Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/754 E. 2019/335 K. 07.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/754
KARAR NO : 2019/335
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/03/2018
NUMARASI : 2014/1093 Esas – 2018/123 Karar
DAVA : Şirket Hisse Devir Sözleşmelerinin Hukuki Ehliyet Yokluğundan Hükümsüzlüğünün Tespiti Şirket Ortaklar Kurulu Kararının Hükümsüzlüğünün Tespiti
DAVA TARİHİ : 14/11/2014
BİRLEŞEN DAVA : Hisse devir sözleşmelerinin muris muvazaası nedeniyle iptali
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
ASIL DAVADA
Davacı vekili, müvekkili …’ın babaannesi olan murisi …’ın 14.07.2014 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçısı olarak eşi …, çocukları …, … ve kendisinden önce vefat eden çocuğu ….’ın çocukları … ve … kaldığını, murisin dava dışı … Petrol Ltd. Şti.’nin ortağı olduğunu, bu şirketteki payını 21600 TL’lik kısmının Bakırköy …. Noterliğinin 13.03.2013 tarih ve … sayılı hisse devir sözleşmesi ile 966 TL’lik kısmının ise aynı noterliğin 20.03.2013 tarih ve 9073 sayılı hisse devir sözleşmesi ile davalı …’a devrettiğini, bu devirden sonra şirketin 20.03.2013 tarih 8279 sayılı ortaklar kurulu kararına da muris adına vekaleten diğer davalı …’ın iştirak ettiğini, murisin bu işlemlerin yapıldığı tarihte 87 yaşında olup, 2001 yılında geçirmiş olduğu beyin kanaması sonucunda konuşma ve yürüme yetisini kaybettiğini, hukuki ehliyetinin bulunmadığını, vefatından 1 yıl önce hukuki ehliyetini kaybetmiş olmasına rağmen oğlu olan davalı …’ın geçersiz vekaletnameye istinaden yapılan işlemlere ve satışa onay vermesi için ortaklar kuruluna katıldığını, bu şekilde amacın diğer yasal mirasçıların şirket hakkından doğan mali haklarını almalarını önlemek olduğunu, hisse devir sözleşmelerinin de asaleten mi yoksa vekaleten mi yapıldığının dava sırasında ortaya çıkacağını ileri sürerek, Bakırköy .. Noterliğinin 13.03.2013 tarih ve… sayılı hisse devir sözleşmesi ile aynı noterliğin 20.03.2013 tarih ve 9073 sayılı hisse devir sözleşmesinin muris …’ın hukuki ehliyetinin bulunmadığından hükümsüz olduğunun tespitine, yine Bakırköy … Noterliğinin 20.03.2013 tarih … sayılı ortaklar kurulunda hukuki ehliyeti olmayan murisin adına vekaleten işlem yaptığından bu ortaklar kurulu kararının da hükümsüz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.*Murisin veraset ilamında, 14.07.2014 tarihinde vefat ettiği ve geriye mirasçıları …, çocukları …, …, … ve … kaldığı görülmüştür.
CEVAP
Davalı … vekili, müvekkilinin dava dışı şirkete ait hisseleri bedelini ödemek suretiyle devraldığını, hisse devir sözleşmelerinin noter düzenlenen vekaletnameye istinaden murise vekaleten davalı … arasında yapıldığını, vekaletin kötüye kullanılmasının vekil ile vekalet arasında bir iç sorun olduğunu, müvekkilinin vekaletin kötüye kullanıldığını bilmemesi ve bilebilecek durumda olmaması halinde sözkonusu hisse devir sözleşmelerinin müvekkili yönünden bağlayıcı olduğunu, ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti isteminin dava dışı şirkete yöneltilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı … vekili, müvekkilinin ikametgahı Beşiktaş’ta olup, diğer davalının da ikametgahının Bakırköy adliyesi yetki sınırları dışında kaldığını, müvekkilinin hisse devir sözleşmesinin tarafı olmadığını, sözkonusu sözleşmeleri murisin müvekkiline noterde vermiş olduğu 20.02.2013 tarihli vekaletnameye istinaden imzaladığını, ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti davasının da şirkete karşı yöneltilmesi gerektiğini, murisin 20.02.2013 tarihli vekaletname haricinde 12.04.2013 tarihinde noterde müvekkili adına vekaletname düzenlediğini, her iki vekaletnamenin tanziminde murisin akıl sağlığının yerinde olduğuna ve hukuki ehliyetine haiz olduğuna dair sağlık raporu alındığını, bu raporların vekaletnameleirn ekine konulduğunu, bu nedenle davacının iddiasının gerçeği yansıtmadığını, bunun dışında dava dışı şirketin sürekli zarar ettiğini, davalı …’ın akaryakıt istasyonu işletme ruhsatı olan şirketin hisselerinin devri halinde istasyonu işletebileceğini teklif etmesi üzerine, hisse devrinin gerçekleştirildiğini, akabinde dava dışı … Ofisi AŞ ile 10 yıllık kira sözleşmesi imzalanarak “…” ailesinin gelir sahibi olmasının sağlandığını, ayrıca bu davalı ile imzalanan başka bir sözleşme ile 10 yıllık kira sözleşmesinin bitiminde şirket hisselerinin ve işyerinin iade edileceğinin kararlaştırıldığını, hisse devrinin mirasçılara zarar vermek kastıyla yapıldığının doğru olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2015/39 ESAS SAYILI DOSYASINDA
Birleşen davada davacı vekili, müvekkilinin murisi …’ın vefat ettiğini, geriye mirasçısı olarak eşi …, çocukları …, … ve kendisinden önce vefat eden çocuğu …’ın çocukları … ve … kaldığını, murisin davalı şirketin ortağı olup, şirketteki hisselerini 13.03.2013 ve 20.03.2013 tarihli noter hisse devir sözleşmeleri ile dava dışı …’a devrettiğini, davalı şirketin ortaklar kurulu kararına da muris adına vekaleten diğer dava dışı …’ın iştirak ettiğini, dava konusu hisse devir sözleşmelerinin muris tarafından …’a verilen vekaletnameye istinaden yapıldığını, oysaki işlem tarihlerinde murisin 87 yaşında olup, hukuki ehliyetinin bulunmadığını, bu şekilde alınan usulsüz vekaletnamelerle murisin davalı şirketteki hisseleri dava dışı …’a devredildiğini, ayrıca muris adına şirket kiralama sözleşmesi imzalanarak görünüşte şirket hisse devrinin değil esasen şirket kiralama işleminin amaçlandığını, diğer yasal mirasçıların şirket hakkından doğan mali haklarını almalarını önlemek amacıyla gerçekleşen muvazaalı hisse devir işlemlerinin geçerli olmadığını ileri sürerek hisse devir sözleşmelerinin muvazaa nedeniyle iptaline, muristen intikal edecek hisselerin 1/8’ne tekabül eden payın şirket ortağı olarak müvekkili adına tespiti ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı şirket vekili, hisse devir sözleşmesi ve işlemlerinin geçerli olduğunu, muvazaa iddiasının gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.*Asıl ve birleşen davanın davacı vekili 20.09.2016 havale tarihli dilekçesinde, asıl davada, murisin … Petrol Ltd. Şti.’ndeki hissesinin devrine konu şirket ortaklar kurulu kararının ve hisse devir sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespitini istendiğini, birleşen davada ise, hisse devir sözleşmesini muvazaa nedeniyle iptaline karar verilmesinin istendiğini, birleşen dava için murisin diğer mirasçılarının davaya dahil edilmesi için veya muvafakatlarının alınması için taraflarına mahkemece süre verildiğini, murisin mirasçılarından eşi ….’ın vefat ettiğini, müteveffanın vasiyetname düzenlediğini, İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/659 E sayılı dosyasında açılacak vasiyetnamenin tenfizinin bekletici mesele yapılmasını, murisin diğer mirasçıları olan …, … ve …’a davanın ihbar edilerek davaya dahil olup olmayacaklarının ve/veya davaya muvafakatlarının bulunup bulunmadığının sorulmasını istemiştir.Mirasçı … vekili, asıl ve birleşen davada müvekkilinin davacı taraf yanında davaya katılmasında hukuki yararının bulunduğundan davacı yanında feri müdahil olarak davaya katılmasına karar verilmesini istemiş, 26.12.2016 tarihli dilekçesi ile, feri müdahil olarak davaya katılma taleplerini geri çektiğini beyan etmiştir.*İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/430 Esas sayılı dava dosyasında, davacı …’a velayeten … tarafından davalı … aleyhine ikame olunan davada, muris …’ın noterde düzenlediği 21.01.2015 tarihli vasiyetnamesi ile davacıyı mirasçılıktan çıkardığını, bu işlemin dayanağının geçerli hukuki sebebe dayanmadığından vasiyetname ile davacıyı mirasçılıktan çıkarma tasarrufunun iptalinin istendiği ve davanın halen derdest olduğu görülmüştür.*Davacı vekili, İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/46 tereke sayılı dosyasında muris …’ın terekesinin tespiti davasının sürdüğünü beyan etmiştir.**İlk derece mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ara kararında, “Asıl davanın şirket hisse devir sözleşmelerinin hukuki ehliyet yokluğundan hükümsüzlüğünün tespiti ve şirket ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti istemine ilişkin olması nedeniyle maktu harca tabi olduğu anlaşılmakla davalı … vekilinin devir sözleşmelerinin bedeli üzerinden harç yatırılması gerektiğine dair talebinin REDDİNE,” karar verilmiştir. 14.04.2016 tarihli ara kararında ise, “Birleşen davada muris …’ın davalı şirketteki hisselerini muvazaalı olarak …’a devrettiği iddiasıyla hisse devir sözleşmelerinin iptali ile davacı …’a muristen intikal edecek hisse oranında payın şirket ortağı olarak davacı adına tespit ve tesciline karar verilmesinin istenildiği, benzer davalarda Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2008/14112 Esas, 2009/7804 Karar sayılı 25.06.2009 tarihli ilamında açıkça belirtildiği üzere diğer mirascıların davaya dahil edilmeleri veya muvafakatlarının alınması olmadığı takdirde terekeye temsilci atanması için davacı vekiline gelecek celseye kadar kesin süre verilmesine, aksi halde birleşen dosya yönünden davacının taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verileceğinin ihtarına, (huzurda davacı vekiline ihtarat yapıldı)” denilmiştir.22.09.2016 tarihli ara kararda ise, “5-Mirasçı … vekilinin asıl dava yönünden davacı yanında fer’i müdahale talebinin 29,20.-TL maktu müdahale harcı yatırıldıktan sonra değerlendirilmesine, 6-Birleşen dosyada ise …’ın muris …’ın mirascısı olması sebebiyle zaten taraf sıfatı bulunduğundan HMK 66 ve devamı maddeleri uyarınca taraf olan kişinin fer’i müdahale talebinde bulunması söz konusu olamayacağından birleşen dosya ile ilgili fer’i müdahale talebinin reddine, Uyap kayıtlarında …’ın birleşen dosyada davacı -mirascı olarak taraf olarak eklenilmesine, 7-Muris … mirascıları … ile …’a davacı vekilinin 20/09/2016 havale tarihli dilekçesinde bildirdiği adreslerine birleşen dosyadaki dava dilekçesi, 14/04/2016 tarihli ve bugünkü duruşma tutanaklarının tebliğine, 8-Muris …’ın mirascısı eşi …’ın vefat ettiği bildirildiğinden İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/659 Esas sayılı vasiyetnamenin açılması davasıyla tenfizinin beklenilmesine, …’ın mirascıları belirlendikten sonra birleşen dava yönünden bu mirascılarada ( dava da taraf olarak yer almayanlarına) 14/04/2016 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararı uyarınca işlem yapılmasına,” denilmiştir.Birleşen davada dahili davalı … 29.12.2016 tarihli duruşmada,” Ben daha önce mahkemenizde tanık olarak dinlendim. Orada gerekli açıklamalarımı yapmıştım. Burada hisse devri karşılığında alınan bir bedel yoktur. Hisse devri tamamı ile ruhsatın iptal olmaması için şirket ortaklarının menfaatine olarak yapılmıştır. 10 yıl sonra bedelsiz olarak eski haline iade edilecektir. Ödenen kiralar herkesin payı oranında banka hesabına yatmaktadır.” demiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan deliller doğrultusunda, asıl davada, muris …’ın dava dışı …Ltd. Şti.’ndeki payının …’a devrine ilişkin 13/03/2013 ve 20/03/2013 tarihli hisse devir sözleşmelerinin murisin hukuki ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün tespiti ve belirtilen 20/03/2013 tarihli ortaklar kurulu toplantısında hisse devrinin kabulüne ilişkin kararın yine murisin hukuki ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün tespitinin istendiği, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun ayrıntılı raporuna göre, murisin vekaletnamenin verildiği 20/02/2013 tarihinde hem de şirket hisse devirlerinin yapıldığı 13/03/2013 ve 20/03/2013 tarihlerinde fiili ehliyetini müessir ve kişide şuur ve harekât serbestîsi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede akıl hastalığı, akıl zayıflığı, bunama hali veya organik defisiter araz saptayacak herhangi bir tıbbi bulgu veya belgeye rastlanmadığı gibi kendisinde mevcut sistemik hastalıkların da fiili ehliyetini etkileyecek mahiyette olmadığı, bu duruma göre; murisin fiil ehliyetine haiz olduğunun tespit edildiği, davalı olarak gösterilen … hisse devir sözleşmelerini muris … adına vekaleten imzaladığı, bu nedenle vekil sıfatıyla işlem yapan davalı …’a husumet yöneltilmeyeceği, 20/03/2013 tarihli hisse devir işlemlerinin kabulüne ve pay defterine işlenmesine ilişkin ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespitini talep etmiş ise de, bu talep yönünden davanın dava dışı … Petrol Ltd. Şti.’ne yöneltilmesi gerektiğinden bu talep yönünden davalıların her ikisinin de pasif husumetinin bulunmadığı, davacının hisse devir sözleşmelerinin murisin ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüz olduğunun tespiti talebi açısından ise, davalı …’a yönelttiği davada esastan yapılan incelemede, muris … ‘ın gerek vekaletnamenin düzenlendiği tarihte gerekse hisse devir sözleşmelerinin yapıldığı tarihte fiil ehliyeti tam olduğundan bu talebin esastan reddi gerektiği, birleşen davada ise, aynı hisse devir sözleşmelerinin muvazaalı olduğu ileri sürülerek iptali ve davacının miras payı oranında tescili istenilmiş ise de, davanın davalı şirkete karşı açıldığı, oysa davanın hisse devir sözleşmelerinin taraflarına karşı açılması gerektiğinden birleşen davada davalı şirketin pasif husumetinin bulunmadığı gerekçeleriyle asıl davada, davacının ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespitine ilişkin talebi yönünden davalıların her ikisinin de pasif husumeti bulunmadığından bu talebin pasif husumet yokluğundan reddine, davacının, hisse devir sözleşmelerinin murisin ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüz olduğunun tespitine ilişkin talebi yönünden davalı …’ın pasif husumeti bulunmadığından bu davalı hakkındaki talebin pasif husumet yokluğundan reddine, diğer davalı … yönünden ise, esastan reddine, birleşen davada davalı şirketin pasif husumeti bulunmadığından davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı asıl ve birleşen davaların davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Asıl ve birleşen davaların davacılar vekili istinaf sebeplerinde özetle:
Asıl dava yönünden; davalı …’ın aktif husumet ehliyeti taşıdığı halde bu davalı için davanın esasına girmeden sadece hisse devir sözleşmesine konu vekaleti düzenleyen murisin vekaleti düzenlediğinde fiili ehliyete sahip olduğu gerekçesi ile davanın esastan reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2014/46 Tereke sayılı dosyası ile muris …’ın terekesinin tespiti davasında davalı … tarafından Özel Antlaşma ve Taahhüt adı altında bir sözleşmenin sunulduğunu, bu sözleşmede hisse devrinin bedelsiz olarak yapılacağı,…ı Petrol Hisselerinin 10 yıl sonra … tarafından aktif ve pasifleri ile iade edileceğinin belirtildiğini, ticari hayatın olağan akışına uymayan bu durum karşısında savunmalarında bu hisse devri ile dava dışı … Ofisi’nin …y’a kira ödemeye başladığını ifade ettiklerini, oysaki taşınmazın muris ve eşi adına olduğundan bu savunmaya itibar edilemeyeceğini, savunmanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, murisin hisse devir tarihinde hisselerini bedelsiz olarak devretme iradesini taşımadığını, vekaleti bu iradeden hareketle düzenlemediğini, keza diğer davalı …’ın da daha sonra vermiş olduğu beyanlarında söz konusu hisselerin devir amacı ile değil kiralama amacı ile bedelsiz şekilde 10 yıl sonra iade etmek üzere devir aldığını açık şekilde ikrar ettiğini, murisin adına düzenlenen Bakırköy … Noterliği’nin 20.02.2013 tarihli ve Bakırköy …. Noterliğinin 12.04.2013 tarihli vekaletnamelerinde murisin okuma yazma bilmesi konusunda farklı tespitler içerdiğini, birinin altında imzası varken diğerinin altında imza yerine parmak bastırılmış olduğunun görüldüğünü, aradaki bu çelişkinin murisin fiili ehliyete sahip olmadığını gösterdiğini,Birleşen dava yönünden ise; HMK’nın 184. maddesine göre sözlü yargılamaya geçmeden hüküm tesis edildiğini, somut olayda muvazaa olgusunun dosya kapsamına göre kanıtlandığını, iş bu davada davalı şirketin taraf olduğu sabit olmasına göre, davanın pasif husumetten reddinin doğru olmadığını belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Asıl dava; limited şirket hisse devir sözleşmelerinin, devri yapan murisin hukuki ehliyetinin yokluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün tespiti ile hisse devirlerinin onaylanmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti istemine ilişkindir. Birleşen dava ise şirket hisse devir sözleşmelerinin muvazaa nedeniyle iptali ile davacının muristen intikal eden miras payı oranındaki hissesinin davacı adına tespit ve tescili istemlerine ilişkindir.Asıl ve birleşen davada davacı, muris …’ın yasal mirasçılarından olduğunu, murisin vefatından önce …Petrol Ltd. Şti. nezdindeki hisselerinin tamamının vekaleten davalı … tarafından noterde düzenlenen hisse devir sözleşmeleri ile davalı …’a devredildiğini, aynı vekaletnameye dayalı olarak davalı …’ın şirket ortaklar kuruluna katılarak yapılan işlemlere ve satışa onay verdiğini, bu işlemler tarihinde murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığını iddia ederek hisse devir sözleşmelerinin ve şirket ortaklar kurulu kararının hükümsüz olduğunun tespitini istemiş, birleşen davasında ise, davalı şirkete husumet yönelterek şirket hisse devir sözleşmelerinin muvazaa nedeniyle iptali ile miras payı oranında kendi adına tespit ve tescilini talep etmiştir. Asıl ve birleşen davalar yönününden, öncelikle davacı mirasçının aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.Asıl davada, murisin yaptığı tasarruf işleminin (hisse devir işleminin), temyiz kudreti yani fiil ehliyeti yokluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün tespiti ve buna bağlı olarak da ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti; birleşen davada ise murisin hisse devir işleminin muvazaalı olduğu iddiasıyla iptali istenmektedir. Buna göre, davacının her iki davaya konu ettiği şirket hisseleri, davacının murisi …’a aittir. TMK’nın 640. maddesi uyarınca, birden çok mirasçı bulunması hâlinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir. Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.Bu hukuki açıklamadan görüleceği üzere, davacı, asıl ve birleşen davadaki tasarruf işlemine konu şirket hisselerinin hükümsüzlüğünün tespitini ve terekeye geri dönmesini istemektedir. Ancak, terekeye dahil mal varlığı unsurları üzerinde tüm mirasçılar elbirliği halinde, yani iştirak halinde mülkiyet hakkına sahiptir. Elbirliği mülkiyetinde, tüm paydaşların birlikte hareket etmesi gerekir. Davaların hep birlikte açılması gerekir. Eğer tüm ortakların bilrlikte dava açması sağlanamıyorsa, davacının öncelikle, terekeye temsilci atanmasını sağlayarak, temsilci eliyle davaya devam etmesi gerekir. Yani, mirasçılar yönünden zorunlu dava arkadaşlığı vardır.Bu ilke, Yargıtay 1. HD’nin 2016/26 E- 2018/14738 K sayılı, 22.11.2018 tarihli kararında şöyle ifade edilmiştir: “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 701 ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortakların tümüne aittir. Başka bir anlatımla, ortaklık tasye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Sözü edilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil ortaktır. Bu kural TMK’nın 701. maddesinde “Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır. Nitekim, TMK’nın 702/2. maddesi de bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiş(11.10.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir. Hal böyle olunca, dava dışı mirasçıların davaya muvafakatlerinin alınması ya da miras şirketine TMK’nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru değildir”.Yine, aynı Dairenin 2007/11963 E- 2008/1361 K sayılı, 06.02.2008 tarihli kararında da gerek muris muvazaasına gerekse murisin fiil ehliyetinin bulunmadığı iddiasına dayalı davaların, tüm mirasçılar tarafından birlikte açılması gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, davacı mirasçı ile dava dışı diğer mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı mevcut olup davacı tek başına dava açamaz. Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya gelinirse: davacının murisi …’in, davacı dışında mirasçılarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı mevcut olup davacı tek başına dava açamaz. Bu durumda, gerek asıl gerekse birleşen davalar yönünden davacıya, diğer mirasçıların muvafakatlerini alması yada terekeye temsilci tayin ettirerek temsilci eliyle davaya devam etmesi konusunda süre verilmelidir. Nitekim dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesince 14.04.2014 tarihli duruşmada alınan 2 nolu ara kararın davacıya, diğer mirasçıların davaya muvafakatlerini alması veya terekeye temsilci tayin ettirmek suretiyle temsilci eliyle davaya devam etmesi için süre verildiği, ancak davacı vekilinin verilen süre içinde diğer mirasçıların davaya muvafakatlerini sunmadığı gibi terekeye temsilci tayin etmek için gerekli başvuruyu da yapmadığı anlaşılmaktadır. Yani, davacı vekili, mahkemenin verdiği süre içinde ara kararın gereğini yapmamıştır. Ara kararın gereğini yapmayan davacı vekili, 29.12.2016 tarihli celsede mirasçılara, davaya ilişkin tebligat yapılmasını istediği, aynı celse mahkemece mirasçı …’ın feri müdahale talebini reddedip, muris …’ın mirasçısı olması nedeniyle …’ı UYAP sistemine birleşen davada davacı mirasçı olarak kendiliğinden eklenmesine karar verildiği, mirasçının bu şekilde taraf haline getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Oysa bu şekilde UYAP sistemine eklemek suretiyle mirasçının taraf haline getirilmesi mümkün değildir.Mahkeme aynı duruşmada verdiği 7 nolu ara kararında, mirasçılar … ve …’a dava dilekçesinin tebliğine karar verdiği ve bu şekilde bu mirasçıları dahili davalı haline getirdiği anlaşılmaktadır. Bu işlemlerin de usul hukukunda bir dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim mahkemece, dava dışı mirasçılar karar başlığında birleşen davanın dahili davalıları olarak gösterilmiş ise de haklarında herhangi bir hüküm verilmediği de anlaşılmaktadır. Bu mirasçıların usulüne uygun şekilde davanın tarafı haline getirilmediği anlaşılmaktadır.Yukarıda hukuki gerekçeleri açıklandığı üzere, davacı mirasçı, mahkemenin verdiği kesin süre içinde diğer mirasçıların davaya muvafakatlerini alamadığı gibi terekeye temsilci atanması için gerekli girişimde de bulunmamıştır. Dosyaya yansıyan beyanlarına göre, diğer mirasçıların davaya muvafakatlerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Sadece mirasçı …’un beyanı muvafakat olarak anlaşılabilirse de diğer mirasçıların muvafakatlerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davaya devam edebilmenin tek yolu, TMK’nın 640/3. maddesi uyarınca sulh hukuk mahkemesine başvurarak terekeye temsilci atanmasını sağlamaktır. Atanacak temsilci asıl ve birleşen davaların takibini yapabilecek olup ilk derece mahkemesinin sadece birleşen dava için süre vererek taraf teşkilini tamamlamasını davacıdan istemiş olması yeterli görülmüştür. Bu nedenle ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davaların, davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekirken, farklı gerekçelerle hüküm verilmiş olması usule aykırı bulunmuştur. Öncelikle murisin tasarruf işleminin iptali sağlanıp hisselerin terekeye dönüşü sağlandıktan sonra TTK’nın 596/1. maddesindeki doğrudan iktisap kuralı uygulanabileceğinden ve bu aşamada uygulanması söz konusu olamayacağından, anılan maddeye göre davacının kendi hissesi için bu davaları açabileceği söylenemez. İlk derece mahkemesince asıl davada ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti talebinin pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmiş ise de öncelikle aktif dava ehliyetinin değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığından pasif husumet veya esasa ilişkin değerlendirme yapılması mümkün değildir. Birleşen davada ilk derece mahkemesince davalı şirket hakkında davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmişse de burada da öncelikle aktif dava ehliyetinin bulunmadığının gözetilmesi gerekir kaldı ki birleşen davada şirket pay defterine kayıt ve tescil istendiğine göre şirketin davalı sıfatının bulunduğu açıktır. Ancak muvazaa iddiasının tek başına şirkete yöneltilmesi mümkün olmayıp, davanın aynı zamanda muristen listeleri devralan …’a da yöneltilmesi gerekirdi. Ancak yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı anlaşılmakla, asıl ve birleşen davaların bu nedenle usulden reddi gerekir. Bu açıklamalara göre, asıl ve birleşen davaların davacısı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, her iki dava yönünden davacı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.Zorunlu dava arkadaşlığının koşulları yerine getirilmediği takdirde, davanın dava ehliyeti yokluğundan mı yoksa dava takip yetkisi yokluğu nedeniyle mi reddi gerektiği konusu öğretide tartışmalıdır. Zorunlu dava arkadaşlığının, maddi hak üzerindeki tasarruf yetkisiyle ilgili olması nedeniyle, HMK’nın 53. maddesindeki tanıma göre, dava takip yetkisiyle ilgili olduğu öğretide savunulmaktadır (Prof. Dr. Ali Cem Budak, Medini Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 106). Yargıtay uygulamasında ise bu durum dava ehliyetiyle ilişkilendirilmektedir (Yargıtay 16. HD’nin 2017/2118 E- 2017/3078 K sayılı, 04.05.2017 tarihli kararı). İster HMK’nın 51.maddesi anlamında dava ehliyeti, ister 53. maddesi anlamında dava takip yetkisi kapsamında değerlendirme yapılsın, aynı Yasa’nın 114/1.d ve e maddeleri uyarınca her ikisi de dava şartı niteliğinde olması nedeniyle, bu tartışmanın varılacak sonuca etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle, Dairemizce, Yargıtay uygulamasına koşut olarak dava ehliyeti (aktif dava ehliyeti) tanımı benimsenmiştir. Yukarıdaki hukuki açıklamalar doğrultusunda, HMK’nın Türk hukukunu resen uygulanacağına dair 33. maddesi, dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetileceğine ilişkin 115. maddesi ve istinaf incelemesinin kapsamını belirleyen 355. maddesi dikkate alınarak, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca düzeltilmesi gerekmekle, kararların kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm verilmesine ve sonuç olarak asıl ve birleşen davaların, davacının aktif dava ehliyetine dair dava şartının bulunmaması nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl ve birleşen davalara ilişkin davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,
II-HMK’nın 33, 114 ve 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu asıl ve birleşen davalara ilişkin kararlarının re’sen düzeltilmese gerekmekle, kararların kaldırılarak her iki davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;
A- Asıl Dava Yönünden:
1-Asıl davanın, aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine,
2-Alınması gerekli 44,40 TL harçtan peşin alınan 25,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 19,20 TL harcın davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Avukatlık Asgari Ücret tarifesindeki esaslara göre belirlenen 2.725,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
B-Birleşen Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/39 E sayılı Davası Yönünden:
1-Birleşen davanın, aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine,
2-Alınması gerekli 44,40 TL harcın peşin alınan 384,25 TL’den mahsubu ile artan 339,85 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Avukatlık Asgari Ücret tarifesindeki esaslara göre belirlenen 2.725,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
5-İstinaf yargılaması yönünden:
a-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,
b-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
c-İstinaf yargılaması duruşmasız yapıldığından, ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,
6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
7-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.1-2. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 07/03/2019 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.