Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/820 E. 2019/248 K. 21.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/820
KARAR NO : 2019/248
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01.02.2018 Tedbir
NUMARASI : 2016/1245 E
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında, davalının ihtiyati tedbire karşı itirazının reddine ilişkin verilen ara karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Limited şirketlere ilişkin TTK’daki atıf nedeniyle TTK’nın 555/1. maddesi gereğince şirket yöneticisinin şahsi mal varlığı ile sorumluluğuna ilişkin tazminat davası olarak açıldığını, şirket müdürü olan davalının, dava dilekçesindeki eylemleri tek tek sayılmak suretiyle, davalı şirket müdürü tarafından gereksiz yere şirket sermayesi artırılarak müvekkilinin hissesinin çok çok aşağıya düşürüldüğünü, davalının şirket varlıkları ve yönetimi ile ilgili talep edilmesine rağmen bilgi vermediğini, ticari hesap ve defterleri kontrol etme taleplerinin geri çevrildiğini, taşınmazlarının satıldığını, satış paralarının şahsi hesaplara aktarıldığını, satış bedellerinin de rayiçlerinin çok altında gerçekleştirilmiş gibi gösterildiğini, şirketin araçlarının da aynı şekilde satıldığını ve paralarının davalının şahsi hesaplarına geçirildiğini iddia ederek; şirkete yönetici kayyımı atanmasına ve şirketin taşınmazına ve davalı şirket yetkili müdürünün hesaplarına tedbir konulmasına karar verilmesini, yargılama sonunda da davalı şirket müdürünün şirkete verdiği zarar tespit edilerek şirket lehine tazminata karar verilmesini, bu çerçevede fazlaya dair haklarını saklı tutarak dava miktarını da 50.000,00 TL olarak gösterdiğini belirterek, bu miktarın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, şirkete verilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği; tensip zaptı ile yönetim kayyımı atanması talebinin reddine karar verildiği, ancak davacı tarafın bildirdiği taşınmazın üçüncü şahıslara devrini engelleyici ihtiyati tedbir kararı verildiği;Davacı vekilinin bu aşamadan sonra 25/11/2016 tarihinde yeniden bir dilekçe vererek mahkemece tedbire konu edinen taşınmazın 18/11/2016 tarihinde dava dışı bir şahsa kötü niyetli olarak devredilmiş olduğu belirtilmek suretiyle, ortaya çıkan bu durum da nazara alınmak suretiyle şirkete yönetim kayyımı atanması talebi yenilenmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Genel kurul kararı ile 20 yıllığına yetkilendirilmiş olan müvekkili …, yasanın ve şirket genel kurulunun kendisine verdiği yetkiyi basiretli bir tacir olarak kullanmakta olduğunu ve amacı gayrimenkul üretip satmak olan şirketi yönetmek suretiyle görevini yerine getirdiğini, faaliyet alanı çerçevesinde esas amacına uygun iş ve işlemler yaptığını, satış bedellerinin tamamı şirketin resmi hesabına girdiğini, davacı tarafın yine aynı ifadeler ve iddialarla başkaca mahkemelerde davalar açmakta ve bu dava dosyalarını iş bu mahkemede delil olarak sunulmakta olduğunu, oysa ortada ne karar verilmiş bir dosya ne de ilam olduğunu, hukuki anlamda bir delil de bulunmadığını, iddiaların tsoyut olduğunu, davacının, dava dilekçesinin konu kısmında ‘şirkete ait yegane taşınmaz olan’ demek sureti ile mahkemeyi yanılttığını, zira şirketin faaliyeti gereği satmış olduğu 9 gayrimenkulden sadece bir tanesi olduğunu, faaliyet konusu, gayrimenkul işi olmayan bir şirketin varlığı halinde, şirket merkezinin bulunduğu tek gayrimenkulün satılmasının genel kurul onayına bağlı olduğunu, davacı taraf dava konusu gayrimenkullerin gerçek değerinden daha az bir bedel ile satıldığını iddia ettiğini, gayrimenkullerin satıldığı döneme dikkat edilirse, piyasada tabiri caiz ise yaprak kımıldamadığı bir dönemde olduğu anlaşılacağını, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra piyasada ciddi anlamda bir daralma olduğunu ve gayrimenkul satışları neredeyse durma noktasına geldiğini, bu süreçte şirkete tek kuruş maddi katılımda bulunmayan davacının, bilakis 217 bin TL’ ye yakın bir miktarı da şirketten şahsı adına aldığını, güveni kötüye kullanarak ve hırsızlamak sureti ile 90 bin TL’lik şirkete ait çek bedelini de kendi hesabına tahsil ettiğini, bununla ilgili suç duyurularını mevcut olduğunu, sürecin devam ettiğini, davacı tarafın şirkete fesih davası açtığını ve sonrasında şirket adını, logolu tabelasını, ve şirketin yaptığı işleri referans göstererek iş almakla şahsi menfaat sağladığını, bununla ilgili bilirkişi tesbiti yapıldığını, İstanbul Anadolu 7. Sulh Hukuk Mahkemesi 2016/125 D.İş sayılı dosyasının ekte olduğunu, davacı aleyhinde haksız rekabet hükümlerine ilişkin İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/14 E. Sayılı dosya mevcut olduğunu, davacı taraf şirket bilgilerini TTK’nın 230, 231. maddelerine ve diğer yasa hükümlerine aykırılığı sebebiyle kötüniyetli olarak haksız rekabet yaptığını, ortağı olduğu … Ltd. Şti. aleyhine fesih davası açtığı gün kendi adına … Ltd. Şti.’ni kurduğunu, davacının dava dilekçelerinde ve ek beyanlarında davacı tarafından şirket sermayesinin 3 milyon TL’ye çıkarılmak suretiyle şirketteki hisse oranının %0.5 e düşürüldüğünden bahsettiğini, davacı tarafa sermaye artışı yapılmış gibi mahkemeye gerçeğe aykırı bilgi ve beyanda bulunduğunu, davacı aleyhine savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını, 2016/173672 nolu savcılık soruşturma dosyası olduğunu ve celbini talep ettiğini, davacı tarafın şirket defterlerini ve belgelerini inceleyemediği iddiası da gerçek dışı olduğunu, davacının haksız rekabet ve şirket sırlarını ifşa etmesi üzerine kısa zaman öncesinde şirket merkezinin anahtarları değiştirilmiş ve kendisinin şirket merkezine girmesine engel olunduğunu, ancak bu zamana kadar hiçbir şekilde şirketin evraklarını incelemesi engellenmemiş olduğunu, şirketin bir kısım faturalarını dahi davacı taraf şirket merkezinden alındığını, yakın zamana kadar şirket defterlerini inceleme adına ise hiçbir girişimde bulunmadığını, bu iddiasını delillendirebilme adına ise Kadıköy … Noterliği 15.12.2016 tarih ve … yevmiye nolu bir ihtarname çektiğini, bu tarihe kadar bir talebi olmadığını, şirketin menfaatlerini düşünerek yapılan satışlar normal ve basiretli bir hareket olduğunu, davacının iddia ettiği gibi gayrimenkul bedelleri müvekkilin hesaplarına girmediğini, gerçek satış bedellerinin kayıtlara işlendiğini, bu satış bedelleri Şirketin banka hesaplarına girdiğini, tek yetkili davalı şirket müdürü olduğunu, ancak davacının ‘bilgisi ve rızası olmadan 3. Kişilere devredildiği’’ iddiası da maddi gerçeklikten uzak olduğunu, davacı bizzat kendisi 20 yıllığına davalıyı yetkili kılınmasına onay verdiğini, tüm satışlarda da bilgisi ve kabulü olduğunu, tüm gayrimenkuller satıldıktan sonra tapu iptal tescil davaları açtıklarını, davacı taraf dava dilekçesinin 4. maddesinde birbiriyle çelişkili ifadeler kullandığını, hiçbir gayrimenkulün satış bedeli doğrudan müvekkil şirket müdürünün hesabına girmemiş olduğunu, davacını başka bir mahkemede yüz kızartıcı suçtan yargılandığını, davalı müdürün şirkete %70 ortak olduğunu, tüm maliyet ve giderleri davalı müdürün karşıladığını, finans bulabilmek adına şahsi arazilerini ipotek ettiğini, tedbir konulan gayrimenkullerin değerinin yaklaşık 1.5 milyon TL olduğunu, bu itibarla teminat miktarının da yükseltilmesi gerektiğini, zira davacı tarafın halihazır maddi durumu olası zararları karşılayabilecek durumda olmadığını belirterek, davanın reddini talep ettiğini, davacı tarafın davada tedbir konulan gayrimenkullerin değeri üzerinden ( 1.5 milyon TL) %15’den az olmamak üzere teminat yatırmasına karar verilmesini, davacı taraf yatırmaz ise davanın usulden reddine karar verilmesini, davacı tarafın haksız ve kötü niyetle açtığı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince 28/11/2016 tarihinde davacı tarafın şirkete kayyım atanmasına ilişkin talebin reddine, ancak … Bankası Sahrayıcedit Şubesinde davalı …’e ( T.C. … ) ait olması koşuluyla … ve …. nolu hesaplarına; bu hesaplardan üçüncü şahıslara veya …’in başka hesaplarna çıktı yapılması, havale gönderilmesi gibi eksiltici işlemlerin yapılmasının ihtiyati tedbir yoluyla önlenmesine karar vermiştir.Akabinde davacı vekili 02/12/2016 tarihinde yeniden başvururak, davalı şirket yöneticisine … Bankası Adapazarı/Sakarya/Merkez Şubesindeki şahsi hesabına ihtiyati tedbir konmasını ve bu hesaplardaki hesap ekstrelerinin istenmsini talep etmiş, ayrıca şirket namına açmış bulunduğu bu davada, ileride karar verilmesi halinde şirketin zararının temini yönünden davalı asilin 3 adet taşınmazı üzerine de üçüncü şahıslara devrini enlgelleyici ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir.İlk derece mahkemesince önceki ihtiyati tedbir talepleri içinde olmayan yeni bir ihtiyati tedbir talebi niteliğinde bulunan, bu talep yönünden yaptığı inceleme sonucunda; davacı tarafın TTK’nın 555/1. maddesi gereğince davalı yöneticiden şirkete verdiği zararın tazmini yönünden bu davayı açtığı, dava miktarının 50.000 TL olduğu, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu nazara alınarak, amacın şirket zararının tahsiline imkan sağlamaya yönelik olduğu, bu nedenle dava bir tazminat davası olsa da talebin ihtiyati hacize yönelik ihtiyati tedbir şeklinde yapılabileceği; davanın kabul ya da kısmen kabulü halinde şirketin zararının giderilmesi yönünden ihtiyati tedbir şartlarının oluştuğu, şirketin zararının sadece gayrimenkullerin üzerinden tahsilinin mümkün olduğu değerlendirilerek talebin kısmen kabulü ile .. …. Köyü … Pafta, Parsel No:… de kayıtlı taşınmaz üzerindeki …kat , … nolu ve çatı vasfındaki bağımsız bölümün, … İli, … Köyü, … Pafta, Parsel No … kayıtlı taşınmazın, … İlçesi, …. Mahallesi , …. Pafta, Parsel no …. ‘de kayıtlı taşınmazın, davalı … (T.C No: …. ) adına kayıtlı olması halinde üçüncü şahıslara iradi devirleri engelleyecek ihtiyati tedbir konulmasına (ihyati haciz niteliğinde olarak), davacı vekilince takdiren 10.000 TL daha ek teminat karşılandığında ihtiyati tedbir kararının ilgili Tapu Sicil Müdürlüklerine üst yazılar ile gönderilmesine; üst yazılar olmaksızın tedbir kararının uygulanmamasına, fazlaya dair (davalının şahsi hesaplarına tedbir konulması talebinin ) tedbir talebinin reddine karar vermiştir.Davalı vekili 01/02/2018 tarihli duruşmada ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, kaldırılmazsa o takdirde teminatın artırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Bu talep üzerine İlk Derece Mahkemesinin 01/02/2018 tarihli ara kararında; ..”dosya kapsamına nazaran, yukarıda açıklanan dava kapsamında, ihtiyati haciz niteliğinde konan ihtiyati tedbirinin gerekliliği karşılığında, davalı vekilinin talebinin kabulü uygun görülmemiş, ihtiyati tedbirin devamı gerektiği kanaati oluşmuş; ayrıca alınan teminat ve ek teminatın da yeterli bulunduğu, artırılmasına gerek bulunmadığı, çok sayıda taşınmaz bulunup sadece birine tedbir uygulandığı tespit edilerek, davalı vekilinin bu yönden taleplerinin reddine” karar vermiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; İş bu taşınmazın konu olduğu İstanbul Anadolu 8. ATM’de 2016/1260 E. Sayılı dosya ile davacı tarafından tapu iptal tescil davası açıldığını, ancak davacı taraf iş bu açmış olduğu 8. ATM 2016/1260 E. Sayılı davayı kaybettiğini, yani mahkemenin tedbir kararında etkili olan işlemin iptaline ilişkin dava, davacı tarafından kaybedildiğini, mahkemece alınan ara kararda, çok sayıda gayrimenkulün sadece bir tanesinde tedbir olduğu sebebiyle itirazın reddedildiğini, oysa mahkemece, bir değil, üç adet taşınmaza tedbir konulduğunu, Davacı tarafından, şirket zararına delil gösterdiği yegane davasını kaybettiği dikkate alındığında, iş bu tedbir kararının müvekkilini zor durumda bıraktığını ve orantısız bir durum oluştuğunu, İlk derece mahkemesince teminat taleplerinin kabul görmediğini, bu durumda müvekkilinin muhtemel zararlarının telafisi yönünde imkan kalmadığını, davacının bir makvarlığı bulunmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu 01.02.2018 tarihli ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, bu ara kararının kaldırılmasına ve tedbirlerin kaldırılması yönündeki taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Talep, 01/02/2018 tarihli duruşmada ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, kaldırılmazsa o takdirde teminatın artırılmasına karar verilmesi talebinin reddine dair ara kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılması ve talebin kabulüne karar verilmesi isteğine ilişkindir. HMK’nın 341. maddesinde hangi kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği açıkça belirtilmiştir. Bu maddeye göre, ihtiyati tedbir – ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.Talep, HMK’nın 394.maddesi anlamında, süresinde yapılan itiraz üzerine verilmiş bir karara ilişkin değildir. Somut olaydaki talep, daha önce verilmiş olan ihtiyati tedbir karanın, değişen koşullara göre kaldırılması ve teminatın artırılmasına yöneliktir. HMK’nın 396. maddesi uyarınca, durum ve koşulların değiştiği sabit olursa, talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat aranmaksızın karar verilebilir. Maddenin ikinci fıkrasına göre, “İtiraza ilişkin 394 üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrası, kıyas yoluyla uygulanır”. HMK’nın 396/2 maddesindeki düzenlemeye göre, durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya ihtiyati tedbirin kaldırılması kararına karşı, 394.maddenin sadece 3 ve 4. fıkralarına atıf yapıldığı, istinaf kanun yolunu düzenleyen 5. Fıkraya atıf yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu gerekçelerle, istinafa konu edilen ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine dair ara kararına karşı istinaf yolunun açık olmadığı anlaşıldığından, HMK’nın 352. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan ön inceleme sonucunda, caiz olmayan istinaf başvurusunun usulden reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- HMK’nın 352 . maddesi uyarınca, caiz olmadığı anlaşılan istinaf başvurusunun USULDEN REDDİNE, 2-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının talep halinde iadesine, 3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 21.02.2019