Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1067 E. 2021/641 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/1067
KARAR NO : 2021/641
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/12/2018
NUMARASI : 2014/1246E. 2018/498K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; müvekkilinin davalı şirket ile imzaladığı 25/09/2012 tarihili hizmet sözleşmesi kapsamında aylık 2450 USD maaş karşılığı davalıya ait Panama bayraklı … isimli gemide 3. makinist olarak çalışmaya başladığını, geminin Romanya-Nijerya seferini yaptığı sırada Algeria açıklarında iken 16/10/2012 tarihinde test etmek için yaklaşık 6 metre uzunluğundaki kapalı olan filikanın içine girdiğini, yaklaşık bir dakika sonra çelik halatların boşalması sonucu büyük bir hızla kapalı filika içinde filika ile beraber geminin bordasına hızla çarparak denize düştüğünü, filikanın suya düşmesi ile birlikte su almaya başladığını, ayağı kırılan müvekkilinin hareket edemediğini, bir saat sonra geminin manevra yapıp geri döndüğünü, müvekkilinin kurtarılma faaliyetinin yaklaşık dört saat sürdüğünü, bu süre zarfında müvekkilinin su dolu filikada kapalı kaldığını, uzun uğraşlardan sonra müvekkilinin kendi imkanları ile filikadan çıkıp denize atladığını ve halat yardımıyla gemiye alındığını, geminin Cezayir’e ulaşmasından sonra müvekkilinin burada tedavi gördüğünü, bölgede grev eylemleri ve hastane koşullarının uygun olmaması nedeniyle acil olan ameliyatının yapılamadığını, daha sonra Türkiye’ye getirildiğini, Başkent Üniversitesi Hastanesinde sağ bacağının muhtelif yerlerindeki kırıkların tedavi edildiğini, kalçasından dizine kadar platin takıldığını, ameliyattan sonra bir hafta daha hastanede kaldığını ve hastanenin vermiş olduğu heyet raporu ile altı hafta istirahat etmesinin uygun olduğunun belirtildiğini, raporlarının halen devam ettiğini, müvekkilinin geçirmiş olduğu iş kazası sebebiyle çok acı ve ızdırap çektiğini, çalıştığı geminin gerekli bakım ve onarımları yapılmadığı, gemi personelinin de mesleki riskler konusunda herhangi bir eğitime tabi tutulmadıklarını, davalı işverenin kusurlu olduğunu, iş kazası sonucu yaralanan, ameliyat olan ve uzun süre çalışamaz durumda kalan müvekkilinin maluliyetinden doğan zararın yanı sıra ilaç, muayene, hastane gibi yapılan ve ileride yapılacak olan tedavi masrafları ve çalışılmayan günler sebebiyle gelir yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000 TL maddi tazminat ile 300.000 TL manevi tazminatın, kaza tarihinden itibaren ilerleyecek yasal faizi ile birlikte, davalıdan tahsil edilmesini talep ve dava etmiş olup, 18/04/2018 tarihinde davasını ıslah ederek maddi tazminat talebini 52.976,20 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; hizmet sözleşmesinin 9. maddesinde Panama Mahkemeleri yetkili kılındığından mahkemenin yetkisiz olduğunu, donatanın Panama şirketi olması ve davacının görev yaptığı geminin Panama bayrağı taşıması nedeniyle uyuşmazlığa Panama hukukunun uygulanması gerektiğini, davalının görev yaptığı geminin Panama’da mukim … olduğunu, müvekkilinin ise gemiye acentelik hizmeti verdiğini, bu nedenle müvekkiline karşı husumet yöneltilemeyeceğini, geminin 2-3 Ekim 2012 tarihlerinde sefer öncesi tüm bakım ve kontrollerinin eksiksiz olarak yapıldığını, filikanın düştüğü fark edildiği anda geminin motorlarının derhal kapatılarak davacının olduğu yere doğru manevra yapıldığını, üç dört kez yapılan manevra ile davacının yanına ulaşıldığını, davacının en emniyetli şekilde gemiye alınması için gerekli çalışmaların yapıldığını, kaptan tarafından düzenlenen durum raporunda olayın nasıl cereyan ettiğinin anlatıldığını, söz konusu rapora göre davacının iki saat içerisinde gemiye alındığını, dolasıyla davacının iddialarının aksine filikadan kendi imkanları ile çıkmadığını, gemi adamlarının filikaya ulaşarak davacıya can yeleği giydirdiklerini, daha sonra halatlar yardımı ile gemiye alındığını, daha sonra Cezayir’e ulaşılarak davacının Cezayirli yetkilileri teslim edildiğini, Cezayir’deki siyasi hareketlilik ve grevler nedeniyle davacının ve ailesinin burada müdahale yapılmasını istemediklerini, bu nedenle davacının Cezayir havayolları ile Türkiye’ye gönderildiğini, müvekkili şirket tarafından gemi adamlarına gerek karada gerekse gemi üstünde ve denizde verilen eğitimlere ilişkin sertifikalar bulunduğunu, davacının Türkiye’de ailesinin talebi üzerine Başkent Üniversitesi Hastanesine yatırılarak burada ameliyat olmasının sağlandığını, davacı İş Kanununa ve SGK’ya tabi olmadığından olayın iş kazası olarak değerlendirilemeyeceğini, bu sebeple SGK’ya bildirim yapılması da gerekmediğini, davacının olaya kendi kusuru ile sebebiyet verdiğini, kusura dayalı olarak hak talep edilemeyeceğinden davacının tazminat talebinin haksız kazanç sağlamaya yönelik olduğunu savunarak davanın yetkisizlik, husumet ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yapılan yargılama, toplanan deliller ve bilirkişi raporlarına göre, davacının …’nin davalı şirket ile imzaladığı 25/09/2012 tarihli hizmet sözleşmesi kapsamında Panama bayraklı M/V Palovit isimli gemide 2.450,00 USD ücret ile gemi mühendisi yani makinist olarak görev yapmaya başladığı, geminin Romanya – Nijerya seferini yaptığı sırada filikanın içinde iken filikanın denize düşmesi sonucu yaralandığı, olayın davacının yabancı bayraklı gemide çalışırken meydana gelmesi nedeni ile uyuşmazlığa İş Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı, ihtilafın TBK ‘nun 393 ve devamı maddelerinde düzenlenen hizmet sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği, bu kapsamda davalı gemi donatanının sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olduğu, davacı … gemi kaptanına bilgi vermeden ve onun izni olmadan ayrıca da gemide bulunan hiçkimsenin gözetimi olmadan filikanın içine girmiş olması nedeniyle % 25 oranında kusurlu olduğu, gemi kaptanının da filika ve matafora sistemindeki zafiyetlerden dolayı bu bağlamda gerekli denetimi yapmaması nedeniyle % 75 oranında kusurlu olduğu, Adli Tıp Kurumundan alınan raporda davacının iş kazası sonucu yaralanmasından dolayı % 2.1 oranında çalışma gücünü kaybettiği belirtilmiş olduğundan % 2.1 oranındaki maluliyet oranı, davacının gemide aylık 2.450,00 USD net ücret ile çalışmış olması ile İstanbul Deniz Ticaret Odasının 26/10/2017 tarihli yazısına göre gemi adamlarının bir yıl içerisinde en fazla 10 ay çalışabilecek olmaları hususları birlikte değerlendirilerek davacının kısmi iş gücü kaybından dolayı isteyebileceği maddi tazminat tutarının 70.635,07 TL olduğu, bilirkişi raporunda ve ceza mahkemesi tarafından yapılan yargılamada gemi kaptanının olayın vuku bulmasında % 75 oranında asli kusurlu bulunduğundan, % 75 kusur oranına göre davacının isteyebileceği maddi tazminat miktarının 52.976,30 TL olduğu anlaşıldığından, maddi tazminat talebinin 52.976,20 TL üzerinden kabulüne, bu tutara kaza tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar vermek gerekmiştir. Davacının geminin sefer yaptığı sırada yaralanmış olmasından dolayı anında tıbbi müdahalenin yapılamadığı, ilk müdahalenin Cezayir’de yapıldıktan sonra oradan Türkiye’ye getirilip Başkent Hastanesinde tedavi olduğu, gerek olay anında gerek tedavi sürecinde yoğun acı ve ızdırap çektiği gözönüne alınarak TBK ‘nun 56.maddesine göre davacı yararına manevi tazminata karar verilmesi gerektiği değerlendirildiğinden, tarafların sosyal ve ekonomik durumları da gözönüne alınarak takdiren 20.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddi gerektiği, …” gerekçesiyle; maddi tazminat talebinin ıslah edilmiş hali ile kabulüne, 52.976,20 TL maddi tazminatın, kaza tarihi olan 16/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, 20.000,00 TL manevi tazminatın, kaza tarihi olan 16/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını tekrarlamış ve müvekkilinin kaza anında ve sonrasında yaşamış olduğu olaylar ve tedaviler silsilesi nedeniyle ruh sağlığının bozulduğunu, müvekkilinin kaza sonrasındaki iptidai şartlardaki tedavi süreci ve davalıların olaya duyarsız kalarak müvekkili ile ilgilenmemesi, müvekkilinin yabancı bir ülkede yapayalnız kalarak temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz durumda bırakılmasının da müvekkilini manevi olarak yıprattığını, ilk derece mahkemesince hükmedilen 20.000 TL manevi tazminatın oldukça düşük ve yetersiz bir tazminat olduğunu belirterek, kararın manevi tazminata ilişkin kısmının kaldırılmasına ve manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve Türkiye’de yerleşik bir şirketin Panama bayraklı bir gemiyi işletmesinin mümkün olmadığını, …’ya yahut ….’ya izafeten …’ye yöneltilmesi gereken davanın doğrudan …’ye yöneltilmesinin ve husumet itirazlarının mahkemece dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu,Somut olayın deniz kazası olduğunu, iş kazası olarak kabul edilip iş mevzuatı üzerinden değerlendirme yapılmasının hukuka aykırı olduğunu,Zamanaşımına yönelik itirazlarının dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, çatma olmaksızın oluşan zararlara ilişkin zamanaşımı süresinin TTK’nın 1297/2.maddesi uyarınca iki yıl olduğunu, davacının ıslaha konu ettiği taleplerin zamanaşımına uğradığını,Somut olayla ilgili ceza soruşturmasında ve huzurdaki davada alınan kusur raporunda müvekkili şirkete kusur atfedilmediğini, buna rağmen müvekkili aleyhine hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, davacıya %25 oranında kusur izafe edilmesinin somut olayla bağdaşmadığını, davacı tarafın özen yükümlülüğünün bulunduğunu, kaptanın gemide her an herkesi denetlemesinin mümkün olmadığını, alanında uzman kişi olan davacının sebebiyet verdiği olaydan ötürü kaptana %75 kusur izafe edilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu,Deniz kazasının gerçekleşmesinden sonra müvekkili tarafından gemi adamına toplamda 8.731,94 USD ödeme yapıldığını, bu rakamın hesaplamadan düşülmemesinin hukuka aykırı olduğunu, bu rakamın 1.796,00 USD’lik bölümünün davacının fiilen çalıştığı döneme ait ücreti olduğunu, hastane masraflarının müvekkili tarafından karşılandığını, hastane masraf dekontları toplamı olan 897,50 TL düşüldükten sonra kalan bakiyenin (6.935,94 USD – 897,50 TL’lik kısmının) tazminat hesaplamasından düşülmesi gerekirken sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yerleşik Yargıtay kararlarında %60’ın altında maluliyeti bulunan kişilere pasif devre zarar hesabı yapılmadığını, aksi yönde hesaplamanın hukuka aykırı olduğunu,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı donatanın işlettiği yabancı bayraklı gemide gemi adamı olarak çalışan davacının gemi içerisindeki geçirmiş olduğu kaza sebebiyle maluliyetten kaynaklı olarak ortaya çıkan maddi tazminat ile manevi tazminat taleplerini içerir eda davasıdır.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreleri içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesi 2013/173 E -2013/439 K sayılı ilamı ile 23.10.2013 tarihinde, gemi yabancı bayraklı olduğundan bu tür alacak ve ihtilaflara bakma görevinin ticaret mahkemelerinin denizcilik ihtisas mahkemeleri olarak iş bölümü esasına göre görevlendirilmiş bulunduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiş, söz konusu karar Yargıtay 21. HD’nin 16.12.2013 tarih,. 2013/21073 E, 2013/23998 K. sayılı ilamı ile onanmıştır. Dolayısıyla bu aşamada görev hususundaki itirazların dinlenilmesi, görev konusunda yeni bir değerlendirme yapılması mümkün değildir.Dosya içerisindeki İstanbul Anadolu 67. As.CM’nin 2014/370 esas sayılı dosyasına sunulan iş güvenliği uzmanı gemi uzak yol baş müfettişi ve uzak yol gemi kaptanındaki üç bilirkişi tarafından 15.02.2016 tarihinde hazırlanan bilirkişi raporunda, müştekinin …, sanığın … ve … oldukları, 16.10.2012 tarihinde ” … ” isimli gemide çalışmakta olan …’nin Romanya Nijerya seferi sırasında Cezayir açıklarında cam filikasının motorunu çalıştırmak için filika içine girdiği esnada müşteki … denize düşerek yaralanmış olduğu, sonuç olarak, kazanın oluşumunda somut bir kasıt unsuru bulunmadığı, gemi yöneticisi şirket olan … yetkilisi … tali kusurlu olduğu, M/V … Kaptanı Sanık …’un asli kusurlu olduğu ve M/V … 3. mühendisi müşteki …’nin tali kusurlu olduğu tespit edilmiştir.İstinafa konu ilk derece mahkemesince talimat yoluyla alınan davalı tanığı … ve davacı tanığı … beyanına başvurulduğu, ilk derece mahkemesince duruşmada davalı tanığı … ve … dinlenilmiştir.İstanbul Haydarpaşa Numune ve Eğitim Araştırma Hastanesi tarafından hazırlanan 01.08.2016 tarihli raporda, …’nin kapsamlı muayenesini yapılabilmesi amacıyla hastanın ortopedi kliğine gönderildiği, hasta hakkında düzenlenen rapor ve çekilen filmlerin dijital CD ortamında mahkemeye ibraz edildiği anlaşılmaktadır.ATK’nun 26.12.2016 tarihli raporunda, …’nin 16.10.2012 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazasına bağlı olarak e cetveline göre % 2.1 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş olacağı oy birliği ile mütalaa edilmiştir.İstanbul Anadolu 67. As.CM’ne 15.02.2012 tarihli raporu düzenleyen bilirkişilerden farklı olmak üzere İTÜ’de görevli öğretim görevlisi uzak yol kaptanı, İTÜ’de görevli öğretim görevlisi gemi inşaatı gemi makine mühendisi, gemi inşaatı gemi makine A sınıfı iş güvenliği uzmanı bilirkişilerce hazırlana raporda ise hadiseden ötürü gemi kaptanı …’un asli kusurlu, …’nin tali kusurlu bulunduğu ancak Moliva yetkilisi …nın geminin yola elverişli hale getirilmesinde sorumlu donatan işleten gibi davranmasından ötürü kendisine atfi kabil kusur bulunmadığı tespit edilmekle, yapılan yargılama neticesi sanık …’nın taksirle yaralama suçundan ötürü sonuç olarak 15.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, karar verilerek hakkındaki hükmün açıklanması geri bırakılmıştır. Sanık … ise üzerine atılı taksirle yaralama suçunu işlediği sabit olmadığından hakkında beraat kararı verilmiştir. Söz konusu kararın istinaf edilmeden 03.02.2017 tarihinde kesinleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.İstinafa konu İstanbul 17. ATM’nin yargılama aşamasında alınan 02.08.2017 tarihli bilirkişi raporunu gemi inşaat ve makine mühendisi bilirkişi, sosyal güvenlik uzmanı bilirkişi ve aktüerya tazminat hesabı bilirkişisi tarafından düzenlendiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak davacı …’nin %25 kusurlu, gemi kaptanı …’un %75 kusurlu olduğu, dosyada mevcut SGK İl Müdürlüğünün 11.07.2017 tarihli yazısında iş kazası sebebiyle davacıya gecici iş göremezlik ödemesi yapıldığı belirtilmekle davacının hesaplanan maddi tazminatı tutarından bu hususta bir indirim yapılmayacağı, davacının %2,1 maluliyet oranına göre 43 yıllık nihai ve maddi zararının 59.468,00 TL olduğu hesaplanmıştır. Davalı … vekili bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, müvekkiline %25 kusur izafe edilmesinin somut olayla bağdaşmadığını, yine kaptana %75 izafe edilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, somut olayda davacının tamamen sözleşme, uluslararası anlaşmalar, denizcilik örf ve adetlerine aykırı davrandığını, geminin en üst hiyenarşik amiri olan kaptanın her an her zaman herkesi denetlemesinin mümkün olmadığından kaptana %75 kusur izafe edilemeyeceğini, zira bu oranın çok yüksek olduğunu, yine ilk derece mahkemesi tarafından ilgili meslek odaları ve sendikalardan görüş alınmak suretiyle bir gemi adamının yıl içinde ortama kaç ay çalıştığı bilgileri celp edilerek yıllık gelir ortalamasının tespit edilmesi gerektiğini, zira ilk derece mahkemesince hatalı şekilde personellerin 12 ay çalışıyormuşcasına yıllık gelir hesaplandığını, Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre maluliyet oranı %60 ‘ın altında kalan kişilere pasif devre hesabı yapılamayacağı, mahkemenin bu hususu da göz ardı ederek rapora itiraz etmiştir.İlk derece mahkemesince 03.10.2017 tarihli müzekkere ile Deniz Ticaret Odasından gemi adamlarının yılın oniki ayın kesintisiz olarak çalışmalarının mümkün olup olmadığı, ortalama olarak bir yılda kaç ay çalıştıkları hususları hakkında bilgi verilmesi istenilmiştir. Bunun üzerine Deniz Ticaret Odası 30.10.2017 havale tarihli cevabı yazısında, toplu iş sözleşmelerinde hizmet akitlerinde çalışma süresi 10 ay olup tanker tipi gemilerde dokuz aydan fazla olamayacağı, geminin sefer programına göre bir ay uzatılıp kısaltılabileceği, gemi adamlarının bu süreler sonunda bir ay izin hakkı kazanacağı bilgisi verilmiştir. Önceki bilirkişilerce dosya içerisine sunulan 06.02.2018 tarihli ek raporda, Yargıtay 10. HD’nin yerleşmiş içtihatlarına göre SGK tarafından açılan rücu davalarında maluliyet oranlarının %60’ın altında olan kazalar için pasif devre zararlarının hesaplanmaması gerektiğinin belirtildiği ancak somut olayda SGK tarafından açılan bir rücu davasının söz konusu olmadığı, kazaya uğrayan tarafından açılan bir maddi tazminat davasının istinafa konu edildiği, İstanbul Deniz Ticaret Odasından gelen müzekkere doğrultusunda, davacının tanker tipi gemide çalışmadığı ve kuru yük gemisinde çalışmakta ise dava konusu iş kazasına maruz kaldığından yıllık çalışma süresi on ay olarak kabul edilerek buna göre değerlendirme yapılacağı, önceki kök raporda 2012-2013-2014-2015-2016 ve 2017 yıllarını Ocak ve Temmuz ayları itibariyle uygulanan döviz kurları hesaplanarak aylık net ücret ve kazançlarının belirlendiği, bu raporda 01.01.2018 tarihi itibariyle uygulanan döviz kuru da dikkate alınarak davacının ücret ve kazançlarını belirleneceği, Yargıtay 17. HD’nin ve 4.HD’nin emsal kararlarında muhtemel yaşam sürelerinin PMF tablosuna göre değerlendirilmesi gerektiği belirtilmekle, davacı … 16.10.2012 kaza tarihi itibariyle 23 yaşında olup PMF 1391 işaretli yaşam tablosuna göre muhtemel bakiye ömrü 43 yıl, muhtemelen 66 yaşına kadar yaşayacağı belirtilmekle, aktif hayat süresinin 37 yıl olduğu, Yargıtayın son içtihatlarına göre altmış yaşından sona geçecek dönemin pasif devresini altı yıl olduğu ve bu döneminde maddi zarar olarak hesaplandığı gözetilerek davacının 25.09.2012 tarihli hizmet akdi sözleşmesinde net aylık ücretinin 2.450 USD olduğu, şu halde on ay çalışma esasına göre davacının altı yıllık işlemiş kazanç tutarını 399.439,73 TL olacağı, maddi tazminatın değerlendirilmesinde ise bir yıllık net kazancının 92.247,40 TL olduğu gözetilerek sonuç olarak davacı … 43 yıllık maddi zararının 70.635,07 olduğu, gemi kaptanı …’un %75 kusuruna tekabül eden zararın 52.976,30 TL şeklinde hesaplandığı anlaşılmıştır. Davacı vekili 11.04.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile 52.976,30 TL maddi tazminat ile 3000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince davacının maddi tazminat talebinin ıslah edilmiş hali ile kabülune, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline fazlaya ilişkin kısmın reddine karar vermiştir.Davalı vekili beş adet ödeme belgesi sureti sunarak davacıya toplamda 8.730,94 USD ödeme yapıldığını bildirmiştir. Davacı vekili 13.12.2018 tarihli dilekçesi ile 18.04.2018 tarihli ıslah dilekçesinde iş kazası sonucu oluşan maluliyet nedeniyle olaşan maddi zarar yönünden ıslah talebinde bulunduklarını, davacı tarafından davalıya gönderilen ödemeler sebebiyle hasta masrafı ve diğer maddi zararların zaten dava dilekçesine konu edilmediğini belirterek davanın tümdün kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Bu tespitlere göre davalının istinaf başvurusunun incelenmesinde; Davalı vekili, müvekkilinin donatan olmadığını, donatanın acentesi olduğunu, bu nedenle kendisine husumet yöneltilemeyeceğini savunmuştur. TTK’nın 119/2. maddesine göre, müvekkili aleyhine açılan davanın müvekkile izafeten acenteye yöneltilebilmesi için dava konusu uyuşmazlığın herşeyden önce bir sözleşmeden doğması, buna ilaveten acentenin bu sözleşmeyi müvekkili temsilen akdetmesi veya sözleşmenin kuruluşunda aracı olması gerekir. Öte yandan, TTK’nun 117/3. maddesine göre, yurt içinde merkez veya şubesi olmayan yabancı ticari işletme adına geçici de olsa yurt içinde işlem yapanlar hakkında acentelik hükümleri uygulanır. Bunun sonucu olarak yurt dışındaki yabancı şirkete izafeten yurt içinde işlem yapana (temsilciye) karşı dava açma olanağı vardır. Diğer yandan, müvekkilin asaleten yer aldığı bir davada, acenteye husumet yöneltilmesine de olanak bulunmamaktadır. TTK’nın 105. maddesinin 2. Fıkrasında, Acentelerin aracılık ettiği sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acentenin müvekkilinin aleyhine açılacak davalarda, acentenin kendisine karşı müvekkili adına izafeten dava açılabileceği belirtildiğini, acenteye karşı dava açılabilecek hallerde, acente, müvekkilinin vekili sıfatıyla davada yer alır, bu sebeple acentelerin ad ve hesabına hareket ettikleri kişilere karşı açılacak olan davalar sonucunda, alınan kararlar acentelere karşı uygulanmayacaktır.(TTK m. 105/f 3) (Ek 4: Poroy / Yasaman Ticari İşletme Hukuku sf. 246 ),Bu hukuki açıklamalara göre somut olaya gelindiğinde; gemi kayıtlarında donatan olarak dava dışı yabancı şirketin gözüktüğü, ancak davalı şirketin donatana izafeten değil, işleten olarak asaleten dava edildiği anlaşılmaktadır. Bu noktada, davaya konu iş sözleşmesinin acente sıfatıyla donatana izafeten davalı şirket tarafından mı yoksa davalı şirket tarafından doğrudan işveren olarak mı imzalanmış olduğu hususunda değerlendirme yapmak gerekmekdedir. Dosya içerisindeki ”Hizmet Akdi Sözleşmesi” isimli belgenin incelenmesinde, … ile işveren sıfatındaki davalı …Ş. arasında imzalandığı anlaşılmaktadır. Yani somut olayda davalı şirket doğrudan işveren sıfatı ile hareket etmekle, davalı ile dava dışı şirket arasında acentelik ilişkisi esas alınarak açılan bir dava değildir. Davalı şirket, hizmet sözleşmesinin doğrudan tarafı olup işveren sıfatı taşıdığından, davanın doğrudan işveren şirkete yöneltilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili, zamanaşımı defi ileri sürmüştür. TTK’nın 1246. maddesinin birinci fıkrasında “ 1188 inci madde hükmü saklı kalmak kaydıyla, gemi kira sözleşmeleri ile zaman çarteri sözleşmeleri ve navlun sözleşmelerinden veya konişmentodan veya onun düzenlemesinden doğan bütün alacaklar bir yılda zamanaşımına uğrar”; ikinci fıkrasında ise ” Bu süre alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar” şeklinde düzenleme mevcuttur. Dava, davalı donatanın işlettiği yabancı bayraklı gemide gemi adamı olarak çalışan davacının gemi içerisindeki geçirmiş olduğu kaza sebebiyle maluliyetten kaynaklı olarak ortaya çıkan maddi tazminat ile manevi tazminat istemine ilişkin olup taraflar arasında hizmet sözleşme ilişkisi bulunmakta olduğundan, zamanaşımı konusunda TTK’nın anılan hükmü değil, TBK’nın 146. maddesinde düzenlenen on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Kaza tarihinin 16.10.2012 tarihi olduğu, belirsiz alacak davası olarak açılan davada dava tarihinde alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresi kesildiğinden, kaldı ki ıslah edilen miktar yönünden ıslah tarihinde dahi zamanaşımı süresi dolmadığından, davalı vekilinin zamanaşımına dair istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Davalı vekili, müvekkilinin kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını savunmaktadır. Davalı, işveren sıfatında olup hizmet sözleşmesinin ifasındaki kusurundan, yani iş güvenliğini sağlayamamış olmasından kaynaklanan zararlardan sorumludur. Davalı işveren, geminin kaptanı olan kişinin kusurundan, adam çalıştıran sıfatıyla ve işveren sıfatıyla sorumludur. Dolayısıyla gemi kaptanının kusuruna dayanılarak davalı şirket aleyhine tazminata hükmedilmesi mümkündür. Somut olayda gerek ceza yargılamasında gerekse istinafa konu ilk derece mahkemesi kararına esas alınan bilirkişi raporlarında benzer nitelikli değerlendirme neticesi, gemi kaptanı kusurlu bulunmakla, gemi kaptanının kusur oranı konusunda ortada herhangi bir çelişki yer almadığından, gemi kaptanının kusurundan dolayı davaya konu uyuşmazlıkta işveren sıfatındaki davalının sorumluluğuna gidilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.Davalı vekili, müvekkilinin davacıya bir kısım ödemeler yaptığını belirterek bunların mahsup edilmesi gerektiğini savunmuştur. Her ne kadar davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkilinin maluliyetinden doğan zararın yanı sıra ilaç, muayene, hastane gibi yapılan ve ileride yapılacak olan tedavi masrafları ve çalışılmayan günler sebebiyle gelir yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile talepte bulunmuş olsa da yargılama aşamasında, gemi kaptanı …’un %75 kusuruna tekabül eden maluliyetten kaynaklı tazminat miktarı 52.976,30 TL şeklinde hesaplanmakla, davacının ıslah beyanı doğrultusunda davanın kabulüne gidilmiş olduğundan; geçiçi iş göremezlik kapsamında yapılan ödemelerin sözkonusu maluliyetten kaynaklı olarak hak kazanılmış tazminattan mahsup edilerek sonuca gidilmesi hukuka aykırılık teşkil edeceğinden, davalının bu yöndeki istinaf başvurusunun da reddi gerekmektedir. 06.02.2018 tarihli ek raporda, Yargıtay 10. HD’nin yerleşmiş içtihatlarına göre SGK tarafından açılan rücu davalarında maluliyet oranları %60’ın altında olan kazalar için pasif devre zararlarının hesaplanmaması gerektiğinin belirtildiği, ancak eldeki davanın konusunun tazminat istemli alacak davası olduğu, davacının ise kazaya uğrayan tarafından açıldığı, yani ortada SGK tarafından açılan bir rücu davası bulunmamakla, davalının maluliyet oranının %60’ın altında olan sözkonusu kaza için pasif devre zararlarının hesaplanmaması gerektiği yönündeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.Davacının istinaf başvuru sebeplerinin incelenmesinde;Manevi zarar malvarlığında bir azalmayı değil, kişilik haklarına vaki tecavüz nedeniyle bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı, elemi ve böylece yaşama zevkinde bir azalmayı ifade eder. TBK’nın 58. maddesine göre, kişilik hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar paranın ödenmesini dava edebilir. Aynı Kanunu’nun 114. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye göre, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanır. Bu yollamanın kapsamına manevi tazminat da girmektedir. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için, borca aykırı davranışın (alacaklının) kişilik haklarını ihlal ederek bu tarz bir zarara yol açmış olması gerekir. Dosya kapsamında takdir edilen 20.000 TL manevi tazminat, olayın oluş şekli,ortaya çıkan zarar ve tarafların sosyal ekonomik durumu gözönüne alındığında, hukuka ve hakkaniyete uygun bulunmakla, bu yöndeki davacı istinafının reddi gerekir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Bakiye 3.737,99 TL nispi istinaf karar harcının davalıdan tahsiline,4-Bakiye 14,90 TL maktu istinaf karar harcının davacıdan tahsiline,5-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27.05.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.