Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1225 E. 2022/75 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1225
KARAR NO: 2022/75
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21.06.2018
NUMARASI: 2014/350 Esas – 2018/820 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 25/08/2010
BİRLEŞEN İSTANBUL 39. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2011/346 E. SAYILI DOSYASI
DAVA: Menfi Tespit
Taraflar arasındaki tazminat-menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın reddine birleşen davanın kabulüne dairk verilen hükme karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin emlak danışmanlık şirketi …’ın Türkiye yetkili temsilciliği ile yaptığı franchise sözleşmesi kapsamında faaliyet gösterdiğini, davalının imzaladığı “Müşteri Temsilciliği Sözleşmesi” kapsamında her türlü gayrimenkulün alım satımı kiralanması vb. konularda bağımsız emlak danışmanı olarak çalıştığını, davalının 18/08/2009 tarihli ihtarnameyle sözleşmeyi feshettiğini, ancak yaklaşık iki ay sonra diğer davalı şirketi kurarak davacı ile yoğun rekabet oluşturacak şekilde ticari faaliyete başladığını, bu durumun gerek taraflar arasındaki sözleşmeye gerekse TTK’nın ilgili maddelerine göre açıkça haksız rekabet olduğunu, tarafların imzalamış olduğu sözleşme uyarınca davalının, davacı müvekkilinin yürüttüğü işe benzer bir işi sözleşmenin geçerli olduğu ilçe sınırlarında yapmayacağını, aksi halde 20.000 USD cezai şart ödemeyi kabul ettiğini belirterek, davalıların rekabet etme yasağına aykırı faaliyette bulunup bulunmadığının tespitine, haksız rekabetin men’ine, sözleşmenin 4. maddesinin 9. bendine aykırı davranışları nedeniyle 20.000 USD olan ceza şartından şimdilik 2.500 USD’nin dava tarihinden itibaren işleyecek, bankaların bir yıl vadeli dolar cinsi ticari kredilere uyguladıkları en yüksek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalıların haksız portföy transferi nedeniyle tahakkuk eden 10.000 USD cezai şartından şimdilik 2.500 USD’nin dava tarihinden itibaren işleyecek bankaların bir yıl vadeli dolar cinsi ticari kredilere uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, davalıların haksız rekabet oluşturan fiilleri nedeniyle 1.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, tüm yargılama giderlerinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; öncelikle huzurdaki davanın görevli Mahkemede açılmadığını, sözleşmenin tipik bir hizmet sözleşmesi olması nedeniyle görevli mahkemenin İstanbul İş Mahkemesi olduğundan davanın görev yönünden reddi gerektiğini, aksi karar verilmesi halinde ise davacı tarafından müvekkiline sözleşme yapılırken imzalatılan ve rekabet yasağından doğduğu iddia edilen borca ilişkin İstanbul 5. İş Mahkemesinin 2009/962 E. sayılı dosyasının sonucunun beklenilmesi gerektiğini, davacının, müvekkili ile sözleşme akdederken müvekkiline vade ve miktarları boş senetler imzalattığını, müvekkilinin işyerinden ayrılmak istediğinde sözleşmeyi usulüne uygun olarak göndermiş olduğu ihtarname ile senetlerin iadesini talep ettiğini, ancak davacı şirketin senetlerin iadesini reddederek tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile müvekkiline ödeme emri gönderdiğini, müvekkilinin bu senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespiti bakımından İstanbul 5. İş Mahkemesinin 2009/962 E. sayılı dosyasında menfi tespit davası açtığını, müvekkilinin iş akdinin feshi evresinde tarafların karşılıklı ibralaşmaları sebebiyle davacının davalıdan herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığını, davacının tüzel kişilik olması nedeniyle manevi tazminat talep edemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen İstanbul 39. ATM’nin 2011/346 E. Sayılı dosyasında davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirket ile sözleşme yaparken vade ve miktarları boş olan senetleri imzaladığını, müvekkilinin beş yıl bu şirkette çalıştıktan sonra sözleşmeyi usulüne uygun olarak feshettiğini ve imzalamış olduğu senetlerin iadesini talep ettiğini, ancak davalı şirketin senetlerin iadesini reddederek müvekkili hakkında icra takibine girdiğini belirterek, davalı şirket tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile takibe konulan toplam 20.000 USD tutarlı ve 17/08/2009-04/09/2009- 18/09/2009- 02/10/2009 ve 16/10/2009 vadeli senetler nedeniyle müvekkilinin davalı şirkete borcu olmadığının tespitine, icra veznesine ödenecek paranın davalı şirkete ödenmesinin durdurulması için ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen dosyada davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacının, müvekkiline keşide ettiği bonaların tüm yasal şekil şartlarını içerir vaziyette müvekkiline teslim ettiğini, davacının açık bono teslim ettiğine dair iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacının iddiaları arasında ciddi çelişki ve uyumsuzluk olduğunu, davacının ihtiyati tedbir talebinin reddi gerektiğini belirterek, davanın ve tedbir talebibinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Asıl dava; rekabet yasağına aykırılık iddiasıyla açılan maddi manevi tazminat, birleşen dava ise menfi tespit istemine yöneliktir. Asıl dava yönünden davacı birleşen dosya davalısı şirket ile davalı birleşen dosya davacı … arasında imza edilen müşteri temsilciliği sözleşmesi kapsamında rekabet yasağına aykırı davranıldığı iddiasıyla cezai şart alacağı alacağı isteminde bulunulmuş ise de Anayasanın 48. maddesi hükmünce herkesin çalışma hak ve hürriyetine sahip olduğu ilkesi ışığında, taraflar arasında rekabet etmeme yönünde sözleşme akdedilmesi mümkün olmakla birlikte somut olayda 818 Sayılı Borçlar Kanunu döneminde hazırlanan sözleşmenin rekabet yasağına dair hükmünün matbu nitelikte, rekabetin tümden sonlandırılıp tekel oluşturma sonucuna varılacak düzeyde ve davalı birleşen dosya davacısı açısından kelepçe sözleşme niteliğinde bulunduğunun takdiriyle yasal şartları oluşmadığından keza asıl dosya davalısı şirket aleyhine sözleşmeye aykırılık temelinde bir talepte bulunulması söz konusu olmayıp haksız fiile dayalı olarak davalı şirketin davacı şirket aleyhine zarara uğratma kastı bulunduğuna ilişkin herhangi bir delil de bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine erişilmiştir. Birleşen davada dava konusu edilen senetlerin işe girişte teminat amaçlı olarak verildiği iddiasıyla başlatılan icra takibine yönelik menfi tespit isteminde bulunulmuştur. Dosyada mübrez haldeki dava öncesinde davacı birleşen dosya davalısı şirketin karşı tarafın Beşiktaş … Noterliği’nce gönderilen 18/08/2009 tarihli söz konusu senetlerin iadesi talebine dair göndermiş olduğu ihtarname tebliğinin akabinde cevabi ihtarname başlığı altında Beyoğlu … Noterliği aracılığıyla keşide etmiş olduğu karşı ihtarnamesinde iadesi istenilen ve aynı zamanda icra ve dava konusu olan senetlerin sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre içinde ortaya çıkan yükümlülüklerden dolayı keşide edilmiş olduğunun açıkça ifade edildiği bu minvalde senetlerin teminat fonksiyonu taşıdığının davacı birleşen dosya davalısı şirketin esasen kabulünde olduğu, yine alınan yeminli tanık beyanlarının davalı birleşen dosya davacısının iddiasını doğruladığı ve davacı birleşen dosya davalısı şirketin davalı birleşen dosya davacısından güncel – geçerli bir başka alacağı da tespit edilemediğinden teminat amaçlı olarak işe girişte alındığı kabul edilen senetler yönünden birleşen dosyadaki menfi tespit isteminin kabulü gerekmiş, yargılama sırasında borç ödenmekle istirdat davasına dönüştüğü dikkate alınarak…” gerekçesiyle; asıl dava yönünden davacı birleşen dosya davalısının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, birleşen İstanbul (Kapatılan) 39. ATM’nin 2011/346 Esas sayılı menfi tespit davası yönünden davalı birleşen dosya davacısının İstanbul … İcra Müd. … E. sayılı dosyasıyla yürütülen takipte asıl borç ve takip öncesi işletilen faiz talebi yönünden davacı birleşen dosya davalısına borçlu olmadığının tespitine, yargılama sırasında dava konusu senet bedelinin ödendiği ve dava istirdat davasına dönüştüğünden dosya kapsamında davacı birleşen dosya davalısına yapılan ödemelerin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacı birleşen dosya davalısından tahsili ile davalı birleşen dosya davacısına verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Esas dava yönünden: öncelikle ilk derece mahkemesinin sözleşmedeki “rekabet etmeme yükümlülüğüne ilişkin” maddeyi Borçlar Kanunu kapsamında değerlendirmesinin ve bunun sonucunda da davanın reddine karar vermesinin fahiş hatalı olduğunu, zira Borçlar Kanunu’nda düzenlenen rekabet yasağının işçi ile işveren arasındaki rekabet yasağı olduğunu, ancak davalı yanın müvekkili şirketin işçisi olmadığını, davalı yanın tacir olduğunu, taraflar arasındaki ilişkinin işçi işveren ilişkisi olmadığının zaten kesinleşen mahkeme kararı ile sabit olduğunu ve iş bu dosya görevsizlik kararı verilmek suretiyle Ticaret Mahkemesi önüne geldiğini, dolayısıyla Borçlar Kanunu’nda düzenlenen rekabet yasağının huzurdaki olaya uygulanamayacağını, uygulanması gereken hükümlerin TTK hükümleri olduğunu, Dava tarihinde yürürlükte bulunan TTK’nın 57/10. maddesinde; “Rakipler hakkında da cari olan konarı, nizamname, mukavele yahut mesleki veya mahalli adetlerle tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına riayet etmemeyi” haksız rekabet olarak nitelediğini, madde metninden de anlaşılacağı üzere, sadece sözleşme hükümlerine aykırı hareket etmenin dahi haksız rekabet oluşturmadığını, Doktrin ve Yargıtay içtihatlarına göre; rekabet yasağı sözleşmeleri zaman, yer ve konu açısından sınırlandırılmamışsa kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenen rekabet yasağı yalnızca iki yıllık süre için öngörülmüş ve bu yasak coğrafi olarak Beşiktaş ilçesi ile sınırlandığını, 10.02.2015 tarihli bilirkişi 2. ek raporunda da belirtildiği gibi, Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre, işçi ile işveren arasındaki iş sözleşmelerinde dahi öngörülen rekabet yasağına ilişkin hükümler geçerli kabul edilirken iki davalının tacir olduğunu, dava konusu sözleşmede verilen hükmün çalışma hürriyetine aykırı olduğunun düşünülemeyeceğini, bu itibarla bilirkişilerce de tespit edildiği gibi sözleşmede kararlaştırılan rekabet yasağına dair hükümlerin geçerli olduğunu, Tüm bunlar dışında, huzurda görülen asıl dava ile konuları tamamen ayrı yalnızca davalılarından biri farklı olan İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/307 E. sayılı dosyası ile görülen davada haksız rekabet nedeniyle cezai şart isteminin kabulüne karar verildiğini, iş bu karar üzerine yapılan istinaf başvurularının ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2017/825 E.H 2016/685 K. sayılı kararı ile esastan reddedildiğini, kararı emsal olarak dilekçe ekinde sunduklarını, Birleşen dava yönünden: bonoların teminat senedi olduğuna hükmetmenin kanuna ve Yargıtay içtihatlarına açıkça aykırı olduğunu, Yargıtay içtihatlarına göre bononun teminat senedi olduğunun ispatının davacıya ait olduğunu ve bononun teminat senedi olduğuna dair açılan menfi tespit davasının tanıkla ispatının mümkün olmadığını, bu hususun; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2003/10 E – 2003/1258 K sayılı kararında; “Dava, teminat senedi iddiasına dayalı menfi tespit talebine ilişkindir. Mahkemece, davacının senedin teminat senedi olduğunu ve bedelsiz kaldığını yazılı delille kanıtlayamadığı, tanık dinlenmesine davalı tarafın muvafakat etmediği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karar yerindedir” denildiğini, yerleşim içtihadın bu yönde olduğunu, Yargıtay HGK’nun 28.03,2018 tarih, 2017/1140 E- 2018/563 K sayılı kararında, “Takipte dayanılan bononun arka yüzünde ‘teminat senedidir’ ibaresi bulunmaktadır. Bonoda teminat kaydı varsa da neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu ibare bononun mücerretlik vasfım ortadan kaldırmaz, Bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (İİK’nun 169/a maddesinde öngörülen) ile teminat senedi olduğunun kanıtlanması gerekir…” denmekle, bonoda “teminat senedi” ibaresi bulunsa dahi neyin teminatı olduğunun yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğinin belirtildiğini, dolayısıyla ispat külfetinin karşı tarafa ait olduğunu, ancak karşı yanca bu durumun ispatı için herhangi bir belge sunulamadığını ve bonoların teminat senedi olmadığının sabit olduğunu, Ayrıca huzurda görülen birleşen dava ile konuları tamamen aynı, davalısı aynı (müvekkili şirket), yalnızca davacısı farklı olan İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/461 E. sayılı dosyası üzerinden görülen davada; davacının davasının reddine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 13,06.2013 tarihli, 2013/5557 E- 2013/11061 K sayılı kararıyla onandığını, davacının yanın karar düzeltme talebinin ise yine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2013/14815 E- 2013/17956 K sayılı kararıyla reddedildiğini ve bu suretle ilk derece mahkemesinin ret kararının kesinleştiğini, Hükümde atıf yapılan 20.08.2009 tarihli cevabi ihtarnamede de iş bu davadaki taleplerle çelişen bir durum bulunmadığını, cevabi ihtarnamede iadesi talep edilen senetlerin, gerek davacının müvekkili şirket ile imzaladığı sözleşmeden gerekse sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre içinde ortaya çıkan yükümlülüklerinden dolayı keşide edilmiş olduğunun belirtildiğini, zaten dava konusu bonoların birleşen dava davacısının ödemediği yönetici ücretleri ile müvekkilinden aldığı borçlar mukabilinde tanzim edildiğini, dolayısıyla 20.08.2009 tarihli ihtarnamenin davadaki iddia ve taleplerinin çelişen bir yanı olmadığını, Tüm bu hususlar dışında, dosyadan en son tanzim edilen bila tarihli bilirkişi raporu ile 18.04.2012 tarihli kök bilirkişi raporu ve bu rapora ek diğer iki bilirkişi raporunun tamamen birbirine zıt olduğunu, Asıl davada davalının sözleşmenin 4.9 maddesi ile belirlenen haksız rekabet teşkil eden fiilleri sebebiyle manevi tazminat talep edilebileceği, birleşen davada menfi tespit davasına konu senetler bakımından senetlerin bedelsizliğinın olayda kesin delillerle ispatlanmaması sebebiyle iş bu menfi tespit talebinin hukuken korunabilmesinin mümkün olmadığı ve kabul edilemeyeceğinin belirtildiğini, Dosyadaki üç bilirkişi raporuna tamamen aykırı olarak düzenlenen bir bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm verildiğini Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri gibi asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, taraflar arasında yapılan müşteri temsilciliği sözleşmesinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükmün ihlal edildiği iddiasına dayalı haksız rekabetin tespiti, tazminat, haksız portföy transferine dayalı cezai şart alacağı ve manevi tazminat istemine; birleşen dava ise menfi tespit istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda asıl davadaki rekabet yasağının ihlali nedeniyle tazminat, haksız portföy transferine dayalı cezai şart ve manevi tazminat talebinin reddine, birleşen davanın ise kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 4.9 maddesinde, davalının sözleşmenin geçerli olduğu süre ile, sözleşmenin sona erdirilmesinden itibaren iki yıl içerisinde sözleşme çerçevesinde yürüttüğü işe benzer ya da rekabet halinde Remax franchise alanının işi ile bir başka şekilde bağlı işi sözleşmenin geçerli olduğu ilçe sınırları dahilinde yapmayacağını taahhüt ettiği düzenlenmiş olup, davacı tarafından dava dilekçesinde davalının anılan maddede yasaklanan işi yaptığı ileri sürülerek işbu dava açılmış olup, mahkemece yazılı gerekçelerle davadaki taleplerin reddine karar verilmiştir. Asıl davada verilen hükme karşı asıl davada davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İş bu asıl dava ile konuları aynı yalnızca davalılardan gerçek kişi davalının farklı olduğu İstanbul 14. ATM’nin 2014/307 E sayılı dosyasında görülen dava sonucu verilen kararın istinaf edilmesi üzerine, İstanbul BAM 12. HD’nin 2017/825 E- 2018/685 K sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin verdiği kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. HD’nin 2018/5108 E- 2020/2422 K sayılı, 05.03.2020 tarihli verdiği bozma karar içeriğinde işaret edildiği üzere; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48 ve devamı maddelerinde, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu bildirilmiş, sözleşme tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 19. maddesinin ilk fıkrasında, bir akdin mevzuunun kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunacağı belirtildikten sonra, 2. fıkrasında bu serbestinin sınırları gösterilmiş, 20. maddesinde ise bir akdin mevzuunun gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) mugayir olması halinde o akdin batıl olacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. Diğer bir ifade ile Anayasa’nın ve BK’nın anılan hükümleri sözleşme özgürlüğünün sınırlarını çizmiştir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; taraflar arasındaki sözleşmede rekabet yasağının geçerli olacağı ilçe sınırlarının belirtilmediği gibi, maddede belirlenen iki yıl da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olup; tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmaları mümkün olmayıp, buna göre davadaki taliplerin reddine dair verilen karar isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Birleşen menfi tespit davasının kabulü yönünde verilen karara karşı da birleşen dava davalısı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Her ne kadar mahkemece yazılı gerekçe ile birleşen menfi tespit davasının kabulüne karar verilmiş ise de; İş bu menfi tespit davası ile konuları aynı, yalnızca davacısı farklı olan İstanbul 24. ATM’nin 2011/461 E sayılı dosyasında görülen dava sonucu verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. HD’nin 2013/5557 E- 2013/11061 K sayılı, 13.06.2013 tarihli kararı ile onandığı, yine karar düzeltme isteminin reddi sonucu kesinleştiği anlaşılmakla, eldeki uyuşmazlık yönünden emsal nitelikteki bu karar içeriği de gözetildiğinde; Dosya içerisinde mevcut taraf beyanları, sözleşmeler, icra takip dosyası, görevsizlik kararı, bilirkişi raporu, tanık beyanları, ibraname adı altında düzenlenen belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında, davalının isim hakkını kullandığı… adı altında faaliyet gösterdiği gayrimenkul danışmanlığı şirketinde, davacının gayrimenkul danışmanı olarak çalışması için sözleşme düzenlendiği ve davacının davalı şirkete gayrimenkul danışmanı olarak kendisi fatura düzenlemek sureti ile tacir gibi çalışmak sureti ile tamamen davalıya bağımlı olmadan gayrimenkul danışmanı olarak çalıştığı, taraflar arasındaki ilişkinin işçi- işveren ilişkisi olmadığı, davacının bu davasında davalının icra takibine konu ettiği senetlerin cezai şart hükümlerinin ihlali halinde tahsil edilmek üzere verildiğini, cezai şarta ilişkin hükümlerin geçersizliği nedeni ile senetlerinde iadesinin gerektiğini savunduğu, davalı tarafın ise taraflar arasındaki sözleşme gereğince davacının ödemesi gerektiği yönetici aidatlarının ödenmemesi nedeni ile ve elden verilen borç nedeni ile bu senetlerin verildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Davacı tarafından düzenlenen dava konusu senetlerin metninde senet bedellerinin nakden alındığının yazılı olduğu, davacının bu nakden ibaresinin aksine senedin teminat amaçlı olarak verildiğini ispatlaması gerektiği, ancak ispatlayamadığı anlaşılmaktadır. İlk derce mahkemesi kararının gerekçesinde yer verilen davalının Beyoğlu … Noterliğinin … Y sayılı, 20.08.2009 tarihli cevabi ihtarnamesindeki ” …Tarafınıza iadesini talep ettiğiniz senet, gerek müvekkil şirket ile imzaladığınız sözleşmeden; gerekse sözleşmenin yürüklülükte kaldığı süre içinde ortaya çıkan yükümlülüklerinizden dolayı keşide edilmiş olduğundan tarafınıza iadesi sözkonusu değildir” şeklindeki beyanı, dava konusu bonoların sözleşmeden doğan yükümlülükler karşılığı alındığını belirtmekle, teminat senedi olduğunun davalı yanca kabul edildiğini göstermez. Ayrıca davalının aynı cevabi ihtarında sözünü ettiği ibranamenin, menfi tespit davacısının imzaladığı ileri sürelen bir ibraname olduğu, birleşen dava davalısı tarafından verilen bir ihtarnameden söz edilmediği anlaşılmaktadır. Menfi tespit davacısının delil olarak dayandığı ibraname ise davalının yetkili temsilcisi olmayan … tarafından imzalanın ibraname olup ispat yükünü yerine getirmeye elverişli bir belge değildir. Tüm bu hususlar dikkete alındığında, ilk derece mahkemesince kanıtlanmayan menfi tespit davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi isabetsiz bulunmuştur. Buna göre birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine; birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin birleşen davada kurduğu hükmün HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak Dairemizce birleşen dava hakkındayeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; A) Asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Asıl davada davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; 36,30 TL bakiye istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Asıl davada davacı vekili tarafından sarfedilen istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Birleşen İstanbul 39. ATM 2011/346 E. sayılı dosyada davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: Birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin birleşen davada kurduğu hükmün kaldırılmasına ve birleşen davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda, 1-Birleşen davanın reddine, 2-Alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin yatırılan 507,30 TL harçtan mahsubu ile artan 426,60 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine, 3-Davacının yargılama sırasında yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Hüküm tarihinde yürülükte bulunan … uyarınca 5.124,00 TL nispi avukatlık ücretinin birleşen davada davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Karar kesinleştiğinde artan gider avanslarının taraflara iadesine, 6-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Birleşen davada davalı vekili tarafından yatırılmış olan istinaf kanun yoluna başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 583,50 TL nispi istinaf harcının talep halinde davalıya iadesine, b-Birleşen davada davacı vekili tarafından sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcı ile ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı olan 62,79 TL posta gideri olmak üzere toplam 184,09 TL kanun yolu giderinin, birleşen davada davacı taraftan alınarak, birleşen davada davalı tarafa verilmesine, 7-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 23.12.2021 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.