Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/126 E. 2019/1369 K. 24.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/126
KARAR NO : 2019/1369
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2017/573 Esas – 2018/1000 Karar
TARİHİ: 04/10/2018
DAVA İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul-kısmen reddine ilişkin karara karşı davacı … davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesiyle; davalı şirketin 01/10/2015 – 30/09/2016 tarihleri arasında geçerli olan ve 15.00516.00 sayılı kredi sigorta poliçesi tanzim ettiğini, bu poliçenin ana poliçe olduğunu, yine ana poliçeye bağlı olarak aynı tarihler arasında geçerli olan … sayılı … poliçesi ile de müvekkili şirketin Almanya’da yerleşik … firmasına gerçekleştireceği ihracat bedellerinin 3.000.000,00 Euro tutarına kadar (alıcı limiti tutarı) tazmin etme yükümlülüğü altına girdiğini, davalının 05/01/2016 tarihinde alıcı limit tutarını 1.000.000,00 Euro’ya düşürerek 12/01/2016 tarihinde de limiti iptal ettiğini, bu tarihlerde …tarafından müvekkili şirkete 2016 yılında teslim edilmek üzere 02/11/2015 tarihinde verilen ancak henüz sevkiyatı yapılmamış 3.817.200,56 Euro’luk sipariş bulunduğunu, müvekkili şirketin alıcı limiti tutarının iptal edildiği 12/01/2016 tarihine kadar … poliçesi kapsamında Almanyada yerleşik … firmasına 75 gün vadeli 2015 yılı Ekim – Kasım ve Aralık aylarında düzenlenen 11 adet toplam tutarı 784.416,80 Euro olan sevkiyatları gerçekleştirdiğini, poliçe koşulları gereği davalıdan 06/01/2016 tarihinde bekleyen siparişler ile ilgili teminat talep edildiğini fakat 19/01/2016’da bu talebin reddedildiğini, böylece sigorta şirketinin sigortalısına, sigorta teminatına güvenerek alıcı firma tarafından verilen siparişlere istinaden iplik satın alınıp, ödemesi yapılan dokuma, boyama ve konfeksiyonu bitmiş ve ….için özel olarak üretilmiş ve başka bir şirkete satılamayacak ürünler için “artık size teminat vermiyoruz, kendi yöntemlerinizle kendinizi garantiye alın” biçiminde bir davranış içine girildiğini, bunun üzerine müvekkili şirket ürünlerinin … için özel üretilmesi ve başkasına satılamayacak olması sebebiyle adı geçen firma ile artık sigorta kapsamına girmeyecek olan yüklemeler için akreditifli satış yapma kararı verdiğini, bu kapsamda 10 adet fatura karşılığı 4.796.410,06 Euro’luk malın ….’e teslim edildiğini, müvekkili şirketin 24/03/2016 tarihinde …’dan doğan alacaklar için davalıya başvurduğunu, davanın bu kapsamda 1481 sayılı hasar dosyasını açtığını, poliçe özel şartları madde 4.4.3/d bendinin “karşılığında teminat olsun olmasın tüm risk fatura detayı ile birlikte yapılmalıdır.” şartı gereği teminat içinde olmayan ve ayrıntıları tabloda verilen akreditifli sevkıyatlar ile limit iptal edildikten sonra 19/01/2016 tarih ve 496744 nolu mal mukabili gerçekleştirilen 55.548,57 Euro tutarındaki sevkıyatın sigortacıya bildirildiğini, davalının 09/06/216 tarihli yazısı ile akreditifli sevkiyatlar ile limit iptal edildikten sonra gerçekleştirilen 496744 nolu faturanın sigorta teminatı dışında bırakıldığını, bildirilen hasar tutarının poliçeye özel ve genel şartları gereğince muafiyet ve limit dikkate alınması sonucu 781.416,80 Euro üzerinden %90 oranında teminat kapsamında ödenebileceğinin bildirildiği, davalının 19/01/2017 tarihli yazı ile hasar dosyasında yapılan ikinci değerlendirme sonunda güncel cari hesap ekstresi incelendiğinde, kalan bakiyeyi oluşturan 496768 – 496774 ve 496779 nolu faturaların akredidif ile yapılan satışlar olduğunun tespit edildiğini, kredi sigorta şartalarının A.7.1.2 maddesi gereğince sigorta teminatı dışında bırakıldığını bildirdiğini, ret gerekçesine dayanarak gösterinen maddenin somut olaydaki uyuşmazlıkla bir ilişkisinin bulunmadığını, müvekkili şirketin … yapacağı ihracat için sigortacı tarafından verilen limitin 12/01/2016 tarihinde iptal edildiğini, bu tarihten sonra … yapılan hiç bir sevkiyatın teminat içinde olmadığını, esasen vesaik mukabili akredidif ile yapılan sevkiyat olduğunu, hal böyle olunca ret gerekçesinin haksız olduğunu, teminat kapsamında yapılan ihracat tutarının 784.416,80 Euro olduğunu, poliçede beher muhafiyet 3.000,00 euro ve sigortasız olan %10 olarak belirlendiğini, bu itibarla ödenmesi gereken tazminatın 703.275,12 Euro olduğunu, kredi sigortası genel şartlarının A.6.2 maddesi uyarınca müdahale talebinin sigortacıya intikal etmesinden beş ay sonrasında ödeme yükümlülüğünün doğduğunu, buna göre 24/08/2016 tarihi itibariyle davalının temerrüde düştüğünü, bu kapsamda alacaklarının tahsili için İstanbul Anadolu .. İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını; davalının haksız bir itirazla takibi durdurduğunu belirterek; itirazın iptaline, takibin devamına ve davalıdan %20 oranında icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacının dayandığı poliçe kapsamında 19/10/2015 tarihinde alıcı için 3.000.000,00 Euro limit tahsis edildiğini, davacının 26/10/2015 tarihi itibariyle alıcıya sevkiyat yapmaya başladığını, 04/12/2015 tarihinde alıcı firmanın finansallarında olumsuz durumdan dolayı müvekkili şirket tarafından limiti 1.000.000,00 Euro’ya düşürüldüğünü, 08/01/2016 vade tarihli 3 faturanın alıcı tarafından ödenmediğini, 12/01/216 tarihinde davacının ilk kesilen faturası olan 26/10/2015 tarihli 3 faturanın vade tarihinde ödenmemesi nedeniyle limitin iptal edildiği, dolayısıyla 12/01/2016 tarihinden sonra kesilen tüm faturaların poliçe kapsamı dışında kaldığını, 14/01/2016 tarihinde davacı taraf elindeki ürünleri, vadesi geldiği halde ödeme yapmamış olan alıcısına gönderebilmek için akreditifli satış yaptığını, ürünlerin 19/01/2016 tarihinde sevk edilmesine rağmen durumu sigortacısına bildirmediğini, 19/01/2016 tarihli poliçede yer alan “bekleyen siparişler modülü” kapsamında müvekkili şirketten onay talep ettiğini, fakat alıcının tespit edilen olumsuz mali durumundan dolayı müvekkili şirketin bekleyen siparişler modülünün kullanılmasını uygun bulmayarak e-mail ile bu talebi reddettiğini, poliçe şartları gereği müvekkili şirketin risk izleme ve bilgi verme sorumluluğunu yerine getirerek zamanında bilgilendirme yaptığını, alıcının faturaları ödememesi ve finansal verilerinde oluşan olumsuzluklardan dolayı riskli bulunan alıcıya sevkiyat yapılmaması gerektiği ve bekleyen sevkiyatlara onay verilmeyeceğini sigortalıya gerekli açıklamalarla birlikte bildirdiğini, buna rağmen 04/02/2016 tarihinde davacının ikinci kez akreditifli satış yaptığını, bu satışı da davalı sigortacıya bildirmediğini, 04/02/2016 tarihinde sigorta tarafından gecikme bildirimi yapılmadığını; 09/02/2016 tarihinde davacının 3. defa akreditifli satış yaptığını, bu defa satışı müvekkili şirkete bildirdiğini, 29/02/2016 tarihinde müvekkili tarafından davacıya sevkiyat yapmaması gerektiği, gelecek olan ödemelerin poliçe şartları gereğince en eski açık faturayı kapatacağının belirtildiğini, 24/03/2016 tarihinde davacının müvekkili şirkete “müdahale talebinde” bulunduğunu, müdahale talebinin kredi sigortalarında hasar bildirimi anlamına geldiğini, dava konusu hasarda 09/06/216 tarihli tazminat hesaplamalarında kullanılan cari hesap ekstresinde akreditifli satışların karşılığında üçüncü taraflardan alınan tahsilatların yer almadığını, dosyada tahsilat görülemediğini ve bahsi geçen tutar olan 784.416,80 Euro’nun teminatlı olduğunun davacıya bildirildiğini, Ekim 2016’da yapılan analizde ise cari hesap ekstresine yansıyan tahsilatlar görüldüğünden tarihsel olarak en eski açık faturayı kapatacak şekilde hesaplamalar yapıldığını, yapılan tahsilat tutarının 784.416,80 Euro’yu geçtiğinden poliçe kapsamında kalan tutarın kapandığını tespit ettiklerini, sigorta poliçesi genel şartlarının A.7.1.7 maddesi uyarınca sigortalının ödeme güçlüğü içine düştüğünü bildirdiği alıcılara yapılan sevkiyat, teslimat ve hizmet sağlamadan doğan zararların teminat dışında kaldığını, davacının ilk kesilen 26/10/2015 tarihli 3 faturasının 08/01/2016 vade tarihinde ödenmemesi nedeniyle limit iptal edildiğinden, 12/01/216 tarihinden sonra kesilen tüm faturalar ile sevkiyatların poliçe kapsamı dışında olduğunu, sigorta ettirenin limiti iptal edilmesine rağmen, hem alıcının ödeme güçlüğüne düştüğünü bildiği halde, satış yaptığı sigorta poliçesinden kaynaklanan yükümlülüklere uymadığını, 14/01/2016 tarihinde davacı tarafın elindeki ürünleri vadesi geldiği halde ödeme yapmayan alıcısına gönderebilmek için akreditifli satış yaptığını, ürünleri 19/01/2016 tarihinde sevk etmesine rağmen durumu sigortacısına bildirmediğini, 19/01/2016 tarihinde davacının poliçesinde yer alan bekleyen siparişler modülü kapsamında onay talebinin, alıcının olumsuz mali durumlarından ötürü reddedildiğini, artık dava dilekçesinde iddia edildiği gibi bir üslubun kendilerince kullanılmadığını, müvekkili şirketin risk izleme ve bilgi verme sorumluluğunun zamanında yerine getirilerek yükümlülüklerinin karşılandığını, tüm bunlara rağmen bekleyen sipariş modülü ile ilgili onay da alınmaksızın siparişe istinaden ham madde alındığını, üretime başlandığının dava dilekçesinde kabul edildiğini, davacının basiretli tacir gibi hareket etme yükümlülüğüne aykırı davranmış olduğunu, buna rağmen 04/2/2016 tarihinde ikinci kez akreditifli satış yaptığını, bu satışında davalı sigortacıya bildirilmediğini, 04/02/2016 tarihinde sigortalı tarafından gecikme bildirimi yapıldığını, 09/02/2016 tarihinde davacının üçüncü defa akreditifli satış yaptığını, bu satışı da müvekkiline bildirdiğini, 29/02/2016 tarihinde müvekkili tarafından davacıya sevkiyat yapmaması gerektiği, gelecek olan ödemelerin poliçe şartları gereği en eski açık faturayı kapatacağının bildirildiğini, buna rağmen 24/03/2016 tarihinde davacının davalıya müdahale talebinde bulunduğunu, davacının talep konusu hasarının teminat haricinde kaldığını, poliçe genel şartlarının A.7.1 maddesinde akreditifli satışlar, ödeme güçlüğü içine düşen alıcıya yapılan sevkiyatların poliçe kapsamı dışında olduğunu, borcun teminatı aşan kısmı olarak değerlendirilen durumunun ise limit verilmiş olan dönemde yapılan limit üstü satışlardan kaynaklanan teminatı aşan kısım için tazminat ödemesine kadar yapılan tahsilatlar, en eski açık faturayı kapatarak limit verilen dönem için kesilen ve teminatlanmayan faturalar teminat altına alındığını, poliçe özel şartlarının hasar bildiriminden sonra yapılan tahsilatlar ile ilişkili 9.2.2 maddesinde bir bölümü teminat kapsamındaki borçlar, tazminat ödemesi öncesindeki tahsil edilen bütün tutarlar önce borcun teminatı aşan kısmından sayılacak ve tamamen sigorta ettirene ödeneceği düzenlemesinin bulunduğunu, özel şartlarının ikinci maddesinde sıralanan hallerden doğan tutarların teminatı aşan kısmın hesaplanmasında dikkate alınmayacağını, özel şartların 3. maddesinde sıralanan hallerden doğan tutarlar içierisinde akreditifli satışlar, ödeme güçlüğü çeken alıcılara yapılan satışlar sayıldığını, 09/06/2016 tarihli tazminat hesaplamasında kullanılan cari hesap ekstresinde üçüncü taraftan alınan tahsilatlar yer almadığından, 784.416,80 Euro’nun teminatlı olduğu davacıya iletilmişse de Ekim 2016’da yapılan analizlerde cari hesaba yansıyan tahsilatlar görüldüğünden, yapılan tahsilat tutarı da 784.416,80 Euro’yu geçtiğinden, poliçe kapsamında olan tutarın kapandığını, hasar ödemesinden sonra poliçe şartlarına uygun hareket edilip edilmediği, hasarın poliçe kapsamında olup olmadığını müvekkili şirketin her zaman denetleme hakkının bulunduğunu, hatta sonradan tespit edilen durumlarda hasar tazminatının geri istenebildiğini belirterek, haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 04/10/2018 tarihli, 2017/573 Esas – 2018/1000 Karar Karar sayılı kararında; “…Taraflar arasındaki uyuşmazlığın 12/01/216 tarihinde limit iptalinden sonra, davacı sigortalının vesaik mukabili yaptığı; satımlardan elde ettiği tahsilatın, limit iptali öncesinde oluşan rizikodan hasar bedelinden mahsup edilip edilmeyeceği; mahsup edilmeyecek ise, vesaik mukabili kalan satışların dışında kalan, diğer satışlardan dolayı tahsilatların hangi borca / satışa mahsubu noktasında toplandığı; buna göre de davacının davalıdan isteyebileceği hasar ödemesi miktarının icra takibi esnasındaki miktarının ne olacağı noktasında toplandığı belirlenmiştir. Vesaik mukabili terimi; ihracatçı firmanın yüklemeyi yapmasından sonra, ihracat evraklarının, bu mal bedelini tahsil edilebilmesi için bankasına bir tahsil talimatı ile birlikte verdiği, tahsil talimatını alan bankanında yurt dışındaki tahsil bankası aracılığı ile mal bedelini peşin olarak tahsil ettiği satışlardır. Öncelikle, vesaik mukabili yapılan satış poliçe şartları uyarınca zaten teminata dahil olmadığından, buna mukabil gelen satış bedelinin / tahsilatın poliçe teminatı kapsamında oluşan hasar bedelinden mahsup edilemeyeceği; dava dilekçesinde vesaik mukabili olduğu belirtilen satışların gösterildiği; yine bu satışlara ilişkin bedellerin ayrılması gerektiği belirlenmiştir. Bilirkişi heyeti raporunda 2 sayılı tabloda gösterilen tüm faturaların vesaik mukabili olduğu esasına göre hesap yapmış olup; mahkememizce son duruşmada bu husus taraf vekillerine sorulmuş; davacı vekili, bilirkişinin 2 nolu tabloda gösterdiği ve 5 nolu tablodada eşleştirdiği faturaların vesaik mukabili olmadığına dair bir itirazları bulunmadığını; hatta bunun üstü olan akredidifri işlemler olduğunu ve bedellerininde alındığını kabul etmekte olduğu görülmüştür. Hal böyle olunca, bilirkişiler tarafından 2 sayılı tabloda gösterildiği üzere vesaik mukabili olduğu bildirilen satışlar yönünden ilk vadenin 15/03/2016 olduğu, bu tarihten sonra gelen tahsilatların tarihleri gösterilmek suretiyle tek tek çıkarıldığı; dava dilekçesinde gösterilen ve 2 nolu tabloda tanıtılan satışların tamamının vesaik mukabili olduğu; aradaki küçük farklar hariç ilişkili havalelerin tutarlarına nazaran eşleştirildiği; vesaik mukabili olduğu beyan edilen tüm satış bedellerinin tahsilinden sonra 22/04/2016 günü havale edilen 127.914,33 Euro havalenin açıkta kaldığı; davacının vesaik mukabili olmayan 496721 sayılı 595.788,00 Euro’nun faturası mevcut olmakla beraber, öncelikli sigorta örtüsü kapsamında bulunan 324.687,79 euro borç bulunduğu; hangisine mahsubun yapılacağında poliçe özel şartları 9.2.2 maddesinin göz önünde tutulması gerektiği zira 496721 sayılı faturanın poliçe kapsamında satış olmadığı buna karşılık tahsilat tarihi itibariyle müdahale talebinin bulunduğu; 9.2.2 maddede “tazminat ödemesi öncesinde tahsil edilen bütün tutarlar önce borcun teminatı aşan kısmını sayılacağı ve tamamen sigorta ettirene ödeneceği, özel şartların 3. Maddesinde sıralanan hallerden doğan tutarlar teminatı aşan kısımlarda dikkate alınmayacağı” şeklinde açıklandığı; müdahale talebi mevcut fakat tazminat ödemesi yapılmamış iken, gelen bu ödemenin teminatı aşan kısma yapılmış sayılacağı bir başka anlatımla sigorta örtüsüne tabii borca sayılmayacağı; dolayısıyla kural olarak sigortalının diğer alacaklarına mahsubu gerektiği, ancak düzenleme özel şartlar 3’e atıf suretiyle istisna getirildiği, anılan özel şartların 3.3 maddesinde “ödeme güçlüğü içine düştüğü bilinen alıcıya yapılan satışların” teminatı aşan kısım hesaplamasında değerlendirilemeyeceği; 496721 sıra sayılı 595.788,00 Euro tutarlı faturaya konu sevkiyatın alıcının finansal durumundaki olumsuzluğunun sigortacı tarafından bildirilmesinden sonra yapılması sebebiyle, özel şartları madde 3.3. Uyarınca sigortacının durumunu kötüleştirmeyeceği ve mahsup kuralında teminat dışı borç kapsamından mahsup edilemeyeceği; bu durumda sigorta örtüsü altında kalan satışlardan önce muaccel bakiye borcun cari hesap incelemesi sonunda 324.687,79 Euro olarak tespit edildiği, 22/04/2016 tarihli havalenin ( vesaik mukabili ihracatların yukarıda diğer ödemelerin eşleştirilmesine göre) bu tutardan mahsubu gerektiği, buna göre risk altında bulunan borç tutarının 324.687,79 Euro – 127.914,33 Euro = 196.773,46 Euro olduğunu; netice olarak iptal öncesindeki satışlar sebebiyle davacının tahsil edemediği tutarın bir başka deyişle davalının teminat kapsamında oluşan hasar tutarının 196.773,46 Euro olduğu belirlenmiş; hasar tutarının 196.77,,46 Euro olduğu ve her hasarda 3.000,00 Euro muhafiyet bulunduğu, buna göre kalan miktarın 193,773,46 Euro olduğu; yine poliçe özel şartları gereği %10 oranın sigortasız bulunduğu bu nedenle 19.377,35 Euro’nun indirilmesi gerektiği; buna göre tazmini gereken zarar tutarının 174.396,11 Euro kaldığını; poliçe primi ile faturanın aynı para biriminde olduğu, hal böyle olunca poliçe özel şartlarını n15. Maddesi uyarınca teminat ödemelerinde poliçeye ait para biriminin kullanılmasının mümkün olduğu, davacınnıda Euro’nun tahsil tarihindeki TL karşılığını istemesinin makul olduğu, takipteki asıl alacak miktarının 174.396,11 Euro olması gerektiği belirlenmiş; takipteki birikmiş faiz talebi yönünden ise sözleşmenin A.6.2 maddesi uyarınca müdahale talebinin sigortacıya intikalinden 5 ay sonra ödeme yükümlülüğünün başladığı, buna karşılık özel şartlarının 8.3 maddesinde “sigortacı tazminat kredi sigortası genel şartlarının A.6.1 ve 6.2 maddelerinde belirtilen 5 aylık bekleme süresinden sonra ödeme yükümlülüğünü doğuran bilgi ve belgelerin kendisine ulaşmasından itibaren en geç 30 gün içinde sigorta ettirene ödemek zorunda olduğu” düzenlemesinin bulunduğu; bu durumda temerrütün 24/03/2016 tarihinde müdahale talebinde bulunulması nedeniyle 24/08/2016 tarihinin özel şart hükmü gereğince 30 gün eklenerek 23/09/2016 olarak bulunduğu, takip tarihine kadar 178 gün geçtiği ve istenebilecek faizin 1.998,63 Euro olduğu kabul edilerek bu miktarlar üzerinden itirazın iptaline karar verilmiş; alacak likit olduğundan asıl alacağın TL karşılığı olan 639.378,01 TL üzerinden %20 icra inkar tazminatına hükmedilmiş…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalının İstanbul Anadolu 8. İcra Müdürlüğünün 2017/7460 sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin 174.396,11 Euro asıl alacak, 1.998,63 Euro işlemiş faiz olmak üzere toplam 176.394,74 Euro üzerinden ve sadece asıl alacağa takip talebinde yazılı olan faiz işletilmek suretiyle takibin devamına, fazlaya dair itirazın iptali talebinin reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı … davalı vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Mahkemece 12.04.2018 tarihli duruşmada belirlediği uyuşmazlık konusunu, gerekçeli kararında değiştirdiğini, mahkemenin gerekçeli karara eklediği “mahsup edilmeyecek ise, vesaik mukabili kalan satışların dışında kalan, diğer satışlardan dolayı tahsilatların hangi borca / satışa mahsubu noktasında toplandığı” kısım ile ilgili, davalının böyle bir savunması ve talebi olmadığını, tarafların 12.04.2018 tarihli duruşmada, uyuşmazlık tespitine itiraz etmediklerini, davalı vekili “akredifli (vesaik mukabili) satışlar yönünden (nedeniyle) hiç bir şekilde hasar hesaplaması yapılamayacağı” iddiasını yinelediğini, mahkemenin, “HMK m.25 taraflarca getirilme ilkesini” ihlal ettiğini, davalı …, vesaik mukabili (akreditifli) sevkiyatlar için yapılan tahsilatların, poliçe teminatı içinde olan hasar bedelinden mahsup edileceğini, bu nedenle de sigortalıya tazminat ödenemeyeceği iddiasında olduğunu, mahkeme, davalının iddiasının geçerli olmadığını, mahsup yapılamayacağını tespit ettiğini, mahkemenin artık resen inceleyeceği başkaca bir durum olmadığını, HMK. m. 25 uyarınca mahkeme, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağını, ancak mahkemenin, kendi kendine, “vesaik mukabili (akreditifli) sevkiyatlar mahsup edilemez ama başka sevkiyatlar mahsup edilir” diyerek hiçbir şekilde anlaşılmayan mahsup işlemi yapmış ve hasar miktarını, 784.416,80 EUR’dan, 174.396,11 EUR’ya düşürdüğünü, davalının, vesaik mukabili sevkiyatlar dışındaki sevkiyatların mahsup edilmesi talebi olmadığı gibi, mahkemece mahsup edilen sevkiyatları zaten bildiğini ve mahsup işlemine konu etmediğini, mahkemenin cari hesap ekstresine dayanarak 09.06.2016 tarihinden önceki bir takım tahsilatları (Örneğin 30.12.2015, 11.01.2016, 15.02.2016 tarihli tahsilatlar gibi) tazminata konu sevkiyatlardan mahsup ettiğini (EK-5), ancak mahkemenin yaptığı mahsupları, sigorta şirketinin yapmadığını, sigorta şirketi cari hesap ekstresini incelediğini ve 09.06.2016 tarihli yazısıyla 781.416,80 eur ödeneceğini müvekkile bildirdiğini, davalı … şirketinin, 781.416,80 EUR ödeneceğini beyan ettiği 09.06.2016 tarihli yazısı itibari ile, mahkeme tarafından mahsup edilen tahsilatları bildiğini, davalının da 09.06.2016 tarihli yazısında belirttiği üzere hasara konu miktar 781.416,80 EUR olduğunu, poliçede sigortasız oran (muafiyet oranı) %10 olduğunu, bu itibarla, ödenecek tazminat tutarının 781.416,80 EUR x %90 = 703.275,12 EUR olduğunu, mahkeme tarafından tespit edilen 23.09.2016 temerrüt tarihine bir itirazlarının bulunmadığını, bu itibarla faize esas süre 178 gün olduğunu, buna göre birikmiş faiz tutarının 703.275,12 EUR x 178 gün x 2,35/36500 = 8.059,73 EUR olduğunu, davalının “akreditifli satışlar dolayısıyla edilen bedellerin mahsup edilebileceği” şeklindeki savunmasının, “teminat kapsamında olmayan satışlar dolayısıyla yapılan tahsilatların mahsup işlemine konu olamayacağı” gerekçesi ile mahkeme tarafından reddedildiğini, sigortacının, akreditifli sevkiyatlara ilişkin mahsup yapma hakkının bulunmadığını, mahkeme tarafından mahsup konusu yapılan bir takım tahsilatlara ilişkin ise, davalı … şirketinin bu tahsilatlara vakıf olduğunu fakat bir mahsup işlemi yapmadığını, bu hususta bir savunmasının ve de mahkemeden bir talebinin bulunmadığını, tazminat miktarına ilişkin yaptıkları hesaplamanın denetlenebileceğini,Ayrıca mahkemece kabul edilen tutar üzerinden inkar tazminatının da Euro cinsinden belirlenmesi gerekirken, TL karşılığı üzerinden hüküm altına alınmasının da doğru olmadığını ileri sürerek, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/10/2018 tarih ve 2017/573 E., 2018/1000 K. sayılı kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasını ve takibin 703.275,12 Euro asıl alacak, 8.059,73 Euro işlemiş faiz olmak üzere toplam 711.334,85 Euro üzerinden ve sadece asıl alacağa takip talebinde yazılı olan faiz oranıyla faiz işletilmek suretiyle devamını, takibin devam etmesine karar verilen toplam 711.334,85 Euro alacak üzerinden %20 icra inkar tazminatı olan 142.266,97 Euro’nun yargılama giderleriyle birlikte hüküm altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: 12.01.2016 tarihinden sonra kesilen tüm faturaların poliçe kapsamı dışında olduğunu, bu sebeple davacı’nın sadece 12.01.2016 tarihine kadar fatura kestiğini ve vesaik mukabili olmayan faturaların poliçe kapsamında sayılacağını, mahkeme’ye sunulan cevap, ikinci cevap dilekçelerinde ve bilirkişi raporunda yer alan kısmında da ifade edildiği üzere davacı’nın poliçe teminatı kapsamında yer alan faturaları toplamı 784.416,80 Euro olduğunu, söz konusu hususun davalı, müvekkili şirketin, bilirkişiler ve mahkeme tarafından tartışma konusu dışında bırakıldığını, taraflar arasındaki uyuşmazlığın “Davacı’nın limit iptali öncesinde ve sonrasında elde ettiği tahsilatın rizikodan düşülüp düşülemeyeceği veya ne kadarlık tutarın rizikodan düşüleceği hususunda” toplandığını, bilirkişi’nin raporunda da ifade edildiği üzere ilk mal sevkiyatı öncesinde davacı’nın cari hesabında alıcı firma’nın 1.788.215,46 Euro borcu bulunduğunu, her biri bilirkişiler tarafından da onaylanan ve mahkemeye de sunulan bilirkişi raporu’nda da yer alan ödemelerin toplamı 2.375.858,80 Euro olduğunu, iki tutar arasındaki farkın ( 2.572.632,26 Euro – 2.375.858,80 Euro) 196.773,46 Euro olduğunu, bu bağlamda her ne kadar davacı’nın akreditif ve vesaik mukabili gerçekleşen işlemleri teminat dışında kabul edilmişse de bu işlemler nedeniyle tahsil edilen tutarlar teminata konu tutardan düşülmesi gerektiğini, ilgili tutar teminat kapsamında kalan 174.396,11 Euro’yu fazlasıyla kapatacağını, bu nedenle, poliçe özel şartlarının “bir bölümü teminat kapsamındaki borçlar” başlıklı 9.2.2. maddesi uyarınca, davacının herhangi bir tutara hak kazanmasının mümkün olmadığını, bu yönüyle davanın reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, hem genel şartlar hem de özel şartlar gereğince akreditifli şatışların borcun teminatı aşan kısmına dahil olmadığını, mahkeme tarafından müvekkili şirket aleyhine hükmedilen icra inkar tazminatının hukuka aykırı nitelikte olduğunu, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek ihtiraz-ı kaydı ile , müvekkili şirket hakkında aleyhe karar verilse dahi mahkeme tarafından icra inkar tazminatına hükmedilmesi yerleşik yargıtay içtihatlarına ve somut olayın durumuna aykırılık teşkil ettiğini, mahkeme’nin bu yöndeki kararının da mutlak suretle kaldırılması gerektiğini, mahkeme tarafından verilen gerekçeli kararda icra inkâr tazminatının tüm talep tutarı üzerinden verildiğini, davacı’nın dava konusu taleplerinin 1/3’ünden azını kabul eden ve davayı büyük ölçüde reddeden mahkeme’nin icra inkar tazminatını takip tutarının tamamı üzerinden vermesinin de hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, belirtilen sebepler ve dosyanın resen incelenmesi sonucunda ortaya çıkacak nedenler dikkate alınarak mahkeme tarafından verilen yasa ve usule aykırı karara karşı icranın geri bırakılması talepli olarak istinaf kanun yoluna başvurduklarını, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen mahkeme kararının kaldırılarak davanın tüm talepler yönünden reddini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin tamamının davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, dava dışı alıcıya satılan ve tahsil edilemeyen mal bedellerinin, kredi sigorta poliçesi kapsamında davalı sigortacıdan tahsili istemiyle başlatılmış olan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarıca, taraf vekillerince ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde:Davalı vekili, istinaf dilekçesinde, davalının yaptığı akreditifli satışlar nedeniyle yaptığı tahsilatların da sigorta teminatı kapsamında kalan alacaktan mahsubu gerektiğini, bu mahsubun yapılması halinde davacının bakiye alacağının kalmadığını ileri sürmüştür. Buna gerekçe olarak, poliçe genel şartlarının teminat dışı kalan halleri düzenleyen A.7.1.2. maddesine, sigorta sözleşmesi özel şartlarının teminat dışında kalan halleri düzenleyen 3.3.maddesine ve “Bir bölümü Temin Dışındaki Borçlar” başlıklı 9.2.2. maddesine dayandırmıştır.Davalı, bilirkişi kurulunun cari hesabın bütününü dikkate alarak yaptığı hesaplama doğrultusunda, davacının sigorta poliçesi kapsamında kalan satış tutarının 2.572.633,26 Euro olduğu, davacının dava dışı alıcıdan sigorta poliçesi kapsamında kalan ödeme tutarının 2.375.858,80 Euro olduğunu, böylece davacının tahsil edemediği tutarın 196.773,46 Euro olduğunun tespit edildiğini, ancak poliçe sona erdikten sonra davacının aynı alıcıya yaptığı akreditifli satışlar nedeniyle elde ettiği tahsilatların öncelikle bu bakiyeye mahsubu gerektiğini, bu mahsubun yapılması sonucu davalının davacıya ödemesi gereken bir sigorta tazminatının kalmadığını ileri sürmektedir. Davalının bu savunmasını dayandırdığı poliçe özel ve genel şartlarının incelenmesinde: Poliçe genel şartlarının A.7. maddesinde, poliçe teminatı dışında kalan haller sayılmış olup davalının dayandığı A.7.1.2. bendinde, “Bedeli teslimden önce ödenen veya bir banka yada özel finans kurumu tarafından teminat mektubu verilmek suretiyle teyit edilen veya sigortalının ülkesindeki bir banka tarafından gayrikabilirücu vesaik karşılığı akreditif verilmek suretiyle teyit edilen satış” ın teminat dışı olduğu belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre, davacının akreditif karşılığı yaptığı satışlar sigorta teminatının dışındadır. Esasen akreditifli satışlarda, mal bedelinin tahsil edilememe riski bulunmadığından, bu tür satışların teminat dışı tutulması olağandır. Buna göre, davacının akreditifli satış yapabilme ihtimali taraflarca öngörülmüş ve bu tür satışlar sigorta ilişkisinin dışında tutulmuştur. Ayrıca akreditifli satışlardan elde edilecek tahsilatın davalının sorumlu olduğu sigorta tazminatı tutarından mahsup edileceğine dair bir poliçe hükmü de bulunmamaktadır. Kaldı ki davacı tarafından yapılan akreditifli satışların tamamı sigorta poliçesinin iptali edildiği yani sigorta ilişkisinin sona erdiği tarihten sonra yapılmıştır. Bu nedenle anılan A.7.1.2 hükmünün davalı lehine savunma imkanı yaratın bir olanak tanımadığı anlaşılmaktır. İstinaf dilekçesinde dayanak yapılan sigorta özel şartlarının 3. maddesi teminat dışı kalan haller başlıklı olup, 3.3. bendindeki düzenlemeye göre “Sigorta ettiren/sigortalının ödeme güçlüğü içine düştüğünü ve iflas erteleme prosedürü başlattığını bildiği ve konkordato ilan eden veya hakkında iflas kararı verilen bir alıcıya yapılmış sevkiyat, teslimat veya hizmet sağlamadan kaynaklanan alacaklar” rın teminat dışı kaldığı belirtilmiştir. Somut olayda, davalı … şirketinin, alıcı firmanın alıcı güçlüğü içine düşmesi üzerine poliçeyi tek taraflı olarak iptal ettiği, teminatın kaldırıldığı 12.01.2016 tarihi itibariyle sigorta teminatının sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı, akreditifli satışları, sigorta koruması sona erdikten sonra yapmıştır. Zaten akreditifli satışlar, sigortanın yürürlükte olduğu dönemde yapılmış olsaydı bile sigorta ilişkisi dışındadır. Bu durumda sigorta ilişkisi sona erdikten sonra, davacının kendisini güvence altına almak üzere tüm satışları akreditifli yapmış olması, sigorta ilişkisine aykırı bir davranış olarak değerlendirilemez. Sigorta ilişkisi devam ettiği dönemde dahi akreditifli satışlardan elde edilen tahsilatlar davalı … şirketinin sorumluluğundan kalan alacaktan düşülemeyeceği gibi, sigorta ilişkisi sona erdikten sonra yapılan akreditifli satışlardan elde edilen tahsilatların, davalının sorumlu olduğu sigorta tazminatından düşülmeyeceği açıktır. Yukarıda anılan özel şartlar 3.3. maddesi davalıya böyle bir mahsup imkanı vermeyeceğinden, davalının bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili poliçe özel şartlarının 9.2.2. maddesine dayanarak da bu mahsup işleminin yapılması gerektiğini savunmuştur. Özel şartların 9. maddesi “Tahsil Edilen Tutarın Dağılımı” başlığını taşımaktadır. 9.2. maddesi hasar bildiriminden sonra yapılan tahsilatların ne şekilde mahsup edileceğini düzenlemektedir. 9.2.2. bendinde, bir bölümü teminat kapsamındaki borçlar başlığı altında, “Tazminat ödenmesi öncesinde tahsil edilen bütün tutarlar önce, borcun teminatı aşın kısmına sayılacak ve tamamen sigorta ettiren/sigortalıya ödenecektir. Özel şartların 3. maddesinde sıralanan hallerden doğan tutarlar, teminatı aşan kısmın hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır” düzenlemesini içermektedir. Bu maddenin uygulanabilmesi için davacının, sigorta korumasının devam ettiği dönemde ve poliçenin yürürlükte olduğu süreçte poliçe limitinin üstünde bir satış yapma ihtimalini düzenlemektedir. Somut olayda ise poliçe limiti son indirim sonrasında 1.000.000 Euro olup, davacının poliçe dönemi içinde yaptığı satış tutarı 784.414 Euro ‘dur. Orta yerde limitin aşılması söz konusu olmadığından bu özel şartın uygulanma alanı yoktur. Kaldı ki yukarıda açıklandığı üzere, davacının, poliçe dönemi sona erdikten sonra yaptığı akreditifli satışlar özel şartların 3. maddesinde sayılan bir hal olarak değerlendirilemez.Tüm bu açıklamalara göre, davalı vekilinin, akreditifli satışlardan elde edilen tahsilatların sigorta kuvertürü kapsamındaki alacaklardan mahsup edilmesi gerektiği yönündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalının diğer istinaf nedeni ise icra inkar tazminatına yöneliktir. Taraflar arasındaki sigorta ilişkisi değerlendirildiğinde, poliçe özel ve genel şartlarına göre davacı, tüm satış ve tahsilat bilgilerini davalı … şirketine vermektedir. Davalı …, poliçe hükümleri ışığında, sunulan verileri değerlendirerek sigorta kapsamında davacıya yapması gereken ödeme miktarını hesaplayacak durumdadır. Tedbirli bir tacir gibi ve bir sigorta şirketi olarak özen kurumu olmanın gereklerine uygun olarak davranması gereken davalının, elindeki verileri işleyerek borç miktarını hesaplaması ve takibe itirazını buna göre yapması gerekir. Bu açıklamalara göre, takibe ve mahkemenin kabulüne konu alacak likit olduğundan ilk derece mahkemesinin icra inkar tazminatına hükmetmiş olması isabetli bulunmuş, davalı vekilinin buna yönelik istinaf talebi reddedilmiştir.Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde:Davacı vekili, ilk derece mahkemesinin, davalının savunmasında ileri sürmediği bir hususu dikkate alarak mahsup işlemi yapmasının HMK’nın 25. maddesinde düzenlenen taraflarca getirilme ilkesini ihlal ettiğini, davalının davanın başından itibaren, hem temel dilekçelerinde hemde diğer beyanlarında sadece akreditifli satışların bedellerinin mahsubu sonucu bakiye borçlarının kalmadığını savunduğunu, bunun dışında yapılan tahsilatların mahsubu gerektiği yönünde bir savunması bulunmadığını, buna rağmen bilirkişi kurulunun akreditifli satışlar dışında yapılan tahsilatların davalı … şirketinin borcundan mahsup etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir. HMK’nın 25. maddesinde taraflarca getirilmesi ilkesi düzenlenmiş ve kanunda öngörülen istisnalar dışında hakimin, iki taraftan birinin söylemediği bir şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı düzenlenmiştir. Somut olayda davacı, dava dışı alıcıya yaptığı satışlardan tahsil edemediği tutarları, bu rizikoyu teminat altına alan davalı sigortacısından talep etmektedir. Yani davacı, yaptığı ticari satımlardan bedelini tahsil edemediği kısım için zarara uğradığını iddia etmekte ve bu zararının davalı … tarafından ödenmesini istemektedir. Bu halde davacı öncelikle, zararının varlığını ve miktarını ispatla yükümlüdür. Ancak bu zarar ispat edildiğinde sigorta tazminatına hak kazanacaktır. Davacın zararı ise, poliçe kapsamı dışında kalan satışlardan bedelini tahsil edemediği satış bedeli kadardır. Yani bu husus savunmayla değil iddia ile ilgili olup, iddianın ispatına yönelik bir husustur. Elbette ki davacı satıcı, dava dışı alıcıdan bedelini tahsil ettiği faturalar için sigorta şirketinden tazmin talebinde bulunamayacaktır. Bu nedenle bilirkişi kurulunun, davacı satıcı ile dava dışı alıcı arasındaki cari hesap ilişkisinin tümünü dikkate alarak hesaplama yapmış olması ve poliçe özel ve genel şartları ışığında, akreditifli satışlarla ilgisi kurulamayan tahsilatları en eski faturadan başlayarak mahsup etmek suretiyle, sigorta teminatı kapsamında kalan ve bedeli tahsil edilemeyen bakiye satış bedeli alacağını hesaplamış olması isabetlidir. Davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekili, 09.06.2016 tarihli yazıda 781.416,80 Euro ödemeyi kabul ettiğini, daha sonra 19.01.2017 tarihli yazısında akreditifli satışları gerekçe göstererek ödeme talebini reddettiğini davadaki savunmasında da akreditifli satışlardan elde edilen tahsilatın mahsubu sonucu borçlarının kalmadığını savunduğu, gerek bilirkişi kurulunca ve gerek ilk derece mahkemesince bu savunma reddedildiğine göre başkaca inceleme yapılmadan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini savunmuş ise de yukarıda açıklandığı üzere, davacının ancak gerçek zararının tazminini talep etme hakkı bulunduğundan bu savunma yerinde görülmemiştir. Kaldı ki, poliçe özel şartlarının 8.4. maddesine göre tazminat ödenmesinden sonra bile, bu ödemenin yapılmaması gerektiği ortaya çıkarsa sigortalı aldığı tahsilatı iade etmekle yükümlüdür. Yine 9.2.2. maddesinin son cümlesine göre tazminat ödendikten sonra yapılacak tahsilatlar sigortacıya ait olacaktır. Bu hükümlere göre davacı sigortalı, sadece gerçek zararını, yani bedelini tahsil edemediği fatura tutarlarını sigorta şirketinden isteyebilecektir. Bu nedenlerle akreditifli satışlarla ilgisi kurulamayan tahsilatların en eski faturadan itibaren mahsup edilerek bakiye alacağının hesaplanmış olması isabetli olup davacı vekilinin davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan tüm bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Bakiye 33.132,93 TL nispi istinaf harcının davalıdan tahsiline, Hazineye irad kaydına, 3-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 3531.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 24/10/2019 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.