Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/847 E. 2019/421 K. 21.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/847
KARAR NO : 2019/421
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/03/2018
NUMARASI : 2015/821E. 2018/181K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hükme karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin…. Ticaret Limited Şirketi’ndeki hisselerinin tamamını, kurucu ortaklardan olan davalıya 07/10/2009’da devrettiğini, hisse devri karşılığı olarak …’e 900.000 USD’yi 5 yıl içerisinde (Ekim 2014) değişik tarihlerde ve tutarlarda dolar bazında ödeme yapılacağının taahhüt edildiğini, alacağın tahsili amacıyla davalı hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyasıyla ilamsız icra takibine başlandığını, davalının borca itiraz ettiğini, davalının icra takibine yapılan itirazında hisselerin kendisinden baskıyla alındığını öne sürdüğünü, ancak bir yıllık hak düşürücü süre içinde hukuk davası açılmadığını, ayrıca davalı tarafından C.Başsavcılığına herhangi bir şikayette bulunulmadığını beyanla, davalı tarafında icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; dava dilekçesinin taraflarına tebliğinin usulsüz olduğunu, bu sebeple cevap verme süresinin usulsüz tebligatı öğrenmiş oldukları 15/09/2015 tarihinde başlaması gerektiğini, davacının, …Ticaret Ltd. Şti. ‘nde bulunan hisselerini G.O.Paşa … Noterliğinin 11/11/2008 tarih ve …. yevmiye numaralı satış sözleşmesi ile devrettiğini ve karşılığını da haricen aldığını, bu nedenle davalının hisse devrine ilişkin davacıya borcunun bulunmadığını, hisse devrinin gerçekleştiği 11/11/2008 tarihinde ….. Ltd. Şti. borca batık olduğundan, hisselerinin değerinin 900.000 USD olduğuna ilişkin davacı iddiasının herhangi bir dayanağının bulunmadığını, resmi sözleşmeyi tadil eden, 07/10/2009 tarihli protokolün ise resmi şekilde yapılmadığını, söz konusu protokolün kendisinden baskı ile alındığını, hisse devrinin yapıldığı 11/11/2008 tarihinde yürürlülükte bulunan mülga 6762 sayılı TTK’nın 520/5. maddesi gereğince, payın devri veya devir vaadi hakkındaki sözleşmenin resmi şekilde yapılması gerektiğini, mülga 818 sayılı BK’nın 12. maddesi gereğince kanunen yazılı olması gereken akdin tadilinin de yazılı yapılması gerektiğini, davacı vekilinin takip dayanağı yaptığı 07/10/2009 tarihli protokolün asıl sözleşme olan hisse devri sözleşmesinin tabi olduğu resmi şekilde yapılması şartına uygun olarak düzenlenmediğini, müvekkilinin temerrütünün gerçekleşmediğinden takip öncesine ilişkin faiz talep edilemeyeceğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”…Davacı … (800.000 hisse), … (800.000 hisse) ile davalı …(….) (800.000 hisse) tarafından …. Ticaret Ltd. Şti nin 04/05/2004 tarihinde kurularak tescil edildiği, davacı … in hissesi 11/11/2008 tarihli satış ve hisse devir sözleşmesi ile 800.000 TL bedel ile davalı … e devir ettiği taraflar arasında tartışmasızdır.”Davacı hisse devrine ilişkin resmi senedin düzenlenmesinden sonra 07/10/2009 tarihli taahhütnamenin düzenlendiğini ve davalının hisseler karşılığında 900.000 USD ödeme taahhüdünde bulunduğunu belirterek davalıdan tahsilini istemiştir.”Davalı … in sözleşmenin baskı altında alındığını iddia ettiği ancak 07/10/2009 tarihli sözleşmenin düzenlenmesinden itibaren 1 yıllık süre içinde iptal davası açılmamış olduğundan bu iddia dinlenilemeyecektir.” 07/10/2009 tarihli sözleşme metni incelendiğinde ‘mart 2008 tarihinde yapılan hisse devri karşılığı olan … e ait 900.000 USD (dokuzyüz bin Amerikan doları) 5 yıl içerisinde (Ekim 2014) değişik tarihlerde ve tutalarda dolar(döviz) bazında ödeme yapacağını taahhüt ederim’şeklinde olduğu “Dolayısıyla taraflar arasında 2008 yılında yapılan resmi sözleşmeye atıf yaptığı, resmi sözleşmenin muvazaalı olması nedeniyle, muvazaayı ispatlayan yazılı belge niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Muvazaayı ispatlayan yazılı belge altındaki imzanın davalı … tarafından kabul edildiği, hatta bu taahhütname gereğince 25/03/2014 tarihinde 50.000 TL ve 30/09/2014 tarihinde 50.000 TL olmak üzere toplam 100.000 TL ödeme yaptığı ,davalının böylece resmi senetteki kendi muvazaasını kabul ettiği anlaşılmıştır.
“Davalının 07/10/2009 tarihli taahhütnamenin geçerli olmadığı, hisse bedelinin ödendiği yolundaki iddalarının TMK 2 kapsamında kötüniyetli olduğu sabit görülmüştür.”Davacı tarafça alacağın dayanağı olarak ibraz edilen 07/10/2009 tarihli taahhütname ile alacağın varlığı ve miktarının ispat edilmiş olduğu,”Ddavalının icra takip dosyasına borçlu olmadığına dair itirazda bulunmasına rağmen borcun bulunmadığına, borcun oluşmadığına yada borcu ödediğine dair belge ve delil sunamadığı “Davacı … in (800.000) hissesinin karşılığında 900.000 USD alacaklı olduğu bu miktardan USD kuru 2.2393 alınarak ödenen 100.000 TL nin karşılığı 44.224 USD nin mahsubu ile artan 855.776,00 USD nin icra takip dosyasında istenebileceği anlaşılmıştır.”Mahkememizce sabit görülen 855.776,00 USD alacak üzerinden itirazın iptaline takibin devamına karar verilmiştir.Davacının işlemiş faiz talebi; davalının temerrüdü sonucunu doğuracak ihtar icra takibinden önce tebliğ edilmediğinden yerinde bulunmamıştır.”Davacı alacağı likit nitelikte olup, davalının itirazında haksız bulunduğu anlaşıldığından İİK.nun 67/2. maddesi hükmü gereğince takdiren hüküm altına alınan 855.776,00 USD karşılığı 1.916.339,2 TL ‘nin %20 si oranında icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına…” karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili ile davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Davalının temerrüde düşmesi için ihtar keşide edilmesi gerekmediğini, zira taraflarca birlikte tespit edilmiş belirli vade söz konusu olduğunu, davalının 31 Ekini 2014 tarihinde borcunu ifa etmemekle temerrüde düştüğünü, bu nedenle işlemiş faiz talebinin kabulü gerekirken reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kısmi ret kararının kaldırılmasına, işlemiş faiz talebinin kabulüne, davalının işlemiş faize itirazının da kötü niyetli olduğu gözetilmek suretiyle aleyhinde %20 oranında icra-inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;Somut olayda muvazaa iddiasına dayanak belgenin 07.10.2009 tarihli olduğu ve bu belge düzenleme tarihi itibarıyla noterde yapılmış resmi hisse devri sözleşmesi olan 11.11.2008 tarihli işlemden sonra düzenlendiğinden muvazaaa iddiasının dinlenemeyeceğini, Davalının davacıya bir borcu bulunmadığı ve davacının hisse devir bedeli olan 800.000,00TL’yi davalıdan haricen aldığını, 11.11.2008 tarih hisse devir sözleşmesi ile sabit olduğunu, Noterden resmi şekilde düzenlenmiş işbu belgenin eşdeğeri başkaca bir belge olmamasına rağmen, ilk derece mahkemesinin davacının hisse devir bedelini almadığını, davalının da ödeme yaptığını kanıtlamadığı belirterek davanın kabulü şeklinde hüküm kurmasının haklı ve hukuki bir dayanağı bulunmadığını, kaldı ki davacının icra takibine dayanak yaptığı 07.10.2009 tarihli taahhütnamenin (ek sözleşmenin), asıl sözleşmenin tabi olduğu şekil şartına uygun yapılmadığı için geçerli olmadığını, Davalı ile davacı arasında noterde resmi şekilde düzenlenmiş olan 11.112008 tarihli devir sözleşmesinde yer verilmiş olan açık ibare karşısında, hisse devreden davacının, devrettiği hisselerin bedeli olarak sözleşmede kararlaştırılmış olan 800.000 TL’yi tahsil ettiğinin kabulünün gerektiğini, Daha sonra taraflar arasında 07.10.2009 tarihli bir taahhütname akdedildiğini, davalı işbu taahhütnamenin altındaki imzasının kendisine ait olduğunu kabul etmekte, o tarihte yürürlükte olan Borçlar Kanununa göre, bir sözleşmenin geçerliliği kanun tarafından belirli bir şekle tabi kılınmışsa, bu sözleşmenin esaslı unsurlarında değişiklik yapılmasına ilişkin bu taahhütnamenin geçerli olması için yazılı şekilde yapılması yeterli olmayıp, ayrıca noter onavı gerektirdiğini, zira o tarihte yürürlükte olan eski TTK md. 520/f.5’e göre, payın devri yada devir vaadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmediğini, Prof Dr. … hazırladığı hukuki mütalaada dile getirilen satış bedelinin ödenmediği ve 07.10.2009 tarihli adi yazılı belge(taahhütname) ile satış bedelinin 900.000 USD’ye çıkarılmasının asıl sözleşmeyi tadil etmediği bu şekilde artırılan bedelin davacının faiz ve diğer zararlarını karşılamaya yönelik olduğu yönündeki hukuki mütalaanın haklı hukuki bir dayanağı bulunmadığını, ayrıca ek taahhütname geçersiz olsa bile davalının 2 taksit ödemesi bulunduğu ve dolayısıyla MK’nın 2. Maddesi uyarınca geçersiz olan sözleşmenin geçerli hale geldiği yönündeki görüşün de kabul edilemeyeceğini,Davacı ve davalının hisse devri konusunda iradeleri istem ve görünürdeki işlem yönünde birbirine uygun olmadığından, 11.11.2008 tarihli işlemin muvazaalı kabul edilmesinin mümkün olmadığını, sözleşmenin tarafı olan davacının kendi muvazaasına dayanması için muvazaanın varlığını sözleşmenin düzenlendiği tarihten önce ya da sözleşmenin düzenlendiği tarihle aynı tarihte düzenlenmiş bulunan yazılı bir belge ile ispatlaması gerektiğini, somut olayda, muvazaa iddiasına dayanak belge 07.10.2009 tarihli olup bu belge düzenleme tarihi itibarıyla noterde yapılmış resmi hisse devri sözleşmesi olan 11.11.2008 tarihli işlemden sonra düzenlendiğini, Davacının daha önceki çalışmaları nedeniyle müvekkili iyi niyetli olarak, gönül alma amacıyla davacıya 50.000 TL ve 50.000 TL olmak üzere toplam İ00.000 TL ödemede bulunduğunu, 07.10.2009 tarihli geçersiz sözleşmeye(taahhütnameye) dair davalı tarafından yapılmış bir ödeme bulunmadığını, 50.000 TL ‘lik iki taksit şeklindeki ödemenin geçersiz olan 07.10.2009 tarihli taahhütnameye ilişkin olduğu varsayılsa bile söz konusu ödemenin geçersiz olan taahhütnameyi geçerli hale getirmeyeceğini,Davacının 11.11.2008 tarihli hisse devri sözleşmesindeki 800.000-TL satış bedelini aldığı yönündeki kayıtsız ve şartsız beyanı nedeniyle bu miktarın alındığı tarih olan 11.11.2008 tarihindeki merkez bankası dolar efektif alış kuru karşılığının davaya konu borçtan mahsubunun gerektiğini, Davaya konu alacağın likit olduğundan bahsedilemeyeceğini,İlk derece mahkemesinin asıl kararında davanın reddedilen kısmı olan 565.400,25 TL üzerinden AAÜT uyarınca davalı yararına avukatlık ücreti hesaplamış olup bu miktarın gerekçeli kararın 6. maddesinde 36.565,01 TL olarak hüküm altına alındığını, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararını bu şekilde kurduktan sonra bu hükmü tavzih yoluyla değiştirmesinin mümkün olmadığını, Öncelikle davanın reddini talep ettiklerini, bu taleplerinin kabul edilmemesi durumunda; 11.11.2008 tarihi noter hisse devir sözleşmesinde belirtilen ve davacının kayıtsız ve şartsız olarak aldığını hisse devri sözleşmesinde beyan ettiği 800,000,00 TL’nin 11.11.2008 tarihli Merkez Bankası Efektif Dolar Döviz Alış Kuruna göre karşılığının hesaplanarak davaya konu borçtan mahsubuna, alacağın likit olmaması ve davalının takibe itirazda kötü niyeti bulunmaması nedeniyle davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmesini istediklerini, 1 Nolu talepleri yerinde bulunmaz ise; ilk derece mahkemesi kararında belirtilen faiz oranı fahiş olduğundan faiz yönünden kararın düzeltilmesine, 1 Nolu talepleri yerinde bulunmaz ise; Davanın reddedilen kısmı: 2.481.739,45 TL – 1.916.339,20 TL = 565.400,25-TL olduğundan bu miktar üzerinde davalı yararına 36.566,01-TL vekalet ücretine hükmedilmesine, gerekçeli kararın bu hükmünün tavzih yoluyla düzeltilmesi mümkün bulunmadığından 09.04.2018 tarihli tashih kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini istediklerini belirterek, Öncelikle ilk derece mahkemesinin usul ve yasaya aykırı kararının kaldırılarak davanın reddine, olmadığı takdirde savunmaları doğrultusunda yeniden yargılama yapılarak savunmaları doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER:1-23/08/2017 tarihli bilirkişi raporu,2-Gaziosmanpaşa … Noterliği hisse devir sözleşmesi, 3- Taahhütname,
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, limited şirket hisse devir bedelinin tahsili amacıyla başlatılmış olan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı her iki taraf vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, taraflarca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı vekilinin istinaf sebeplerinin değerlendirilmesinde;11.11.2008 tarihli hisse devri sözleşmesinde, “…. Ticaret Limited Şirketi Unvanlı, 2.000.000 YTL ana sermayeli şirkette mevcut 800.000 YTL sermaye hak ve hissemin tamamım nominal bedel ile şirket ortağı …’e bugünkü tarihi itibarı ile bütün aktif ve pasifi ile nominal değeri üzerinden devir ettim. Devir bedelini bugün haricen ve nakten ve peşinen tahsil eyledim Bu hususta bir alacağım kalmadığını kabul ve taahhüt ederim ” şeklinde ibare yazılmış olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca taraflar arasında 07.10.2009 tarihli bir taahhütname akdedilmiştir. İşbu taahhütnamede;” Mart 2008 tarihinde yapılan hisse devri karşılığı olan …’e ait 900.000 USD … 5 yıl içerisinde (Ekim 2014) değişik tarihlerde ve tutarlarda dolar (döviz) bazında ödeme yapacağımı taahhüt ederim. ” şeklinde düzenleme yapılmıştır.Davacı 07.10.2009 tarihli adi yazılı protokole dayanarak hisse devir bakiye bedelinin ödenmediğini iddia etmiştir. Hisse devrine ilişkin noterde yapılan sözleşmede hisse devir bedelinin nakten ve tam olarak alındığının yazılı olduğu anlaşılmaktadır. HMK’nın 205/1. madde uyarınca, imzası inkar edilmeyen belge aksi kanıtlanmadığı sürece kesin delil niteliğindedir. Noter devir sözleşmesinden sonra yapılan adi yazılı sözleşme ile taraflar borçların ileri tarihlerde ödenmesi yönünde anlaşmaya varmış olup, davacı iddiasını bu belgeye dayandırmıştır. Aksi inkar edilmeyen belge davalı bakımından bağlayıcı olup, noter sözleşmesindeki bedelde muvazaa iddiası, bahsi geçen yazılı belge ile ispat edilmiş sayılır. Bu nedenle, hisse devir bakiye bedeline yönelik araştırmanın, 07/10/2009 tarihli protokol hükümleri de dikkate alınarak yapılması gerekir. Taraf iradeleri 11/11/2008 tarihli hisse devir sözleşmesinin muvazaalı şekilde yapılması yönünde örtüştüğünden, sonrasında imzalanmış bulunan 07/10/2009 tarihli protokolle hisse devir sözleşmesindeki gerçek bedilin hükme bağlandığı, ödemelerin ne şekilde yapılacağının bu protokolde düzenlendiğinin kabulü gerekir. Protokol, noterde yapılan devir sözleşmesinden sonra düzenlenmiş olup, bedeldeki muvazaayı kanıtlayan geçerli bir sözleşme olduğunun kabulü gerekir.Davalı vekili, adi yazılı protokolün, resmi şekilde yapılmadığından geçersiz olduğunu savunmuştur. Satış tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 520/son maddesindeki resmi şeklin, 11/11/2008 tarihli hisse devir sözleşmesi ile sağlandığı ve devrin geçerli bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, gerçek devir bedelinin 07/10/2009 tarihli protokolle belirlendiğini, miktar ve ödeme tarihlerinin hükme bağlandığını iddia etmiştir. Bu iddia, resmi sette bedel maddesinde tarafların muvazaa yaptığı iddiası olup, bu iddianın adi yazılı belgeyle kanıtlanması mümkündür. İmzası inkar edilmeyen adi yazılı belgenin, ispat gücü bakımından, resmi senetten farkı yoktur. Davalı taraf senedin baskı, tehdit gibi iradeyi sakatlayan bir nedenle davalıya bağlamayacağını kanıtlayamamıştır. Protokol, taraflar için bağlayıcıdır. Davalının bu konudaki istinaf nedenleri yerinde görelmemiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde, davaya konu hisse devir sözleşmesinde davacı tarafından tahsil edildiği söylenilen 800,000,00 TL’nin 11.11.2008 tarihli Merkez Bankası efektif dolar döviz alış kuruna göre karşılığının hesaplanarak davaya konu borçtan mahsubu yoluna gidilmesi gerektiğinden bahisle istinaf başvurusunda bulunmuş ise de; noterde yapılan hisse devir sözleşmesinden bir yıl kadar bir süre sonra düzenlenen 07/10/2009 tarihli protokolde davalı, bakiye borcun miktarını açıkça ikrar etmiş ve ödeme taksitlerini göstermiştir. Eğer başta bir ödeme var ve bu ödemenin borçtan düşülmesi isteniyorsa, tarafların 07/10/2009 tarihli protokolü düzenlerken bu mahsubu yapması gerekirdi. Oysa böyle bir mahsubu taraflar yapmamış ve protokol tarihi itibariyle mevcut borcu tespit etmiş, taksitli ödeme düzenlemesi yaparak her bir ödemenin miktarını ve vadesini kararlaştırmışlardır. Sonuç itibariyle ilk derece mahkemesince daha sonra düzenlenen protokol kapsamında ödenen 100.000 TL’nin karşılığı 44.224 USD nin mahsubu neticesi bulunan miktar olan 855.776,00 USD asıl alacak üzerinden davanın kabulü yoluna gidildiğinden ilk derece mahkemesinin kararı isabetlidir.Dava ve takip konusu alacak sözleşmeye dayalı, likit ve davalı tarafından hesaplanabilir olduğundan, İİK’nın 67/2. maddesinde öngörülen icra inkar tazminatı koşulları somut olayda oluşmakla, davalının icra inkar tazminatına yönelik istinaf talebi yerinde değildir.Vekalet ücreti konusunda davalı vekilinin istinaf etmiş olduğu hususların incelenmesinde; takip tarihi itibariyle (takip tarihi 24/07/2015) USD kurunun 2.74,62 TL olduğu, reddedilen kısım 47.923,46 USD olup bu tutarın değerinin 131.607,40 ‘ye karşılık geldiği, bu tutar üzerinden de AAÜT’ndeki esaslara göre davalı yararına 13.278,59 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, gerekçeli kararda 36.566,01 TL’ye ve sonrasındaki tashih kararında 11.335,20 TL’ye hükmedilmesi usule aykırı olup, bu konudaki istinaf talebi haklı görüldüğünden, kararın düzeltilmesi ve 09/04/2018 tarihli tashih kararının kaldırılması gerekmiştir.Davacının istinaf sebeplerinin incelenmesinde;Sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda temerrüt faizine hükmedilebilmesi için alacağın kararlaştırılan kesin vadede ödenmemiş ya da alacaklının yöntemine uygun ihtarıyla borçlunun temerrüde düşürülmüş olması zorunludur. Yanlar arasındaki sözleşmede gecikme tazminatının ödenmesine yönelik kesin vade bulunmadığı gibi icra takibinden önce davalıya gönderilmiş bir ihtarname bulunmamaktadır. Bu yöndeki ilk derece mahkemesi kararı isabetli olduğundan, davacının istinaf başvurusu esastan reddedilmelidir.Yukarıda açıklanan gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarnca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilerek yeniden hüküm verilmesine, ilk derece mahkemesinin 09/04/2018 tarihli tashih kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;A)Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;1- HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinafa harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından yapılan istinaf başvuru giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,B)Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kabulüne; ilk derece mahkemesinin 09/04/2018 tarihli tashih kararının kaldırılmasına, ilk derece mahkemesinin istinafa konu 01/03/2018 tarihli, 2015/821 E. 2018/181 K. sayılı kararının düzeltilerek esas hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulü ile İstanbul …. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı ilamsız icra takibine davalı tarafından yöneltilmiş olan itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca kısmen iptali ile 855.776,00 USD asıl alacağın, icra takip tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte ve tahsil tarihindeki TCMB efektif satış kuru TL karşılığının tahsili için takibin devamına,Fazla istemin REDDİNE,Hüküm altına alınan 855.776,00 USD karşılığı 1.916.339,2 TL ‘nin %20’si oranında hesaplanan 383.267,84 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 2-Harçlar kanunu hükümlerine göre alınması gereken 130.905,13 TL harçtan peşin alınan 29.973,21 TL harcın mahsup edilerek, 100.931,92 TL bakiye ilam harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü yazılı olan 31.176,41 TL yargılama giderinden davanın kabul nispitine göre 30.908,60 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,4-Davalı tarafından yapılan 20,00 TL yargılama giderinin davanın ret nispetine göre 3,97 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,5-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 78.945,09 TL nispi ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,6-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince, davanı reddedilen bölümü üzerinden hesaplanan 13.278,59 TL nispi ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,7-Artan avansların, karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,8-İstinaf harç ve giderleri yönünden;a-Davalı vekili tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,b-Davalı tarafından yatırılan 32.726,28 TL peşin istinaf harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davalı tarafa iadesine, c-Davalı vekili tarafından harcanan 98,10 TL başvuru harcı giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,d-İstinaf yargılaması duruşmasız yapıldığından, ayrıca vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,9-Karar kesinleştikten sonra dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1-2. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 21/03/2019 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.