Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/759
KARAR NO : 2018/1565
KARAR TARİHİ: 20/12/2018
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/01/2018
NUMARASI : 2016/576- 2018/51 E.K
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili şirketin faklı sektörlerde uzmanlaşmış, profesyonel kadrosu ile orta ve üst düzey yöneticileri seçme ve talepte bulunan şirketlere özel istihdam bürosu olarak yerleştirme hizmeti verdiğini, müvekkili ile davalı … arasında 01.07.2014 tarihli iş sözleşmesi akdedildiğini, davalının 18.03.2015 tarihinde istifa edene kadar insan kaynakları danışmanı olarak müvekkili şirket bünyesinde çalıştığını, davalının istifa etmek suretiyle müvekkili şirketten ayrıldıktan kısa bir süre sonra müvekkili şirket ile aynı iştigal konusunda faaliyet gösteren rakip davalı şirkette çalışmaya başladığını, yazılı iş akdinde düzenlenen rekabet yasağının ihlal edildiğini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalılara keşide edilen 31.08.2015 tarihli noter ihtarnamesi ile sözkonusu aykırılığa derhal son verilmesinin ve davalı …’nün davalı şirketteki görevinden ayrılmasının ve rekabet yasağına aykırılık nedeniyle 30.000 TL tutarındaki cezai şartın ödenmesinin her iki davalıdan istendiğini, ancak davalı işçinin aynı işyerinde çalışmaya devam ettiğini, müvekkili şirkette çalışırken tanıdığı müşteri çevresi ile kişisel ilişki kurması, onların kişisel özelliklerini istek ve ihtiyaçlarını bilmesi ve bu bilgileri rakip bir firma olan diğer davalı şirket lehine ekonomik değer olarak kullanması ve bu bağlamda müvekkili şirketin müşteri çevresinde azalmaya dolayısıyla müvekkiline zarar verme ihtimalinin olduğunu, davalıların cezai şarttan müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla cezai şart alacağından şimdilik 5.000 TL’nin davalı işçinin diğer davalı şirkette çalışmaya başladığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 14.12.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile, müddeabihi 25.000 TL artırarak 30.000 TL’ye hükmedilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davanın kısmi dava olarak açılamayacağını, müvekkili … yönünden hem şekil hem de içerik yönünden geçerli rekabet etmeme yükümlülüğün bulunmadığını, sözleşmedeki rekabet yasağının ve cezai şartın tek taraflı olarak düzenlendiğini, müvekkilinin çalışma özgürlüğünü kısıtladığını, davacının iddia ettiği zararını ispatlaması gerektiğini, müvekkili şirket yönünden ise müvekkilinin eyleminin haksız rekabet teşkil etmesi durumunda TTK’nın 55 vd. maddelerine dayalı olarak davacının talep hakkı olduğunu, cezai şart alacağından sorumlu olmadığı iddialarının soyut ve dayanaksız olduğunu, ıslaha karşı ise alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, her iki şirketin rakip şirket olduğu, dosyadaki e-posta kayıtlarına göre davalı çalışanın davacı firmanın sır niteliğindeki müşteri bilgilerine sahip olduğu, tarafların özgür iradesiyle iş sözleşmesi düzenledikleri ve buna cezai şart maddesi ekledikleri, bu hükmü geçersiz kılacak bir unsura rastlanılmadığı, bu sebeple davalı …’nün bu sözleşme maddesine aykırı davrandığından kararlaştırılan cezai şart bedelini ödemesi gerektiği, diğer davalı şirket yönünden ise 4857 sayılı İş Kanunu’nun 23. maddesi gereği sorumlu olduğu, bu sebeple her iki davalı yönünden müşterek ve müteselsil olarak sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 30.000,00 TL haksız rekabet nedeniyle cezai şart bedelinin davalılardan müştereken ve müteselsilen yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, faiz başlangıç tarihinin davalı … aleyhine 16/09/2015 tarihi olarak, diğer davalı şirket aleyhine 09/09/2015 tarihi olarak belirlenmesine karar verilmiştir.
Davalılar vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalılar vekilinin istinaf dilekçelerinde özetle;
Hem işçi hem de işveren aleyhine açılan davada görevli mahkemenin iş mahkemeleri olduğunu, cezai şart bölünemez bir alacak olup kısmi dava olarak açılamayacağını, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, bu talebin mahkemece değerlendirilmediğini, müvekkili şirketin cezai şarttan sorumlu tutulmasının doğru olmadığını, rekabet etmeme koşullarının somut olayda oluşmadığını, tanık dinletme taleplerinin kabul edilmediğini, eksik incelemeyle karar verildiğini, ticari sır, zarar ve zarar neden olma ihtimali ile zarar ile illiyet bağının tartışılmadığını, faizin başlangıç tarihlerinin kabul edilmediğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekilinin istinafa cevap dilekçesinde, davalıların istinaf sebeplerinin yerinde olmadığını belirterek, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddeleri uyarınca, işçinin rekabet yasağına aykırı davrandığı iddiasıyla açılan cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı, davalı …’nün yazılı iş akdine dayalı olarak çalışırken iş akdini kendi isteği ile sonlandırdığını, kısa bir süre sonra rakip firmada çalışmaya başladığını, sözleşmede yer alan rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini iddia ederek sözleşmedeki cezai şartın davalı işçiden ve onun yeni işvereni olan davalı şirketten tahsilini istemiş, davalılar ise davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçeyle, her iki davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysaki eldeki davada davacı, iş akdinde öngörülen rekabet etmeme yasağına dayalı cezai şart alacağını talep etmiş olup, TTK’nın 55 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine dayalı maddi ve manevi tazminat istemi bulunmamasına göre, rekabet sözleşmesinin tarafı olmayan davalı şirket yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerekirken, yazılı şekilde karar tesisinde isabet görülmemiştir.
Davalı … Küçüktütünçü yönünden ise;
Davacı şirket ile davalı … arasında 01.07.2014 tarihinde akdedilen belirsiz süreli iş sözleşmesinin “Fesih” başlıklı 9. maddenin 9.3. bendinde, “İş sözleşmesinin sona ermesi halinde,… (ii) insan kaynakları danışmalığı görevi ifa etmek üzere işverenin veya müşterinin rakibi olan bir şirkette, müşteri şirketlerde, müşterilerin rakibi olan şirketlerde ve başka bir şirkette veya kendi adına açacağı işyerinde ücret karşılığı olsun veya olmasın resmi veya gayri resmi doğrudan veya dolaylı olarak İstanbul il sınırları içerisinde bir (1) sene boyunca çalışmamayı ve bu maddeye aykırı davranması durumunda 6 aylık toplam bürüt ücreti tutarında tazminat ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder” denilmiştir.
Sözleşmenin tanzim tarihinde yürürlükte olan ve işbu uyuşmazlığa uygulanması gereken TBK’nın 420/1. maddesi gereğince, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şartın geçersiz olduğu hükme bağlanmıştır. Anılan düzenleme emredici bir hüküm olup, kamu düzenini ilgilendirdiğinden, HMK’nın 355. maddesi uyarınca resen dikkate alınması gerekir.
O halde davaya konu sözleşmedeki rekabet yasağı şartının geçersiz olduğu, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak bir talepte bulunulamayacağı gibi, davalı işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunduğu kanıtlanamadığı, davaya konu uyuşmazlıkta ispat yükü üzerinde bulunan davacı işverence önemli bir zarara uğrama ihtimali de somutlaştırılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle, davalı işçi yönünden de davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiğinden, kabul yönünde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunmuş, davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1.b.2.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın davalı şirket yönünden pasif husumet ehliyeti yokluğundan, diğer davalı yönünden ise esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1.b.2. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu 23/01/2018 tarihli, 2016/576 E- 2018/51 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;
1-Davanın, davalı şirket yönünden pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine,
2-Davanın davalı … yönünden esastan reddine,
2-Alınması gerekli 35,90 TL maktu red harcının, peşin olarak yatırılan 512,39-TL harçtan mahsubu ile artan 476,49 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan ve davalılar hakkındaki ret gerekçeleri farklı olduğundan;
a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 3.600,00 TL nispi vekalet ücretin davacıdan alınarak davalı …’ye verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 2.180,00 TL maktu vekalet ücretin davacıdan alınarak davalı Şirkete verilmesine,
5-Artan gider avanslarının, karar kesinleştiğinde, yatıran tarafa iadesine,
6-Davalılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin ayrı ayrı Hazineye gelir kaydına,
7-Davalılar tarafından ayrı ayrı yatırılan peşin istinaf harcının talep halinde iadesine,
8-Davalılar tarafından istinaf yargılama sırasında yapılan 108.35 TL yargılama gideri, 196,20 TL istinaf yoluna başvuru harcı olmak üzere toplam 304,55 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
9-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
10-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 20/12/2018
KANUN YOLU : HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.