Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/928 E. 2019/138 K. 31.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/928
KARAR NO : 2019/138
KARAR TARİHİ: 31/01/2019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/04/2018
NUMARASI : 2014/512- 2018/352 E.K
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
Taraflar arasındaki şirketin feshi asli müdahale davasında şirket ortaklığından çıkarılma istemli davaların yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kabulüne, asli müdahale davasının reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı şirket vekili ve feri ve asli müdahil … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, dava konusu İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı …Tic. Ltd. Şti.’nin aynı zamanda kardeş olan davacı … ile … tarafından 1982 yılında eşit sermaye payları ile kurulduğunu, şirketin faaliyetinin kurulduğu tarihten itibaren verimli bir şekilde sürdürürken şirket ortakları bir araya gelerek 2008 yılında düzenledikleri protokol ile şirketi fiilen tasfiye ettiklerini ve her bir ortak kendi adına kurmuş olduğu şirketler üzerinden faaliyetlerine devam ettiğini, ancak zaman içinde aralarında oluşan rekabet kapsamında davalı ortak …’ın davacı … hakkında asılsız suç duyurularında ve iftiralarda bulunduğunu, bu kapsamda adli mercilerde davalar açıldığını, tarafların birbirlerine ihtarlar çektiğini, gelişen olaylar karşısında şirket ortağı olan …’ın kusurlu davranışları nedeniyle aralarında ciddi husumet oluştuğunu, tarafların aynı fabrika arsası üzerinde ticari faaliyetlerini sürdürme imkan ve ihtimali kalmadığını, ayrıca davalı şirketin, taşınmazlarını şirket ortakları tarafından kurulan şirketlere kiralama dışında herhangi bir ticari faaliyetinin de bulunmadığını belirterek, bu nedenlerle davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı şirketin temsil sorununun bulunması, şirket ortaklarının bir araya gelip şirketi yönetememeleri nedeniyle, ilk derece mahkemesince şirkete mali müşavir … kayyım olarak atanmış, kayyımın dosyaya sunmuş olduğu beyan dilekçelerinde şirket ortaklarının fiilen bir araya gelip ortaklığı sürdürme iradeleri bulunmadığı yönünde görüş beyan etmiştir. Davalı şirket vekili, toplanan deliller ve düzenlenen bilirkişi raporu doğrultusunda, şirketin fesih ve tasfiyesini mahkemenin taktirine bıraktığını beyan etmiştir.
ASLİ MÜDAHALE DAVASI
Yargılama devam ederken HMK’nın 65. maddesi gereğince asıl davada feri müdahil olan şirket ortağı … vekili Av. … mahkemeye sunmuş olduğu 26/05/2017 tarihli asli müdahale dilekçesinde özetle; dava konusu şirketin iki kardeş tarafından eşit hisselerle kurulduğunu, şirketin taraflar arasında yapılan 2008 tarihli protokole göre fiilen paylaşılarak tarafların kendi adlarına kurdukları şirketler vasıtasıyla ticari faaliyetlerini sürdürdüklerini, bu bağlamda şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi halinde müvekkili olan ortak …’ın mağdur olacağını, bu nedenlerle şirketin tasfiye edilmeksizin kısmi bölünmesine karar verilmesini veya diğer ortak …’ın %50 hissesine tekabül edecek payın şirket adına kayıtlı taşınmazın ilgili adına tescili suretiyle ortaklıktan çıkartılmasına karar verilmesini talep etmiş, asli müdahale harcı yatırılmak suretiyle HMK’nın 65. maddesi gereğince asli müdahale dilekçesi vermiş, ilk derece mahkemesince asli müdahale davası incelenmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davalı şirket ortakları arasında ciddi uyuşmazlıklar bulunduğu, ortakların bir araya gelerek şirket faaliyetlerini sürdürmesinin olanaklı görülmediği, fiilen şirketin faaliyetini sonlandırdığı, ortakların başka şirketler eliyle kendi faaliyetlerine devam ettikleri, böylece TTK’nın 636/3. maddesi anlamında, davalı şirketin fesih ve tasfiyesi için haklı sebeplerin oluştuğu, düzenlenen bilirkişi raporları ve şirkete ait taşınmazların fiili kullanımı kapsamında fesih ve tasfiye dışında TTK 636/3. maddesi anlamında duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüm yolunun bulunmadığı, asli müdahilin tam veya kısmi bölünme yönündeki talebinin TTK’nın 159 ve devam maddelerinde düzenlendiği, toplanan delillere göre yasada yer alan bölünme koşulları ve bölünmeye ilişkin iradenin ortaklar yönünden mevcut olmadığı, asli müdahilin, diğer ortağa şirket gayrimenkullerinin yarısı verilmek suretiyle ortaklıktan çıkarılması talebinin TTK’nın 621/1-h maddesi uyarınca mümkün olmadığı gerekçeleriyle, asıl davanın kabulü ile TTK’nın 636/3. maddesi uyarınca davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, tasfiye memuru atanmasına; asli müdahale davasının reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davalı şirket vekili, feri müdahil ve asli müdahil … vekili istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde;İlk derece mahkemesinin kararını eksik inceleme ile verdiğini, bu nedenle kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Feri müdahil ve aynı zamanda asli müdahil … vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Müvekkilinin asıl davaya feri müdahil olduğunu ve fesih ve tasfiye davasının reddini istediğini, daha sonra da asli müdahale talebinde bulunduğunu,Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı, şirketin gayri faal durumda olmasının şirket ortakları arasında yapılan fiili bölünme anlaşmasından kaynaklandığı açıkça belirtilmesine rağmen mahkemenin bu hususları dikkate almadan, bilirkişi raporlarındaki tespitlere aykırı karar verdiğini, taraflar arasında yapılan protokollerle şirket taşınmaz ve demirbaşlarının fiilen paylaşılmış olması nedeniyle davacının fesih ve tasfiye davası açmakta hukuki yararının kalmadığını, bu nedenle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiğini,Davacı, şirketin fesih ve tasfiyesi talebini haklı sebeplere dayandırmışsa da bu sebeplerin oluşmasında asli kusurun davacıda olduğunu, davacının kendi kusuruna dayanarak fesih ve tasfiye talep etmesinin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davacının şirket mal varlığını kendi uhdesine geçirdiğini, çift imza ile temsile dair anlaşmayı ihlal ederek şirkete ve davalıya zarar verici işlemler yaptığını, bilirkişi raporunda davacının şirkete ait makineleri rayicin altında bedellerle kendi şirketine geçirdiğinin tespit edildiğini, davacının asıl amacının şirketin mal varlığını bu dava sonucunda ele geçirmek olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini,Asli müdahale davasında ileri sürdükleri, asıl davadaki davacı ortağın şirket ortaklığından çıkarılması talebinin mahkemece reddine dair hukuki gerekçenin yerinde olmadığını, bu konudaki taleplerinin TTK’nın 621/1.h maddesiyle değil, 636/3. maddesiyle ilgili olduğunu, mahkemenin bu konudaki değerlendirmesinin hatalı olduğunu, anılan 636/3. maddesi uyarınca, mahkemenin fesih ve tasfiye yerine resen çıkma kararı vermesinin mümkün olduğunu, taleplerinin buna ilişkin olup kabulü gerekirken, reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,Asli müdahale davasında şirketin kısmi bölünmesine karar verilmesini istediklerini, TTK’nın 159. maddesine dayalı oluşturulan mahkeme gerekçesinin isabetsiz olduğunu, çünkü, her iki ortağın imzaladığı protokol kapsamları itibariyle tarafların bölünme konusunda iradelerinin mevcut olduğunu, zaten fiili olarak bölünmenin gerçekleştiğini, yine 636/3. madde uyarınca mahkemenin, fesih ve tasfiye yerine bölünmeye karar verebileceğini, bu taleplerinin kabulü gerekirken reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu,İlk derece mahkemesinin, davacı ortağın çıkma payının şirketçe ödenmesinin şirketin parası bulunmadığından mümkün olmadığı, gayrimenkullerin satılarak çıkma payının ödenmesinin ise şirketin fesih ve tasfiyesi anlamına geleceği yönündeki gerekçesinin yanlış olduğunu, çünkü davalı ortağa protokolle verilen şirket taşınmazlarının aynen verilmesi suretiyle çıkma sağlanabileceği gibi sadece davalının kullanımında olan bazı gayrimenkullerin satışı suretiyle dahi davalının çıkma payının ödenmesinin mümkün olduğunu, kalan gayrimenkullerle şirketin faaliyetine devam etmesinin mümkün olduğunu, bu nedenle asli müdahale davasındaki çıkarma talebinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu,Bakırköy 5.ATM’nin 2018/239 E ve Bakırköy 3. ATM’nin 2018/229 E sayılı dosyalarının bekletici mesele sayılması gerektiğini, o davalarda verilecek kararın eldeki davayı etkileyeceğini,Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporlarının çok sayıda hesap hataları içerdiğini, bu raporların hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve öncelikle asli müdahale davasındaki taleplerinin kabulü ile ortak …’ın hissesine düşecek tasfiye payının tasfiye hükümleri ve protokoller uyarınca aynen ödenmesine, şirket tüzel kişiliğinin devam ettirilmesine, bu talep kabul edilmediği takdirde davanın hukuki yarar yokluğundan ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER
1-Tanık beyanları: İlk derece mahkemesince davacı tanıkları …, … ve davalı … … dinlenmiştir. Tanıklar, davalı şirketin uzun süredir faaliyetinin bulunmadığını, şirket ortaklarının kendi aralarında düzenledikleri protokollerle şirket mal varlığını fiilen paylaştıklarını, her iki ortağın kendilerine ait farklı şirketlerde, davalı şirkete ait taşınmaz üzerinde ticari faaliyetlerini sürdürdüklerini, davalı şirketin 2008 yılından bu yana bir faaliyetinin bulunmadığını beyan etmişlerdir.
2-Protokoller: Davalı şirket ortakları kendi aralarında imzaladıkları 07.08.2008 tarihli protokol ile davalı şirketin iki ortağı arasında şirket mallarının kura ile paylaşılmasının kararlaştırıldığı, tarafların ayrılma konusunda anlaştıkları, taşınmazları kendi aralarında fiilen paylaştıkları, tüm makine ve teçhizatların bedellerinin tutanakla belirlenip imzalandıktan sonra paylaşıma dahil edilmesinin kararlaştırıldığı, depo ve stok malların paylaşılmasının kararlaştırıldığı, tarafların hiçbir zaman şirketin marka değerine zarar vermemeyi taahhüt ettikleri, …’ın “… Ticaret A.Ş’yi, …’ın ise …Dağıtım Makine Sanayi Ticaret Ltd.Şti.’yi 31.12.2008 tarihine kadar devir alacakları, bu konuda karşılıklı hisse devirlerinin yapılacağını, şirketin mal varlığının ortaklar arasında eşit olarak paylaşılacağı, taraflardan hiçbirinin yeni yapılanma içinde … Makine ismini kullanmayacağı konularında detaylı bir anlaşma imzaladıkları anlaşılmaktadır.Yine taraflar arasında imzalanan 08.10.2008 tarihli ek 1 protokol ile 07.08.2008 tarihli protokolün 17. maddesi uyarınca tarafların kendilerine ait ve halen faal bulunan şirketlerden … Ticaret A.Ş.’nin …’a, …Taahhüt ve Makina Sanayi ve Ticaret Şirketinin ise …’a devir edileceğini kararlaştırdıkları anlaşılmaktadır.Taraflar arasında imzalanan ek protokol 2 başlıklı 11.10.2008 tarihli protokol ile 17.08.2008 tarihli protokolün 6. maddesi uyarınca kura çekim suretiyle davalı şirkete ait taşınmazların fiili kullanımının paylaşıldığı anlaşılmaktadır.Ek protokol 3 başlıklı 21.12.2008 tarihli protokol ile 07.08.2008 tarihli protokol kapsamında davalı şirkete ait makine ve teçhizatların fiili paylaşımlarını düzenledikleri anlaşılmaktadır.
3-Bilirkişi raporları
a-İlk derece mahkemesince dosya üzerinde ve davalı şirketin defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonunda 01.02.2016 tarihli bilirkişi raporu alınmıştır. Bu rapor hukukçu ve mali müşavir bilirkişiler tarafından düzenlenmiştir. Bu rapordan davalı şirketin kapalı bir aile şirketi olduğu, %50’şer paya sahip iki ortak arasında çıkan uyuşmazlıklar nedeniyle şirketin bu ortaklarla devamının mümkün olmadığını, bu durumda TTK’nın 636/3.maddesi anlamında haklı sebeplerin mevcudiyetinin kabul edilebileceği, ancak mahkemece fesih ve tasfiye yerine davacının payının gerçek değerinin ödenerek şirketten çıkarılmasına ve davalı şirketin tek ortakla devamına karar verilmesinin mümkün olduğunu, mahkemenin bu şekilde karar vermeyi uygun görmemesi halinde, gayri faal durumda olan şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesinin menfaatler dengesi açısından kabul edilebilir bir çözüm olduğu görüşünü beyan etmişlerdir.
b-Mahkemece şirkete ait taşınmazların tapu ve imar bilgileri celp edildikten sonra feri müdahilin talepleri de değerlendirilmek ve şirketin tüm mal varlığının gerçek piyasa değerleri itibariyle tasfiye paylarının hesaplanması için yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş ve mali müşavir, mülk bilirkişisi, inşaat mühendisi ve makine mühendisinden oluşan dört kişilik bilirkişi kurulundan 28.08.2018 tarihli rapor alınmıştır. Bu raporda özetle, şirketin taşınmazlarının ve mal varlığının rayiç değerleri hesaplanmış, kısmi bölünmenin tarafların karşılıklı iddiaları dikkate alındığında gerçekleşmesinin, tarafların anlaşmasıyla bir bölünme planı uygulanabilmesi imkan ve ihtimali anlamında teknik ve uygulanabilirlik açılarından önemli kısıtlamalar ve zorluklar içerdiği bölünme konusunda TTK’nın 159 ila 160.maddeleri kapsamında işlemlerin yapılması gerektiği, taraflar arasındaki protokollerle fiilen kısmi bölünme sağlanmaya çalışılmış ise de, devam eden süreçte kısmi bölünme gerçekleştirilmemiş olduğundan ve tarafların karşılıklı beyanları dikkate alındığında kısmi bölünmenin gerçekleşmesinin tarafların anlaşmasıyla bir bölünme planı uygulanabilmesi imkan ve ihtimali anlamında teknik ve uygulanabilirlik açılarından önemli kısıtlamalar ve zorluklar içerdiği, mahkemece ortaklıktan çıkma/çıkarılma kararının verilmesi halinde davalı şirketin taşınmaz, makine, tesis ve demirbaş varlıklarının toplam rayiç değerinin keşif tarihi itibariyle 142.767.322,47 TL olduğu, her bir ortağa düşen ortaklık payının değerinin 71.383.661,20 TL olduğu belirtilmiştir.
4-Uzman Görüşleri
a-Dr…. tarafından düzenlenen uzman görüşünde özetle, şirketin fesih ve tasfiyesi için haklı nedenlerin mevcudiyetinin mahkemece tespit edilmesi halinde fesih ve tasfiye kararı verilmesinin feshin son çare olması ilkesi ile bağdaşmayacağı davacı ve feri müdahil arasında akdedilen protokol ve protokoller ile yaratılan hukuki ve ekonomik realiteye en uygun alternatif çözümün, davalı şirketin yeni kuruluş şeklindeki asimetrik kısmi bölünmeye tabi tutulması olacağı, bölünme haricindeki alternatif çözümlerin davacının davalı şirketten ayrılması sonucunu doğuracak şekilde değerlendirilmesi gerektiği görüşleri ortaya konulmuştur.
b-Prof.Dr…. tarafından düzenlenen 24.05.2017 tarihli uzman görüşünde sonuç olarak, davalı şirketin haklı nedenlerle fesih şartlarının mevcut olmadığı, ancak mahkeme haklı sebeplerin gerçekleştiği yönünde takdir hakkını kullanırsa feshin son çare olacağı dikkate alınarak TTK’nın 636/3.maddesi uyarınca fesih yerine uygun ve kabul edilebilir çözüm olarak şirketin kısmen veya tamamen bölünmesi kararı verilebileceği, bölünme kararı icrası için kayyım atama kararı yeterli olduğunu, bölünme kararı ve karar icrasında ortaklara ihtiyaç bulunmadığı görüşü ileri sürülmüştür.
5-Tapu kayıtları, imar durum belgeleri,
6-a)Bakırköy 5.As.Tic.Mhk’nin 2018/239 Esas sayılı dosyası: Bu davada davacı … tarafından, davalılar … ve …ve Ticaret Ltd.Şti.aleyhine, protokol hükümlerinin ihlal edildiği iddiasıyla cezai şart talep edildiği anlaşılmaktadır.
b)Bakırköy 3. ATM’nin 2018/229 E sayılı dosyası: bu dava ile davacı … tarafından, şirket taşınmazlarının protokol uyarınca taksiminin talep edildiği, davanın derdest olduğu anlaşılmaktadır.
7-Mahkemece davalı şirkete atanan kayyım raporları.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava hukuki niteliği itibariyle TTK’nın 636/3. maddesi uyarınca, haklı sebeplerle limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Asli müdahale davasındaki talep, kısmi bölünme kararı verilmesi, olmadığı takdirde şirket ortaklığından çıkarma istemlerine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, asıl davanın kabulü ile davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, asli müdahale davasının reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı şirket vekili ile asli ve feri müdahil … vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, taraflarca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Asli müdahale davası yönünden yapılan incelemede;HMK’nın 65. maddesi uyarınca, bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir. Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır.Somut olayda, asıl davaya feri müdahil olarak katılmış olan … vekili, 10.05.2017 tarihli dilekçe ile asıl davalının taraflarını hasım göstererek asli müdahale talebinde bulunmuş, maktu dava harcını yatırmıştır. Asli müdahale davacısı, asıl davadaki fesih ve tasfiye istemine konu davalı şirketin fesih ve tasfiyesini önlemek amacıyla, alternatif talepler içeren asli müdahale dilekçesi vermiş olup, bu taleplerin asli müdahale davası olarak ileri sürülmesinde -maddi hukuka ilişkin yapılacak değerlendirmeler saklı kalmak kaydıyla- usuli bir engel bulunmamaktadır.Asli müdahilin taleplerinin istinaf talepleri bağlamında değerlendirilmesinde:Asli müdahale davacısı dilekçesinde, öncelikle TTK’nın 636/3. maddesinin mahkemeye verdiği imkan çerçevesinde davalı şirketin kısmi bölünmesine karar verilmesini istemiştir. Bu konuda dosyaya sunulan uzman görüşlerindeki gerekçelere dayanmıştır. Esasen asli müdahale davacısının bu talebi TTK’nın 636/3. maddesinde fesih ve tasfiye davasına bakan mahkemeye verilen bir imkanın kullanılması isteminden ibarettir. Anılan 636/3. maddeye göre mahkeme, fesih ve tasfiye istemi yerine davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. Davacının asli müdahale davasındaki kısmi bölünme talebi bu yasa maddesine dayandırılmıştır. Bu husus feri müdahil sıfatıyla asıl dava içinde ileri sürülebilecek bir talebe ilişkin olduğu gibi mahkemece fesih ve tasfiye davasında resen değerlendirebilecek bir yasal düzenleme olması nedeniyle, esasen bu talebin ayrı bir dava ile yani asli müdahale davası yoluyla istenmesinde hukuki yarar mevcut değildir.Bir an için hukuki yararın bulunduğu düşünülse bile şirket bölünmesi ve kısmi bölünme TTK’nın 159.vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bir şirketin tam veya kısmi bölünmesine ancak o şirketin ortakları karar verebilir. Mahkemenin, ortakların iradesi yerine geçerek bölünme kararı vermesi pozitif mevzuatımızdaki düzenlemelere göre mümkün değildir. Doktrinde bu husus tartışılsa bile mevcut pozitif düzenlemeler itibariyle, tarafların iradesinin yerine geçerek tam veya kısmi bölünmeye hüküm vermek mümkün görülmemektedir. Çünkü, bölünme için hem bölünen şirketin genel kurulunda karar alınması hem yeni kurulacak şirketlerin kurulması, bölünme sözleşmesinin ve bölünme planının düzenlenmesi, şirket genel kurullarında bunların belirli nisaplarla kabul edilmesi yasal zorunluluk olup, mahkeme kararı ile bu hususların gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince asli müdahillerin kısmi bölünmeye ilişkin talebinin reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu konudaki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Asli müdahale davacısı, kısmi bölünme talebinin kabul edilmemesi halinde davalı şirkete ait taşınmazlardan, taraflar arısında imzalanan protokoller ile kararlaştırılan fiili taksim durumu da dikkate alınarak, davalı …’ın %50’lik hissesine karşılık gelen taşınmazların şirket adına olan tapu kaydının iptali ile … adına tescili ile aynı zamanda …’ın şirket ortaklığından çıkartılmasına ve bu suretle …’ın şirketteki ortaklık hissesinin iptaline karar verilmesini istemiştir.TTK’nın 638/2. maddesi uyarınca her ortak haklı sebeplerle şirket ortaklığından kendisinin çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir ancak hukuk sistemimiz, şirketin bir ortağına başka bir ortağın ortaklıktan çıkarılması için dava açabilme yetkisi vermemiştir. Dolayısıyla asli müdahale davacısı olan paydaş, davalı ortağın şirketten çıkarılmasını dava yoluyla talep edemez. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin, asli müdahale davasındaki bu talebi reddetmesi isabetlidir.Asli müdahale davacısının bu talebi, fesih ve tasfiye davası içinde TTK’nın 636/3. maddesinin ikinci cümlesindeki mahkemeye tanınan alternatif imkanlardan biri olarak değerlendirilirse, bu durumda bu talebin asli müdahale davası yoluyla dile getirilmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır. Çünkü bu husus fesih tasfiye davası içinde savunma olarak veya feri müdahil sıfatıyla ileri sürülebilecek bir husus olduğu gibi mahkemece de resen uygulanabilecek bir yasal düzenlemedir. TTK m.636/3’teki imkanın kullanılması için ayrı bir dava açılmasında, yani asli müdahale davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu husus fesih davası içinde değerlendirilecek bir husustur. Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince asli müdahale davasının reddedilmiş olmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, asli müdahilin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekir.Asıl davaya ilişkin istinaf nedenlerinin incelenmesinde;Feri müdahil … HMK’nın 66. maddesi uyarınca davalı şirket yanında feri müdahil olarak davaya katılmıştır. Feri müdahil davalı şirket ile birlikte istinaf başvurusunda bulunmuştur. Böylece feri müdahilin HMK’nın 68. maddesi anlamında, yanında davaya katıldığı davalı şirketin iradesine uygun olarak istinaf başvurusunda bulunduğu sonucuna varılmış, davalının ve feri müdahilin istinaf başvurusu birlikte incelenmiştir.Feri müdahil vekili, davacının fesih ve tasfiye davası açmakta hukuki yararının bulunmadığını, çünkü tarafların davalı şirket mal varlığını protokollerle fiilen paylaştıklarını ileri sürmüştür. Taraflar arasında imzalanan protokollerin içeriğinin incelenmesinde, tarafların şirket tüzel kişiliğini sona erdirme iradelerinin bulunmadığı, sadece şirket taşınır ve taşınmazlarının ve demirbaşlarının fiili kullanımının paylaşıldığı anlaşılmaktadır. Şirket kira geliri olan ve mal varlığı olan bir şirket olarak tüzel kişiliği devam ettirdiği sürece ve başka bir yasal yolla şirket tüzel kişiliği sona erdirilmedikçe, haklı sebeplere dayalı olarak şirketin fesih ve tasfiyesini istemekte ortakların hukuki menfaatlerinin bulunduğu açık olup, bu konudaki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Feri müdahil vekili, şirketin faaliyetlerinin sona ermesine sebebiyet veren olayların davacının kusuru ile ortaya çıktığını, davacının kendi kusuruna dayanarak fesih ve tasfiye talep etmesinin HMK’nın 2.maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebep kavramı açıkça tanımlanmamış ise de her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak ileri sürülen nedenlerin haklı sebep teşkil edip etmeyeceği hususunun irdelenmesi gerekmektedir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkan kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, ortağın bakiye sermaye borcunu ödemekte temerrüdü gibi sebepler haklı sebepler olarak sayılmıştır. Yargıtayın konuya ilişkin emsal içtihadı da aynı doğrultudadır (T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas No:2014/17528 Karar No:2015/12310K.).Somut olayda taraflar arasında ceza soruşturmalarına ve davalara yansıyan uyuşmazlıklar bulunduğu, şirketin 2008 yılından buyana üretim faaliyetini durdurduğu, tarafların aralarında düzenledikleri protokollerle şirketin taşınmaz ve demirbaşlarını, davalı şirketle aynı alanda faaliyet gösteren kendilerine ait başka şirketler eliyle sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Dosyada atanan kayyım tarafından düzenlenen rapor içeriklerine göre de şirket ortaklarının bir araya gelerek davalı şirket faaliyetlerini sürdürmesi imkanının bulunmadığı belirlenmiştir. Tüm bu tespitlere göre davalı şirketin fesih ve tasfiyesi için TTK’nın 636/3. maddesi anlamında haklı sebeplerin oluştuğunun kabulü gerekir.Haklı sebeplerin münhasıran davacının kusurundan kaynaklandığına dair iddia kanıtlanmamıştır. O halde davacının fesih ve tasfiye istemi TMK ‘nın 2. maddesine aykırı bir talep olarak değerlendirilemez bu konudaki istinaf gerekçesi yerinde değildir.Feri müdahil vekili asli müdahale davasında ileri sürdüğü hususları fesih tasfiye davasında davalı şirket yanında savunma olarak ileri sürmüş ve fesih ve tasfiye yerine davacının, kendisine şirket gayrimenkullerinden verilmek suretiyle şirket ortaklığından çıkarılmasına veya protokollerle davacıya düşen taşınmazların satışı suretiyle çıkma payının ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.TTK’nın 636/3. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca, mahkeme fesih ve tasfiye yerine davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. Kanun koyucu bu düzenleme ile feshin nihai çözüm olduğu ilkesini benimsemiş, haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde fesih ve tasfiye yerine mahkemeye başka alternatiflere karar vererek şirketi devam ettirme imkanı tanınmıştır. Bu yasal imkanın uygulanması taraflarca talep edilmese bile mahkemece resen gözetilmelidir. Yargıtayın yerleşik içtihadı bu yöndedir (Yargıtay 11. HD’nin 2015/12705 E- 2016/9603 K sayılı, 15.12.2016 tarihli kararı, aynı Dairenin 2016/4607 E- 2017/6228 K sayılı, 15.11.2017 tarihli kararı).Ancak, Kanun maddesinden “Payın gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın davacı şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme” karar verilebiliceği belirtilmiştir. Buna göre davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilebilmesi için aynı zamanda payının gerçek değerinin de ödenmesine karar verilmesi gerekir. Yasal düzenleme mahkemeye şirket mallarını taksim suretiyle çıkarma yetkisi vermemiş, gerçek değerin ödenmesi suretiyle, yani parasal bir ödeme yapılmak suretiyle ortağın çıkarılmasına karar verilebileceğini düzenlemiştir.Limited şirketlerin tasfiyesi konusunda TTK’nın 643. maddesinin atfı nedeniyle, anonim şirketlerin tasfiyesine ilişkin 536 ila 548. maddeleri uygulanır. Bu maddelerde tasfiyenin ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Kural olarak tasfiye memurları şirket mal varlığını açık artırma yoluyla veya genel kurul karar verirse pazarlık yoluyla satarak öncelikle şirket alacaklılarını tatmin etmek suretiyle tasfiyeyi gerçekleştirir. Tasfiye sırasında da şirket organlarının görevleri tasfiye işleriyle sınırlı olarak devam eder (TTK md.535). Bu bağlamda, tasfiye kararı verildikten sonra da şirket genel kurulu tasfiyenin ne şekilde yapılacağına dair kararlar alabilir. Ancak bu husus tasfiye kararından sonraki döneme ilişkindir. Mahkeme tasfiyenin mal varlığının aynen paylaştırılması şekilde yapılmasına dair ortakları bağlayacak şekilde bir karar veremez. Tasfiyeye ilişkin yasal düzenlemeler böyle bir kararın verilmesine engeldir. Bu nedenlerle davacıya şirket mal varlığından aynen mal verilmesi suretiyle şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesi mümkün olmayıp bu konudaki istinaf sebepleri yerinde değildir.Feri müdahil vekili davacı ortağın şirketten çıkarılmasına karar verilmesi halinde çıkma payının şirketin mal varlığının satılması suretiyle ödenebileceğini, sadece davalının kullanımına tahsis edilen taşınmazların satışı suretiyle dahi çıkma payının ödenmesinin mümkün olduğunu ve böylece şirket tüzel kişiliğinin devam ettirilebileceğini ileri sürmüştür. Esasen fesih ve tasfiye yerine davacı ortağın şirket ortaklığından çıkarılmasının TTK’nın 636/3. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca uygun bir çözüm olup olmadığının mahkemece resen de değerlendirilmesi gereken bir husus olduğu açıktır.Tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin borcunun bulunmadığı, kira gelirlerinin bulunduğu, taşınmazlarının ve demirbaşlarının bulunduğu, toplam özvarlık değerinin teknik bilirkişi raporuna göre keşif tarihi itibariyle 142.767.322,47 TL olduğu, taşınmazların tamamının şirket faaliyetlerinin devamı için zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda şirketin bir kısım özvarlık değerlerinin satışı suretiyle şirket mallarından çıkma payının ödenmesinin mümkün olduğu bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır.İlk derece mahkemesince teknik bilirkişi raporu alındıktan sonra şirket ortaklarının duruşma tutanağına beyanlarının alındığı anlaşılmaktadır. Davacı … 05.04.2017 tarihli celsede, eğer şirkete ait taşınmazların gerçek değeri üzerinden ayrılma payı ödenirse şirketten ayrılmayı kabul ettiğini ya da diğer ortağın aynı şekilde ayrılmasını kabul ettiğini beyan etmiştir. Davacı vekili, teknik hesap raporu alındıktan sonra yapılan 04.04.2018 tarihli duruşmada, bilirkişi heyeti tarafından belirlenen 71.383.661,00 TL çıkma payı eğer müvekkiline ödenirse çıkmayı kabul ettiklerini, ancak şirketin söz konusu ayrılma akçesini ödeme gücünün bulunmadığını, tarafların bir araya gelip anlaşma ihtimalinin de bulunmadığı beyan etmiştir. Bu beyan üzerine müdahil vekili çıkma payının davacı tarafa nakit olarak ödenmesi imkanı bulunmadığını, eğer şirket tasfiye edilecekse bölünme suretiyle veya çıkma payının taşınmaz taksimi suretiyle ödenmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.Gerek yasal düzenleme gerekse Yargıtayın yerleşik içtihadı uyarınca, feshin son çare olduğu, haklı sebepler varsa fesih yerine başka uygun çözümlere karar verilmesi gerekir. Yargıtay 11. HD’nin 2015/4158 E- 2015/9153 K sayılı, 14.09.2015 tarihli kararında bu husus şöyle vurgulanmıştır:”Dava; limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davacı-davalıların talebi uyarınca haklı sebeplere binaen davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebeplerle ortağın şirketin feshini talep edebileceği, mahkemece bu istem yerine, davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebileceği düzenlenmiştir. 6102 sayılı Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6103 sayılı Yasa’nın 3. maddesi uyarınca TTK’nın 636/3. maddesi hükmü bu kanunun yürürlüğe girmesinden önceki olaylara da uygulanacaktır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere limited şirketler karma yapıda olup şirketin feshi kararı sadece ortakları değil şirket alacaklıları, çalışanları ve hatta piyasa ekonomisini etkilemektedir. TTK’nın 636/3. maddesi hakime, şirketin feshi haricinde duruma uygun düşecek diğer bir çözüme hükmetme hususunda yetki vermekte, başlı başına ekonomik değer taşıyan şirketin, fesih ve tasfiyesinden ziyade, mevcut uyuşmazlıklar giderilerek ticari hayatına devamını sağlamaktadır. Mahkemece TTK’nın 636/3. maddesindeki şirketin devamına imkan sağlayan düzenleme değerlendirilmeden yazılı gerekçe ile şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”İlk derece mahkemesince, fesih yerine alternatif çözümler değerlendirilmiş ve “…mahkememizce yapılan araştırma, düzenlenen bilirkişi raporları ve şirkete ait taşınmazların fiili kullanımı kapsamında fesih ve tasfiye dışında TTK 636/3. maddesi anlamında duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüm yolunun bulunmadığı” gerekçesiyle fesih ve tasfiye kararı verilmiştir.Dosya kapsamına, sunulan protokollere, tanık ve taraf beyanlarına göre, davalı şirketin 2008 yılından buyana ana faaliyetine son verdiği, fiilen üretimi durdurduğu, şirketin %50’şer paya sahip iki ortağının, davalı şirketin taşınır ve taşınmaz mallarını fiilen paylaştıkları, davalı şirkete ait taşınmaz üzerinde ve davalı şirketin demirbaşlarıyla, kendilerine ait başka şirketler eliyle ticari faaliyetlerine devam ettikleri, her iki ortağın da davalı şirketin ticari faaliyetinin devam ettirilmesi yönünde bir irade ortaya koymadıkları anlaşılmaktadır.Somut olayın tüm bu özellikleri ve tarafların dosyaya yansıyan iradeleri dikkate alındığında, fesih ve tasfiyenin en uygun çözüm olduğu, TTK’nın 636/3. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca alternatif bir çözüme gerek bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.Açıklanan tüm bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı şirket vekilinin ve feri müdahil ve asli müdahil vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davalı şirket vekilinin, feri ve asli müdahil vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine,
2-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-İstinaf edenler tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 31/01/2019 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.