Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1081 E. 2021/1201 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/1081
KARAR NO : 2021/1201
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/12/2018
NUMARASI : 2018/238 E.2018/1385K.
Birleştirilen İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/166 Esas Sayılı Dosyası
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen asıl asıl ve birleşen davaların ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili, davasında özetle; müvekkili ile dava dışı … Ltd. Şti. arasında Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiğini, akdedilen Genel Kredi Sözleşmesini davalının müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, taksitlerin ödenmediğini, hesabın kat edilerek Kadıköy … Noterliğinin 08/10/1998 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesinin keşide edilerek 14/10/1998 tarihinde tebliğ edildiğini, müvekkilinin alacağını tahsil amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takibine başladığını, davalının takibe itiraz etitğini, takibin durduğunu ileri sürerek, haksız ve hukuki mesnetten yoksun itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.Asıl davada davalı vekili, savunmasında özetle; icra takibine konu alacağın zamanaşımına uğradığını, talep olunan faizin fahiş olduğunu, faize itiraz ettiklerini, akdi faiz talep edilmiş ise de sunulan kredi sözleşmelerinde (sözleşmeyi kabul ettikleri anlamına gelmemek kaydıyla) faiz kısmının boş olduğunu, dolayısıyla talep olunan faizin yasal dayanağının olmadığını, sunulan kredi sözleşmelerine göre kefalet sınırı ve kefilin sorumlu olduğu tutarın belli olmadığını, kefalet işleminin geçersiz olduğunu, kredi sözleşmesi ve diğer belgelerin asıllarının sunulmadığını, mezkur belgeler ile ilgili olarak imza itirazları da dahil olmak üzere itiraz haklarını saklı tuttuklarını, dava dilekçesinin ekinde sunulan kat ihtarnamesinin müvekkiline usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğini, bu anlamda alacağın kesinleştiği hususundaki beyanların temelsiz olduğunu, asıl borçlu ile yapılmış olan görüşmelerde borcun tamamının ödendiği bilgisinin edinilmiş olduğunu ileri sürerek, davanın reddine, %20’den az olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.Birleşen davada davacı vekili, davasında özetle; alacaklı Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş. tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E saylı dosyası ile …, …. Ltd. Şti. aleyhine icra takibi başlatıldığını, takip dayanağı olarak gösterilen taşıt kredi sözleşmesi ve kat ihtarnamesinin icra takibine eklenmediğini, kat ihtarnamesinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, talep olunan faizin fahiş olduğunu ve davalı tarafça icra takibine konu edilen alacağın zaman aşımına uğradığını, kredi sözleşmesindeki faiz kısmının boş olduğunu dolayısıyla faizin yasal dayanağının olmadığını, kredi sözleşmesinde kefelet sınırı ve kefilin sorumlu olduğu kısmın gösterilmediğini, kredi sözleşmesi ve diğer belgelerin asılların sunulmadığını, kat ihtarnamenin tebliğinin usulsüz olduğunu, davalı tarafın delil listesinde Kadıköy .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından bahsedildiğini, bu dosyadaki alacağın davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında talep olan alacak ile aynı ise mükerrerlik itirazlarının bulunduğunu belirterek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasının durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, % 20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline, yargılama giderlerin ve ücreti vekaletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen davada davalı vekili, savunmasında özetle; 5411 sayılı Yasa’nın 142. maddesi gereği huzurdaki davanın 1 veya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden iş bölümü itirazlarını bulunduğunu, yine eldeki davanın İstanbul 2.ATM’nin 2018/238 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesi gerektiğini, borçlular arasında adi kefalet ilişkisinin söz konusu olmadığını, dosyada mübrez Kadıköy …. Noterliğinin 08.10.1998 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesinin 14.10.1998 tarihinde davacı … aynı iş yerinde çalışan arkadaşı … tebliğ edildiğini ve zira bahse konu adresin davacı yanca bankaya kredi başvurusu sırasında beyan edilen birinci adres olduğunu, aynı zamanda davacı ve diğer borçlular aleyhine 09.11.1998 tarihinde Kadıköy ….İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, bu dosyanın arşiv araması neticesinde bulunamadığını, Yargıtay emsal kararında belirtildiği üzere bulunamayan/imha edilen icra takibine konu alacağın tahsili için yeni bir takip başlatılabileceğini, müvekkili bankanın alacağını 4389 sayılı Yasa’nın ve bunu değiştiren 5020 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri çerçevesinde Hazine alacağı sayılması gerektiğini ve ek 3. madde gereğince zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, alacağın varlığının sabit olduğunu, ayrıca kredi ticari kredi olmakla uygulanan faiz oranı akdi faiz olduğundan borçlunun bu itirazının da reddi gerektiğini, belirterek, eldeki davanın İstanbul 2.ATM’nin 2018/238 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine ve davacının hukuki dayanaktan yoksun davasının reddine, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını).’6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer…’ (Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu) Davaya konu somut olayda daha önce ifade edildiği gibi kefaletin oluştuğu tarih 27/03/1998 dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur. Davalı kefil hakkında 01.07.2013 tarihinden önce başlatılıp itirazın iptali istenen bir takip mevcut olmadığından asıl davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine, birleştirilen dosyada- davacının itirazın iptali istemli davadan önce dava ikame ettiği ve hukuki yararı bulunduğu da nazara alınarak-aynı gerekçe ile davanın kabulü gerektiği, …” gerekçesiyle; asıl davanın davanın hak düşürücü süre yönüden reddine, kötü niyet tazminatı talebinin reddine, birleşen davanın kabulü ile davacının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasına konu alacak nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, asıl davada davacı, birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davaya konu alacağın niteliğinin 5020, 4389 ve 5411 sayılı yasalarla sabit olduğu üzere Hazine alacağı olmasına rağmen, bu hususun ilk derece mahkemesince göz ardı edildiğini, özel zamanşımı süresi olarak 4389 sayılı yasanın 3. maddesinde ve 5411 sayılı yasanın 141. maddesinde düzenlenen 20 yıllık zamanaşımı ile bu düzenlemenin 4389 sayılı yasanın Ek 5. maddesi ile aynı doğrultuda düzenleme olan 5411 sayılı yasanın geçici 13. maddesi hilafına değerlendirme yapıldığını, aynı yönde düzenlemenin 4389 sayılı yasaya 5020 sayılı yasa ile eklenen 3. maddesinde de yer aldığını, anılan düzenlemeler ile yürürlük tarihleri itibari ile henüz zamanaşımına uğramamış olan alacaklar açısından zamanaşımı süresinin 20 yıla uzayacağının düzenlendiğini, Müvekkili banka alacağının 4389 sayılı Yasa ve bunu değiştiren 5020 sayılı Yasa çerçevesinde Hazine alacağı sayıldığını, 4389 sayılı Yasa’nın ek 5. ve 5411 sayılı Yasa’nın Geçici 13. maddesi kapsamındaki alacaklı bankalardan ve alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde 4389 sayılı yasaya 5020 sayılı yasa ile eklenen ek 3 madde gereğince zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, Anılan takipte borçlu tarafından borca itiraz edildiğini ve zamanaşımı itirazında bulunulduğunu, ancak sözleşme ve diğer evraklar ile alacağın varlığı sabit olduğu gibi yapılan işlemlerle de borcun zamanaşımına uğramadığını, Yargıtay H.D. ve Hukuk Genel Kurulu kararları doğrultusunda müvekkilini alacağının 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunun açık olduğunu, kanunun hükümleri konusunda açıkça hataya düşüldüğünü,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve itirazın iptali davasının kabulüne, menfi tespit davasının reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, davacının davalı şirketle imzaladığı kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan, ancak ödenmeyen kredi borcunun asıl kredi kullanan şirket ile müteselsil kefil davalılardan tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. Birleşen davada ise davacı kefil, bahsi geçen kredi sözleşmesinden dolayı İİK’nın 72.maddesi uyarınca borçlu olmadığının tespitini talep etmektedir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dosyaya esas Kadıköy ….İcra Müdürlüğünün dosyası incelendiğinde; alacaklı … Bankası Bostancı Şubesi, borçlunun … Şti. ve … ve … olduğu, takip talebinin 09.11.1998 tarihinde düzenlendiği, 2.560,882,467 TL asıl alacağın 370.450.943,00 TL işlemiş faiz 18.522.547 BSMV olmak zere toplamda 2.949.855.957,00 TL asıl alacağın takibe konu edildiği, takip sebebi olarak taşıt kredisi sözleşmesinin gösterildiği, dosya içerisindeki sözleşme örneği incelendiğinde, … ve … müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıkları, asıl borçlunun … Şti. olduğu, banka ile 27.03.1998 tarihli taşıt kredisi borçlanma sözleşmesini imzaladığı, akabinde bankadan taşıt kredisi kullandığı, Noterlikçe 08.10.1998 tarihinde gönderilen ihtarnamede muhatapların … Şti. ve … ve … oldukları, ihtarnamenin konusunun, 27.03.1998 tarihli taşıt kredisi borçlanma sözleşmesine istinaden bankadan alınan taşıt kredi sözleşmesinin eki niteliğindeki geri ödeme planında gösterilen Temmuz/ Ağustos/ Eylül 1998 aylarına ilişkin taksitlerin ödenmemesinden kaynaklı olarak oluşan muacceliyet sebebiyle ihtarnamenin tebliğinden itibaren üç gün içerisinde 2.560.882.467 TL’nin faiz ve ferileri ile birlikte ödenmesinin talep edildiği, söz konusu ihtarnamenin tüm taraflara tebliğ edildiğine ilişkin tebliğ şerhini içerir onaylı suretin bulunduğu, yine dosya içerisinde 27.03.1998, 27.08.1998, 27.09.1998 tarihlerini ilişkin taksit miktarlarını gösterir geri ödeme planının olduğu anlaşılmaktadır.Davaya esas İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası incelendiğinde; alacaklının … Bankası A.Ş., borçlunun … Şti. ve … ve … olduğu, ödeme emrinin 24.03.2017 tarihinde düzenlendiği görülmektedir.Davaya esas kredi sözleşmesi 27.03.1998 tarihinde imzalanmakla, imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda gerçek kişi kefillerin kefaletlerinden sorumlu olacakları süre yönünden bir zaman sınırlaması öngörülmemiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 598. maddesinin üçüncü fıkrası ile gerçek kişilerin kefaletinin kefalet tarihini takip eden 10 yılın sonunda kendiliğinden sona ereceği düzenlenmiştir. Yine 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrasında, Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olduğunda başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahiplerinin Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacakları, ancak, bu ek sürenin, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamayacağı öngörülmüştür.Somut olayda 6098 sy TBK yürürlüğe girmeden önce kredi hesabı kat edilmiş ve asıl dava davanın davacısı kredi alacağı muaccel olmuştur. Bu durumda işleyecek zaman aşımı süresi 818 sy BK 125 maddesindeki 10 yıllık süre olup, TBK’nın 146 maddesindeki süre ile aynıdır. Kefalet süresi içinde hesap kat edilip alacak muaccel olmuş olmakla birlikte, kefalet süresini belirleyen ve sınırlandıran TBK’nın 598/3. madde hükmünün dikkate alınması gerekir. 6101 sayılı Yürürlük Kanunu gereğince 01.07.2012 tarihinden itibaren 01.07.2013 tarihine kadar kefalet sorumluluğu uzatılmıştır. Bu tarihe kadar bir icra takibinin yapıldığı kanıtlanmadığından, somut olayda bu tarihte kefalet sona ermiştir. Davacı tarafından eldeki davanın davalısı … aleyhine İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden takip başlatılmakla, kefil açısından hak düşürücü süre içinde açılan takipten de bahsetmek mümkün değildir.Bankacılık Kanunundaki yirmi yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olması gerektiğine ilişkin istinaf başvurunun incelenmesinde; somut olayda az yukarıda bahsi geçtiği üzere kefalet süresi zaten sona ermiş olduğundan, yani TBK’nın 598/3. maddesi uyarınca on yıllık kefalet süresi dolduktan ve kefalet sona erdikten sonra zaten kefil takip edilemeyeceğinden, yirmi yıllık zamanaşımı süresinin de tartışılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bahsi geçen sebeplerle ilk derece mahkemesince asıl davanın reddine ,birleşen davanın ise kabulüne karar verilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığından, istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekilinin, asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine 2-Davacı Kurum harçtan muaf olduğundan, harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Kararın kesinleşmesinden sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 07.10.2021 tarihinde, oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.