Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/736 E. 2018/1458 K. 05.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/736
KARAR NO : 2018/1458
KARAR TARİHİ: 05/12/2018
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/02/2018
NUMARASI : 2017/185 -2018/168 E.K
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili firmanın davalı banka nezdinde vadeli mevduat hesabının bulunduğunu, sözkonusu hesapta bulunan 1.750.000,00 TL’nin grup firması olan … Ltd. Şti.’nin kredilerine ve feri borçlarına teminat olması için taraflar arasında 06.08.2013 tarihli Menkul Kıymetler ve Mevduat Rehin Sözleşmesinin imzalandığını, davalı bankada mevduatlı hesapta tutulan paraya ilişkin olarak vade farkının aylık periyotlar halinde müvekkili hesabına yatırıldığını, buna göre, 2013 yılının 5, 6, 7, 9, 10 ve 12. ayları, 2014 yılının ise, 1, 2, 3, 4, 5, 7, 9. aylarında vade getirisinin yatırılmasına karşın, 2014 yılının 8, 10, 11, 12. aylarının yanısıra 2015 yılının 1, 2, 3, 4, 5, 6 aylarında mevduata herhangi bir faiz işletilmediğini, durumun fark edilmesi üzerine müvekkilin davalı banka ile irtibata geçtiğini, davalı bankanın müvekkili hesaplarında tasarruf haklarının olduğunu ve yapılan işlemin haklı olduğunu savunarak ibra kaydıyla vade farkı işletilmeyen döneme ilişkin %0,25 vade farkı oranıyla ödemeye hazır olduklarını bildirdiğini, davalı bankanın kendi içinde çeliştiğini, vadeli mevduata yatırılan paranın müvekkilinin onayı alınmadan vadesiz hesapta değerlendirilemeyeceğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.750.000,00 TL’nin 2014 yılının 8, 10, 11, 12 ile 2015 yılının 1, 2, 3, 4, 5, 6 aylarında ödenmeyen faizlerin en yüksek faiz oranlarından tahakkuk ettiği aylardan itibaren faiz işletilerek davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 11.01.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini artırarak toplam 159.211,00 TL’nin, tahakkuk eden her ay sonundan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkili bankada blokeli ve blokesiz olmak üzere iki adet hesabının bulunduğunu, teminat olarak gösterilen meblağın davacının blokesiz hesabından yatırılarak aylık vadeli olarak değerlendirildiğini, vadesinin sona ermesinden sonra teminat olarak yatırılan bu tutarın davacının herhangi bir talimatı olmadığından rehin sözleşmesi gereğince açılan davacının blokeli hesabına aktarıldığını, davacının 06.07.2015 tarihinde gönderdiği yazılı talimat üzerine, bu hesabındaki paranın aylık vadeli olarak işletildiğini, hesaplarını takip ve kontrol etmeyen davacının basiretli tacir gibi davranmadığını, 2014 yılı 8. ayına ilişkin talebin yerinde olmadığını, bu aya ilişkin faizin son gününün haftasonu tatiline gelmesi nedeniyle ilk iş gününe kaydırıldığını, müvekkili bankanın işlemlerinin sözleşmeye ve yasaya uygun olduğunu, rehin hakkının vadesi gelmiş ve gelecek faizleri de kapsadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiş, ıslaha karşı beyanında, ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığını ileri sürmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporları doğrultusunda, davacının davalı bankada vadeli mevduat hesabının bulunduğu, davalı bankanın belli dönemlerde hesapta bulunan parayı vadesiz hesapta bekleterek faiz işletmediği, davalının faiz işletmemesi nedeniyle davacının zararının 159.211,00 TL olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 50.000,00 TL’nin dava tarihinden, 109.211,00 TL’nin ıslah tarihi olan 11/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Bu karara karşı her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
A-Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; ödemeyen faiz alacağının tahakkuk ettiği aylardan itibaren avans faizi işletilerek ödenmesi talebinin yerine, mahkemece bir kısmı alacağa dava tarihinden, kalanına ise ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının faiz yönünden kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
B-Davalı banka vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın işleminin rehin sözleşmesine uygun olduğunu, basiretli tacir gibi davranmayan davacının rehinli tutarın vadeli hesapta işletilmesi yönünde bir talimatının bulunmadığını, sözleşme hükümleri incelenmeden karar verildiğini, ıslah edilen kısmın ıslah tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığını belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Davacı, davalı banka ile imzalanan 06.08.2013 tarihli rehin sözleşmesi gereğince, dava dışı … Ltd. Şti.’nin davalı bankadan kullanacağı kredilerin teminatını teşkil etmek üzere, davalı banka nezdindeki vadeli mevduat hesabında bulunan mevduatını davalı banka lehine rehin verdiğini, vadeli mevduat hesabında tutulan paraya ilişkin olarak vade farkının aylık periyotlar halinde ödendiği halde, 2014 yılının 8, 10, 11, 12 ayları ile 2015 yılının 1, 2, 3, 4, 5, 6 aylarına ilişkin mevduata herhangi bir faiz işletilmediğini iddia ederek bu aylara ilişkin işletilmeyen faiz getirisinin, tahakkuk ettiği aylardan itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiş, davalı banka ise rehne konu tutarın vadeli hesapta değerlendirilmesi konusunda davacının bir talimatının olmadığını, talebin haksız olup yapılan işlemin rehin sözleşmesine uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyada alınan bilirkişi raporunda, rehin sözleşmesinde gösterilen 92152446 nolu hesap numarasının 30.07.2013 tarihinde açıldığı ve sözleşme tarihi olan 06.08.2013 tarihinde hali hazırda devam eden aylık vadeli bir hesap olduğu, rehne konu tutarın düzenli olarak aylık vadeli hesapta değerlendirildiği, en son 02.07.2014 tarihinde %10,15 faiz oranıyla 04.08.2014 vadeli olarak gene bir ay vadeyle yenilendiği fakat 04.08.2014 tarihinden 15.09.2014 tarihine kadar belirtilen 1.750.000,00 TL’nin vadeli hesap yerine vadesiz hesapta tutulduğu, böylece 42 günlük faiz kaybının oluştuğu, nihayetinde 15.09.2014 tarihinden 17.10.2014 tarihine kadara %9,45 faiz oranıyla aylık vadeli mevduat açılarak vade sonu olan 17.10.2014 tarihinde vadeli hesap getirisinin 92152446 nolu hesaba aktarılıp, ana para olan 1.750.000,00 TL’nin ise davacının diğer vadesiz hesabı olan 95918751 nolu hesabına aktarıldığının tespit edildiği, 95918751 nolu hesapta ise, 17.10.2014 tarihinde 92152446 nolu hesaptan aktarılan 1.750.000,00 TL’nin 06.07.2015 tarihine kadar bu hesapta bekletilerek faiz verilmediği, 06.07.2015 tarihinden itibaren ise, düzenli olarak vadeli hesapta değerlendirildiği belirtilmiştir.
Somut olayda, davacının davalı banka nezdinde bulunan aylık vadeli hesabındaki paranın taraflarca rehin sözleşmesine konu edildiği ve rehinden sonra da düzenli olarak aylık vadeli hesapta değerlendirildiği ihtilafsız olduğuna göre, bu durumda sözkonusu rehne konu tutarın vadeli hesapta değerlendirilmesi konusunda taraflar arasında mutabakat bulunduğunun kabulü gerekir. Nitekim davalının davacıya keşide ettiği 28.08.2015 tarihli ihtarnamede de bu hususta davacının sözlü talimatının olduğu belirtilmiştir.
Davalı bankanın bu uygulamasına keyfi olarak son vermesine dayanak olarak taraflar arasındaki rehin sözleşmesi hükmünü göstermiş ise de TBK’nın 25. maddesi uyarınca, dürüstlük kuralına aykırı genel işlem kuralları haksız işlem şartı niteliğinde olup, bu hükümler uygulanmaz. Kaldı ki, davalı bankanın uzun süredir yaptığı uygulamadan, hiç bir objektif sebep göstermeksizin tek taraflı olarak vazgeçmesi, TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı aykırıdır.
Hal böyle olunca, rehin verildiği tarihte hali hazırda mevcut vadeli hesapta olan ve vade bitimlerinde rutin olarak vadeli hesap olarak yenilenen dava konusu vadeli hesabın vadesiz hesapta tutulmasına dayanak davacının herhangi bir yazılı talimatının olduğu ileri sürülmediğine, dava konusu alacağın sözleşme ilişkisinden kaynaklandığından TBK’nın 140. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımının ıslah edilen tutar yönünden dolmadığına göre, davalı bankanın yerinde olmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.
Davacının davadan önce muaccel olan faiz alacağı yönünden davalıyı usulüne uygun olarak temerrüde düşürmediğinden, ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi yerinde olup, davacının faize ilişkin istinaf sebebinin reddi gerekmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle her iki taraf vekillerinin yerinde olmayan bütün istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine,
2-Taraflarca yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,
3-Bakiye 8.836,50 TL istinaf nispi harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,
4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara tebliğine,
6-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 05/12/2018 tarihinde oy birliğiyle temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.