Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/888 E. 2019/627 K. 02.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/888
KARAR NO : 2019/627
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/01/2018
NUMARASI : 2014/1323E.2018/6 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Sigorta Prim Alacağından Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Hollanda’da mukim bir sigorta şirketi olduğunu, taraflar arasında, davalı tarafın donatanı olduğu geminin … sigortasına ilişkin olarak 19/01/2010 tarihinde sigorta sözleşmesi imzalandığını, sözleşme uyarınca davalı tarafın 24.000,00 USD tutarındaki sigorta primini her biri 6.000,00 USD’lik dört taksit halinde ödemeyi kabul ettiğini, davalı tarafça prim ödemelerinin tam olarak yapılmadığını, bu nedenle de sözleşme uyarınca ödeme için ek yedi günlük süre verildiğini, verilen ek sürede de ödeme yapılmaması nedeni ile davalıya 22/12/2010 tarihli ihtarın gönderildiğini ve sigorta sözleşmesinin iptal edildiğini, 18.000,00 USD bakiye prim borcunun halen ödenmemiş olduğunu ve bu konuda da ihtar gönderildiğini, davalı tarafça birkısım ödemelerin daha yapıldığını, kalan miktarın ödenmesi için 05/07/2013 tarihli ihtarın gönderildiğini ve akabinde ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalının haksız olarak icra takibine itiraz ettiğini belirterek, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı ilamsız icra takibine davalı tarafça yöneltilen itirazın iptaline, %20 oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davadan haricen haberdar olduklarını, daha önce şirket merkezi olarak kullanılan … Mah. … Cad. No:… adresinde TK 35. maddesine göre tebligat yapılarak savunma haklarının kısıtlandığını, mahkemece oluşturulan ara karar ile dosyanın bilirkişiye tevdine karar verildiğinden dosya bilirkişiye tevdi edilmeden dosyaya cevap dilekçesi ve delillerini sunmak üzere kendilerine süre verilmesini istemiş, duruşmalara katılan davalı temsilcisi ve vekili, ispatlanamayan davanı reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKAMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”…17.11.2015 tarihli bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında münakit … Sigorta Poliçesi Genel ve Özel Şartları Şartları uyarınca ödenmeyen 18.246.62.-USD tutarındaki primin, işlemiş gecikme faizi ile birlikte talep edebileceğine kanaatine varıldığı, ancak davacı tarafın ticari kayıt ve belgelerini ibraz etmediğindan davasını ispatlamadığı anlaşılmakla…” davanın reddine karar vermiştir.Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Müvekkilinin Hollanda’da mukim ve Hollanda yasaları uyarınca kurulmuş bir yabancı şirket olduğunu, Türk Ticaret Kanunu uyarınca ticari defter tutma yükümlülüğü bulunmamadığını, Müvekkilinin alacağının ispatı için ticari defterlerin ibrazı gerekmediğini, davalının prim ödemelerini yaptığını ispatla yükümlü olduğunu,Müvekkilinin alacağının doğduğu 2010 yılı itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı ETTK hükümleri huzurdaki ihtilafta uygulama alanı bulacağını, buradan hareketle ticari defterlerin delil olarak kabul edilebilmesi için her iki tarafın da ticari defterlerinin aynı hususları tevsik eder nitelikte olması gerektiğini, davalı tarafın ticari defterlerinde müvekkilinin alacaklarına dair bir kayıt bulunmuyor olmasının, davalı şirketi borçtan kurtarmayacağını,Öte yandan 6762 sayılı ETTK’nın ticari defterlerin teslim ve ibrazına yönelik getirilen ve bugünkü 83. maddenin karşılık olarak düzenlendiği 79. maddede, yabancı şirketlerin ticari defter ibraz etme yükümlülüğü bulunmadığını, bu yükümlülük 6102 sayılı kanun ile yapılan değişiklikler sonucu getirilmiş olup huzurdaki davada müvekkilini kapsamadığını, kapanış tasdikleri yapılmayan ticari defterlerin delil olarak kabul edilemeyeceğinin hem HMK hem de Yargıtayın müstekar içtihatları gereği olduğunu, Davalının prim ödeme borcunun yasal dayanağının TTK olduğunu, davalının da iki tarafa borç yükleyen sözleşmenin gereği olarak borcunu ödediğini ispatla mükellef olduğunu, müvekkilinin alacağının sigorta sözleşmesinden doğduğunu, sözleşme ile davalı taraf belirlenen prim ödemelerini yapmayı, müvekkilinin de genel itibariyle … IMO Numaralı … üçüncü kişilere vermesi muhtemel zararlarını tanzim etme yükümlülüğünü üstlendiğini, sigorta sözleşmesinin tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğunu, davalının primleri ödediğini iddia ve ispat etmemesi nedeniyle davanın kabulü gerektiğini, buna rağmen mahkemece ret kararı verildiğini,Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, sigorta sözleşmesinden kaynaklı prim alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur,İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, davacı vekili tarafından ileri sürülmüş oylan istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalının 08/01/2013 tarihli bilirkişi raporuna karşı itirazlarını içeren dilekçede, zamanaşımı defini ileri sürdüğü, aynı zamanda poliçenin eki niteliğindeki sigorta teminat şartlarının 52. maddesi gereği Londra’daki Yüksek Mahkeme yetkili kılınmış olduğundan bahisle yetki itirazı ileri sürdüğü ve Yargıtay 12.HD’sinin 02/07/2013 tarih, 2013/17436 E., 2013/24686 K.sayılı kararını emsal göstererek davacı firmanın Hollanda’da kurulmuş olduğu için yabancılık teminatı yatırması gerektiği, zira Lahey Hukuk Usulüne dair sözleşmenin 17/1.maddesine dair akit devletlerden teminat istenemeyeceğine ilişkin hususu tüzel kişileri kapsamadığı, bu sebeplerle davacının yabancılık teminatı yatırmasının zorunlu olduğunu beyan etmiştir.İlk derece mahkemesi 18/06/2015 tarihli duruşmada vermiş olduğu 1 nolu ara kararla, davacının taraflar arasındaki ikili sözleşme gereği yabancılık teminatı yatırmasına yer olmadığına hükmetmiştir.Yine ilk derece mahkemesi 19/01/2016 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararıyla, süresinde olmayan ve davacı vekilince de muvafakat edilmeyen zamanaşımı ile yetkiye yönelik itirazların reddine karar vermiştir.Her ne kadar davacı yanın Hollanda’da mukim tüzel kişiliğe sahip bir firma olduğu ve yabancılık teminatı yatırmadan davaya devam edilmesinin mümkün olmadığı ileri sürülmüş olsa da 13.04.1972 tarih ve 7/4283 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 244 Sayılı Kanunun 3. maddesi uyarınca onaylanması kararlaştırılarak 23.05.1972 tarih ve 14194 sayılı resmi gazetede ilan edilen 01.03.1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından, yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta, alacaklı olduğu iddiasıyla davayı açan şirket Hollanda uyruklu olup, şirketin tâbi olduğu Hollanda devleti Lahey Sözleşmesine taraftır. Yabancılık muafiyetine ilişkin 1954 tarihli sözleşmenin 17. maddesinin uygulanmasında gerçek ya da tüzel kişi ayrımı bulunmamaktadır. Sonuç olarak davacı şirketin Hollanda uyruklu olduğu ve Hollanda devletinin Lahey Sözleşmesine taraf olması sebebi ile teminat muafiyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır ( Yargıtay 12.HD’sinin 14/12/2017 tarih, 2017/8463 E. 2017/15601 K.sayılı ilamı).Her ne kadar davalı zamanaşımı definde bulunmuşsa da davalı esasa cevap süresi geçtikten sonra zamanaşımı definde bulunmuş ve bu hususta davacı vekili muvafakatinin bulunmadığını açıkça beyan etmiş olmakla, mahkemenin zamanaşımı definin reddine yönelik kararı isabetlidir. Davalının yetkiye yönelik itirazı ilk itirazlardan olup süresinde yapılan bir yetki itirazının bulunmadığı, münhasır yetkinin de somut olayda söz konusu olmadığı anlaşılmakla, davacının bu hususta muvafakati da olmadığından mahkemenin yetki itirazının reddine ilişkin kararı hukuka uygundur.Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasındaki 19/01/2010 tarihli sigorta sertifikasında görüleceği üzere, sigortalı tarafın davalı olduğu, yetkili sigorta acentesi olarak …. aracılığıyla … gösterildiği anlaşılmaktadır. Sertifikanın prim teminatı bölümünde, teminat sağlanan yıllık primin dört eşit taksitte ödeneceği, ilk taksitin başlangıç tarihinden önce ödeneceği, ikinci taksitin başlangıç tarihinden 90 gün sonra ödeneceği, üçüncü taksitin başlangıç tarihinden 180 gün sonra ödeneceği, dördüncü taksitin başlangıç tarihinden 270 gün sonra ödeneceği hüküm altına alınmıştır.Davalı şirketin sunduğu ticari defterlerin TTK hükümlerine göre gerekli açılış onayına sahip olmakla birlikte kapanış (İbraz) tasdikleri yönünden ise gerekli onaya sahip olmadığı görülmektedir. Davalı yanın ticari defterlerinde, davacı yana kaydi olarak, borçlu görünmediği tespit edilmiştir.Yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verilebilir (TTK m. 83/1; HMK m. 222/1). 19/01/2016 tarihli celse ara kararında; prim ödemelerine ilişkin ihbarların ve ödenmeyen prim borcunun bulunup bulunmadığı ve prim borcu mutabakatının yapıldığına dair uluslararası bağımsız denetim şirketince onaylanmış defter özet bilgilerini ve buna ilişkin belgelerin ibrazı için, davacı yana bir ay süre verilmiştir. Ancak davacının ticari defterleri ibraz edilmediğinden davacının defterleri üzerinde herhangi bir inceleme yapılmamıştır.6102 Sayılı TTK’nın 1421. maddesi uyarınca, sigortacının sorumluluğu primin tamamen ya da ilk taksitin ödenmesi ile başlar. Fesih Hakkı ve Şartları TTK’nın 1434(3) maddesinde izleyen primlerden herhangi birinin zamanında ödenmemesi durumunda, sigortacının on günlük süre vererek prim borcunun ödenmesini ihtar etmesine rağmen primin ödenmemesi halinde sözleşmenin feshedilmiş sayılacağı hükme bağlanmaktadır. Bu anlamda sigorta sözleşmesinin feshinin şartları: izleyen taksitlerden birisinin ödenmemesi, ihtar ve on günlük süre içinde primin ödenmemesi olarak sayılabilir. Kısmi ödeme, kural olarak, sigortacının fesih hakkını ortadan kaldırmaz. Ancak ödenmeyen kısmın önemsiz derece az olması durumunda sigortacı, TMK’nın 2. maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılması uyarınca, fesih hakkını kullanamamalıdır. Prim taksitlerinin zamanında yatırılmamış olması halinde sigortacıya ihbarsız fesih hakkı tanıyan 534 sayılı KHK ile değişik TTK 1295/2.ve 1297/2.maddeleri Anayasa Mahkemesinin 11/03/1997 gün ve 24-35 sayılı kararıyla ve 07/10/1997 tarihinin 6 ay sonrasından itibaren yürürlükten kalkmıştır. Somut olayda, poliçe tarihi itibariyle anılan düzenleme yürürlükte değildir. Temerrüte dayalı fesih haliyle ilgili özel düzenleme bulunmadığına göre borçlunun temerrütü nedeniyle sözleşmenin feshinde uygulanabilecek hükümlerin, Borçlar Kanun’daki genel düzenlemelerde aranması gerekecektir. O halde borçlunun temerrüte düşürülebilmesi için ihtar zorunluluğu gereklidir (Yargıtay 11.HD’nin 05/02/2007 tarih, 2005/14797 E, 2007/1325 K.sayılı ilamı). TTK’nın 1434.maddesi gereğince, izleyen primlerden herhangi biri zamanında ödenmez ise sigortalı kendisine yapılacak yazılı bildirimi takip eden 10 gün içinde primini ödemediği taktirde sözleşme fesih edilmiş sayılır. Bu ihbar, Borçlar Hukuku anlamında bir feshi ihbardır ( Kender.R: Sigorta Hukuku, s.242). Aynı zamanda ihtarnamede; verilen süre içinde prim borcunun yerine getirilmesi, aksi hâlde, süre sonunda, sözleşmenin feshedilmiş sayılacağının bildirilmesi gereklidir. Sözleşmenin feshi durumunda ancak fesihten önce tahakkuk etmiş prim borçlarının tahsili mümkündür. Somut olayda; davacı tarafından davalıya gönderilmiş ihtarname ile prim borçlarının ödenmesi istenmiş, ödememe nedeniyle sigorta sözleşmesinin iptal edildiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından davalıya gönderilmiş olan 22.12.2010 tarihli ihtarda, bakiye prim borçlarının ödenmesi istenmiş, sigorta sözleşmesinin sona erdirildiği bildirilmiştir. Bu ihtarda, sigorta sözleşmesinin sona erdiği bildirilmekle birlikte, feshe kadar olan primlerin ödenmesi de istenmiştir. Davacı, 05.07.2013 tarihli ihtarında, bildirdiği fesih tarihine kadar işlemiş olup ödenmeyen bakiye 15.101,85 USD’nin ödenmesini de istemiştir. Davacı, usulünce sözleşmeyi feshettiğini kanıtlamamış olsa da kendi beyan ettiği fesih tarihine kadar olan prim alacaklarını istemiştir. Davalı taraf da sözleşmenin daha önce feshedildiğine, bu nedenle prim borcunun doğmadığına ilişkin bir savunma ileri sürmemiştir.Dosya kapsamındaki hesap özeti göz önüne alındığında, 10011367/214/04/10, 10011367/314/04/10 ve 10011367/414/04/10 nolu toplam 15.106,85 ABD Doları (takip tarihi itibariyle TL karşılığı 35.580,92 TL’nin) tutarındaki faturanın davalı tarafından ödenmemiş olduğu, bu faturaların taraflar arasındaki deniz sorumluluk poliçe prim borcuna istinaden keşide edilmiş olduğu 17/11/2015 tarihli yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda açıkça görülmektedir. Somut uyuşmazlıkta davalı borcunu inkar etmekte ancak herhangi bir şekilde ödeme iddiasında bulunmamaktadır. Sigorta poliçesinin varlığı ve prim borcunun varlığı sabit olup davalı tarafın, davacıya prim borcununu ödediğini yada prim borcunu sona erdiren bir hukuki olgunun bulunduğunu yazılı delillerle ispatlaması gerekir. Davalının incelenen defterlerinde bir ödeme kaydı bulunmadığı gibi, davalı ödeme belgesi de sunmamıştır. Davacının sunduğu faturalar, 24/11/2010 tarihli iptal bildirimi, 20/12/2010 tarihli iptal teyidi, hesap özeti ve davalı şirketin lehe delil vasfı olmayıp aleyhe delil niteliği bulunan ticari defter ve kayıtları değerlendirildiğinde davalının icra takibine konu prim borcunu ödememiş olduğu anlaşılmıştır. Davacı taraf prim alacağının bulunduğunu kanıtlamış, davalı taraf ödeme savunmasında bulunmadığı gibi ödeme belgesi de sunmamıştır. Dosya kapsamına göre davacı, alacağının varlığını kanıtlamış olup, davacının ticari defterlerini sunmaması davanın reddi gerekçesi olamaz. Kaldı ki ilk derece mahkemesi de gerekçesinde, davacının alacaklı olduğunu benimsemiş, salt defter ibraz edilmediği gerekçesiyle davanı reddi cihetine gidilmiştir. Oysa, davacının ticari defterlerini sunmaması, davanın reddi gerekçesi olamaz. Davada değerlendirilmesi gereken husus, mevcut delillerle davacının davasını kanıtlayıp kanıtlamadığıdır. Yukarıda açıklandığı üzere, sigorta sözleşmesinin mevcut olduğu, poliçenin düzenlendiği, davacının prim alacağının tahakkuk ettiği, davacı tarafından sözleşmenin sona erdirildiği tarihe kadar prim alacaklarının talep edildiği, davalının prim borcunu ödediğini iddia ve ispat etmediği dikkate alındığında davacının alacak talebinin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Davacının bakiye asıl alacağının, 15.106,85 USD olduğunun kabulü gerekir. Bu husus, ilk derece mahkemesinde alınan raporda hesaplanmıştır. Bu tutar üzerinden davanın kabulü gerekirken, davanın ispatlanmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.Davacının, icra takibinde, 3.139,77 USD işlemiş faiz talep ettiği, bilirkişi tarafından bu faiz talebinin hesaplama ile denetlenmediği anlaşılmaktadır. Sigorta sözleşmesine göre, prim ödemelerinin taksitler halinde yapılmasının kararlaştırıldığı, her bir taksitin vadesinin açıkça gösterildiği anlaşılmaktadır. Alacak vadeye bağlı olduğundan, alacaklının ihtarına gerek olmaksızın, vade tarihinde borçlu temerrüde düşer ( TBK m.117/2, 818 sayılı BK m.101). Bu durumda, her bir taksit vadesinden itibaren icra takip tarihine kadar, 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesine göre temerrüt faizi talep hakkı mevcuttur. Davalının, işlemiş faize de itiraz ettiği anlaşılmaktadır. Resen yapılan hesaplamada, davacının talep edebileceği işlemiş faiz miktarının 1.784,04 USD olduğu hesaplanıp bu miktar üzerinden itirazın iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.Davacının alacağı likit olup itiraz haksız bulunduğundan, İİK’nın 77/2. maddesi uyarınca, davacının icra inkar tazminatı talebi kabul edilmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm verilmesine ve davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul… İcra Müdürlüğünün… esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın İİK’nın 67/1.maddesi uyarınca kısmen iptaline, takibin 15.106,85 USD asıl alacak ve1.784,04 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 16.890,89 USD alacağın, asıl alacak bölümüne icra takip tarihinden itibaren işletilecek 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte tahsili için takibin devamına, 2-İşlemiş faize ilişkin fazla talebin reddine,3-Likit alacağa vaki haksız itiraz nedeniyle İİK’nın 67/2. maddesi uyarınca, hüküm altına alınan alacak tutarı üzerinden takdiren %20 oranında hesaplanan 6.587,44 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,3-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri yönünden; a)Alınması gerekli 2.934,89 TL harçtan, peşin yatırılan 497,80 harcın mahsubu ile bakiye 2.440,09 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, b)Davacı tarafından sarf edilen 306,15 TL posta ve tebligat gideri ile 800,00 TL bilirkişi giderinin toplamı olan 1.106,15 TL yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c)Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, yürürlükte bulunan A….T.’ndeki esaslara göre belirlenen 5.076,08 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,e) Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,4-İstinaf yargılama giderleri yönünden;a)Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin Hazineye gelir kaydına, 31,40 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,b)Davacı tarafından sarfedilen 98,10 TL istinaf harcının ve 45,00 TL posta giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, c)Duruşma açılmadığından, istinaf yargılaması için ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 02/05/2019