Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/695 E. 2019/182 K. 07.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/695
KARAR NO : 2019/182
KARAR TARİHİ: 07/02/2019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/10/2017
NUMARASI : 2015/700- 2017/1138 E.K
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, müvekkili şirketin, “www……com” alan adlı internet sitesinin tüzel kişi sahibi olduğunu, müvekkil şirketin, tüketicilere mal ve hizmet alım-satımı için online bir ortam sunduğunu, davalı …’in müvekkili şirkette 28.05.2012 tarihinden iş akdinin istifa ile sona erdiği 04.06.2015 tarihine kadar “kategori yöneticisi'” olarak çalıştığını, işten ayrıldığı tarih itibari ile 4.150,00-TL net ücret ile çalıştığını, taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesinin 9/e maddesine aykırı olarak, müvekkil ile aynı alanda iştigal eden, aynı nev’iden mal ve hizmet satışı yapan ve buna online ortam sağlayan ve müvekkilin halihazırda piyasadaki en güçlü rakiplerinden biri olan diğer davalı şirket nezdinde ve davalı şirkete ait “www………com” alan adlı internet sitesinde çalışmaya başladığını, rekabet yasağına aykırı davranan personelin son net ücretinin 10 katı tutarında cezai şart ödemekle mükellef olduğunu, davalının “kategori yöneticisi” olarak çalışması sebebi ile müvekkilin ticari ve ekonomik sırlarına, satış ve pazarlama faaliyet ve stratejilerine, tedarik zincirine vs. vakıf olduğunu, bu sebeplerle davalı ile müvekkil şirket arasındaki ayrıca salt gizlilik hususuna ait ayrı bir sözleşme de akdedildiğini, davalı şirketin, müvekkili şirketin ticari sırlarına vakıf olmak adına davalı …’i istifaya yönlendirdiğini ve halihazırda müvekkili şirket çalışanlarına aynı şekilde telkinlerde bulunduğunu, davalı …’i istihdam ederek müvekkil şirketin ticari sırlarına vakıf olduğunu ve bu şekilde müvekkil ile haksız rekabete giriştiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket vekili, davada müvekkili şirkete husumet düşmediğini, müvekkil şirketin diğer davalının işvereni olmadığını, kategori yönetimi konusunda hizmet ihtiyacı doğduğunu ve bu hususta dava dışı…. Limited Şirketi’nden yardım istendiğini ve söz konusu hizmetin diğer davalı tarafından yerine getirildiğini, aynca müvekkili şirketin diğer davalı ile davacı arasındaki iş akdine taraf olmadığını, iş sözleşmesindeki rekabet yasağı maddesinin TBK hükümleri çerçevesinde geçerli olmadığı gibi, kategori yönetimi bölümündeki bir personelin şirketi zarara uğratacak mahiyette üretim ve müşteri sırlarına vakıf olamayacağını, davalı …’in sahip olduğu bilgilerin kullanılmasının davacıyı önemli zarara uğratacağının ispat edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı … vekili, rekabet yasağında öngörülen cezai şartın fahiş olduğunu, tek taraflı olarak düzenlenmiş ve TBK.m.445’deki kriterleri taşımayan rekabet yasağı ve cezai şart hükmünün geçersiz olduğunu, müvekkilinin konumu sebebiyle şirketi zarara uğratabilecek mahiyette üretim ve müşteri sırlarına vakıf olmadığını, aksi düşünülse dahi bu bilgilerin kullanımının davacı şirketi önemli ölçüde zarara uğrattığının ispat edilemediğini, müvekkilinin halihazırda dava dışı Manpower İnsan Kaynakları Limited Şirketi’nde istihdam edildiğini, diğer davalı bünyesinde çalışmadığını, sadece diğer davalının kategori yönetimi konusunda hizmete ihtiyacı olması sebebi ile dönemsel çalışmalarda bulunulduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİİlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan deliller sonucunda, somut olayda iş akdinin sona erdiği tarih itibariyle, eldeki davaya 6098 sayılı TBK.nun 444 vd maddelerinin uygulanacağı, davalı işçinin davacının işyerinde çalıştığı, buradan ayrıldıktan sonra da aynı faaliyet alanında başka bir şirkette (….. Tic. AŞ)’de çalışmaya başladığı, davalı …’in davacının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da davacının yaptığı işler hakkında bilgi edinmesinin söz konusu olmadığı, davalının çalıştığı sırada öğrendiği bilgilerin, iş sözleşmesi sona erdikten sonra kullanılmasının işverene önemli derecede bir zarar verdiğine ilişkin somut bir delilin dosyada bulunmadığı, bu nedenle rekabet yasağı kaydının somut uyuşmazlıkta aranan bu şartların gerçekleşmediği, işverenin (davacının) korunmaya değer haklı bir menfaatinin bulunduğuna ilişkin somut bilgi ve belgelerin bulunmadığı, davalının davacıya önemli bir zarar verdiği ya da zarar verme tehlikesinin bulunduğuna dair de herhangi bir bilgi ya da belgenin bulunmadığı anlaşıldığından; iş sözleşmesinin 9/e fıkrasında yer alan rekabet yasağına ilişkin sınırlamanın konu bakımından oldukça geniş bir düzenleme getirdiği, madde kapsamında aranan şartların tamamının gerçekleşmemesi nedeniyle rekabet yasağı kaydının geçersiz sayılması gerektiği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf sebeplerinde özetle;-Müvekkili şirket nezdinde çalışma süresi içerisinde “kategori yöneticisi” sıfatıyla çalışan davalı işçinin görev tanımı incelendiğinde tüketici davranışlarının analiz ederek rekabetçi satış stratejileri oluşturmak, pazarlama ve satış stratejileri geliştirilmesi ve uygulanması yer aldığını, bu hususların aynı zamanda şirketin ticari sırlarını teşkil ettiğini, davalı işçinin bu analizlerden rakip şirket nezdinde yararlanacağı ve onlara aktaracağının açık olduğunu, bu pozisyonu dolayısıyla kendisiyle gizlilik sözleşmesinin de imzalandığını, davalının müvekkili şirket verilerinden elde ettiği bilgileri rakip firma nezdinde kullanmasının müvekkilin zarar görmesine neden olacağın aşikar olduğunu, zararın ispatının değil zarar verme ihtimalinin varlığının arandığını, rekabet yasağının zaman, yer ve konu bakımından sınırlandırıldığını ve geçerli olduğunu,-Davalı şirketin TTK’nun 55 maddesinde düzenlenen haksız rekabet maddeleri çerçevesinde sorumluluğunun olduğunu, TTK’nun 55. maddesinin b bendinin 3. Fıkrasında “işçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek” haksız rekabet eylemleri arasında sayıldığını, davalı firmanın diğer davalıyı müvekkili şirketten ayrılmaya kendisinde çalışmaya ikna etmek suretiyle haksız rekabette bulunduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE Davacı, davalı …’in yazılı iş akdine dayalı olarak çalışırken iş akdini kendi isteği ile sonlandırdığını, kısa bir süre sonra rakip firmada çalışmaya başladığını, davalı şirketin de, davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olmak adına davalı ve halihazırda davacı çalışanlarını istifa etmeye teşvik ederek sonradan onları kendi bünyesinde istihdam ettiğini, davalı işçinin sözleşmede yer alan rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini iddia ederek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddeleri uyarınca işçinin rekabet yasağına dayalı olarak cezai şart alacağının tahsilini istemiştir.İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.Davanın açıldığı tarihte ve halen yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları; asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Keza Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da Yargıtay incelemesi sırasında gerekçe sayesinde, denetlenen mahkeme kararının, belirlenen maddi vakıa kapsamında uygulanan usul hukuku ve maddi hukuk kurallarının olaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay incelemesi ancak bir kararın somut olaya uygun gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Öte yandan, yazılacak kararın gerekçesinde gerek kendi içerisinde, gerekse gerekçe ile hüküm kısmı arasında çelişki olmamalı, mahkeme kararı bütünsellik esasına uygun olmalıdır. Nitekim, HMK’nın 298/2. maddesinde de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Gerekçe ile hüküm arasında çelişki, açık bir kanuna ve kamu düzenine aykırılık hali olup, Yargıtay tarafından re’sen bozma sebebi teşkil edecektir. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.Somut olayda, ilk derece mahkemesince verilen kararın gerekçe kısmında, davalı işçinin çalıştığı sırada öğrendiği bilgilerin, iş sözleşmesi sona erdikten sonra kullanılmasının işverene önemli derecede bir zarar verdiğinin ispat edilemediği, bu nedenle rekabet yasağı kaydının somut uyuşmazlıkta aranan bu şartların gerçekleşmediği kabul edildikten sonra, bu gerekçeyle çelişki oluşturacak şekilde, bu defa iş sözleşmesindeki rekabet yasağına ilişkin sınırlamanın konu bakımından oldukça geniş bir düzenleme getirdiği, madde kapsamında aranan şartların tamamının gerçekleşmemesi nedeniyle rekabet yasağı kaydının geçersiz olduğu kabul edilerek, davanın reddine karar verildiği görülmüştür.HMK’nın 353/1.a.maddesinde ilk derece mahkemesi kararlarının usul yönünden incelenmesi düzenlenmiştir. Usuli incelemenin kapsamı HMK’nın 353/1.a. maddesinde altı bent halinde sayılmıştır. Ancak bu sayımın sınırlı olmadığı, Yargıtayın mutlak temyiz sebebi olarak kabul ettiği tüm konularda (mutlak istinaf sebeplerinin mevcudiyeti halinde) bu maddenin uygulanması gerekir (Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara – 2009, s.305). Somut olayda, mahkemenin çelişen gerekçelerle karar verildiği ve kararın bu haliyle istinaf incelemesine elverişli bir karar olmadığı anlaşılmaktadır.Yukarıda açıklanan sebeplerle ilk derece mahkemesinin maddi vakıa tespitleri denetlenemediğinden ve hukuki sonuca nasıl vardığı anlaşılmadığından ve çelişkili gerekçelerle hüküm verildiği anlaşıldığından, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nun 353/1.a.6. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine iadesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle İlk Derece Mahkemesi tarafından, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın bir örneğinin İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 07/02/2019 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.