Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/922 E. 2019/267 K. 21.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/922
KARAR NO : 2019/267
KARAR TARİHİ: 21/02/2019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/12/2017
NUMARASI : 2013/414- 2017/1131 E.K
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin İptali
Taraflar arasında görülen hisse devrinin iptali- alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası okunup incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili …’in … Ltd. Şirketi’ni ve …. Tic. Ltd. Şirketi’ni yıllar süren emeği sonucu kurduğunu, müvekkilinin Üsküdar…. Noterliği’nin 31 Ocak 2010 tarih ve ….. yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi ile …. Limited Şirketi’ndeki hisselerini 3.350,00 TL devir bedeli ile …’a devrettiğini, aynı şekilde diğer davalı şirketteki hisselerini Üsküdar … Noterliği’nin 31 Ocak 2012 tarih ve … yevmiye numaralı 841.650,00 TL devir bedelli hissesini davalı …’a devrettiğini ancak bu bedellerin müvekkile hiçbir zaman ödenmediğini, davalılardan … ve …’in müvekkilin kurduğu şirkete 2010 yılında ortak olduklarını, …’ın geçen süre zarfında müvekkilinde güven duygusu uyandırarak şirkete ait yaklaşık bir milyon dolar değerinde malı İran’a gönderdiğini, malların bedelinin ise şirket hesaplarına tam olarak gelmediğini, davalıların ihraç edilen şirket mallarının İran’da kendilerine ait şirkette tuttuklarını, şirketten mal çıkışına karşılık şirket hesabına nakit girişleri olmayınca şirket hesaplarında ciddi açıklar oluştuğunu, müvekkilinin duyumuna göre İran’a ihraç edilen malların ödemelerinin davalı …’ın …. Bankasındaki şahsi hesabına gönderildiğini, İran asıllı davalı … tarafından hisse satışı ön protokolü yapıldığını ve davacının hisse oranının düşürüldüğünü, sonrasında müvekkil ile davalılardan … ve … arasında 09.12.2009 tarihinde ….. Ltd. Şti. Hisse Satış Protokolü yapıldığını, bu devirlerin tamamen davalıların müvekkile psikolojik baskısı ve zorlaması neticesinde gerçekleştiğini, bu arada, davacı ile aynı sektörde faaliyet gösteren …. ait işyerinin davacılar tarafından tehdit ile satın alındığını, bu işyerinin satın alınmasında müvekkile baskı da yapılarak müvekkilin şahsına ait ve ailesi ile birlikte oturduğu evin ipotek olarak gösterildiğini ve Ziraat Bankasından kredi kullanıldığını, davalıların krediyi alırken “Krediyi alırsan sana ancak o zaman parayı göndeririz.” diyerek müvekkili tehdit ve şantajla sindirdiklerini, şirketten bir taraftan mal transferleri yapılırken bir yandan da şirket ve müvekkilin borçlandırıldığını, tüm bu olaylardan sonra müvekkilin davalıların tehdit, şantaj, baskı ve yıldırmalarına daha fazla dayanamayıp şirketten ayrılmak zorunda bırakıldığını, ancak bu sefer de müvekkilin şirketteki imza yetkisini de kendilerine vermesi koşuluyla müvekkilin hisselerini satın alacaklarını söylediklerini, müvekkilin davalı …’e imza yetkisini devretmek zorunda kaldığını, hisse değer tespiti yaptırılmasına rağmen davalıların cebir ve tehdit altında imza yetkisini aldıktan ve şirketin içini boşalttıktan sonra müvekkile ait hisseleri satın almadıklarını, şirketin krizde olduğunu bahane ederek krizi aşmak bahanesiyle muvazaalı senetler yaparak müvekkilin bilebildiği kadarıyla yaklaşık 150.000 TL tutarında senetle şirketi borç altına soktuklarını, davalıların bu gibi muvazaalı senetlerle de borçlandırdıkları şirketi icra yoluyla gasp edeceklerini söyleyerek davacıyı tehdit ettiklerini, müvekkilin hisseleri devretmesini ya da müvekkilin evi dahil her şeyini alacaklarını, torunlarına yetecek kadar borç yapacaklarını söyleyerek müvekkili tehdit ettiklerini öne sürdüğü, davalıların şirketin çoğunluk hissesine sahip olmak için zorla davacıdan %1 hisse satın aldıklarını, ancak bu hissenin bedelini ödemediklerini, bunun yerine hisse bedelini şirkete verilmiş borç gibi gösterip paranın kendi kasalarında kalmasını sağladıklarını, şirketi batıracaklarına yönelik tehdit ve şantajlarına devam ettiklerini, davalı …’ın İran’a giderek telefonla müvekkili aradığını, şirketin borcu için ipotekli olan müvekkilin evi de dahil olmak üzere senetleri ve imza yetkisini kullanarak şirketin tüm mallarına el koyacaklarını, gerekirse şirketin mallarını İran’a ihraç ederek malları yok edeceklerini, zaten İran’daki tüm malların kendi uhdelerinde olduğunu, müvekkil hisselerini devrederse evinin ipoteğini kaldıracaklarını ve çok da değeri olmayan … müvekkile verebileceklerini söyleyerek yoğun cebir ve baskı altında seçim yapmasını istediklerini, bu şartlar altında müvekkilin Üsküdar …. Noterliği’nin 31 Ocak 2012 tarih ve …. yevmiye numaralı limited şirket hisse devir sözleşmesiyle birlikte ….. Tic. Ltd. Şti.’deki hissesini …’a 841.650,00 TL bedelle devretmek zorunda kaldığını ama hiçbir zaman böyle bir para almadığını, aynı şekilde 31 Ocak 2012 tarihinde Üsküdar …. Noterliği’nin …. yevmiye no’lu limited şirket hisse devir sözleşmesiyle birlikte …. Ltd. Şti.’deki hissesini 3350,00 TL bedelle devretmek zorunda bırakıldığını, müvekkilin hisseleri devretmesine rağmen davalıların hisselerin karşılığı olarak davacıya hiçbir bedel ödemediklerini, ….. Ltd. Şti. hisse satışı ön protokolünde ve 09.12.2009 tarihli ….. Tic. Ltd. Şti. hisse satış protokolü 1 ve 2’de belirtilen ödemelerin yapılmadığını, aynı şekilde 29.01.2012 tarihli protokolde belirttikleri hususları da yerine getirmediklerini, bu süreçte müvekkilin şirketteki bütün hisselerini kaybettiğini, önemli bir değeri de olmayan ikinci el bir atölyeyi kabul etmek zorunda kaldığını, 12 yıl boyunca emek ve özveriyle çalışarak kurduğu şirketin davalıların tehdit ve şantajları sonucu davalılar tarafından gasp edildiğini, müvekkilin davalılar hakkında ayrıca güveni kötüye kullanma, nitelikli dolandırıcılık, şirket içini boşaltma suçlarına dayanarak suç duyurusunda bulunduğunu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/58243 soruşturma sayılı dosyası ile soruşturmanın devam ettiğini, sonuç olarak, imza yetkilerinin ve hisse devir sözleşmelerinin sözleşme tarihi itibarıyla muvazaalı devir olması sebebiyle geriye dönük olarak iptaline, imza yetkilerinin ve hisselerin devir tarihi itibarıyla … adına tesciline, davalıların şirket malvarlığına, şahsi malvarlıklarına ve hesaplarına el konulmasına, hisseler ve imza yetkilerinin … adına tescil edilene kadar kayyım atanmasına, Sayın Mahkemece bu talep doğrultusunda karar verilmediği takdirde davalılarca hisse bedellerinin davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, davaya konu devir işlemlerinin tarihinin 31.01.2012 olduğu, davanın süre yönünden zamanaşımına uğradığı ilk itirazında bulunmuştur. Davalılar vekili esasa ilişkin olarak müvekkil şirketlerin …. tarafından kurulmuş olduğu, davacı …’in firmanın faaliyet göstermekte olduğu konularda hiçbir teknik bilgiye sahip olmadığı asıl teknik donanıma sahip olan firma kurucusu … ve …’in olduğu, bu hususların Ticaret Sicil Kayıtlarında da görülebileceği, davacının şirket hisselerini müvekkillerden …’a devretmiş olduğu, ancak hisse devir bedellerinin davacıya ödendiğini, zaten hisse bedelleri ödenmeden noterden hisse devri yapılmasının ticari hayatın gereklerine aykırı olacağını, davacının muvazaa iddiasında da bulunamayacağını, zira tarafların muvazaa iddiasında bulunabilmesi için yerleşik Yargıtay kararlarına göre de yazılı delile dayanması gerektiği ancak davacının muvazaa iddiasının hiçbir yazılı delile dayanmadığı ve kötü niyetli olduğu, dava dilekçesinde bahsi geçen İran’a yapılan ihracat döneminde şirketin imza yetkilisinin davacı … olduğu, ihracata ilişkin tüm belgelerde davacının imzalarının bulunduğu, bahsi geçen ihracatın yapıldığı İran firmasıyla müvekkillerin hiçbirinin ortaklık gibi hiçbir ilgisinin bulunmadığını, müvekkil …’ın İran asıllı olup yurtdışından Türkiye’ye yatırım yapma amaçlı gelmiş olduğundan gerek kendi adına şirket kurmasının gerekse de şirket ortaklığı devralmasının doğal olduğu, kendisinin Türkiye’de ortak olduğu başkaca şirketlerin de bulunduğu, bu nedenle kendisinin Türkiye’deki hesaplarına para giriş-çıkışı olmasının normal olduğu, davacıya ait bahsi geçen evin ipotek olarak gösterilmesi olayının şirketin ilk kurulduğu yıllara ait olduğu ve müvekkillerden …’ın o dönemde henüz şirkete ortak olmadığı, diğer davalı …’in davacı …’in kardeşi olduğu düşünüldüğünde bu iddianın gerçek olamayacağının açık olduğu, iddiaların tümünün asılsız ve müvekkilleri zora sokma amaçlı olduğu, 845.000,00 TL hisse bedelini almadan hisselerin noterden devredilmesi iddiasının, bu bedele ilişkin açılan davada harca esas değer olarak gösterilen 1.000,00 TL’lik rakamın ve süresi geçtikten sonra açılan davanın da davacının kötüniyetinin göstergesi olduğunu belirterek, haksız ve kötüniyetli olarak açılmış davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER 1-Protokol ve hisse devir senetleri, ticaret sicil kayıtları:Dosyada örnekleri bulunan protokoller, noter hisse devir senetleri ve ticaret sicil kayıtları incelendiğinde;a-07.01.2010 tarihinde kurulan …..Ticaret Limited Şirketi’nin ana sözleşmesine göre davacı …’in 10 yıl süreyle davalı … ile birlikte şirket müdürlüğüne atandığı, müşterek temsil esasının benimsendiği, 25.08.2010 tarihli ve 2010/1 sayılı ortaklar kurulu kararıyla davacının müdürlüğüne son verildiğini ve bu hususun ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, davacının Üsküdar 16.Noterliğinin 31.01.2010 tarihli, 04256 Y.sayılı hisse devir sözleşmesiyle …Limited Şirketi’ndeki hisselerini 3.350,00 TL bedelle davalı …’a devrettiği ve bu devir keyfiyetinin 10.05.2012 tarihli TSG’nde ilan edildiği, bu şirkette bu devir sonucu davacının herhangi bir payının ve yönetici sıfatının kalmadığı anlaşılmaktadır. b-Davalı …….Limited Şirketi (bundan sonra ….. olarak anılacaktır) kayıtları incelendiğinde; şirketin 01.12.1997 tarihinde kurulduğu, davacının, 2002 tarihinde hisse devralmak suretiyle şirkete %40 oranında ortak olduğunu, davacının 2002 yılında 10 yıllığına şirket müdürü seçildiği, münferit temsil yetkisinin bulunduğu, daha sonra temsil durumunun değiştirilerek 30.12.2009 tarihinde davacı ve davalı …’ın 10 yıllığına müşterek temsile yetkili müdür olarak atandığı, daha sonra 31.08.2010 onay tarihli kararla davacının müdürlük görevinin kaldırıldığı anlaşılmaktadır. c-09.12.2009 tarihli “… San ve Tic. Ltd. Şti.hisse satış protokolü – protokol 1″in 8.maddesine göre hisse satış bedelinin ödenmemesi durumunda protokolün iptal edileceğinin ve hisselerin iade edileceğinin ve hisse bedeline karşılık emre yazılı senet verileceğinin ve kaparo olarak verilen 365.000,00 USD’nin iade edileceğinin kararlaştırıldığını, 09.12.2009 tarihli protokol-1’e ek olarak yapılan protokol-2’nin 1.maddesine göre şirket merkezinde 365.000,00 USD’nin nakit olarak davacıya ödendiği, dövizli ödemelerde kurun 1,5 TL olarak sabitlendiği, 2.maddesinde 365.000,00 USD ödeme ve noter kanalıyla yapılan protokolde belirtilen ve 150.000,00 TL’nin resmi yollardan gelecek ödemeler sonucu oluşan rakamın şirketin mal varlığının denetim ve değerlemesi sonucu oluşan rakam arasındaki farkın alıcı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür. d-…. 30.12.2009 tarihli noterlik işlemiyle onaylı 13.12.2009 tarihli ortaklar kurulu kararının 5.maddesine göre pay devrinin deftere işlendiği ve şirket hisselerinin %50’sine tekabül eden 550.000,00 TL’lik hissenin davalı …’a ait olduğu hususunun karara bağlandığı ve 14.01.2010 tarihli TSG’nde ilan edildiğini, yine 02.05.2011 ortaklar kurulu kararının 1.maddesine göre davacının 866.650,00 TL’lik hissesinin 25.000,00 TL’lik kısmının 29.04.2011 tarihli noter devir senediyle davalı …’a devredildiği hususunun karara bağlandığı ve 11.08.2011 tarihinde bu hususun ticaret siciline tescil edildiği, davacının, Üsküdar …..Noterliğinin 31.01.2012 tarihli ve …. Y.sayılı işlemi ile onaylı limited şirket hisse devir sözleşmesiyle, davacının ….’taki 841.650,00 TL tutarlı hisselerinin, devir bedeli nakden ve tamamen aldığını beyan ederek davalı …’a devrettiği ve bu devrin 22.06.2012 tarihli TSG’nde ilan edildiği görülmüştür. e-29.01.2012 tarihli el yazılı protokolde davacının … ve diğer davalı …’teki hisselerini davalı …’a devrettiği, devir bedelinin nakit olarak ödenmeyeceğini, şirkete ait bir atölyenin davacıya devredileceğini, davacının şirket borçları için ipotek edilen ev üzerindeki ipotekleri kaldıracağı, … Şirketi’nden geçme halen avukatta tahsilde olan 100.000,00 TL’lik Van çekinin tahsil olsa da olmasa da davacıya ait olacağı, iyi niyetli olarak …. eloksal işlerini davacıya yaptırarak destek olunacağı, hisse devrinin bir hafta içinde sonuçlandırılacağını, ipotek işlerinin onbeş gün içinde sonuçlandırılacağının yazılı olduğu görülmüştür. Bu protokolün aslı taraflarca sunulmamış, davalılar vekili böyle bir protokolün varlığını kabul etmemiştir. Dolayısıyla davacı taraf bu protokolün aslını sunamamış olması nedeniyle delil olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir. 2-Bilirkişi raporları İlk derece mahkemesince deliller toplandıktan sonra bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. 07.11.2014 tarihli üç kişilik bilirkişi kurulu raporunda taraflar arasındaki ilişkinin kronolojik aşamaları gösterilmiş ve sonuçta olaya ilişkin ceza soruşturmasının beklenmesinin yararlı olacağı, taraflar arasında yapılan protokolde belirtilen edimlerle noter tasdikli hisse devir sözleşmelerinde belirtilen tutar arasında kıyaslama yapılarak protokolde belirtilen edimlerin mali değerinin noter tasdikli sözleşmedeki meblağı aşması halinde aşan kısım için davacının ispat yükü altında olduğuna ve bedeli ödediğini ispatlayamaması halinde tazminata hükmedilmesi gerekeceği kanaatine varıldığı görülmüştür. 14.07.2016 tarihli, teknik bilirkişinin de yer aldığı ek raporda, …. değer tespiti yapılmıştır. Aynı tarihli ve aynı bilirkişi kurulunca hazırlanan diğer ek raporda taraf itirazları değerlendirilerek, 29.01.2012 tarihli protokoldeki edimlerin ne şekilde ve nasıl karşılandığının taraflarca kanıtlanması gerektiği, protokol kesinlik kazandıktan ve taraf vekillerince gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra ek görüş bildirileceğinin bildirildiği görülmüştür. Son olarak bilirkişi kurulundan 22.12.2016 tarihli ek rapor alınmıştır. Davalı vekilinin 17.11.2016 tarihli duruşmada 29.01.2012 tarihli protokolün bulunmadığını bildirdiği, buna göre davacı tarafın ikrah ve muvazaa olgusunu kanıtlayamadığı, bu nedenle davacı iddialarını kanıtlayamadığı görüşü belirtilmiştir. 3-Tanık beyanları İlk derece mahkemesince duruşmada dinlenen tanıklar davacının hissesini …. devrettiğini ve şirketten ayrıldığını, taraflar arasında bir takım sorunlar çıktığını duyduklarını, hisse devrinden sonra davacıya ödeme yapıldığı duyduklarını, sözleşme yapılırken yanlarında olmadıklarını anlatmışlardır.
4-Olaya ilişkin savcılık soruşturma dosyası Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/58243 Soruşturma sayılı dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı yapılan itirazın ağır ceza mahkemesince reddedildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama alınan bilirkişi raporları sonucunda; davacının muvazaanın varlığını yazılı delillerle kanıtlayamadığı, devir işlemlerinin ikrah altında yapıldığı iddiasının kanıtlanmadığı, resmi devir senetlerinde davacının hisse satış bedellerini tahsil ettiğinin yazılı olup bu resmi senetlerin aksinin davacı tarafından kanıtlamadığı gerekçesiyle, davalı … aleyhindeki davanın esastan reddine; diğer davalılar hisse devir işleminin tarafı olmadıklarından, bu davalılar hakkındaki davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle redine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, çünkü şirket hisse devir bedellerini davacıya ödenmediği son olarak ….Limited Şirketinin hisselerini Üsküdar ….. Noterliğinin 31.01.2012 tarihli …. y. sayılı hisse devir sözleşmesiyle 841.650,00 TL bedelle devrettiğini ancak bu bedelin davacıya hiçbir zaman ödenmediğini, Davalılar …. ve …. davacı nezdinde güven yaratarak ve bu güven kötüye kullanılmak suretiyle şirkete ait yaklaşık bir milyon dolar değerindeki malın İran’a gönderildiğini, bu mal bedelinin şirkete ödenmediğini, davalıların bu malları kendi ülkelerinde tutarak şirket hesaplarında ciddi açıklar oluşmasına sebebiyet verdiklerini,Davacı ile davalılar … ve …. arasında 09.12.2009 tarihli protokol imzalanarak …….. Şirketinin hisselerinin davalıya satışının kararlaştırıldığını, bu protokolün davalıların psikolojik baskıları, zorlamaları ile yapıldığını, müvekkilinin iradesinin sakatlandığını, Davalıların, davacıyla aynı sektörde faaliyet gösteren Ufuk Kurtoğlu isimli şahsa ait iş yerini tehditle satın alındığını, bu iş yeri alınırken davacıya ait konut üzerine ipotek tesis edilerek kredi kullanıldığını, bu kredinin davalıların tehdidi nedeniyle alınıp ipoteğin kurulduğunu, şirketten bir taraftan mal transferleri yapılarak, diğer taraftan şirket ve davacı borçlandırılarak davacı üzerinde baskı yaratıldığını, TBK’nın 30. Maddesinde ön görülen ikrahın koşullarının gerçekleştiğini çünkü müvekkilinin mal varlığına yönelik bir tehdit bulunduğunu, şirketin içini boşaltmakla tehdit ettiklerini, ilk derece mahkemesinin savunmayı ve delilleri dikkate almadan karar verdiğini, mahkemenin ceza soruşturmasındaki takipsizlik kararıyla bağlı olmadığını, Davalıların muvazaalı işlemlerle şirketi borçlandırarak şirketin içini boşaltmaya çalıştıklarını ve bunu tehdit unsuru olarak kullandıklarını, Taraflar arasında düzenlenen hisse satışı ön protokolünde ve 09.12.2009 tarihli protokolde ve 29.01.2012 tarihli protokolde gösterilen ödemelerin davacıya yapılmadığını, Bilirkişi kurulunun, görevi olmadığı halde hukuki konularda görüş bildirdiğini mahkemenin de bu hukuki görüşü esas alarak karar verdiğini, bu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece alınan kök ve ek raporların hatalı olduğunu, ancak raporlardaki lehe tespitlerin mahkemece verilen hükümde dikkate alınmadığını, bu konudaki itirazlarının karşılanmadığını, mali müşavir bilirkişinin tespitlerinin yetersiz olduğunu bu bilirkişinin basına yansıyan kişisel durumunun raporunun güvenilirliğini azalttığını bu nedenle yeterli niteliklere sahip yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınması gerektiğini, Dinlenen tanıkların, davacının hisse satış bedellerine alamadığına dair iddiasını doğruladığını, İlk derece mahkemesinin, salt noter devir senetlerindeki devir beledilinin alındığına ilişkin kaydı esas alarak ve bu resmi kayıtların aksinin kanıtlanmadığı gerekçesiyle davayı reddetmesinin emsal Yargıtay içtihadına aykırı olduğunu, çünkü dosyaya sunulan protokoller incelendiğinde resmi kayıtların aksinin kanıtlanmış olduğunu, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle, limited şirket hisse devir sözleşmelerinin ikrah ve muvazaa nedeniyle iptali ve hisselerin davacı adına tescili, bu talep yerinde görülmediği takdirde hisse devir bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılmıştır. İlk derece mahkemesince, davalı … dışındaki davalılar yönünden, davalıların pasif husumetleri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf sebepleri incelendiğinde bu davalılar hakkındaki husumetten ret kararına yönelik bir istinaf sebebinin ileri sürülmediği anlaşılmaktadır. Yukarıda deliller bölümünde açıklandığı üzere, davacının her iki davalı şirketteki hisselerini sadece davalı …’a devrettiği, diğer davalılara hisse devrinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Davacının bu davadaki netice-i talebi hisse devir işlemlerinin iptali, olmadığı takdirde hisse devir bedelinin tahsili istemine ilişkin olup bu talep sadece hisse devir sözleşmesinin tarafı olan davalı …’a yöneltilebilir. Davacının diğer feri talepleri bu asli talebin kabulüne bağlıdır. Bu durumda davalı … dışındaki davalılara yönelik davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş olması isabetli görülmüştür. Esasa ilişkin değerlendirme yapılmadan önce öncelikle, taraflar arasında imzalandığı iddia edilen 29.01.2012 tarihli protokolün delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin ortaya konulması gerekir. Davacı taraf bu protokolün fotokopisini sunmuşsa da mahkemece aslının ibrazı istenmiş, ancak davacı taraf protokolün aslını sunamamıştır. Davalı vekili 17.11.2016 tarihli duruşmada böyle bir protokolün bulunmadığını beyan etmiştir. Fotokopi karşı tarafça kabul edilmediğinden bu belgenin delil olarak hükme esas alınması mümkün görülmemiştir. Öncelikle davalı … Limited Şirketi’ndeki davacı hissesinin devriyle ilgili iddianın değerlendirilmesinde, davacının bu şirketteki 3.350,00 TL’lik hissesinin tamamını Üsküdar ….Noterliğinin 31.01.2012 tarihli ve …. Y.sayılı hisse devir sözleşmesiyle davalı …’a devrettiği, hisse devir senedinde hisse bedelini aldığını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Dosyaya sunulan ve tarafların kabulünde olan 09.12.2009 tarihli protokol ile diğer protokol ve ekler diğer davalı … Şirketi’ndeki hisselerin devriyle ilgili olup ….Ticaret’e ait hissenin devriyle ilgili tarafların kabulünde olan bir protokol sunulmamıştır. Protokollerin tamamı …. ile ilgilidir. Bu nedenlerle protokollerle ilgili değerlendirmelerin …. hissesinin devrini ilgilendirmediği anlaşılmaktadır. Yukarıda deliller bölümünde taraflar arasında imzalanan protokoller ve noterlikte yapılan hisse devir sözleşmeleri incelenmiştir. Tarafların kabulünde olan 09.12.2009 tarihli protokolde ….. davacı hisselerinin devri karşılığında davacıya 365.000,00 ABD Dolarının nakit olarak ödendiği belirtilmektedir. Bu protokolde davacının imzası vardır. Buna göre davacının hisse devri karşılığında hiçbir bedel almadığına ilişkin iddiasının bu protokol karşısında doğrulanmadığı anlaşılmaktadır. Yine taraflar arasında imzalandığı ihtilafsız olan 06.05.2010 tarihli protokolde şirketin 05.11.2009 tarihli denetimi sonucu oluşan varlık tespitine istinaden şirketin %50 hissesini alan davalı …’ın, şirketin %50 bedeli olan 1.261.000,00 ABD Dolarını şirket ortaklarına hisse devir bedeli olarak ödediği, şirket ortaklarının aralarında yaptığı protokol gereği 1.700.000,00 USD sermaye artırımına gitme kararı aldıkları anlaşılmaktadır. Bu protokolde de davalının %50 hisse bedeli karşılığı 1.261.000,00 USD’yi şirket ortaklarına ödediği hususu davacının da imzasının bulunduğu protokol ile sabittir. Yukarıda açıklandığı üzere 29.01.2012 tarihli protokolün varlığı kanıtlanmadığından delil olarak dikkate alınamaz. Taraflar arasında imzalandığı ihtilafsız olup yukarıda açıklanan protokollerden sonra davacının …. kalan son hisselerini de Üsküdar ….Noterliğinin 31.01.2012 tarihli …. Y.sayılı hisse devir sözleşmesiyle davalı …’a 841.650,00 TL bedelle devrettiği ve resmi devir senedinde devir bedelinin kendisinden nakden ve tamamen aldığını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu resmi senet içeriğine göre davacı, 841.650,00 TL devir bedelini aldığını ikrar etmiş olup sözleşme aynı zamanda makbuz hükmündedir. Davacı vekili davasında noter devir senetlerinin muvazaalı olduğunu iddia etmiş ise de, sözleşmenin tarafları arasında bir muvazaa bulunduğuna dair iddiasını kanıtlayacak herhangi bir belge sunmamıştır. Yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca tarafların kendi aralarında yapıldığı iddia edilen muvazaanın yazılı olarak kanıtlanması gerekir. Kanıt sorunu bir tarafa bırakılsa bile davacı taraf sadece soyut olarak muvazaadan söz etmiş ancak muvazaa işlemlerinin içeriği hakkında somut bir açıklama yapmamıştır. Yani tarafların bu devir işlemini yapmaktaki asıl amaçlarının ne olduğunu, gizlenen sözleşmenin ne olduğunu, muvazaanın mutlak bir muvazaa mı yoksa nispi bir muvazaa mı olduğunu açıklamamış, muvazaa iddiasını somutlaştırmadığı gibi bu iddiayı kanıtlayacak herhangi bir yazılı kanıt sunmamıştır. Son devir tarihine yakın imzalandığı iddia edilen 29.01.2012 tarihli protokolün aslı sunulmadığından, hisse devir bedeli konusunda muvazaa yapıldığı iddiası da kanıtlanamamış durumdadır. İlk derece mahkemesinin bu konudaki tespit ve gerekçeleri yerinde olup davacı vekilinin muvazaaya yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekili müvekkilinin devir senetlerini ve protokolleri ikrah ve tehdit altında imzaladığını ileri sürmüştür. Bu konuda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/58243 soruşturma sayılı dosyasında davacının şikayeti üzerine soruşturma yapılmış ve bu iddia hakkında kanıt bulunmadığından takipsizlik kararı verilmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz İstanbul Anadolu 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/177 D.iş sayılı kararıyla reddedilmiş ve takipsizlik kararı kesinleşmiştir. Davacının gösterdiği tanıklar dinlenmiş olup tanık beyanlarında davacının hisse devirlerini tehdit ve ikrah altında yaptığına dair hiçbir beyanda bulunmamışlardır. Tanıklar sadece davacının hisselerini davalı …’a devrettiğini bildiklerini aralarında bazı problemler çıktığını duyduklarını söylemişler, bunun dışında davacıya yönelik bir tehdit ve zorlamadan söz etmemişlerdir. Davacı ikrah iddiasını kanıtlamak üzere, davalı tarafın şirket mallarını İran’a ihraç görüntüsü altında kendi uhdelerine geçirdiklerini, şirketin içini boşalttıklarını iddia etmiş ise de bu konuda somut bir kanıt sunmamıştır. İhraç edilen malların bedellerinin ödenmemesi üzerine herhangi bir dava ve takibe girişildiğine dair somut kanıt sunulmamıştır. Yine davacı vekili, davalıların muvazaalı senetler düzenlemek suretiyle şirketin içini boşaltmakla davacıyı tehdit ettiklerini ileri sürmüş ise de bu iddiasını kanıtlayacak somut bir kanıt bulunmamaktadır. Bu açıklamalara göre davacının hisse devirlerini tehdit ve ikrah altında yaptığına dair iddiası kanıtlanmamış olup bu konudaki istinaf sebep ve gerekçeleri de yerinde görülmemiştir. Davacı vekili ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporlarında hukuki değerlendirme yapılmasını istinaf sebebi yapmış ise de; HMK’nın 282.maddesi uyarınca hakim, bilirkişinin oy ve görüşü ile bağlı olmayıp bilirkişi raporunu diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendireceğinden ve HMK’nın 33.maddesi uyarınca hakim Türk hukukunu resen uygulayacağından, yukarıda yapılan hukuki açıklamalar dikkate alındığında bu konudaki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Bilirkişinin şahsıyla ilgili iddialar, yukarıda yapılan hukuki açıklamalar ışığında sonuca etkili görülmemiştir. Davacı vekili dosyaya sunduğu emsal Yargıtay içtihadı doğrultusunda, resmi devir senedindeki bedelin tahsil edildiği yönündeki kaydın bedelin ödendiğini kanıtlamaya yeterli olmayacağını ileri sürmüştür. Yukarıda açıklandığı üzere resmi devir senedinde satış ve devir bedelinin tamamen alındığı yazılıdır. Bu senedin aksini gösterecek başkaca bir belge veya kanıt sunulmamıştır. Resmi hisse devir senedi adi yazılı protokollerden daha sonra düzenlenmiştir. Kaldı ki davacı bu devir senetleri uyarınca hiç devir bedeli almadığını ileri sürmekle birlikte kendi kabulünde olan 06.05.2010 ve 09.12.2009 tarihli protokol içeriklerinde satış bedeli olarak tahsilatlar yaptığı yazılıdır. Tüm bu tespitlere göre davacı vekilinin bu konudaki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından taraflara tebliğine,5-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK.361.maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 2102/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.