Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/621 E. 2018/1523 K. 13.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/621
KARAR NO : 2018/1523
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2017/145 Esas – 2017/1343 Karar
KARAR TARİHİ: 08/11/2017
DAVA : Tespit
Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: davacının 15/10/2015 tarihli hisse devri ve ortaklığın giderilmesi sözleşmesi ile …. Ltd. Şti.’nde bulunan hissesinin tamamını davalılardan …’a devrettiğini, işbu sözleşmenin Diğer Koşullar başlıklı 2. maddesi hükmü ile bu maddede düzenlenen 1.000.000,00 USD tazminat/cezai şart hükmünün hukuka aykırı olup, hüküm ve belirlenen cezai şartın iptali için bu davayı açmak zorunda kaldıklarını, dava konusu hükmün sözleşmede davacının tek taraflı taahhüdü olarak düzenlendiğini, davacı lehine bu kapsamda davalılar adına hiçbir yükümlülüğe yer verilmediğini, bu durumun dahi en temel hukuk kuralı TMK’nın 2. maddesinde dürüst davranma ilkesine aykırı olduğu gibi, TBK’nın 27. maddesi tahtında ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık teşkil ettiğini, ayrıca davacı lehine orantısız olduğunu, davalılarca davacıdan alım yapılmamasına karşın, böyle bir yükümlülüğün tek taraflı olarak davacı lehine 15 yıl devam edeceğinin ön görülmesinin de hukuken mümkün olmadığını, bölge kısıtlamasının da açıkça orantısız ve hakkaniyete aykırı görüldüğünü, davalılarca diğer sözleşme hükümlerinin de ihlal edildiğini, ayrıca bu hususun da davalının konu sözleşme kapsamında davacıya karşı suiniyetli yaklaşımının ispatı olduğunu beyanla, sözleşmenin E-2 maddesi hükmünün sözleşme tarihinden itibaren geçersizliğinin tespiti ve bu maddede düzenlenen 1.000.000 USD tazminat/cezai şart hükmünün iptaline, bu talep uygun görülmezse cezai şart miktarının tenziline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle 1.000.000,00 USD cezai şart bedelinin iptali talep edildiğinden, bu miktar üzerinden harcın yatırılması gerektiğini, davacıya taraflar arasındaki ticaretin devam edeceğine ilişkin herhangi bir taahhüt verilmeidğini, basiretli bir tacir gibi davranması gereken davacının attığı imzanın sonuçlarını bilmesi ve katlanması gerektiğini, davacının iddiasının aksine sözleşmenin ahlaka ve adaba aykırı herhangi bir yönü bulunmadığını, sözleşme hürriyetinin Anayasa ve yasalar ile güvence altına alındığını, tarafların da özgür iradeleri ile davaya konu sözleşmeyi tanzim ettiğini ve bir kısım yükümlülükler altına girdiğini, davacı tarafın sözleşmenin 10. maddesindeki kefalet kaldırma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olup bu durumun davanın ne derecede kötü niyetle açıldığını gösterdiğini, ayrıca davaya konu sözleşmede ihtilaf halinde İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edildiğini, bu nedenle İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 08/11/2017 tarihli, 2017/145 Esas – 2017/1343 Karar kararında: “…Anayasamızın 48. maddesi uyarınca herkesin çalışma özgürlüğü mevcuttur. Taraflar yine sözleşme özgürlüğü kapsamında rekabet yasağına ilişkin düzenlemelerde bulunabilirler ise de, söz konusu rekabet yasağına ilişkin düzenlemelerin sözleşme uyarınca edim üstlenen şahsın özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte olmaması, zaman, coğrafi bölge, üstlenilen edimin niteliği yada haksız rekabetin çeşidi gibi türlerde sınırlandırılmış olması gerekmektedir. Yine bu sınırlandırma yapılırken yerleşik Yargıtay içtihatları da göz önüne alındığında, bu sınırlandırmanın ve kişinin anayasa ile güvence altına alınan çalışma özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte geniş yorumlanmaması gerekmektedir. Aksi bir düzenleme uygulamada da doktrinde de kelepçe sözleşme olarak yer alan sözleşme kapsamı içerisine girecektir. Taraflar arasında yukarıya alıntılanan haksız rekabete ilişkin sözleşme hükümleri dikkate alındığında ve davacının Amerika ve Kanada’ya ihracat yapan şirket sahibi olduğu da göz önüne alındığında, davacının şirketinin iştigal konusu olan cam, mozaik, mermer ürünlerinin Amerika ve Kanada’ya satışının 15 yıl süre ile engellenmesi hususunda düzenlemenin bulunduğu, söz konusu engellemenin gerek coğrafi sınırlarının gerekse süre olarak çok geniş olduğu gibi, davacının sahibi olduğu şirketin iştigal konusunun tümüne ait işlemlere yönelik olduğu, dolayısıyla davacının ticari hayatını engelleyeci kapsamda oluşu dikkate alınarak, söz konusu cezai şartın geçersiz olduğundan iptaline karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bu karara karşı davalılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
TTK m.12 hükmüne göre davacının tacir olduğunu, TTK m. 18 hükmüne göre ise her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğini, davacının yıllardır mermer sektöründe çalışan ve piyasanın tüm boyutlarını, Amerika, Kanada, Avrupa, Afrika ve Uzakdoğu piyasasını bilen veya en azından bilmesi gereken bir tacir olduğunu, buna göre davacının tüm bu yönleri bilerek davaya konu sözleşmeyi imzaladığını ve ortaklıktan sözleşme koşullarında ayrıldığını, davacının 8 ay gibi çok kısa bir süre önce attığı imzanın sorumluluğunu taşımalı ve sözleşme ile bağlı olduğunu kabul etmesi gerektiğini,
Tacir olan kişilerin tanzim ettikleri sözleşmelerde kararlaştırılan cezai şartta indirim yapılamayacağına tacirlerin attıkları imza ile bağlı olduklarına karar verildiğini ve ancak ticareten mahvına neden olması halinde indirim hususunun tartışılabileceğini kabul ettiğini,
Buna karşılık ilk derece mahkemesince tarafların tacir olduklarının dikkate almadığını, cezai şartın davacının ticareten mahvına neden olup olamayacağı yönünden bir araştırma yapılmadığını ve rapor alınmadığını, ayrıca cezai şartın zaman, bölge veya miktar yönünden indirilmesi hususunu dahi tartışmaksızın sözleşme hükmünün toptan iptaline karar verdiğini, bu nedenlerle hiçbir tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede haksız ve hukuka aykırı olarak karar verildiğini,
İlk derece mahkemesinin tamamen davacının beyanlarını esas alarak, rapor almaksızın eksik inceleme ile karar verdiğini, herhangi bir bilirkişi incelemesi yapılmaksızın cezai şartın iştigal konusunun tümüne ait olduğu değerlendirmesinde bulunulmasının açıkca haksız ve hukuka aykırı olduğunu,
Mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen şekilde zaman ve coğrafi bölge sınırlaması itibariyle hakkaniyete aykırı bir durum mevcut olmadığını, belirtilen gerekçeye göre davaya konu olaya bakıldığında, sınırlamanın 15 yıl gibi bir zaman ile sınırlı olduğu ve yine dünyadaki sadece Kanada ülkesinin firmaları ve Amerika’nın ise ekli listede yazılı sınırlı sayıda firma ile sınırlı olduğunun kabul edildiğini, hatta listede bulunmasına rağmen Amerika’daki iki firmanın sözleşme ile kapsam dışına çıkarıldığını,
Davacının iddiasının aksine sözleşmenin ahlaka ve adaba aykırı herhangi bir yönü bulunmadığını, dava konusu sözleşme, tarafların serbest iradeleri ile ve avukatları nezaretinde hazırlandığını ve davacı vekilinin ofisinde imzalandığını, sözleşmenin yapıldığı sırada iradeyi sakatlayan herhangi bir eylem, söz ve davranışın söz konusu olmadığını, davacının yanıltılmadığını ve aldatılmadığını,
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında değerlendirme yapılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, hukuki niteliği itibariyle, rekabet yasağı içeren sözleşme hükmünün mutlak butlanla batıl (geçersiz) olduğunun tespitine karar verilmesi; olmadığı takdirde, sözleşmedeki cezai şartın tenkisi istemine ilişkindir.
Davacı tarafından davalı ile akdedilen 15.10.2015 tarihli limited şirket hisse devri ve ortaklığın giderilmesi sözleşmesinin diğer koşullar/hükümler başlığı altında 2. maddesinde düzenlenen rekabet yasağı ve cezai şart hükmünün geçersizliğinin tespiti ile cezai şart hükmünün iptali, uygun bulunmaması halinde cezai şart tutarının indirilmesi istemli açılan davada, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Pozitif hukukumuzda, hizmet sözleşmelerinde yer alacak rekabet yasağı ve buna bağlı cezai şart konusunda özel düzenleme yapılmışsa da (TBK m. 420, 444, 445, 446) bunun dışındaki sözleşmeler yönünden, bu konuda özel düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, somut olaydaki hisse devir sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı sözleşmesine, sözleşme sınırlarına ilişkin genel hükümlerin uygulanması gerekir.
TBK’nın 26. maddesi uyarınca, taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilir. Bu düzenlemeye göre, kanuni sınırlar içinde kalmak kaydıyla, taraflara sözleşme içeriğini özgür iradeleriyle belirleme yetkisi verilmiştir.
TBK’nın 27. maddesinde ise sözleşme özgürlüğünün sınırları belirlenmiştir. Buna göre, “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” Bu yasal düzenlemeye göre, kanunun emredici hükümleri, kamu düzeni, genel ahlak ve kişilik hakları, sözleşme özgürlüğünün sınırlarını oluşturmaktadır.
Bu hukuki açıklama ışığında somut olay incelendiğinde: Yanlar arasında akdedilen 15.10.2015 tarihli limited şirket hisse devri ve ortaklığın giderilmesi sözleşmesinin diğer koşullar/hükümler başlığı altında 2. maddesinde, “… işbu sözleşmenin tanziminden itibaren 15 yıl müddetince gerek ortağı/imza yetkilisi veya yönetim kurulunda bulunduğ şirket/şirketlerin ürettiği, gerekse gerçek kişi olarak fabrikasında ürettiği veya başkasına ürettirdiği, temin ettiği cam, mozaik, mermer, traverter, süpürgelik ve mermer ürünlerini hiçbir surette doğrudan yada dolaylı olarak Kanada’da faaliyet gösteren herhangi bir firmaya satmayacağını, ticari faaliyette bulunmayacağını kabul ve taahhüt eder. Yine …, ortağı/yetkilisi veya yönetim kurulunda bulunduğu şirket/şirketlerin ürettiği, gerekse gerçek kişi olarak fabrikasında ürettiği veya başkasına ürettirdiği, temin ettiği cam, mozaik, mermer, traverter, süpürgelik ve mermer ürünlerine ilişkin olarak Terramar Şirketinin işbu sözleşme ekinde bulunan listede mevcut Amerika Birleşik Devletlerindeki hiçbir müşterisi ile ticareti olmayacağını kabul ve taahhüt eder.
Bu arada ek listede yer almasına rağmen devir alan …’ın sadece sahibi ve hakim ortağı ve yetkilisi bulunduğu fabrikada kendisinin ürettiği malların Amerika Birleşik Devletlerindeki sadece Florida- Tile ve MSI firmalarına doğrudan satış yapmasına muvafakat etmektedir. Buna göre devir edenin sadece kendi fabrikasında üretilen yukarıda belirtilen mallar yönünden belirtilen iki firma yukarıdaki yasağın istisnasını teşkil etmektedir.
…, işbu maddede belirtilen taahhütlerine aykırı davranması halinde …Tic Ltd Şti’ne 1.000.000U SD tazminat cezai şart ödeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt eder” hükmü ile rekabet yasağı ve cezai şart düzenlenmiştir.
Bu sözleşme hükmünün TBK’nın 27. maddesi anlamında batıl olup olmadığının tespiti gerekir.
Tarafların hisse devir sözleşmelerinde rekabet yasağı koymaları ve bunu cezai şart yaptırımına bağlamaları, genel olarak ahlaka ve kamu düzenine aykırı değildir. Ancak rekabet hakkının, çalışma hürriyetinin aşırı sınırlandırılması, kişilik haklarını ihlal eder nitelikte ise butlandan söz edilebilir.
Somut olayda, rekabet yasağı belirlenirken, hangi faaliyet alanında rekabet yasağı getirildiği açık olarak belirlenmiştir. Yine, rekabet yasağının hangi coğrafi alanda geçerli olacağı belirlenmiş, alan sınırlandırılması yapılmıştır. Ayrıca, rekabet yasağı 15 yıllık bir süre ile sınırlandırılmıştır. Buna göre, rekabet yasağı coğrafi alan, faaliyet konusu ve süre ile sınırlandırılmış olup bu düzenlemenin, davacının çalışma hak ve özgürlüğünü, özüne zarar verecek derecede sınırlandırmış kabul edilemez.
Çalışma hak ve özgürlüğü Anayasamızın 48 ve 49.maddelerinde teminat altına alınmıştır. Anayasamızın 13. maddesine göre, memel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. TBK’nın 27.maddesindeki sözleşme özgürlüğünün sınırının bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. Anayasanın 48. maddesinde teminat altına alınan sözleşme hürriyetinin ve 48-49.maddelerinde teminat altına alınan çalışma hak ve hürriyetinin karşılıklı bir denge içinde yorumlanması gerekir.
Somut olayda, sözleşme hürriyeti kapsamında taraflarca imzalanan sözleşmede yer alan rekabet yasağı hükmünün, yine Anayasa ile teminat altına alınan çalışma hak ve hürriyetinin özünü zedeleyecek, bu hakkın kullanılması olanağını ortadan kaldıracak bir düzenleme olmadığı kanaatine varılmıştır. Çünkü, davacı, çalışma ve teşebbüs hürriyetini, sözleşmede gösterilen coğrafi alan dışında, Dünyanın her yerinde kullanabilir. Yine sözleşmedeki çoğrafi alan içinde de sözleşmede sınırlı olarak sayılanlar dışındaki konularda ticari faaliyette bulunabilir. Süre sonunda da sınırlama tamamen kalkacaktır. Bu durumda, taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu kanaatine varılmıştır.
Kaldı ki, hisse devir sözleşmesine konulan bu rekabet yasağının, davacı tarafından devredilen hisselerin bedelinin tespitin de etkili olduğu, davacının böylece rekabet yasağı karşılığında hisse bedelini tespit ettiği, bunun sonucunda rekabet yasağı karşılığında bir menfaat sağladığının da kabulü gerekir.
Davacı yanca işbu rekabet yasağı ve cezai şart tutarının geçersiz sayılması taleplerinin yerinde görülmemesi halinde, cezai şartın fahiş olduğu gerekçesiyle tenkisi talep edilmiştir. Kural olarak taraflar serbest iradeleriyle imzaladıkları sözleşmeye uymak zorundadırlar. Yine Türk Borçlar Kanunu’nun 182/1. maddesi hükmünce taraflar cezanın miktarını serbestçe tayin edebilirler. Akde bağlılık ilkesi uyarınca da haklı neden olmaksızın kararlaştırılan cezanın değiştirilmesini veya bütünüyle ortadan kaldırılmasını talep edemezler. Borçlar Kanunu’nun 182/III. maddesi hükmü gereğince hakim “aşırı” gördüğü cezaları tenkis ile mükellef ise de: kural olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 22. maddesi uyarınca tacir olan taraflar cezanın fahiş olduğundan bahisle tenkisini isteyemezler. Davacı vekilince davacının tacir olduğu yargılama aşamasında 23.11.2016 tarihli oturumda beyan ve kabul edilmiştir. Ancak istisnai olarak kararlaştırılan cezanın tacir olan borçlunun iktisaden mahvına neden olacak derecede ağır ve yüksek olması halinde Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi gereğince ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptâli mümkündür. Nitekim bu husus Yargıtay’ın kararlılık gösteren içtihatlarıyla da benimsenmiştir (HGK’nın 20.03.1974 gün 1970/T-1053 Esas 1974/222 Karar sayılı, 11. Hukuk Dairesi’nin 15.06.1982 gün 1982-2887 E.K. sayılı, Dairemizin 24.06.1992 gün 1992/5216 Esas, 1992/3281 Karar sayılı, 15 HD. 05.10.1999 gün 1999/1865 Esas, 1999/3481 K. sayılı, 19. Hukuk Dairesi’nin 18.05.2005 gün 2004/9148 Esas 2005/5709 Karar sayılı ilâmları).
Ancak, somut olayda, dosya kapsamına ve yukarıda yapılan tespitlere göre, cezai şartının tenkisinin istenebilmesi için karşı tarafın cezai şart alacağının doğması ve bunu mahkemeden talep etmiş olması gerektiği, cezai şartın tenkisi koşullarının bulunmadığı, kanaatine varılmıştır.
Tüm bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken, ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunmuş, davalı vekilinin istinaf başvurusu bu nedenle kabul edilmiştir.
Bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, esas hakkında dairemizce yeniden hüküm verilmesine ve bu doğrultuda davanın reddine dair aşağıdaki karar erilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, esas hakkında dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;
1-Davanın reddine,
2-Alınması gerekli 35,90 TL harcın peşin alınan 49.859,46 TL’den mahsubu ile artan 49.823,56 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesindeki esaslara göre belirlenen 98.192,00 TL nispi avukatlık ücretinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine,
5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri yönünden;
a-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,
b-Davalı tarafından yatırılan 49.823,56 TL istinaf peşin harcının talep halinde davalı tarafa iadesine,
c-Davalı tarafından harcanan 98,10 TL istinaf başvuru harcı gideri, 80,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 178,10 TL istinaf yargılama giderinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine,
d-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından, ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,
6-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
7-Dava dosyasının, karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 13.12.2018 tarihinde oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.