Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/993 E. 2019/642 K. 02.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/993
KARAR NO : 2019/642
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/02/2018
NUMARASI : 2014/1566 2018/52
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 02/12/2014
BİRLEŞEN İSTANBUL 4 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN
2015/144-2016/812 E.K. SAYILI DAVA DOSYASINDA
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan), Tazminat (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
DAVA TÜRÜ : Ticari Satımdan Kaynaklanan
İlk derece mahkemesince asıl ve birleşen davaların yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen karara karşı, yasal süresi içinde her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Darimeze gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl Davada Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı şirketin, davalıların da hissedarı olduğu dava dışı …. A.Ş. (eski unvanı … Ticaret Ltd. Şti.)’nin halihazırda sermayesinin % 55 ’ine sahip en büyük ortağı olduğunu, vekil edeni … Ticaret Ltd. Şti.’nin pay sahipleri olan davalılar … ve … arasında 24.12.2013 tarihinde “Hisse Devir Anlaşması” ve 22.01.2014 tarihinde de “Hissedarlar Sözleşmesi” imzalandığını, 24.12.2013 tarihli Hisse Devir Anlaşması’nda …. ait …Ticaret Ltd. Şti.’nin paylarının %60’ının davacı … Medikal’e devri ve tarafların işbu devre ilişkin hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiğini, … Ltd. Şti.’nin tür değişikliği ile önce anonim şirkete dönüştüğünü, sonrasında 02.07.2014 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararla şirket ünvanının … A.Ş. olarak değiştirildiğini, söz konusu hissedarlar anlaşmasında satıcı … şirketin mali durumu ve malvarlığı ile ilgili ve sair hususlarda bir çok açık taahhüdü bulunduğunu, davalılar … ve …’nın imza altına alınan taahhütlerini yerine getirmediğini, bu sözleşmenin imzalanması aşamasında ve sonrasında … Ltd. Şti.’nin mali durumu ile ilgili bir takım bilgileri gizlemek suretiyle vekil edenini mağdur ettiklerini ve büyük miktarda zarara uğramasına sebebiyet verdiklerini, şirketin bankalara olan kredi borçları ile ilgili şirket mizanında yer alan bakiyeler ile gerçek bakiyeler arasında 198.142,97 TL, şirketin kamu idarelerinden olan alacaklarına ilişkin sözleşme aşamasında verilen bilgiler ve gerçekte mevcut alacaklar arasında ise 895.234,14 TL fark bulunduğunu, şirketin leasing ödemelerinde temerrüde düşmüş bir borcunun söz konusu olmadığı belirtildiği halde, İş Leasing’e 34.940,60 TL temerrüt ödemesi yapıldığını, şirketin cari hesabında Ekstrem isimli firmaya olan borcun 2013 yılı sonu itibariyle 9.200 TL olarak gözükmekte ise de 2013 yılı bu firmadan gelen ekstrede borcun 18.200 TL olduğunun ortaya çıktığını, davalıların 28/08/2014 tarihli tutanak ile vekiledeni şirkete olan tazmin borçlarından bir kısmını açıkça kabul ettiklerini beyanla, taraflar arasındaki hissedarlar sözleşmesine uygunsuzluk ve sözleşmedeki taahhütlere aykırılık nedeniyle vekiledeni şirketin uğramış olduğu tüm zararlarına karşılık alacak miktarının davalıların tüm tazmin borcunun HMK’nın 107. maddesi uyarınca belirlenmesi ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 900.000 TL tutarındaki alacaklarının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; hisselerinin tamamını davalılara ait olan …Ticaret Ltd. Şti.’nin 23.07.2003 tarihinde ticari faaliyetine başladığını, söz konusu şirket ticari faaliyetlerini yürütmekteyken …. ile şirket hissedarları vekil edeni … ile …’nın 24.12.2013 tarihli Hisse Devir Anlaşması’nı imzaladıklarını, anlaşma hükümlerine göre, … Ticaret Ltd.Şti.’nin %60 oranındaki hissesinin sözleşmenin “III-Bölüm 3.2 Maddesi- Alım Fiyatı” başlıklı maddesindeki şartlarla davacı ….’ne satıldığını, hisse satışı tamamlandıktan sonra söz konusu şirket nevi değiştirerek …Ticaret A.Ş. ünvanını aldığını, bu gelişmeler üzerine …. ile …üyeleri vekiledeni … ve …’nın 22.01.2014 tarihli “Hissedarlar Sözleşmesi”imzaladığını,…Ticaret Limited Şirketi’nin % 60 oranındaki hissesinin satışı dolayısıyla 25 TL nominal değerde 20.880 adet pay karşılığında vekiledeni …’ya 1.817.300.00 TL ödendiğini, diğer ortak …’ya ise 25 TL nominal değerde 720 adet nama yazılı hisse karşılığı olarak 62.700.00 TL ödendiğini, hisse bedelleri ödendikten sonra şirketin sermaye artışına gideceği beyan edilerek yeni şirketin %40 oranında hisse sahibi olan …’dan yaklaşık 650.000.00 TL tutarındaki bedelin şirket sermayesine ödenmesi talep edilmesi üzerine vekiledeninin hisse artışı nedeniyle talep edilen bedeli şirkete ödediğini, ancak, davacı tarafın Beyoğlu …. Noterliğinin 08.09.2014 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile 22.01.2014 tarihli Hissedarlar Sözleşmesi’nden döndüğünü beyan ettiklerinden bu sözleşmeye bağlı olarak alınan tüm kararların yok hükmünde olduğunu, ayrıca vekiledeninin eşi … fiilen çalışmadığı iddia edilmiş ise de …’nın söz konusu iş yerinde satıştan önce 11 yılı aşkın bir süre çalıştığını ve satıştan sonra da 9 aylık süre boyunca çalıştığını, bu konuda işçilik haklarından dolayı Anadolu 11. İş Mahkemesinin 2014/1088 esas sayılı dosyası ile alacak davası açıldığını, davacı tarafın beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunu vekiledeninin böyle bir borcu olmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.Davalı … vekili cevap dilekçesinde; vekil edeninin dava konusu şirketin satış aşamasına dahil olmadığını ve herhangi bir şekilde davacı tarafa taahhütte bulunmadığını, bu nedenle aleyhine açılan davayı kabul etmediğini, vekil edeni aleyhine dava dilekçesinde yer alan iddiaların tümünün gerçek dışı beyanlar olup vekil edeninin 11 yılı aşkın süredir söz konusu şirkette görev yaptığını, vekil edeninin çoğunluk hissesine eşi …’nın sahip olduğu … Ticaret Ltd. Şti.’nde %2 oranında hissedar olarak bulunduğunu, söz konusu şirket ile davacı şirket arasında imzalanan 24.12.2013 tarihli Hisse Devir Sözleşmesiyle hisselerini davacı şirkete devrettiğini, vekil edeninin dava konusu şirket ile ilgili olarak yapılan hisse devirlerinin değerlemelerine katılmadığını ve davacı tarafı yanıltıcı şekilde hiçbir beyanda bulunmadığını, %2 oranındaki hissesi ile davacı tarafa 900.000.00 TL gibi bir zarara uğratmasının mümkün olmadığını, şirket ile olan hissedarlık ilişkisi 22.01.2014 tarihli Hissedarlar Sözleşmesinin imzalanmasıyla birlikte bitmiş olup o tarihten sonra sadece şirketin bir çalışanı olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Birleşen İstanbul 4 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/144 E. Sayılı dava dosyasında:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin davalı … ile eşi … tarafından 2003 yılında kurulan … Ticaret Ltd. Şti.’nin devamı olduğunu, davalı … ile eşi … nın bu şirketin %60 hissesini dava dışı …A.Ş.’ ye devrettiğini, hisse devrinden sonra şirket nevi değiştirilerek Anonim şirket olduğunu ve daha sonra yapılan genel kurul toplantısıyla şirketin adının … A.Ş. olarak değiştirildiğini, halihazırda davalının vekiledeni şirkette %40 hisse ile ortak olduğunu, davalıya duyulan güven neticesinde şirket müdürü seçildiğini, şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığını, davalının hisse devri anlaşması sırasında dava dışı …Medikal şirketine şirketinin mali durumu hakkında yanlış ve yanıltıcı bilgiler verdiğini, davalının şirkete zarar verdiğini tutanaklarla ikrar ettiğini, bu nedenle davalı … ve eşi … aleyhine İstanbul 13. Asliye Ticaret mahkemesinin 2014/1566 esas sayılı dosyasında şirketin büyük pay sahibi … tarafından 900.000 TL bedelli alacak davası ikame edildiğini, davalının şirket müdürlüğü ve yönetim kurulu üyeliğinden doğan yetkilerini kötüye kullanarak şirketi zarara uğrattığını belirterek, müvekkili şirketin uğradığı zararının HMK’nın 107. maddesi uyarınca belirlenmesi ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 300.000 TL tutarındaki alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkili şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların gerçeği yansıtmadığını, vekil edeninin davacı şirketi zarara uğratmadığını, şirkete ait tüm hesaplar ve bilançoların …. tarafından bu iş için görevlendirilen …. tarafından yapıldığını, vekil edeni …’nın bu süreçte değerlemelere hiçbir müdahalesinin olmadığını, bununla birlikte aldatıldığını ileri sürerek zarara uğradığını beyan eden davacı tarafın aynı konuda ve aynı talepler için İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1566 E. sayılı dosyasıyla dava ikame ettiğini, bu davada ileri sürülen talep ve iddiaların bir kez daha huzurdaki davada mükerrer olarak talep edildiğini, vekiledeni …’nın dava konusu şirketin %40 oranındaki hissedarı ve 01.01.2014 – 05.09.2014 tarihleri arasında Genel Müdürü ve şirketin Yönetim Kurulu Üyesi olduğunu, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür olarak görev yaptığı dönem içerisinde şirketin tek imzayla temsil ve ilzama yetkili olduğunu, her türlü harcamaya tek imza ile yapabileceği dava dosyasında mübrez Ticaret Sicil Gazetelerinde yayınlanan yönetim kurulu kararlarında da belirtildiğini vekiledeninin bu yetkileri çerçevesinde ilgili şirket için gerekli olan işlemleri yaptığını, bu nedenle şirketin zarara uğradığını iddia etmenin kabul edilemez bir tutum olduğunu belirterek, haksız ve dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Toplanan tüm delillere ve dosya kapsamına göre; davalı …’nın 28/08/2014 tarihli tutanak yönünden ‘borç ikrarı niteliğinde değil aksine tarafların ortaklıktan ayrılma niyetinde oldukları için tanzim ettikleri ve tarafların maddi yükümlülüklerini gösteren basit bir evraktır.’ savunmasının aksine 28/08/2014 tarihli tutanakta … tarafından 889.925,40-TL tutarında zarar kalemleri açıkça kabul edilmiş olmakla, bu tutanağa dayalı olarak asıl davada davanın kısmen kabulüne bu tutanak altında diğer davalı … imzası bulunmadığından ve dahi zarar iddiası başkaca belgelerle ispat edilemediğinden … aleyhine açılan davanın reddine, birleşen davada TTK 553 madde uyarınca …’nın yönetim kurulu başkanlığı yaptığı dönem itibarıyla şirket zararına sebebiyet verdiği iddiasıyla sorumluluk davası açılmış ise de, iddialara dayanak belge bulunmamasına, 24/01/2014 tarihli sözleşmenin 7. Maddesine, iddia edilen eylemler sebebiyle şirketin zarara uğradığının kanıtlanamamasına göre birleşen davanın reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür.” gerekçesiyle, asıl davada davalı … aleyhindeki davanın kısmen kabulü ile 889.925,40 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine, bu davalı hakkındaki fazla talebin reddine, davalı … yönünden davanın reddine, birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı asıl ve birleşen davanın davacısı vekili ile asıl davanın davalısı … vekilleri, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davanın davacısı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Asıl dava yönünden, davalıların davacıya hisse devrederken şirketin mali durumu, borçları, finansal yapısı hakkında yanlış ve yanıltıcı bilgi verdiklerini, davacının bu şekilde zarara uğramasına sebebiyet verdiklerini, Taraflar arasında imzalanan hisse devir sözleşmesinde davalıların şirketin mali bilançolarının, ticari kayıtlarının gerçeği yansıttığını taahhüt edip bu kayıtların gerçeği yansıtmadığının anlaşılması ve kayıt dışı borç çıkması halinde bunları kendilerinin ödemeyi taahhüt ettiklerini, Dava dosyasında davalıların şirketin mali yapısı ve değeri konusunda davacıyı yanılttıklarının kanıtlanmış olmasına rağmen ve davanın her iki davalı yönünden kabulü gerekirken davalı … hakkında davanın kısmen kabulüne, davalı … hakkında davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle asıl davaya ilişkin verilen ret kararlarının kaldırılarak davanın tümünün kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Birleşen dava yönünden ise davalı şirket yöneticisinin şirkete zarar verdiğinin tüm dosya kapsamıyla kanıtlanmış olmasına rağmen, davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle ret kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yaptıkları suç duyurusu üzerine 2013/133609 soruşturma sayılı soruşturmanın açıldığını, sonuçta 25.12.2015 tarihli iddianame düzenlenerek İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/6 Esas sayılı dosyasında kayıtlı kamu davasının açıldığını, bu dosyada alınan bilirkişi raporunda davalının şirkete zarar veren eylemlerinin tespit edildiğini, buna rağmen davanın kanıtlanmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının şirket paralarını kişisel harcamalarında kullandığını, eşini şirkette çalışıyor göstererek ödemeler yaptığını, davalının eşi tarafından açılan işçi alacakları davasında yukarıda anılan ceza dosyasının beklenmesine karar verildiğini, İlk derece mahkemesince ceza yargılamasının bekletici mesele yapılmadan karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davalının genel kurulda ibra edildiğine ilişkin mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığını, çünkü dayanak ibra kararının 2013 yılı faaliyetlerine ilişkin olduğunu, oysa iş bu davada sorumluluk iddia edilen dönemin 2016 yılı faaliyet dönemi olduğunu, davalının ana sözleşmeye ve kanunlara aykırı davranışlarla şirkete zarar verdiğinin sabit olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, asıl ve birleşen davalar yönünden talebin reddedilen bölümlerinin kaldırılarak asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir. Asıl davanın davalısı … istinaf başvuru dilekçesinde özetle;İlk derece mahkemesinin asıl davada verdiği kısmi kabul kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,İlk derece mahkemesince bilirkişi seçim kararında davadan çekilen hakimin imzasının bulunması nedeniyle usulsüzlük yapıldığını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, İlk derece mahkemesince davaların birleştirilmesinin usule aykırı olduğunu, çünkü davalar arasında hukuki bağlantı bulunmadığını, Davacının iddialarının kanıtlanamadığı mahkemece benimsenmiş olmasına rağmen salt 28.08.2014 tarihli belge esas alınarak kısmi kabul kararı verilmesinin doğru olmadığını, çünkü anılan belgenin borç ikrarı niteliğinde olmadığını, bu belgenin tamamen bir tasfiye tutanağı olup borç ikrarı olarak kabul edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı ve mantık dışı olduğunu, Şirket kayıtlarının gerçeği yansıtmadığı iddiasının doğru olmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin asıl dava yönünden davanın kısmen kabulüne yönelik verdiği kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve asıl davanın da reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, hukuki niteliği itibariyle, davalıların, davacıya şirket hisse devri yaparken şirketin mali durumu hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulundukları iddiasına dayalı olarak, hisse devir sözleşmesindeki garanti hükümlerine göre alacak talebine ilişkindir. Birleşen dava ise TTK’nın 553. maddesi uyarınca şirket yöneticisinin sorumluluğu iddiasına dayalı tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince asıl davanın davalı … yönünden kısmen kabulüne, davalı … yönünden reddine, birleşen davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı asıl ve birleşen davanın davacıları vekili ve asıl davanın davalısı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca, taraflarca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl davada davacının alacak talebi hisse devir sözleşmesine dayanmaktadır. Davacı, asıl davada, hisse devri sırasında müvekkilinin davalılar tarafından, şirketin mali durumu konusunda hataya düşürüldüğünü, yanıltıldığını iddia ederek sözleşmedeki garanti hükmü uyarınca alacak talebinde bulunmaktadır. Davacı, hissesi devralınan şirketin kayıtlarında yer almayan başka borçlar ortaya çıktığı gerekçesiyle alacak talep etmektedir. Birleşen davada ise diğer davacı şirket, yöneticisi olan davalı …’ın kanun ve ana sözleşmeye aykırı işlemlerle şirkete zarar verdiği iddiasıyla tazminat talebinde bulunmaktadır. Bu açıklamalara göre asıl ve birleşen davanın davacılarının farklı olduğu, konularının farklı olduğu, sebeplerinin farklı olduğu, davalılardan sadece bir tanesinin ortak olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince, İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin birleştirme kararının doğru olmadığı, çünkü davalar arasında hukuki irtibat bulunmadığı gerekçesiyle ara karar kurulmuş ve dosya birleştiren mahkemeye gönderilmişse de birleştiren mahkemenin, birleştirme kararının kesin olduğu gerekçesiyle dosyayı tekrar göndermesi üzerine davaların birlikte görülüp karara bağlandığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesinin 28.12.2016 tarihli ara kararında da belirtildiği üzere, esasen asıl ve birleşen davaların tarafları, konusu ve sebebi farklı olup, davayı birleştirme koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesince davaların tefrik edilerek, birleşen dosyanın ayrı bir esas numarası üzerinden yürütülmesi mümkünken bu hususun değerlendirilmemesi usul hükümlerine aykırı olmuştur.Davadan çekilen hakimin bilirkişi atanmasına ilişkin ara kararında imzasının bulunması usuli bir istinaf sebebi olarak ileri sürülmüşse de davalı tarafın bilirkişi seçim kararına bu anlamda itiraz etmediği, bu aşamada ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Asıl ve birleşen davalara konu iddialarla ilgili olarak İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/6 E.sayılı davada kamu davası açıldığı, davanın derdest olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince 25.02.2016 tarihli duruşmada iki nolu ara kararda ceza dosyasının akıbetinin sorulduğu, ancak takip eden celsede ceza dosyasının derdest olduğuna dair tespit yapılmakla yetinildiği, daha sonra ceza dosyası ile ilgili araştırma yapılmadığı gibi gerekçeli kararda da ceza dava dosyasına ilişkin değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Ceza yargılamasının yargılama dosyasındaki 25.12.2015 tarihli iddianame örneği dosyada mevcut olup yapılan incelemede, müştekisinin birleşen dosyanın davacısı şirket, şüphelinin davalı … olduğu, şirket tarafından davalı …’ın hisse satışı sırasında hile yaptığı ve şirketi yönetirken kanun ve ana sözleşmeye aykırı davranarak şirkete zarar verdiği iddiasıyla şikayette bulunulduğu, Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma dosya kapsamına ve alınan bilirkişi raporuna göre şüphelinin herhangi bir ürün alım satım işlemi yapmadığı halde iki adet otomatik pompa enjektörü alındığı ve bunun üzerine 31.01.2014 tarihli üç adet toplam 71.638,76 TL’lik fatura düzenlediği, Leaseplan Operasyonel Araç Kiralamadan otomotiv gönderilmemesine rağmen bu firma adına araç kiralanmış gibi beş adet toplam 15.337,17 TL’lik fatura kesildiği, kiralanan …plaka sayılı aracın kaza hasarından kaynaklanan giderlerin, aracın kiralayan şirket tarafından sigorta ettirilmesine karşın hasarın giderilmesine yönelik bir adet 10.06.2014 tarihli, 4.630,00 TL’lik fatura düzenlendiği, şüphelinin … nezdindeki kredi kartları ile yapmış olduğu toplam 42.799,36 TL’lik harcama ile diğer bir takım kişisel harcamalara ilişkin toplam 18.187,47 TL’nin şirkete fatura edildiği, şirket devri sırasında, şirketin borçlarının 382.610,00 TL eksik, alacaklarının ise 449.599,00 TL fazla gösterildiği, toplam 1.232.209,00 TL fark oluştuğu, şüphelinin bu durumu tutanak ile kabul ettiğinin tespit edildiği, dosyadaki tüm belge ve deliller ile 25.06.2015 tarihli bilirkişi raporu ve eklerinin birlikte değerlendirilmesinden, şüphelinin genel müdürü olduğu şirkette kendisi ve eşinin menfaatine olarak birden fazla özel belge düzenleyerek güveni kötüye kullandığı yönünde hakkında kamu davası açılmasına yeter derece şüphe oluşturacak deliller elde edildiği belirtilmek suretiyle; şüpheli …’nın hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, özel belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Bu açıklamalara göre, iddianamede, asıl ve birleşen davalara konu edilen eylemlerin bir kısmıyla ilgili iddiaların yer aldığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında ceza soruşturmasına hiç değinmemiş, bu delili hiç değerlendirmemiştir. TBK’nın 74. maddesi uyarınca, hukuk hakimi, ceza hakiminin beraat kararıyla veya kusurun varlığına ve oranına ilişkin kararıyla bağlı değilse de mahkumiyet kararıyla bağlıdır. Ceza dosyasında verilecek olası bir mahkumiyet kararının hukuk hakimini bağlayacak olması nedeniyle; asıl ve birleşen davalara konu bazı eylemlerle ilgili olarak açılmış olan ceza yargılamasının HMK’nın 165. maddesi uyarınca bekletici sorun sayılarak sonucunun beklenmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde birbiriyle çelişen mahkeme kararlarının ortaya çıkma ihtimali vardır. Bu yasal düzenlemelere rağmen ilk derece mahkemesince, ceza dosyası bir delil olarak gösterilmiş olduğu halde, bu delilin hiç değerlendirilmemesi, bekletici sorun sayılıp sayılmayacağının tartışılmaması usul ve yasaya aykırı olmuştur. HMK’nın 353/1.a.6. maddesindeki düzenlemeye göre, ilk derece mahkemesince, davanın esasının çözümü için incelenmesi zorunlu olan ceza dava dosyası incelenmeden, bekletici sorun sayılıp sayılmayacağı hakkında hiçbir değerlendirme yapılmadan karar verilmiş olması nedeniyle, işin esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak, yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın, gerekirse tefrik kararı da verilerek yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına,2-Davanın yeniden görülüp karara bağlanması için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf yoluna başvuranlar tarafından yatırılan istinaf peşin harçlarının ilk derece mahkemesince iadesine,4-Yapılan kanun yolu masraflarının ilk derece mahkemesince, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 02/05/2019 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.