Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/818 E. 2019/377 K. 14.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/818
KARAR NO : 2019/377
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/01/2018
NUMARASI : 2013/711E 2018/30K.
DAVANIN KONUSU: Şirketin Fesih ve Tasfiyesi
Taraflar arasında görülen fesih istemli davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin verilen hükme karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin ortaklarından olan müvekkillerinden …’nın % 10, …’nın ise % 1 hisse sahibi olduklarını; davalı şirketin bir aile şirketi olduğunu, şirketin hakim ortağının ise % 78 pay sahibi … olduğunu; … şirketin tek sahibi gibi davrandığını, şirketi zarara uğrattığını, onun basiretli davranmaması sebebiyle şirketin üst düzey elelmanlarının ve personelinin işi terk ettiğini, … dolap kilidi kırmak suretiyle yönetim kurulu karar defterini aldığını, şirketin kurulduğu 2002 yılından beri de ortaklarına kar payı dağıtmadığını belirterek, haklı sebeplerle davalı şirketin feshine karar verilmesini, bu talepleri uygun görülmezse karara en yakın tarihteki gerçek değerleri üzerinden hisseleri satın aldırılmak suretiyle, davacıların şirket ortaklığından çıkmalarına karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacı yanın iddia etteği işlem ve eylemlerin 6762 Sayılı eski Ticaret Kanunu zamanında gerçekleştiğini, eski Ticaret Kanunun’da ise 6102 Sayılı TTK’nın 531. maddesinde düzenlenen haklı sebeple anonim şirketin feshi kurumunun bulunmadığını belirterek davanın usulden reddini savunmuş; esasa ilişkin olarak da davacı …’in şirket hakim ortağı …. ağabeyi olduğunu, şirketin 1985 yılında Kollektif Şirket olarak faaliyete başladığını, şirketin gelişmesinde … çabalarının büyük rol oynadığını, şirketin 2010 yılında Anonim Şirkete dönüştüğünü, davacı …’in 2002 yılında emekli olduktan sonra, kardeşi … tarafından şirkete muhasebeci yapıldığını, şirket muhasebesini tutarken 2004 yılında …. bedelsiz olarak ona % 10 hisse verdiğini, davacı …’in ise, … oğlu olduğunu, şirket anonim ortakliğa dönüşürken 5 ortaklı olma zorunluluğu sebebiyle, … ona % 1 hisse devrettiğini, şirket anonim şirkete dönüştüğünde davacı …’in yönetim kurulu üyesi yapıldığını, ancak kendisini şirketin tek temsilcisi gibi görerek hareket etmeye başladığını ve şirkete zarar verdiğini, ortaklığın çekilmez hale geldiğini, kar paylarının dağıtılmayarak yatırıma dönüştürüldüğünü, sermaye artışında kullanıldığını belirterek, davacıların taleplerinin haksız olduğunu savunmuş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…6762 Sayılı TTK’nun yürürlükte olduğu zamanda haklı neden sayılabilecek olaylar başlamış ve bu olaylar 01/07/2012 olan 6102 sayılı yasanın yürürlük tarihinden sonra da ETKİLERİNİ devam ettirmişse, artık 6102 Sayılı TTK’nun 531. madde hükümlerinin uygulanması gerekiği kabul edilmelidir (6103 Sayılı TTK’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 2 ve 3. maddeleri). Bu dava türü için “ortakların husumetlerinin/ ortaklığın devamının onlar için çekilmez halde kalmaya” devam edip/ etmediğine bakılmalıdır. Aşağıda gerekçesi açıklanacağı üzere, bu etkilerin dava tarihinde de devam ettiği kabul edilmiştir. “Davalı şirketin merkezinin mahkememiz yargı sahasında bulunduğu; bu sebeple kamu düzeninden olan yetki şartının sağlandığı, “Bu maddede düzenlenen hakkın kullanılması için esas sermayenin onda birine sahip olmanın gerekli ve yeterli olduğu; ancak bu oranda paya bir pay sahibinin sahip olmasının şart olmadığı; birden fazla pay sahibinin bir araya gelerek bu oranı tutturup, dava açabilecekleri; bu sebeple % 1 pay sahibi olan davacımız … de bu şartı sağladığı, “Haklı sebebin 6102 Sayılı Yasada tanımlanmadığı, hangi sebeplerin örnek teşkil ettiğinin gösterilmediği; bu kavramın niteliklerinin gösterilmesi ve tanımlanmasının yargı kararlarına ve öğretiye bırakıldığı; tüm dosya kapsamandan; davacılarımız ile davalı şirketin hakim ortağı ve yönetim kurulu başkanı … arasında, davacıların şirket ortaklığını sağlıklı şekilde sürdürme imkanı kalmayacak şekilde husumet doğduğu; …. doğan husumet yönünden daha kusurlu olduğu belirlenmiş; kaldı ki kar payı dağıtabilecek durumda ikende hiç dağıtılmaması yan sebep olarak kabul edilip; davacıların davası kabul olunmuştur. “Mahkemece tasfiye yerine davacıların paylarının gerçek değerinin ödenerek şirketten çıkarılmaları uygun bulunmuştur. TTK 531’de ki düzenleme gereği payın gerçek değeri, genel ilkeler çerçevesinde, şirket mal varlığındaki aktiflerin olası değeri, diğer bir deyişle gerçek satış bedelidir. Bu değer tasfiye değerinin üzerinde bir değer olmalıdır. Bu çerçevede alınan uzman bilirkişi raporlaru ile de ; davacılardan …’nın hissesinin gerçek değerinin 1.994.644,76 TL olduğu, davacı …’nın hissesinin ise 199.464,48 TL olduğu belirlenerek bu değerler üzerinden hüküm kurulmuştur. “Bu tür davalarda, mahkeme kararında, payın gerçek değerinin kapitaligasyon değeri de dikkate alınmalı ve kararın kesinleşmesinden itibaren temerrüd faizine de karar verilmelidir . Mahkemece, bu tespit çerçevesinde pay değerlerine faiz uygulamaya gidilmiş,”Pay karşılığı çıkma kararının nispi harç ve nispi vekalet ücretine tabi olduğu hükümde dikkate alınmış; davacılarada eksik harç tamamlatılarak davanın kabulüne… ” gerekçesiyle, fesih ve tasfiye yerine davacıların davalı şirket ortaklığından çıkarılmasına ve çıkma payı bedellerinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;İlk derece mahkemenin haklı neden değerlendirmesi yaparken sermaye şirketi olan anonim şirketler ile şahış şirketleri arasındaki farkı nazara almaksızın şirketin sahış şirketi olduğu gibi değerlendirmede bulunduğunu, bu şekildeki bir haklı neden değerlendirmesinin hukuka aykırı olduğunu, Müvekkili şirketin %9 pay sahibi olan davacı … dava dilekçesi ekinde yer verdiği maillerinde açık bir şekilde görüldüğü üzere, 2011 yılından itibaren şirketin hiçbir faaliyetine karışmadığını, şirketten ayrılarak kendi şirketlerinde faaliyette bulunduğunu, Davacıların hem kötü yönetim dolayısıyla şirketin malvarlığını kaybettiği değerlendirmesinde bulunup hem de şirketin devamlı kâr eden bir şirket olduğunu ve kâr payını hiç dağıtılmadığını belirtmesinin çelişkili olduğunu,Müvekkil şirketin yönetim kurulu başkanı ve hakim ortağı … şirketin etkin bir şekilde yönetilmesi ve kurumsal yapıya dönüşmesine yönelik yapmış olduğu çalışmalar ve bu çalışmalar neticesinde davacının pay sahipliğinden kaynaklanan hiç bir hakkı ve menfaati ihlal edilmemiş olmasına rağmen böyle bir davayı açmasında hukuki menfaatinin bulunmadığını, Mahkemece haklı neden olarak değerlendirilen olayların devam ettiği değerlendirmesinin mesnedi bulunmadığını, davanın temeli olan maddi vakıalar davanın açıldığı tarihte olan vakıalar olduğu daha sonra ortaya çıkan vakıaların o davada ileri sürülemeyeceği açık bir usul kuralı olmasına rağmen, davacılarca olayların etkisi devam ettiği şeklinde yeni vakılar ileri sürülmüş olup mahkemece bu vakıaların nazara alınmasının açık bir şekilde hukuka aykırı olduğunu,Müvekkili şirketin % 1 pay sahibi davacı … ile müvekkili şirketin hakim ortağı … arasında husumet teşkil eden hangi olayın veya vakıanın olduğu yönünde herhangi bir değerlendirme ve delil sunulmamasına rağmen, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan bu davacı yönünden davanın kabulüne karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda ortaklar arasında olan husumetin şirketi etkilemeyeceği açık bir şekilde belirtilmesine rağmen bu husus nazara alınmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,Dosya kapsamı uyarınca açık olduğu üzere TTK 531. maddesi uyarınca haklı nedenlerin bulunmadığını, davacılar azınlık hakların korunması amacına hizmet eden davayı kötüniyetli olarak ikame ettiklerini,6762 Sayılı Eski Ticaret Kanun’u döneminde meydana gelen mevcut durumda güncelliğini korumayan ve etkisi devam etmeyen olaylar 6102 Sayılı TTKmd. 531 kapsamında haklı sebebin ispat için yeterli olmayıp, davacılar haklı sebebe yönelik iddialarını konu ettikleri hususları ise şirkette ortak olarak geçirdikleri uzun sürede herhangi bir itiraz ve dava hakkını kullanmaksızın geçirdiğini,Davacı …, şirketin 2002 yılında kuruluşundan beri hissedar olmasına rağmen ve 10.10.2010 tarihinde nevi değişikliği ile anonim ortaklığa dönüşen müvekkili şirketin, dava tarihine kadar toplanan tüm genel kurullarında kâr payı dağıtılmamasına ilişkin hiçbir karara şerh koymadığını, tüm kararları onaylamış olması maddi gerçekliğine rağmen müvekkil şirketin kâr payı dağıtmadığı, dolayısıyla haklı nedenin bulunduğu yönündeki değerlendirmenin açık bir şekilde hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki ymahkeme yeterli incelemeyi yapmış olsaydı sermaye artırımında tarafların kâr payını kullandıklarının görülebileceğini, Müvekkil şirketin hakim ortağı olan … müvekkili şirketi kurumsal yönetim ilkelerine uygun olarak etkili ve verimli yönetmesini engellemesine yönelik olarak davacıların eylemlerinin ve bu konudaki şirkete yönelik çalışma yapan uzman görüşlerinin nazara alınmayarak, davacı tanıklarının beyanlarının hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacıların kusurlu olduğu ve müvekkil şirketin hakim ortağı … kusurunun bulunmadığının açık olduğunu, sadece taraflı tanık beyanları nazara alınarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi raporuna yapılan itirazlar giderilmeden hüküm kurulması açık bir şekilde hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda müvekkili şirketin paylarının gerçek değerinin tespitinde bilirkişi heyetinin yeterli incelemeyi yapmaksızın rayiç değerleri tespit etmeden kaydi değerlerle aktifi belirlemesi ve yine müvekkili şirketin borçlarının gerçek durumunu nazara almadan pasifi belirlemesi, değerlendirmede bulunması açık bir şekilde kanuna aykırı olduğunu, TTK’nın 531. maddesi uyarınca, mahkemenin haklı nedenin varlığını kabul ettikten sonra, davacının payının gerçek değerini karara en yakın tarihteki gerçek değeri esas alması gerektiği halde 2015 ve 2016 yılı verilerinin esas alınıp, 2017 mali tabloları hazır olmasına rağmen bu veriler nazara alınmadan payın gerçek değerinin tespiti konusunda kanuna aykır işlem yapıldığını,Bilirkişiler tarafından 2016 yılı mali tabloları esas alınarak payın gerçek değeri hesap edilirken şirketin rayiç değer bilançosu eksik olarak belirlendiğini, Davalı müvekkili şirketin demirbaşlarının değerlerinin, arsa değerinin ve ofis binasının değerinin hesaplanması amacı ile bilirkişi marifeti ile yapılan inceleme neticesinde, arsa değerinin hesaplaması yapılırken hangi kriterlerin baz alınarak hesaplama yapıldığı açıklanmadan, arsa üzerindeki ofis binasının yıpranma payının dahi dikkate alınmaksızın, üstelik hatalı ölçümler yapılarak ve demirbaşların şirkete kayıt bedelinin dikkate alınmış olması sebebiyle eksik ve hatalı incelemeye dayalı usule ve kanuna aykırı ek ve kök rapor olduğunu, bu raporlara dayanarak hazırlanan şirket değerlendirilmesinin de hatalı olduğunu, taşınmazlara değer biçme yöntemlerinin ve varılan sonuçların hatalı olduğunu, demirbaşlara ve taşınmazlara değer biçme yöntemlerinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 6762 Sayılı Eski Ticaret Kanunu döneminde meydana gelen mevcut durumda güncelliğini korumayan ve etkisi devam etmeyen olayların 6102 Sayılı TTK’nun madde 531 kapsamında değerlendirilmesinin kanunun geriye yürütülmesi sonucunu doğurduğunu, Pay sahipleri arasındaki şahsi uyuşmazlıkların, anonim ortaklığın feshi için haklı sebep oluşturamayacağını, mahkemenin aksi yöndeki kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacıların pay sahipliğinden kaynaklanan özellikle azınlık haklarının ihlali sonucunu doğuracak hiç bir hakkı ve menfaatinin ihlal edilmediğini, Müvekkili şirketin % 1 pay sahibi davacı … ile müvekkili şirketin hakim ortağı … arasında husumet teşkil eden hangi olayın veya vakıanın olduğu yönünde herhangi bir değerlendirme ve delil sunulmamasına rağmen ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan bu davacı yönünden davanın kabulüne karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olduğunu, … dönem itibari ile şirketin malî işlerinden sorumlu ortak olmasına rağmen, 2012 yılına dek alınan hiçbir kurul kararma şerh koymaksızın onaylamış ve hatta davacıların işbu davaya ikame edilene dek yapılan hiçbir kurulda kâr payı dağıtılmasına yönelik talepleri de olmadığını, Davacıların kusurlu olduğunun ve müvekkili şirketin bakim ortağı … kusurunun bulunmadığının açık olduğunu, sadece taraflı davacı tanık beyanları nazara alınarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu,Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle TTK’nın 531. maddesi uyarınca, davalı anonim şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesi, olmadığı taktirde şirket ortaklığından çıkma kararı verilmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesice yapılan yargılama sonucunda, fesih ve tasfiye için haklı sebeplerin kanıtlandığı gerekçesiyle, TTK’nın 531. maddesi uyarınca, fesih ve tasfiye yerine davacıların şirket ortaklığından çıkmalarına, çıkma paylarının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı şirket vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.TTK’nın 531. maddesinde haklı nedenlerin ne olduğu sınırlı olarak sayılmamış olup, her somut olayda mahkeme, şirketin fesih ve tasfiye için haklı sebeplerin oluşup oluşmadığını araştırmak zorundadır. Davacı azınlığın ayrılmasına karar verilmesi ancak haklı sebeplerin varlığının tespit edilmesi durumunda mümkün olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta davacılar, davalı şirketin kötü yönetildiğini, hakim ortağın şirkete zarar verici eylemlerde bulunduğunu, uzun zamandır kâr payının dağıtılmadığını iddia etmekte ve bunlara haklı sebep olarak dayanmaktadır. Fesih için haklı sebeplerin oluşup oluşmadığının ortaya konulabilmesi için şirket ticari defterlerinin incelenmesi zorunludur. Bu inceleme yapılmadan davanın sonuçlandırılması hukuka aykırı olmuştur. HMK’nın 222 ve TTK’nın 83. maddeleri uyarınca, ticari davalarda ticari defterlerin incelenmesine resen de karar verilebilir. İlk derece mahkemesince 12.06.2014 tarihli celsede verilen ara kararıyla, şirket fabrikasında keşif yapılmasına ve defter ve kayıtların da yerinde incelenmesine karar verildiği, ancak mahkeme heyetinin keşif yapmadığı, bilirkişi kuruluna mahallinde inceleme yetkisi verildiği, bilirkişi kurulunun şirket fabrikasına alınmaması nedeniyle incelemenin yapılamadığı, daha sonra 25.06.2015 tarihli celsede tekrar inceleme kararı verildiği, o ara kararında sadece teknik inceleme yapılmasının karara bağlandığı, ancak iki nolu kararla, ticari defterler üzerindeki incelemenin teknik rapor alındıktan sonra karara bağlanmasına karar verildiği, bundan sonraki aşamada ise 06.04.2017 tarihli celsede tekrar inceleme kararı verilerek bu ara kararında bilirkişilere, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarını yerinde inceleme yetkisi verildiği ve yapılacak inceleme sonucunda rapor düzenlenmesinin istendiği halde, bilirkişi kurulunun 30.11.2017 tarihli raporunda dosya üzerinden değerlendirme yapıldığı, defterlerin ve mali kayıtların hiç incelenmediği ve değerlendirilmediği, bu hususların raporda hiç yer almadığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi kurulunun, davacı vekilinin dava dilekçesinde ileri sürdüğü haklı sebep iddialarını, her bir iddiayı ayrı ayrı ele alarak değerlendirmediği, bu iddiaları şirket kayıtları üzerinden denetlemediği, özellikle şirket hakim ortağının şirkete zarar verdiği iddialarının, şirketin kötü yönetilmek suretiyle mal varlığına zarar verildiği iddialarının, kâr payının dağıtılmadığı iddialarının ve dağıtılmadı ise sebeplerinin şirket kayıtları üzerinden değerlendirilmediği, bilirkişi kurulunun kendilerine verilen görevleri yapmadıkları, dosyada mevcut kayıtlara göre ve tanık beyanlarına göre değerlendirme yaptıkları anlaşılmaktadır.Özetle, somut olayda, haklı sebeplerle şirketin fesih ve tasfiyesinin istenmesine ve şirket defterlerinin ve mali tablolarının incelenmesinin davanın çözümü açısından zorunlu olmasına rağmen; mahkemece usulüne uygun şekilde defterlerin ibrazı da emredilerek, sonuca ulaşmaya elverişli ara kararı oluşturulmak, ibraz etmemenin sonuçları gösterilmek, ibraz yeri ve tarihi- saati ara kararıyla tespit edilmek suretiyle, defterlerin incelenmesi sağlanmadan ve defter kayıtları itibariyle ileri sürülen haklı sebepler denetlenebilir bir şekilde karşılanmadan rapor alınıp hüküm verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur. İlk derece mahkemesinin kararı bu haliyle istinaf incelemesine elverişli bir karar değildir. HMK’nın 353/1.a.6. maddesindeki düzenlemeye göre, ilk derece mahkemesince, davanın esasının çözümü için incelenmesi zorunlu olan ticari defterler ve mali tabloların ibrazı konusunda usulüne uygun ve sonuç almaya elverişli ara kararları oluşturulup defterlerin incelenmesi sağlanmadan ve defter kayıtlarıyla mali tablolar hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması nedeniyle, işin esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafça yatırılan istinaf peşin harçlarının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde iadesine,4-Davalının istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 14/03/2019 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.