Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/110 E. 2020/1161 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/110
KARAR NO : 2020/1161
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/09/2018
NUMARASI : 2014/331 E. – 2018/558 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasında görülen asıl ve birleşen davada yapılan yargıla sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kısmen kabul kısmen reddine, birleşen davanın reddine yönelik verilen hükme karşı asıl davada davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili 19.03.2012 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı ile müvekkili arasında düzenlenen 17.09.2010 tarihli ve 2010/578 nolu bayilik sözleşmesi uyarınca davalının müvekkiline ürün teslimi yükümlülüğü altında olduğunu, ancak davalının, müvekkilinin ihtiyacı olan akaryakıt ürünlerini zamanında tam olarak teslim edemediğinin 2011 yılı Temmuz ile Aralık ayları arasında müvekkilinden sürekli yakıt alan Saray Belediye Başkanlığı ile gerçek kişilerin müvekkiline verdiği imzalı beyanlarla sabit olduğunu, taraflar arasında daha önce düzenlenen 30.12.2004 tarihli sözleşmede müvekkilinin yıllık 250 ton ürün alma taahhüdünün bulunduğunu, ancak müvekkilinin yıllık petrol ihtiyacının 300-350 ton olduğunu, müvekkilinin talep ettiği akaryakıtın zamanında verilmemesi nedeniyle müşterilerin azaldığını ve müvekkilinin zarara uğradığını, müvekkiline ait araçların günlerce Kırıkkale Rafinerisinde mal almak için bekletildiğini, talep edilen akaryakıtı alamayan müvekkilinin de müşterilerine satış yapamaması nedeniyle büyük zarara uğradığını, sözleşme ile müvekkiline ait taşınmaz üzerine 75.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiği gibi 10.01.2005 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde 10 yıllık intifa hakkı tesis edildiğini, sözleşmenin haklı nedenle feshi nedeniyle ipotek ve intifa hakkının sona erdiğini, müvekkilinin davalının talebi ile istasyonda yatırım yaptığını, davalı tarafından yapılması gereken imalatların ise yapılmadığını, sözleşmenin haklı nedenle feshi karşısında davalının alacağının bulunmadığını, müvekkilinin uğranılan zararlar nedeniyle alacaklı olduğunu ileri sürerek, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin kabulüne, sözleşmenin müvekkili aleyhine olan hükümlerinin iptaline, davalı lehine Konya ili, … ilçesi, … köyü … mevkii,… ada, … parsel,… cilt, … sayfa m2 alanlı kagir petrol binası ve müştemilatı vasfındaki müvekkiline ait olan taşınmazda bayilik ilişkisi kapsamında davalı lehine tesis edilen 75.000,00 TL meblağlı ipoteğin fekkine, aynı taşınmazda 10 yıl süre ile davalı lehine tesis edilen intifa hakkının terkinine, şimdilik yoksun kalınan 25.000,00-TL kazanç kaybı ile istasyona yönelik yapılan harcamalardan 50.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 08.02.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle, yapılan harcamaların talimat yoluyla alınan bilirkişi raporunda 110.804,62 TL olarak tespit edildiğini belirterek dava dilekçesinde talep ettikleri 50.000,00 TL olan talebin 60.804,62 TL arttırarak 110.804,62 TL’sı talep edilmiştir. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirkete sözleşmelerdeki taahhütlerinden dolayı borcu bulunduğundan bu borçların teminatını teşkil eden ipoteğin fekkinin söz konusu olamayacağını, davacının satış taahhütlerini yerine getirmediğini, satış taahhütlerinden açığı ve cezai şart borcu bulunan davacının bu borç ve taahhütlerinden kurtulmak için mal verilmediği şeklinde gerçek dışı iddialarla kendi nezdinde haklı sebepler yaratmaya çalıştığını, bayilik sözleşmeleri asgari mal alım taahhütnameleri nedeni ile müvekkili şirketin davacıdan sözleşmenin geçerli olduğu dönemde ve haksız suretle feshi sonrasında doğmuş cezai şart alacağı bulunduğunu, davacının ariyet olarak verilen malzeme ve kurumsal kimlik uygulaması bedellerini de ödemediğini, intifa hakkının terkini koşullarının gerçekleşmediğini, TMK 796. maddesinde terkin sebeplerinin sayıldığını, davacının müvekkili şirketin akaryakıt taleplerini karşılayamadığı yönündeki iddiasının gerçek dışı olduğunu savunarak, haksız, dayanaksız, kötü niyetli davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında birden fazla akaryakıt bayilik sözleşmesi akdedildiğini, son olarak 17.09.2010 tarihli 5 yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 12.maddesinde davalının sözleşmenin başlangıç tarihinden sözleşme süresinin sonuna kadar geçecek dönemde 300 m3 ürünü satın almayı taahhüt ettiğini, aksi halde aradaki farktan doğan müvekkilinin uğradığı kar mahrumiyetini hiçbir itirazda bulunmaksızın ve herhangi bir mahkeme kararı gerekmeksizin derhal ve defaten ödemeyi taahhüt ettiğini, davalı bayinin Beyoğlu …. Noterliğinin 26.03.2012 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile bayilik sözleşmesini tek taraflı olarak feshettiğini, davalının bugüne kadar sözleşmeden kaynaklanan kar kaybını ödemediğini, taraflar arasında görülmekte olan Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/331 Esas sayılı dosyasında hazırlanan bilirkişi raporunda bayinin eksik mal alımı yaptığının hesaplandığını, her iki dosya arasında hukuki ve fiili bağlantı bulunduğunu dosyanın daha önce açılan Bakırköy 1.ATM’nin 2014/331 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, yapılacak yargılama sonunda fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3.000,00 TL kâr mahrumiyeti alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; birleşen davadaki talebin zaman aşımına uğradığını, acentelik sözleşmelerinden kaynaklı taleplerin 1 yıllık zaman aşımına tabi olup ayrıca 5 yıllık sürenin dahi geçtiğini, birleşen dosya davacısı tarafından zaman aşımını kesen bir işlem yapılmadığını, öte yandan kısmi dava açılmasının hukuka aykırı olduğunu, esasa ilişkin olarak ise asıl dosya kapsamındaki tüm beyanlarının geçerli olduğunu, davacının müvekkili tarafından talep edilen ürün ve teslim ettiği ürün konusunda bilgi vermesi gerektiğini ileri sürerek eksik harcın ikmalini, davanın öncelikle zaman aşımı yönünden reddini, aksi taktirde esastan reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “…Asıl davada taraflar arasındaki uyuşmazlık, davaya konu bayilik sözleşmesinin davacı bayi tarafından haklı sebeple feshedilip edilmediği, sözleşmenin bayi aleyhine maddeler içerip içermediği, bu maddelerin iptalinin gerekip gerekmediği, davacının taşınmazındaki ipoteğin ve intifa hakkının terkini koşullarının oluşup oluşmadığı, davacının kazanç kaybı ve harcama bedellerini davalıdan talep edip edemeyeceği, edebilecek ise miktarlarının tespiti hususlarından oluşmaktadır. Birleşen davada taraflar arasındaki uyuşmazlık, akaryakıt bayilik sözleşmesinin 12.maddesi kapsamında talep edilen kâr mahrumiyeti alacağının yerinde olup olmadığı, davalı yanın zaman aşımı def’inin ve kısmi dava açılamayacağına ilişkin itirazlarının yerinde olup olmadığından kaynaklanmaktadır. Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 23/01/2013 gün 2012/15273 Esas, 2013/1188 Karar sayılı ilamında da ifade edildiği üzere, taraflar arasında akdedilen bayilik sözleşmesi gereğince bayinin ifa yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmemesi ve sözleşmeye aykırılık nedeniyle kâr mahrumiyeti alacağı talep edildiğine göre bu talebin e.BK’nın 125., 6098 sayılı TBK.’nın 146.maddelerinde öngörülen 10 yıllık genel zaman aşımı süresine tabi olduğu nedeniyle davalı yanın birleşen dosya yönünden ileri sürdüğü zaman aşımı def’inin reddine, HMK’nın 109.maddesinin 2.fıkrası 11/04/2015 tarihinde yürürlükten kaldırılmış olduğundan birleşen dava yönünden kısmi dava açılması mümkün hale gelmekle davalı yanın buna ilişkin itirazının da reddine 17/07/2017 tarihli birleşen davanın ön inceleme duruşmasında taraf vekillerinin huzurunda karar verilmiştir.Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi, tapu kaydı, benimsenen bilirkişi raporları ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; asıl dava davacısı, kendisine Mayıs 2011’den itibaren yeterince akaryakıt verilmemesi gerekçesine dayalı olarak sözleşmeyi feshettini beyan etmiştir.Bayilik sözleşmesinde bayilik verenin temel edim yükümlülüklerinden en önemlisi sözleşmeye uygun bir şekilde ürün teslimi suretiyle bayinin desteklenmesidir. Nitekim dosyada mevcut taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesinin 2.maddesinde bu husus hükme bağlanmıştır. Bu hukuki durum sebebiyle davacı bayi, bu iddiasını hukuken geçerli deliller aracılığı ile ispat edebildiği takdirde bayilik sözleşmesini haklı sebeple feshetmiş kabul edilecektir. Taraf defter ve kayıtları üzerinde yapılan incelemede, davacı bayinin, bu iddiasını doğrulamaya yarayacak herhangi bir delile rastlanmamıştır. Sadece davacının Mayıs 2011 ve Aralık 2011 aylarında herhangi bir akaryakıt alımı gerçekleştiremediği anlaşılmış ise de; söz konusu aylar dışında, akaryakıt alımlarının düzenli olarak ve hatta bir önceki yıl ile mukayese edildiğinde artan bir şekilde gerçekleştirildiği tespitleri yapılmıştır. Benzer şekilde, davacı tarafından araçlarının akaryakıt ürünü alımı için rafineri önünde günlerce beklediği açıklaması yapılmış olmasına rağmen … tarafından gönderilen cevabi yazılarda, davacının iddia ettiği gibi bir beklemenin söz konusu olmadığı, davacıya ait aracın geldiği gün akaryakıt teslim alarak sahadan ayrıldığı bilgisinin verildiği görülmektedir. Bunun dışında davacı tarafça temin edilerek dosyaya ibraz edildiği anlaşılan akaryakıt talepnamelerinin de davacıya yönelik talepnameler olduğu, davalı ile arasındaki uyuşmazlık bakımından bu talepnamelere hukuki değer atfedilemeyeceği anlaşılmaktadır. Davacının belirli bir dönemde davalıdan akaryakıt talep edip de kendisine akaryakıt tesliminin gerçekleşmediğini ortaya koyan bir delile rastlanmamıştır. Talimat yoluyla alınan bilirkişi raporunda da bu husus ayrıntılı şekilde değerlendirilmiş, bu raporda da haklı fesih için aranan şartların gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple davacının haklı sebeple fesih iddiasının ispata muhtaç kaldığı değerlendirilmiştir. Bir sözleşmenin feshi dolayısıyla uğranılan zararın tazmini, ancak feshin muhataba isnadı mümkün sebeplere dayalı olması ihtimalinde gündeme gelebilir. Bu husus eBKm.96(TBKm.112) hükmünün amaç ve lafzından anlaşılmaktadır. Davacı bayi, her ne kadar dava dayanağı sözleşmeyi haklı sebeple feshettiği beyanında bulunmuş ise de; dava dosyası içerisinde bu iddianın doğruluğunu ispata yarayacak herhangi bir delile rastlanılmamıştır. Hal böyle olunca, davacı bayinin davalıdan haklı fesih sebebiyle kazanç kaybı veya istasyona yapılan harcamaların tazminini talep edemeyeceği kanaatine varılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin bayi aleyhine maddeler içerip içermediği, bu maddelerin iptalinin gerekip gerekmediği hususuna gelince; davaya konu sözleşmenin 17/09/2010 tarihli sözleşme olduğu açıktır. Bu sözleşme bütün olarak incelendiğinde, davalı bayilik veren tarafından, tek başına ve benzer bayilik ilişkilerinin kurulmasında kullanılmak üzere önceden hazırlanmış bir sözleşme metni olduğu, davacının önüne konulan bu metni kabul etmek veya etmemek şeklindeki tercih dışında, metnin hazırlanması ve oluşturulması noktasında bir katkı ve etkisinin bulunmadığı açıktır. Sözleşmenin geçerliliği ve bağlayıcılığı noktasında imzalandığı tarih itibariyle eski BK.hükümlerinin uygulanması suretiyle değerlendirme yapılacaktır. TBK’nun yürürlüğe girmesinden önceki dönemde de genel işlem koşullarının denetlenmesi gerektiği kabul edilmekte, bu denetimin de BK.m.19 hükmünde düzenlenen ahlaka aykırılık esasına dayandırılabileceği görüşü bulunmaktadır. Bu yaklaşım tarzı Yargıtay tarafından da benimsenmiştir. Bu hukuki durum sebebiyle bayilik sözleşmesi içerisinde yer alıp, sadece bir tarafın menfaatlerini aşırı ve ahlaka aykırı bir şekilde koruma amacı güden hükümlerin geçersizliğine karar verilmesi mümkün olacaktır. Ancak sözleşme davacı tarafça feshedilmiş olduğundan zaten bir bütün olarak sona ermiştir. Bu nedenle daha dar kapsamlı inceleme yapılması gerekmiştir. Sözleşmenin 12/e maddesinde “işbu sözleşmenin her ne sebep ve suretle olursa olsun sona ermesi halinde, bayinin söz konusu yerlerle ilgili işletmeciliği de sona erecektir. Bayi, sözleşmenin feshini müteakiben herhangi bir mahkeme kararı gerekmeksizin istasyon ve tesisleri derhal tahliye ederek Şirkete teslim edeceğini kabul ve taahhüt etmiştir…” bu hüküm içeriği itibariyle ihkakı hak yasağına açıkça aykırı olup, davalı bayilik vereni olağanüstü ayrıcalıklı bir konuma taşımayı amaçlamaktadır. Bu sebeple sözleşmenin 12/e maddesinin geçersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacıya ait taşınmazdaki ipoteğin fekki ve intifa hakkının terkini koşullarının oluşup oluşmadığı yönünden değerlendirme yapıldığında; davalı lehine tesis edilmiş ipotek hakkının karz ipoteği değil “teminat” ipoteği olduğu, bu kapsamda bayilik sözleşmesinden kaynaklanan muhtemel alacakları teminat altına almayı amaçladığı açıktır. Söz konusu ipotek hakkının varlığı ve devamı, davalının bayilik sözleşmesi kapsamında alacaklı olmasına bağlıdır. Bu tür bir alacak mevcut değil ise, alacağa bağlı fer’i bir hak niteliği taşıyan ipotek hakkının da terkini gerekecektir. Alacak doğmadığında veya sona erdiğinde, ipotek hakkı da fer’i niteliğinin bir sonucu olarak kendiliğinden sona erer. Davalı bayilik verenin ipotek hakkının devamını istiyor ise ipoteğin temin ettiği ve sona eren bayilik sözleşmesinden kaynaklanan bir alacağının bulunduğunu hukuken geçerli deliller ile ispat etmesi gerekir. Bu kapsamda davalı geçmiş yıllarda asgari mal alım taahhütlerine aykırı hareket edilmesinden kaynaklanan cezai şart alacaklarının bulunduğunu iddia etmiştir. Bilirkişi kurulunun kök ve ek raporlarında belirtildiği gibi sözleşmenin ilk yılı davacı bayi asgari alım taahhüdüne uymadığı halde davalı şirket ikinci yılda herhangi bir ihtirazi kayıt koymadan mal vermeye devam etmiştir. Bu durumda Yargıtay 19.Hukuk Dairesi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararları uyarınca ilk 1 yıllık döneme ilişkin davalı bayilik verenin cezai şart talep etmesi dürüstlük kuralına aykırı olduğundan mümkün değildir. 17/09/2011 tarihinde başlayan ikinci sözleşme yılı için davacı bayi bu dönemin ortasında sözleşmeyi haksız bir şekilde feshetmiştir. Bu durumda davalı şirket 5 yıllık sözleşme süresinden geriye kalan kısım için taahhüt edilmiş bulunan asgari mal alım taahhütleri dikkate alınarak cezai şart ödenmesini talep edebilecektir. Cezai şart miktarı bakiye 3 yıl 5 ay 22 gün için 83.446,00-USD olarak hesaplanmıştır. Her ne kadar davalı şirket davacıya ait istasyonun giydirilmesi sebebiyle ortaya çıkan yatırım alacağı olduğunu iddia etmiş ise de; söz konusu yatırım harcamalarının, taraflar arasında daha önce akdedilen diğer sözleşme zamanında yapıldığı ve bu harcamaların amortismana tabi tutulmak suretiyle karşılandığı tespit olunmakla davalı şirketin yatırım alacağının bulunmadığını kabul etmek gerekmiştir. Davacı bayi sözleşmeyi yaklaşık 4 yıl önce haksız şekilde sona erdirdiğinden erken feshin davalı şirketin zarara uğramasına sebebiyet verdiğinde kuşku yoktur. Terkini talep edilen ipotek hakkı bayilik sözleşmesinden davalı lehine doğması muhtemel alacakları teminat altına almak üzere tesis edildiğinden ve davalının cezai şart alacağı söz konusu olduğundan ipotek hakkının terkini koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.Davalı lehine 01/10/2015 tarihine kadar devam etmek üzere süreli intifa hakkı tesis edilmiştir. Asıl davanın açıldığı tarih itibariyle intifa hakkı süresi dolmamıştır. İntifa hakkı tesisine yönelik sözleşme ile bayilik sözleşmesi “bileşik-bağlantılı sözleşme” niteliği taşımaktadır. Bu nedenle iki sözleşme diğerinin hukuki sebep ve temelini teşkil etmekte, her ikisi de taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin amaca uygun bir şekilde devamını garanti altına almayı amaçlamaktadır. Bu açıklama çerçevesinde bir sözleşme bünyesinde yaşanan gelişmeden diğerinin etkilenmesi kaçınılmazdır. Birisi sona ermesine rağmen diğerinin devam ettirilmesi kural olarak isabetli olmayacaktır. Her ne kadar intifa hakkının süresi yargılama sırasında dolmuş ise de, dava açıldığı tarih itibariyle intifa hakkı süresi dolmadığından davacının talebi esas yönden değerlendirilmelidir. Bu hukuki durum sebebiyle bayilik sözleşmesi sona erdiğinden artık intifa hakkının devamının da anlamsız hale geldiği kabul edileceğinden intifa hakkının sona erdirilmesi ve terkinine karar vermek gerekmiştir. Birleşen davaya gelince; bu davada davacı akaryakıt satış şirketi (bayilik veren) sözleşmenin haksız ve erken feshi nedeniyle kar kaybı alacağı talep etmiştir. Bilirkişi kurulunun ek raporunda belirtildiği üzere davacı bayilik verenin cezai şart dışında sözleşme 3 yıl 5 ay 22 gün daha yürürlükte kalmış olsa idi, elde edeceği kar miktarını elde edememiş olması sebebiyle uğradığı zararın tazminini talep etmesi mümkündür. Kök raporda ayrıntılı açıklandığı gibi, davalı (bayi) sözleşmeyi haklı sebebe dayalı olarak feshettiği iddiasını ispatlayabilmiş değildir. Ancak bunun için davacının TBK m.180 (eBK m.159) hükmünün gereği olarak, uğradığı kar kaybının talep edilebilecek cezai şart tutarından daha fazla olduğunu ispat etmesi gerekecektir. Bilirkişi kurulunun yapmış olduğu hesaplamada davacı bayilik verenin, 26/03/2012 fesih tarihinden 10/01/2015 sözleşme sonu tarihine kadar olan kısım için mahrum kaldığı kar miktarı 89.114,38 TL olarak tespit edilmiştir. Davacı bayilik verenin sözleşmenin ilk yılı için ihtirazi kayıt koymadan yeni dönemde ürün vermeye devam etmiş olması nedeniyle ilk yıla ilişkin asgari alım taahhüdüne riayet edilmediği gerekçesi ile cezai şart talep etmesi dürüstlük kuralına aykırı olmakla birlikte sözleşmenin davacı tarafça feshinden sonraki yıl ve sözleşme süresi dolana kadar 3 yıl 5 ay 22 gün için cezai şart talep etmesi mümkündür. Bilirkişi kurulunca talep edilebilecek cezai şart miktarı 83.446,00 USD hesaplanmıştır. Bu durumda davacının uğramış bulunduğu varsayılabilecek kar kaybı, talep edebileceği toplam cezai şart tutarının altındadır. Diğer bir ifadeyle davacı bayilik veren cezai şartı aşacak şekilde kar kaybına uğramamıştır. Bu nedenle birleşen davaya konu kar kaybı alacağı talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler karşısında; Asıl davanın kısmen kabulüne, taraflar arasında akdedilen 17/09/2010 tarihli Akaryakıt Bayilik Sözleşmesinin 12/e madde ve bendinin geçersizliği nedeniyle iptaline, Konya ili, … ilçesi, .. … mevkii, … ada, 3 parselde kayıtlı, 3891,85 m2 yüz ölçümlü, kargir petrol binası ve müştemilatı nitelikli taşınmazın tapu kaydında davalı … A.Ş lehine konulan 10 yıl süreli 10/01/2005 tarihli 22 yevmiye nolu 10.000 YTL tutarlı intifa hakkı kaydının terkinine, davacının diğer taleplerinin ve ıslahla arttırdığı talebinin reddine, birleşen davanın reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulü ile taraflar arasında akdedilen 17.09.2010 tarihli akaryakıt bayilik Sözleşmesinin 12/e madde ve bendinin geçersizliği nedeniyle iptaline, Konya ili, … ilçesi, … … mevkii, … ada, … parselde kayıtlı, 3891,85 m2 yüz ölçümlü, kargir petrol binası ve müştemilatı nitelikli taşınmazın tapu kaydında davalı … A.Ş lehine konulan 10 yıl süreli 10.01.2005 tarihli 22 yevmiye nolu 10.000 TL tutarlı intifa hakkının terkinine, davacının diğer taleplerinin ve ıslahla arttırdığı talebinin reddine, birleşen davanın tümden reddine; Bu karara karşı asıl davada davacı, birleşen davada davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davacı, birleşen davada davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; İlk derece mahkemesinin asıl davadaki taleplerin reddi kararının hatalı olduğu gibi birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken esastan reddine karar verilmesinin de yerinde olmadığını, sunulan belgelerde dava dilekçesi ekinde sunulan sözleşmede, ürün talep formunun davalıya teslim edilmeden mal alımının mümkün olmadığının görüldüğünü, davalıya teslim edilen ve doğası gereğince bir adet olan teslim formları ile ordinoların mahkemeye sunulamadığını, HMK.’nın 220.maddesinin uygulanarak bu formların davalıdan istenmesi talebinin mahkemece kabul edilmediğini, oysa davalının kayıtlarına da delil olarak dayanıldığını, sözleşmenin 3.maddesinde malın satış şekli, teslimi ve ayıp ihbarının esaslarının düzenlenerek sözleşmenin 9.maddesinde şirket kayıtlarına atıf yapıldığını, davalının benzer şekilde mal teslim edememesi nedeniyle EPDK tarafından ağır cezalara çarptırıldığını, bu nedenle mahkemece tek nüsha olarak düzenlenip davalı elinde bulunan talep ve teslim belgelerinin sunulması için HMK’nın 220.maddesi gereğince davalıya kesin süre verilerek belgelerin sunulmaması halinde davacı taleplerine göre karar vermesi gerekirken bu şekilde işlem yapılmamasının doğru olmadığını; müvekkiline talep edilen zamanda talep edilen miktarda akaryakıt teslim edilmemesi nedeniyle müşterilere satış yapılamadığını, bu kapsamda müşteriler arasında bulunan Saray Belediye Başkanlığının 07.12.2011 tarihli, M.42 .8.SAR. 10/ 461 sayılı Akaryakıt Konulu, Belediye Başkanı … imzalı belge içeriğinde müvekkilinden akaryakıt alınamadığının belli olduğunu, benzer şeklinde belge müvekkilinden akaryakıt başka müşterilerden … isimli şahısların akaryakıt alamamaları nedeniyle imzalı belge verdiklerini, müvekkilinin petrol ihtiyacının yüzde 60 oranında ki bölümünün temin edilemediğinin dosyada bulunan bu belgelerle sabit olduğunu, müvekkilinin 2011 yılı Mayıs ayından yana yeterli ürün alamaması nedeniyle zarara uğradığını, buna rağmen mahkeme ve bilirkişi kurulunun olayı hatalı değerlendirdiklerini, esasen davalıda olan tüm belgelerin dosyaya ibraz edilmesi için kesin süre verilmesi halinde müvekkilince talep edilen tüm akaryakıtın teslim edilmediğinin anlaşılacağını, müvekkilinin davalıdan talep ettiği ürünü alamadığını, sonraki yıl teslimin artmasının sonuca etkili olmadığını, zira müvekkilinin bu süreçte her zaman talep ettiği ihtiyacından daha az miktarda akaryakıt alabildiğini, talep formlarının davalı tarafından gizlenerek dosyaya ibraz edilmemesinin de bunun kanıtı olduğunu, hayatın olağan akışına göre kamyonuyla rafineriye giden bir kişinin, davalıya ibraz ettiği talep formunun davalıya imza ettirdikten sonra bir örneğini uhdesinde tutmasının hukuken mümkün olmadığı gibi sözleşmede de buna ilişkin bir hüküm bulunmadığını, araçların yakıt almak için günlerce bekletildiğini, ancak … tarafından gönderilen cevabi yazılarda, davacının iddia ettiği gibi bir beklemenin söz konusu olmadığı, davacıya ait aracın geldiği gün akaryakıt teslim alarak sahadan ayrıldığı bilgisinin verildiğini, belirtilen yazının doğru olmadığını, zira yakıt alamayan aracın yeniden sıraya girmesi halinde yeniden sıra numarası alındığını, akaryakıt bulunmadığında ise sıra verilmediğini, bu nedenle mahkemece uygulamanın ne şekilde yapıldığına ilişkin Tüpraş’a yeniden yazı yazılması talebinin reddinin hatalı olduğunu, mal talebinin kabul edilmediğine ilişkin belediye ve özel kişilerce verilen belgelere itibar edilmesi gerektiğini, bilirkişilerin kayıtları eksik incelemesi nedeniyle müvekkilinin haklı nedenle fesih iddiasının ispata muhtaç olduğu sonucuna vardıklarını, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini belirterek, hatalı ve hukuka aykırı mahkeme kararının kısmen kaldırılarak, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise zamnaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin haklı nedenlerle feshi iddiasına dayalı olarak açılan, davacıya ait taşınmazdaki davalı lehine konulan ipotek ve intifa hakkının terkini, yoksun kalınan kazanç kaybı ile istasyona yapılan harcama bedellerinin faiziyle birlikte tahsili, birleşen dava ise davalı bayinin sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle mahrum kalınan kâr alacağı tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Asıl davada davacı vekili, asıl davanın kısmen redde ilişkin kısmına ve birleşen davadaki ret nedenine karşı yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davaya konu 17.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesinin incelenmesinde, taraflar arasında Konya ili Yunak ilçesinde işletilecek petrol istasyonu ile ilgili olarak 5 yıl süreli sözleşme imzalanarak Bakırköy mahkemelerinin yetkili kılındığı anlaşılmıştır. Sözleşmenin 2. maddesine göre davalı, sözleşme kapsamında bayinin talep ettiği akaryakıtı teslim etmeyi, bayinin de akaryakıtı satacağı belirlenmiştir. Sözleşmenini 3. maddesinde satım ve teslim hususları belirlenmiş olup, buna göre akaryakıtın bayiye, şirketin belirlediği dolum yerinin vana ağzından, bayinin kendisine ait veya temin ettiği taşıma aracına emtianın fiilen teslimi ile sorumluluğun bayiye ait olacağı düzenlenmiştir. Sözleşmenin diğer maddelerinde ödemeye ve tarafların sorumluluğuna ilişkin hususlar düzenlenmiş olup 10.01.2015 tarihine kadar yürürlükte olacak sözleşme ile ilgili olarak davalı şirketin kayıtlarına kesin delil oluşturacağı belirlenmiştir. Taraflar arasında bu sözleşmeden önce de 30.12.2014 tarihli bayilik sözleşmesi, ariyet sözleşmeleri düzenlenmiştir.17.09.2010 tarihli alım taahhütnamesi ve cezai şart başlıklı belgede ise asgari alım tutarına uyulmaması halinde, her metreküp başına beyaz ürünler için 80 USD, siyah ürünler için 50 USD, madeni yağlar için 200 USD cezai şart uygulanacağı kararlaştırılmıştır. Dava dilekçesine eklenen Saray Belediye Başkanlığının 07.12.2011 tarihli yazıda, davacı bayi tarafından işletilen akaryakıt istasyonundan akaryakıt alındığı, 23-24-25.10.2011 tarihlerinde istasyonda akaryakıt bulunmaması nedeniyle araçlara akaryakıt verilmediği görülmüştür. Aynı şekilde davacı tarafından dava dilekçesine sunulan 25.11.2011 tarihli yazılı belgelerde … ‘nun 2011 yılı Temmuz-Aralık ayları arasında bazen hiç mazot alınamadığına dair yazılı belgeyi davacıya verdikleri görülmüştür. Dosya içinde bulunan tapu kaydının incelenmesinde Konya ili …nak ilçesi … ada … parsel sayılı taşınmaza davacı lehine 75.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiği, ayrıca 10.01.2015 tarihinde taşınmaz üzerine davacı lehine intifa hakkı tesis edildiği anlaşılmıştır. Davacı bayi tarafından, bayilik sözleşmesi Beyoğlu ….Noterliğinin 26.03.2012 tarih … yevmiye numaralı sözleşme ile feshedilmiştir. Dosyada bulunan … ait 23.06.2014 tarihli yazı cevabında davalı bayiye ait araçların rafineri giriş-çıkış tarihleri, rafineride kalma süresi 2009 ile 2012 yılları arasındaki yakıt alımları bildirilmiş olup, belirtilen dönemde davalı şirketin davacıya akaryakıt teslimi ile herhangi bir sorun yaşanmadığı bildirilmiştir. Mahkemece yazılan yazıya verilen 24.02.2016 tarihli cevapta ise, davacıya ait araçların rafineri giriş-çıkış tarihleri yeniden bildirilmiş ve rafineriye gelen araçlara verilen sıra numaralarının arşivlenmediği bildirilmiştir.Mahkemece yazılan talimat sonucu keşfen düzenlenen 24.12.2013 tarihli raporun incelemesinde, davacı kayıtlarına göre 2011 yılında davacıdan fazla akaryakıt talep etmesine rağmen bu miktar karşılanmadığına ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığı, alınan emtia bedelinin ödendiğini, 2011 yılında alınan emtianın önceki döneme yakın miktarda olduğu belirlenmiştir. Davacı vekili raporu yönelik itirazında, istinaf dilekçesinde ileri sürülen beyanlara benzer şekilde, davalı tarafından talep edilen miktarda akaryakıt teslim edilmediğini, bu konuda müşterilerden alınan yazılı beyan da bulunduğunu beyan ederek, rapora itirazda bulunmuştur. İtiraz üzerine davacı tarafından yapılan imalatların değerleri yeniden belirlenmiş ek rapor alınmıştır. Mahkemece davalının ticari defter ve belgeleri üzerinden bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak 08.03.2017 tarihli havale rapor alınmıştır. Raporun incelenmesinde davacının, feshin haklı olduğuna ilişkin kesin kanıt sunmadığından kazanç ve masraf talebinde bulunamayacağı, davalının geçmiş yıllar asgari alım taahhüdü ihlaline dayalı cezai şart talep edemeyeceği ancak erken fesih tazminatı talep edebileceği, ancak bu tazminat ödenmeden ipoteğin telkin edilemeyeceği bayilik sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle intifanın sürdürülemeyeceği belirlenmiştir. Dosya kapsamındaki tüm deliller ışığında davacının asıl davada reddedilen taleplerine yönelik istinaf nedenlerinin incelenmesinde, taraflar tacir olup 2004 yılından itibaren sürdürülen sözleşmeler kapsamında bayilik ilişkisi kurulmuştur. Davaya konu sözleşme ise 5 yıl süreli düzenlenen 17.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesidir. Asıl davada davacı, bayilik sözleşmesi kapsamında özellikle 2011 yılının Temmuz ile Aralık aylarında davacı tarafından talep edilen miktarda akaryakıtın teslim edilmemesi nedeniyle müşterilerini kaybettiğini ileri sürerek sözleşmenin haklı nedenle feshinin tespiti ile uğranılan zararların tazminini, taşınmaz üzerine konulan ipotek ve intiba hakkının fekkini talep etmiştir. Davacı istenilen miktarda mal teslim edilmediğine ilişkin olarak, müşterisi olduğu anlaşılan Saray Belediye Başkanlığının yazısı ile gerçek kişilerden alınan 3 adet yazılı belge sunulmuştur. Diğer yandan mahkemece yargılama sırasında taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine konu emtianın teslim edilmesine ilişkin yer olan Tüpraş Rafinerisine yazılan yazı cevaplarında, davacıya ait araçların rafineride bekletilmediğini ve ürün verildiğini bildirmiştir. Davacı taraf ürünün verilmemesi nedeniyle, davacıya ait araçların sıradan çıkarak yeniden sıraya girdiklerini ve uzun süre bekletildiklerini beyan etmiş ise de, … cevabı yazısında numaraların arşivlenmediği incelenen giriş-çıkış kayıtlarına göre davacıya ait araçlara süresinde akaryakıt verildiği, davalı şirket ile … arasında herhangi bir sorun yaşanmadığı bildirilmiştir. Bu durumda, mahkemece …’ a yeniden yazı yazılmasında yargılama açısından herhangi bir kazanım oluşmayacaktır. HMK.’nın 190. Maddesi gereğince, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu durumda sözleşmenin, davalının belirtilen miktarda emtia teslim etmemesi nedeniyle haklı nedenle feshedildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacıdadır. Davacı buna ilişkin herhangi bir delil sunmamış olup, kendi müşterilerinin kendisine ait petrol istasyonunda akaryakıt alamadıklarına ilişkin her zaman düzenlenmesi mümkün olan belgeleri sunarak ispat yükünü yerine getirmeye çalışmıştır. Diğer yandan davacı vekili, teslim sırasında düzenlenen belgeleri tek nüsha düzenlenmesi nedeniyle müvekkilinde bulunmadığını, bu belgelerin davalı elinde olduğunu belirterek, HMK’nın 220. Maddesi gereğince davalıya ihtar gönderilmesini talep etmiştir. Davacı, somut ve belirli bir belgenin varlığını ve davalı uhdesinde bulunduğunu iddia etmemiş olup, anılan maddenin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki ifa bizzat davalı tarafından değil, sözleşmenin açık hükmü gereğince ifa yardımcısı olan Tüpraş eliyle yerine getirilmiş olup, anılan kurum yazılarından, davacıya ürün verildiği, bekleme veya gecikme olmadığı, davacı taleplerinin karşılandığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, davalının da davacının talep edilen miktarda ürün teslim edilmediğine ilişkin beyanı bulunmadığı gibi, birleşen davada bayinin eksik ürün alınması nedeniyle tazminat talep edilmiştir. Dava konusu ürünlerin Tüpraş tesislerinden davalı tarafından davacıya teslim edildiği sabit olup, tacir olan davacının beklemeye ilişkin bir tutanak, sıra numarası veya dava tarihine kadar eksik ürün aldığına ilişkin herhangi bir belge sunmaması karşısında davacının haklı fesih olgusunu kanıtladığından söz edilemez. Tacir olan davacının, aylara yaygın şekilde ve müşteri sızlanmasına neden olacak düzeyde eksik ürün alması halinde bu durumu tutanakla belirlenmesi veya en azından buna ilişkin bir ihtarname düzenlenmesi veya araçların bekletildiğine ilişkin tutanak, sıra numarası veya bir belgenin ibraz edilmesi gerekirdi. Belirtelen şekilde geç veya eksik ürün teslimini kanıtlamayan davacının fesihinin haklı nedene dayanmadığına ilişkin mahkeme gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davacı vekilinin asıl davanın reddedilen kısımına yönelik istinaf istemi yerinde değildir. Birleşen davada davalı vekili, birleşen davanın esas yerine zaman aşımından reddedilmesi gerektiğine ilişkin istinaf nedenine gelince, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinden kaynaklı alacağın ,TBK’nın 146.maddesi gereğince genel zamanaşımı süresinin dolmadığı gibi, TMK’nın 779. maddesi gereğince de zamanaşımının bulunmadığı anlaşılmakla, buna ilişkin istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, asıl davada davacı, birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Başvuran tarafından asıl ve birleşen davalar için yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Başvuran tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 05/11/2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.