 tarihli Genel Kurul Toplantısında alınan 3 nolu 2015 ve 2016 yıllarına ait Yönetim Kurulu Faaliyet raporunun okunmasına dair kararın yapılan incelemesinde; TTK’nun 375/1-f hükmü gereğince yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesinin ve açıklamasının münhasıran yönetim kuruluna ait olduğu, dosyaya sunulan 26/07/2017 tarihli Yönetim Kurul Faaliyet Raporu ile 26/07/2017 tarihli Ek Faaliyet Raporu’nun 26/07/2017 tarihi itibari ile davalı şirketin temsil ve ilzama yetkisi bulunmayan yönetim kurulu üyesi … tarafından tanzim ve imza edilmiş olduğu, 26/07/2017 tarihli Yönetim Kurul Faaliyet Raporunda davalı şirketin müşterek borçlu ve ilzama yetkili diğer 2 yönetim kurulu üyesinin imzasının bulunmadığı, TTK’nun 399/1 maddesi uyarınca denetleme organının Anonim Şirketin kanuni ve daimi organı bulunduğu, davalı şirketin 2015 ve 2016 faaliyet dönemine ait 26/07/2017 tarihli denetçi raporunun SMMM … tarafından tanzim ve imza edildiği, davalı şirketin ana sözleşmesinde ve 22/01/2016 tarihli Genel Kurul Toplantısında TTK’nun 399 hükmü gereği 26/07/2017 tarihli Genel Kurul Toplantısı öncesinde Genel Kurul tarafından denetçi tayini yapılmamış olması sebebiyle …’ın davalı şirkette yasal olarak denetçi sıfatının oluşmadığı, bu sebeple 2015 ve 2016 yılı … tarafından imza edilmiş ‘Denetçi Raporuna’ itibar edilemeyeceği anlaşıldığından, 2015 ve 2016 yıllarına ait Yönetim Kurul Faaliyet Raporu, Denetleme Kurulu Raporunun okunmasına yönelik 3 nolu kararın iptali gerektiği sonucuna varılmıştır. 2015 ve 2016 yıllarına ait Bilanço ve Gelir Gider Hesaplarının okunmasına yönelik 4 nolu karar yönünden; 31/12/2015 tarihli Bilanço ve Gelir Tablosu hesaplarının davalı şirketin 2015 yıllarına ait ticari defter ve kayıtları ile dayanağı belgeler ile uyuştuğu, 31/12/2016 tarihli bilançonun inşaat maliyetlerinin 2016 yılına ait ticari defter kayıtları ve dayanağı belgeler ile örtüşmesine karşılık 31/12/2016 tarihli bilançonun aktifinde kayıtlı kasa hesabında 394.203,79 TL tutarında nakit para olmasının ticari hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığı, bilanço ve gelir tablosu hesaplarının TTK’nun 399 hükmüne göre seçilmemiş denetçi sıfatı bulunmayan denetçi tarafından tanzim ve imza edilmiş olması sebebiyle 2015 ve 2016 yıllarına ait bilanço ve gelir gider hesaplarının okunmasına yönelik 4 nolu kararın iptali için gerekli yasal şartların oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır. 2015 ve 2016 yılları çalışmalarından dolayı yönetim kurulunun ibrasına dair 5 nolu karar yönünden; Yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesi yönünde görüş bildirimini içeren 2015 ve 2016 yıllarına ait 26/07/2017 tarihli Denetçi Raporunu düzenleyen denetçinin TTK’nun 399. Maddesi kapsamında denetçi sıfatının bulunmaması, davalı şirketin 31/12/2015 ve 31/12/2016 tarihli bilançolarının TTK’nun 402. Maddesi kapsamında gerekli denetime tabi tutulmamış olması nedeniyle iptali gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Davacının özel denetçi atanması talebinin reddine yönelik 6 nolu karar yönünden; davacının TTK’nun 438-444 maddelerindeki düzenlemelere göre özel denetçi talep etme hakkının var olduğu, TTK’nun 439/1. Maddesine göre 30 günlük yasal süresi içerisinde Asliye Ticaret Mahkemesinden özel denetçi tayin edebilme hakkının şirket sermayesinin %10’una sahip pay sahibine ait olduğu, davacının bu sermaye payına sahip olmaması sebebiyle TTK’nun 439/1 maddesi kapsamında Özel Denetçi Tayini talebinde bulunamayacağı, TTK’nun 439/2 maddesi kapsamında şirket organlarının Kanunu veya Esas Sözleşmeyi ihlal ederek şirketi veya pay sahiplerini zarara uğrattıkları iddiası ile Asliye Ticaret Mahkemesinden 3 aylık kanuni süre içerisinde davalı şirkete özel denetçi tayini talebinde bulunabileceği, davacının TTK’nun 439/2. Maddesine istinaden davalı şirkete özel denetçi atanması için mahkemeden talepte bulunmadığı, sadece Genel Kurul Kararının iptalini talep ettiği, bu sebeple 6 nolu kararın iptali için gerekli yasal şartların oluşmadığı sonucuna varılmıştır.Toplantı gündeminde yer almamasına rağmen davalı şirkete 3 yıl süre ile Yönetim Kurulu Üyesi seçilmesine yönelik 7 nolu karar açısından; TTK’nun 413/3. Maddesinde Yönetim Kurulu Üyelerinin görevden alınmaları ve yenilerinin seçilmeleri yıl sonu finansal tablolarının müzakeresi maddesi ile ilgili sayılacağı düzenlenmiş olup, Genel Kurulun yıl sonu finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun ortaya koyduğu sonuçlardan memnun kalmaması durumunda yönetim kurulunun değiştirilebileceği, bu durumda gündemde olmasa da yönetim kurulu üyesi seçilmesinin kanunen mümkün olduğu anlaşıldığından 7 nolu Genel Kurul Kararının iptali için gerekli yasal şartların oluşmadığı sonucuna varılmıştır. 2015-2016 yılları çalışmalarından dolayı denetçinin ibrası ve yeni denetçi seçimine dair 8 nolu karar açısından; TTK’nun 399/1. Maddesinde uyarınca denetçinin şirket genel kurulunca seçileceği, denetçinin her faaliyet dönemi ve görevini yerine getireceği faaliyet dönemin bitmeden seçilmesinin şart olduğu, 26/07/2017 tarihli Genel Kurul öncesinde yetkili organ genel kurul tarafından seçilmemiş bulunan ve denetçi sıfatına sahip olmayan kişinin ibrasına dair alınan Genel Kurul Kararı’nın iptali için gerekli yasal şartların oluştuğu anlaşıldığından 26/07/2017 tarihli Genel Kurulda alınan 8-a nolu kararın iptal edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.26/07/2017 tarihli 8 nolu kararda ikinci olarak SMMM …’ın 1 yıl süre ile görev yapmak üzere denetçi olarak seçilmesine karar verildiği, TTK’nun 399. Maddesi uyarınca şirket Genel Kurulunca denetçi seçilebileceğinden kararın yasa, sözleşme ve objektif iyi niyet kurullarına aykırı bulunmadığı ve iptali gerekmediği sonucuna varılmıştır. 26/07/2017 tarihli Genel Kurulun 9 nolu maddesinde şirket ortağı … tarafından gönderilen Beşiktaş … Noterliğinin … ve … sayılı ihtarnamelerinin konusun içeren İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/461 Esas, 2014/376 sayılı kararının uygulanabilirliğinin görüşüldüğü, şirket avukatına danışıldığı, bu karar sonucu otomatik işlem yapılamayacağına, ortak vekilin sözlü hukuki yol çerçevesinde gerçek durumun ancak yeniden yargılama yolu ile istenebileceği gibi görüşler çerçevesinde ve ortada bina harcamaları konusu da olduğundan, yeniden yargılama yolunun sonucunun eklenmesine karar verildiği, davacının talebinin kabulüne veya reddine dair alınmış bir Genel Kurul kararı bulunmadığı, davacının talebi ile ilgili yargı yolunun açık olduğunun vurgulandığı, bu sebeple 9 nolu Genel Kurul Kararının iptale tabi bir karar olmadığı sonucuna varılmıştır. TTK’nun 395-396. maddeleri gereğince şirketin ve şirketin iştiraki olan şirketler ile ticari işlem ve münasebet yapılması konusunda yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine yönelik 10 nolu karar açısından ; TTK’nun 436/1. Maddesinde pay sahibinin kendisi, eşi, alt ve üst soyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri yada hakimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumuna ya da hakemdeki davaya ilişkin olarak müzakerelerde oy kullanamayacaklarının düzenleme konusu yapıldığı, davalı şirketin 26/07/2017 tarihli Genel Kurul Toplantısına katılan dört paydaşın bir birleri ile kardeş bulundukları, şirkette %99 paydaş olan üç kişinin olumlu oy kullandığı, TKK’nun 436/1 maddesi kapsamında oydan yasaklı oldukları anlaşıldığından 10 nolu kararın iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.Tüm dosya kapsamı ve delilerin değerlendirilmesi sonucunda, hüküm vermeye elverişli, denetime açık bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne, davalı şirketin 26/07/2017 tarihli olağan genel kurulunda alınan 3,4,5,8-a, 10 nolu kararlarının iptaline, davalı şirketin 26/07/2017 tarihli olağan genel kurulunda alınan 6,7,8-b,9 nolu genel kurul kararlarının iptali isteminin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 26.07.2017 tarihli olağan genel kurulunda alınan 3,4,5,8-a, 10 nolu kararlarının iptaline; 6,7,8-b,9 nolu genel kurul kararlarının iptali isteminin reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince 26.07.2017 tarihli olağan genel kurulunda alınan 3, 4, 5, 8-a, 10 nolu kararlarının iptaline, diğer taleplerin reddine karar verildiğini, kararın 9. maddesinin iptalinin reddine ilişkin kısmının aşağıda açıklanan nedenlerle yerinde olmadığını, genel kurulun 9. maddesinde, müvekkil tarafından keşide edilen Beşiktaş … Noterliğinin … ve … yevmiye numaralı ihtarnamelerinin konusunu içeren İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/461 Esas ve 2014/376 Karar sayılı kararının uygulanmasına ilişkin olduğunu, genel kurulca bu madde ile ilgili olarak şirket avukatına danışıldığı, bu karar sonucu doğrudan işlem yapılamayacağı, ortada kesinleşmiş bir mahkeme ilamı olmasına rağmen yeniden bir yargılama yolu ile kararın uygulanmasının istenebileceği gerekçesi ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararının uygulanmayacağı yönünde karar alındığını, ancak uygulanması istenilen kararda gerek müvekkilin ve gerekse davalı şirketin diğer ortaklarının murisinin maliki olduğu taşınmazların davalı şirkete ayni sermaye olarak konulmasına ilişkin ortaklar kurul kararının yoklukla malül olduğunun tespit edilerek iptaline karar verildiğini, müvekkilince keşide edilen Beşiktaş … Noterliğinin … ve … yevmiye numaralı ihtarnameleri ile kararın uygulanarak taşınmazların mirasçılara iadesine karar verildiğini, kesinleşen bir kararın infazının yeniden yargılama konusu edilerek çözülmesinin istenilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin 9.maddeye dair iptal talebinin reddine ilişkin kararının kaldırılarak, davanın bu madde yönünden de kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince HMK’nın 293 gereğince dosyaya sunulan bilimsel mütalaanın dikkate alınmamasının tek başına bozma nedeni olduğunu; karara dayanak yapılan bilirkişi raporunun kendi içinde çelişkili olduğu halde yeni bir heyetten çelişkiyi giderecek rapor alınmadan ek raporla karar verilmesinin yerinde olmadığını, kök ve ek raporun sanki farklı bilirkişilerce düzenlenmiş gibi farklı gerekçeler içerdiğini ve çelişkili olduğunu, ek rapordaki gerekçelerin kök raporda, imkan olduğu halde değerlendirilmeyerek farklı ve çelişkili görüşler belirtilmesine karşın ek rapora itibar edilmesinin hukuksuz olduğunu; karara dayanak yapılan ek bilirkişi raporunun, aynı bilirkişilerce hazırlanan kök rapordan tamamen farklı nitelikte olduğunu ve hatalar içermesine rağmen itirazlarının dikkate alınmadığını, mahkemece gerekçede değerlendirilmeyen bilimsel görüşte, şirkete ait iki adet taşınmazın imarı için sermaye artırımı ihtiyacının olduğunun belirtildiğini, bu görüşün şirketin ticari kayıtlarıyla da uyuştuğunu, buna rağmen mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, genel kurulun 3. maddesinde alının kararın yasal olduğunun ve şirketin kayıtlarıyla uyuştuğunun belirlenmesine karşın buna yönelik yönetim kurulu faaliyet raporunun okunmasına dair kararın, sadece şekli eksiklik nedeniyle iptaline karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, imza eksiğinin her zaman giderilebileceğini, TTK’da denetim kurulunun zorunlu organ olarak düzenlenmediğini ve buna ilişkin gerekçenin hatalı olduğunu, yasada denetçi seçimine ilişkin bir zorunluluk bulunmadığını, TTK’nın 399/1. maddesindeki “Denetçi, şirket genel kurulunca” şeklinde başlayan hükmün de bu görüşü teyit ettiğini, bir zorunluluk bulunmaması nedeniyle sonradan denetçi atanmasının kısıtlanmadığını, denetçi açısından davacının bir itirazının bulunmadığını, şirketin hesap ve bilançolarının yasaya uygun şekilde düzenlendiğini, soyut ve anlamsız gerekçelerle 4. maddenin iptaline karar verilmesinin hatalı olduğunu, şirket aktifinde nakit bulundurmanın yasaya aykırı olmadığını, yapılan işin niteliği gereği nakit bulundurulduğunu, şirketin çıkarına en uygun zamanda kullanılmak üzere nakdin bekletildiğini; genel kurulun 5. maddesinin iptalinin usulsüz olduğunu, hesaplarda usulsüzlük bulunmadığını, sadece denetçi bulunmadığı gerekçesi ile ibra kararının iptalinin hatalı olduğunu, denetçi atanmasının amacının hesapların uygunluğunun sağlanması olduğuna göre, zaten uygun olan hesaplara rağmen denetçi bulunmadığı gerekçesi ile iptal kararı verilmesinin hukuken vahim bir yorum hatasının ötesinde, hukuk dışı bir gerekçe niteliğinde olduğunu; genel kurulun 8/a maddesinin iptalinin hatalı olduğunu, kararın yine denetçi atanmasının süre yönünden uygunsuzluğu gerekçesine dayandığını ve gerekçenin hatalı olduğunu; genel kurulun 10. maddesine ilişkin kararın da hatalı olduğunu, alınan kararın TTK’nın 436/1. maddesi gereğince “oydan yasaklı olunduğu gerekçesi ile” 10 numaralı kararın iptali görüşünün yerinde olmadığını, zira 436. maddenin “kişisel nitelikteki” faaliyetlere ilişkin olup, yasağın bu işlemle sınırlı olduğunu, genel kurulda alınan bu kararın kişisel işler için olmayıp aksine şirket işlerine ilişkin olduğunu, şirket adına iş yapılabilmesi ve şirketin işlerinin yapılmasının sağlanması için verilmiş bir yetki bulunduğundan iptalin hatalı olduğunu, davanın süresinde açılmadığını belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı anonim şirketin 26.07.2017 tarihinde yapılan 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin genel kurullarının, TTK’nın 445 vd. maddeleri uyarınca, kanuna, esas sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğu iddiasıyla iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kısmen kabulü ile bir kısım kararının iptaline karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillirence, yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 445. maddesi uyarınca, ”446 ıncı maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürtüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler.” Davanın, iptal davası için aranan üç aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır. TTK’nın 446. maddesinde de iptal davası açabilecek kişiler sayılmış olup buna göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına veya oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Davacıların taraf sıfatlarının bulunduğu, dava açmak için gerekli koşulların sağlandığı belirlenmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde: Davcının istinafı, genel kurulun 9 numaralı gündem maddesiyle alınan kararının iptali talebinin reddi kararına ilişkindir. 26.07.2017 tarihli genel kurulun 9. maddesinde şirket ortağı … tarafından Beşiktaş … Noterliğinden gönderilen … ve … sayılı ihtarnamelerin konusu içeren İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/461-376 E-K. sayılı ilamının uygulanabilirliğinin görüşüldüğü, kooperatif avukatının beyanına göre otomatik işlem yapılamayacağı, yeniden yargılama yolu sonucunda işlem yapılabileceğine karar verilmiştir.İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/461 Esas sayalı ilamın incelenmesinde; davacı tarafından murise ait iki adet taşınmazın 06.06.2003 tarihli 2003/4 sayılı ortaklar kurulu kararıyla 133.000,00 TL değerle ayni sermaye olarak konulmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının batıl olması nedeniyle yokluğunun tespiti istenmiş olup mahkemece, murisin hukuki işlem ehliyeti bulunmaması nedeniyle kararın yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmiş ve karar 09.09.2016 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı vekili, keşide ettiği Beşiktaş … Noterliğinin 24.01.2017 ve 20.02.2017 tarihli ihtarlarıyla mahkeme kararı verildiğini, şirkete ayni sermaye olarak kayıt edilen taşınmazların şirket aktifinden çıkarılarak miras payları oranında mirasçılar adına tescilini ve şirkete ait mali kayıtların kendisine gönderilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, anılan karara karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurduğunu savunmuştur. Genel kurulda taşınmazın iadesi veya iade edilmemesi yönünden her hangi bir karar alınmamış, yargılamanın yenilenmesi davasının sonucunun beklenmesi yönünde karar alınmış olup, davacı mirasçının eda davasıyla her zaman hakkını ileri sürebileceği, iptali istenilen kararda binaya bir kısım harcamalar yapıldığı belirtilen bu hususun ayrı bir davanın konusu olabileceği anlaşılmakla, 9 numaralı genel kurul kararına yönelik ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davacının istinaf başvurusunun esastan reddi gerekmiştir. Davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde: Davalı şirket genel kurulunun 3 numaralı maddesiyle 2015-2016 yıllarına ait yönetim kurulu faaliyet raporu ve denetleme kurulu raporu okunarak oy çokluğu ile kabul edilmiştir. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporu ve mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere, genel kurulda görüşülen ve kabul edilen faaliyet raporu sadece yönetim kurulu üyesi … tarafından düzenlenmiş olup, şirketin üç kişilik yönetim kurulu tarafından müştereken temsil edildiği, diğer iki yönetim kurulu üyesinin düzenlenen faaliyet raporunda imzasının bulunmadığı, bu nedenle ortada usulüne uygun düzenlenmiş yönetim kurulu faaliyet raporunun bulunmaması nedeniyle buna ilişkin kararın iptalinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Diğer taraftan davalı şirketin denetçi seçimine ilişkin kararın iptali istenen genel kurulun 8. maddesi ile atandığı, TTK’nın 399. maddesi gereğince bu tarihten önce seçilmiş bir denetçi bulunmaması nedeniyle, denetçi olduğu belirtilen … tarafından denetçi olarak seçilmesinden önce düzenlenen denetim kurulu raporunun geçerli olmadığı, denetçinin rapordan sonra iptali istenen genel kurulda seçilmiş olmasının ve davalı şirketin TTK’nın 397. maddesi gereğince zorunlu denetime tabi bulunmamasının sonuca etkili olmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin genel kurulunun 3. maddesine yönelik istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. İptali istenen genel kurulun 4. maddesinde, 2015-2016 yıllarına ait bilanço ve gelir gider hesapları okunarak müzakere edilmiş ve hesapta davacının muhalefeti ve oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi şirketin yönetim ve denetim kurulu faaliyet raporlarında usulüne uygun şekilde düzenlenmediği, bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi olgulara göre şirket bilançosunun gerçeği yansıtmadığı belirlendiğinden, gelir- gider ve bilançonun kabulüne ilişkin genel kurul kararı ana sözleşme ve iyi niyet kurallarına uygun olmadığından, ilk derece mahkemesince bu kararın iptaline karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Genel kurulun 8/a maddesinde, denetçinin ibrasına ilişkin kararın ilk cümlesi ilk derece mahkemesince iptal edilmiştir. İlk derece mahkemesinin gerekçesinde de belirlendiği üzere, 2015-2016 yıllarına ilişkin denetim raporu düzenleyen …’ın bu tarihten önce yapılan bir genel kurul kararıyla TTK’nın 399. maddesi gereğince denetçi olarak seçilmediği, bu nedenle denetçi sıfatı bulunmayan bir kişinin ibrasından söz edilemeyeceği anlaşılmakla, bu karara ilişkin istinaf başvurusu da yerinde değildir. Maddenin devamında anılan kişinin bir yıl süreyle denetçiliğe seçilmesine karar verilmiş olup, ilk derece mahkemesince bu karara yönelik iptal isteminin reddine karar verildiği ve kararın istinaf edilmediği anlaşılmıştır.İlk derece mahkemesince bilirkişi raporunun şirketin mali durumunun değerlendirildiği, hâkimin HMK’nın 282. maddesi gereğince bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle değerlendirerek, uyuşmazlık hakkında karar verebileceği, rapordaki teknik ve mali tespitler dışındaki hukuki konularda bilirkişi raporu alınamayacağı, mahkemece teknik verilerin değerlendirilerek olayın hukuki nitelendirilmesinin yapıldığı, iptali istenilen genel kurul kararlarının şirketin birleşme ve sermaye artırımına ilişkin olmadığı anlaşılmakla, bilirkişi raporuna yönelik yapılan itirazlarında yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Davalı tarafından HMK’nın 293. maddesi gereğince sunulan uzman görüşünün değerlendirilmediği belirtilerek istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK’nın 293. maddesi gereğince taraflar dava konusu olayla ilgili olarak uzman görüşü sunabilirler. Sunulan uzman görüşünün bilirkişi raporu ve diğer deliller gibi mahkemece değerlendirilmesi gerekir. Dairemizce yapılan incelemede, yeminli mali müşavir unvanlı uzmanın şirketin mali durumunu inceleyerek, iptali istenen genel kurul karar maddeleri hakkında ayrıntılı görüş beyan ettiği, sunulan hukuki görüşlerin bilirkişi raporundaki hukuki görüşler gibi mahkeme açısından bağlayıcı olmadığı, uzman görüşünde ileri sunulan hususların da bir delil olarak değerlendirilebileceği açıktır. Dairemizce yapılan incelemede, uzman görüşünde ilk derece mahkemesince varılan sonucu etkileyecek nitelikte mali bir tespitin bulunmadığı anlaşıldığından, bu yönlere ilişkin başvuru nedenleri de yerinde görülmemiştir. Genel kurulun 10. maddesi ile yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396. maddeleri gereğince davalı şirket ve şirketin iştirakı olan şirketlerle olan ticari işlem ve münasebetlerinin oy çokluğuyla kabul edildiği belirlenmiştir. TTK’nın 395. maddesinde yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve şirkete borçlanma yasağına ilişkin hükümler, 396. maddesinde ise yönetim kurulu üyelerinin genel kurulun izni olmaksızın şirketle rekabet etmeme yükümlülüğü düzenlenmiştir. İptali istenilen genel kurul kararında somut olarak yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma, şirkete borçlanma ve rekabet yasağına tabi olmayacak davranışlar açıkça belirlenmemiş sadece bu maddelere ilişkin hususların görüşüldüğü belirlenmiştir. İbra edilsin veya edilmesin, yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396. maddelerinde sayılan işlemler için yetki ve izin verilmesi genel kurulun bir tercihi olup, böyle bir kararın, her bir olaya özgü somut gerekçeleri gösterilmeden objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu kabul edilemez. Öte yandan şirket ana sözleşmesinde ibra edilmeyen yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396. maddelerinde sayılan işlemler için yetki verilemeyeceğine dair açık bir hüküm de yoktur. Ancak, yönetim kurulu üyelerine anılan maddelerdeki yetkinin verilmesine ilişkin karar, ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan TTK’nun 436/1. maddedeki oy yoksunluğu halinin uygulanması gerekir. TTK’nın 436/1. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyesinin rekabet yasağının kaldırılmasına dair oylamaya ilgili yönetim kurulu üyesi, eşi ve alt-üst soyu (usul ve füruu) katılamaz. Bir yönetim kurulu üyesi kendisiyle ilgili oylamaya katılamaz ise de diğer yönetim kurulu üyesiyle ilgili oylamaya katılabilir. Dolayısıyla somut olayda kendisiyle ilgili toplantıda yönetim kurulu üyelerinin oyları sayılmadan yapılan hesaplamaya göre; şirketin toplam 163.200 payının bulunduğu, bu payların 1.658 adetinin davacıya, 53.847 adetinin …’a, 53.848 adetinin …’a, 53.847 adetinin …’e ait olduğu, anılan karara davacının olumsuz oy verdiği, diğer yönetim kurulu üyelerinin de kendisine yetki verilmesine ilişkin oylamada oy kullanmayacakları kabul edildiğinde kararın, 163.200 toplam oydan 107.694 oyla alındığı ve her bir yönetim kurulunun kendi açısından kullandığı oyların çıkarılması sonucu kararın gerekli nisapla alındığı, zira kardeşlerin bu oylamada oydan yoksunluklarının bulunmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince genel kurulun 10. maddesine yönelik istemin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi yerinde olmadığından davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir. İlk derece mahkemesi, genel kurulun 5. maddesinde yönetim kurulunun ibrasına dair alınan kararın, genel kurulda görüşülen denetçi raporunun usulüne uygun düzenlenmemiş olması, raporu düzenleyen kişinin denetçi sıfatının bulunmaması ve şirket hesapları ile bilançosunun ibraya esas olacak şekilde TTK’nın 402. maddesi gereğince düzenlenip ortakların görüşüne sunulması koşulunun gerçekleşmemiş olması nedeniyle, genel kurulda soyut olarak yapılan ibranın kanuna ve ana sözleşmeye aykırı olduğu anlaşılmakla, bu maddenin iptaline karar verilmiştir. Ancak, dosyanın incelenmesinde davalı şirketin yönetim kurulunun …, … ve …’den oluştuğu, her bir yönetim kurulu üyesinin kendi ibrasında oy kullanmadıkları, ancak birbirlerinin ibralarında oy kullandıkları anlaşılmaktadır.TTK’nın 436/2. maddesi gereğince, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz. Buradaki yoksunluk durumunun tespiti bakımından oy kullananlar arasındaki yakınlık önem arz etmemektedir. TTK’nın 436. maddesi hükmünün emredici nitelikte olması nedeniyle bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olup, bu oylar ile alınan genel kurul kararları da yoklukla malul geçersiz kararlar olacaktır. Bu durumda, esasen oy hakkından yoksun yönetim kurulu üyelerinin kullandıkları oy hiç yokmuş gibi karar nisabının hesaplanması gerekir. Hazirun cetvelinde …’ın 53.847 adet paya, …’ın 53.848 paya, …’in 53.848 paya, davacının ise 1.658 payla paya sahip oldukları görülmektedir. …, … ve … yönetim kurulu üyeleri olup, ibra oylamasında kullandıkları oylar geçersizdir. Davacıların olumsuz oy kullandıkları dikkate alındığında, ibra oylamasında yönetim kurulu üyelerinin ibrasına dair karar alınamamış (reddedilmiş) durumdadır. Bu nedenle ilk derece mahkemesince, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin alınan 5 numaralı kararın yoklukla malül olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı gerekçeyle kararın iptaline karar verilmesi hukuka aykırı olmuştur. Yokluk hali mahkemece resen gözetilmesi gereken bir durum olduğundan, bu husus istinaf sebebi olarak ileri sürülmemiş olmakla birlikte HMK’nın 33 ve 355. maddeleri gereğince, ilk derece mahkemesinin hukukun uygulanmasında yaptığı bu hatanın re’sen düzeltilmesine karar vermek gerekmiştir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarında esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle A)Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 14,90 TL nispi istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından sarfedilen istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2 maddeleri uyarınca kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;Davanın kısmen kabulü ile; 1-Davalı şirketin 26.07.2017 tarihli olağan genel kurulunda gündemin 3, 4 ve 8-a numaraları ile alınan kararların İPTALİNE, 2-Davalı şirketin anılan genel kurulunda yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olarak alınan 5 numaralı kararının, yoklukla malul geçersiz bir karar olduğunun tespitine, 3-Davacının, genel kurulun diğer maddeleriyle alınan kararlara yönelik iptal talebinin reddine, 4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi uyarınca belirlenen karar harcı olan 59,30 TL maktu harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile eksik harç olan 27,90 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 5-Davacı tarafından yapılan 3.480,00 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre takdir edilen 1.740,00 TL’lik bölümünün davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,6-Davalı tarafça yapılan 67,30 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre takdir edilen 33,65 TL’lik bölümünün davacıdan alınıp davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı kendisini vekill temsil ettirdiğinden, iş bu hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 8-Davalı kendisini vekill temsil ettirdiğinden, iş bu hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 9-Taraflarca yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların, karar kesinleştiğinde iadesine, 10-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, b-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru sırasında yatırılan 121,30 başvuru harcı giderinin ve 23,00 TL posta giderinin toplamı olan 144,30 TL istinaf kanun yolu giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 04.11.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.