Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/62 E. 2018/670 K. 27.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/62
KARAR NO : 2018/670
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/05/2017
NUMARASI : 2014/831 2017/441
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilin 31/08/2010 günü sabah saat 08:10 seferini yapan Sirkeci-Halkalı Banliyö trenine bindiğini, trenin hareket etmesiyle birlikte müvekkilinin tutunduğu plastik aparatın koptuğunu, vagon kapısının da açık olması sebebiyle sırtı kapıya dönük olan müvekkilinin vagondan dışarıya savrulduğunu, tren ile durak arasındaki mesafenin geniş olması sebebiyle müvekkilinin tren ile durak arasındaki boşluğa düştüğünü, kaza anında müvekkilinin yanında bulunan arkadaşlarının 112 acil servisi aradığını, kaza yerine gelen ambulansın müvekkilini önce İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürdüğünü, ilk müdahale yapıldıktan sonra müvekkilinin Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Plastik Cerrahi Bölümü’ne kaldırıldığını, yapılan müdahaleye rağmen müvekkilinin kopan ayağının kurtarılamadığını, müvekkilinin 2006 yılında İstanbula çalışmak amacıyla geldiğini, kaza tarihine kadar İstanbul Zeytinburnunda bulunan … isimli firmada aylık 1.200,00TL maaş ile çalıştığını, kaza sonrasında uzunca bir süre tedavi gördüğünü, Dicle Üniversitesi Hastanesi Sağlık Kurulu’nun özürlü raporu ile %31 oranında malul kaldığının tespit edildiğini, müvekkilinin özrü sebebiyle iş bulamadığını, halen çalışmadığını, kaza sebebiyle psikolojik olarak yıkıma uğradığını, davalı nezdinde yapılan bir idari soruşturmanın var olup olmadığının bilinmediklerini, davalı yanın kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğunu, davalı yanın seyahat için gerekli önemleri almadığını, dava konusu kaza ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunduklarını beyan ederek davanın kabulü ile 100.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, fazlaya dair dava ve talep haklarının saklı kalması kaydıyla 20.000,00TL de maddi tazminatın kazanın meydana geldiği 31/08/2010 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili, bilirkişi raporu alındıktan sonra verdiği 31.08.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle, maddi tazminat talebini ıslah ederek 100.000,00 TL manevi tazminat ile 22.454,46 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 31.08.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; 31/08/2010 tarihli 80020 nolu banliyö treninin saat 08:10’da yenikapı treni istasyonunda yolcuların inip binmesinden sonra makinist tarafından kapıların kapatıp sinyal vererek hareket ettiğini, davacının hareket halindeki trene atlayarak binmek isterken kapı kolundan tutunamayarak tren ile peron arasına düştüğünü, olayı fark eden görevli kondüktör tarafından imdat freni çekilmek sureti ile trenin durdurulduğunu, davacının seyahati esnasında kendi hatası ve dikkatsizliği sonucu olaya sebebiyet verdiğini, işbu kazada davalı TCDD ile personelinin kusurunun ve sorumluluğunun bulunmadığını, davacının %100 oranında kusurlu olduğunu, davacının işletme nizamnamesi’nin 19.maddesine aykırı davrandığını, davacının sürekli veya geçici iş göremezlik kayıplarına dayanan maddi zarar iddialarının açıkça ispat edilmesi gerektiğini, davacının SGK kayıtları ibraz edilmediğinden asgari ücret düzeyinde geliri olabileceğinin kabulü ile hesaplama yapılması gerektiğini, davacının manevi tazminata ilişkin talebinin fahiş olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, davanın kabulü halinde kabulü halinde sadece yasal faiz talep edilebileceğini, faizin ise ancak dava tarihinde istenebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesi; davacının bu kaza sonucu ayağını kaybettiği, kazanın meydana gelmesinde davalının %20 oranında kusurlu olduğu, iyileşme süresinin 6 ay olduğu, kalıcı malüliyet ve buna bağlı olarak çalışma gücünden sürekli kayıp oranının %23,2 olduğu olguları benimsenerek maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulüne ve bu doğrultuda 22.454,46 TL maddi tazminatın ve 20.000,0 TL manevi tazminatın 31.08.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar vermiştir.
Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;
Davadaki taleplerin 818 sayılı BK.60.maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresine tabi olup zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, mahkemenin zamanaşımı konusundaki gerekçelerinin yerinde olmadığını,
Kazanın meydana geliş şekli itibariyle bütün kusurun davacıda olduğunu, 31.08.2010 tarihinde Sirkeci’den Halkalı yönüne gitmekte olan banliyo treni Yenikapı Tren İstasyonuna geldiğinde yolcuların inip binmesinden sonra makinist tarafından kapılar kapatılıp sinyal verildikten sonra trenin hareket ettiğini, ancak davacının kapılar kapandıktan sonra kapıya atladığını ve bu sırada kapıya tutunamayarak tren ile peron arasına düştüğünü ve davaya konu kazanın meydana geldiğini, demiryolu taşımasını düzenleyen hükümlere göre hareket halindeki trene inip binmenin yasak olmasına rağmen davacının bu yasağı ihlal ettiğini, müvekkili kurumun bir KİK olup yatırımların Bakanlar Kurulunca yönlendirildiğini, demiryolu taşıma sisteminin daha mükemmel hale getirilmesi için kaynak ayrılmadığını, bu durumun kusur olarak kabul edilemeyeceğini, kullanılan sistemin teknik olarak yeterli olduğunu, kapıların istasyonlarda otomatik olarak hep birlikte açılıp kapandığını, kapılar kapandıktan sonra trenin hareket ettiğini, olaya ilişkin ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, olayın tanıklarının dinlendiğini, TCDD Nizamnamesinin 15 ve işletme nizamnamesinin 19.maddesi uyarınca, hareket halindeki trenden inmek ve binmek, dışarı sarkmak ve kapılara yaslanmanın yasak olduğunu, buna aykırı davranan davacının %100 oranında kusurlu olduğunu, müvekkiline %20 oranında kusur atfeden bilirkişi raporunun maddi gerçeklerle uyumlu olmadığını, emsal olaylarda müvekkiline %10 oranında kusur verildiğini, somut olayda müvekkilinin hiçbir kusurunun bulunmadığını,
Davacı, uğradığını iddia ettiği maddi zararın miktarını ve gerçek gelirini kanıtlamakla yükümlü olduğunu, gelecekteki muhtemel kazanç kaybının mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini, davacının bu kaza nedeniyle elde ettiği maddi gelirlerin de ilgili kurumlardan sorularak zarardan düşülmesi gerektiğini,
Davacının manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu, zenginleşme amacı taşıdığını, müvekkilinin kusursuz olması nedeniyle manevi tazminat talebinin reddi gerektiğini, eğer mahkeme manevi tazminata hükmedecekse bunun olayın oluş şekline, kusur durumuna ve davacının sosyal ve ekonomik durumuna uygun bir miktar olarak takdir edilmesi gerektiğini, bu kriterlere uymayan mahkemenin fahiş bir manevi tazminata hükmettiğini,
Davacının maluliyet oranının yüksek tespit edildiğini, Adli Tıp Kurumundan alınan rapora karşı yaptıkları itiraz üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınması gerekirken buna uyulmadan karar verilmesinin yanlış olduğunu,
Davacı mesleki kazancını kanıtlaması gerekirken bu ispat yükünün yerine getirilmediğini,
Mahkemece olay tarihinden itibaren faize hükmetmesinin yanlış olduğunu. dava ve ıslah tarihlerinin esas alınması gerektiğini, ayrıca yasal faiz yerine avans faizi uygulanmasının da hukuka aykırı olduğunu,
Belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Davacının, davalı Kurum tarafından işletilen banliyo treni ile seyahat etmek için gerekli bilet ücretini ödeyerek Yenikapı Tren İstasyonuna geldiği ve orada trene binmek isterken, trenle peron arasına düşmek suretiyle bir ayağını kaybedecek şekilde yaralandığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında yolcu taşıma sözleşme ilişkisi mevcut olup 6762 sayılı TTK hükümlerine tabi bu taşınmada tarafların sorumluluklarının bu Yasa hükümlerine göre tayin edilmesi gereklidir.
Taraflar arasında haksız fiil ilişkisi değil, yolcu taşıma sözleşme ilişkisi vardır. Bu nedenle zamanaşımı savunmasının taşıma sözleşmesinin tabi olduğu zamanaşımı hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekir.
Olay tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK.’nın 767.maddesinin 5.fıkrası uyarınca taşıma sırasında meydana gelen bir kaza neticesinde yolcu cismani zarara uğramış veya ölmüş ise taşıyıcının sorumluluğu yönünden zamanaşımı hakkında bu madde uygulanmayacaktır. Bu durumda sözleşme hukukuna ilişkin genel zamanaşımını düzenleyen 818 sayılı BK.’nın 125.maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Kaza tarihi olan 31.08.2010 tarihi esas alındığında dava tarihinde ve ıslah tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre ilk derece mahkemesinin zamanaşımı defini reddederek işin esası hakkında değerlendirme yapması isabetli olup bu konudaki istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde değildir.
Kazanın oluş şekline ilişkin demiryolu görevlileri tanık olarak dinlenmiştir. Olay akabinde düzenlenen tutanak ve görevlilerin yazılı beyanları dosyaya celp edilmiştir. Ayrıca idari soruşturma sonunda düzenlenen rapor ve ekleri dosyaya sunulmuştur. Daha sonra mahkemece uzman bilirkişiden kusur konusunda 29.02.2016 tarihli rapor alınmıştır. Bu raporda tüm deliller değerlendirilmek suretiyle, davacının hareket halindeki trene binmeye çalışırken tren ile peron arasına düştüğü, tren hareket halindeyken vagon kapılarının yolcular tarafından kolayca açılır kapanır olmasının, diğer bir deyişle vagon kapılarının kontrol altında olmamasının kazanın meydana gelmesinde etken olduğu, bu bağlamda gerekli tedbirlerin alınmamasının ve güvenliğin sağlanmamasının ve ayrıca bir yolcunun tren ve peron arasındaki boşluğa düşmesinin engellenmesi için bu boşluğun bir insan ayağının giremeyeceği şekilde dar yapılması gerektiği, olaydaki gibi geniş bir boşluk bulunmasının da davalının kusuru olduğu gerekçesiyle davalıya %20 oranında kusur izafe edilmiştir.
Davalı savunmasında, trenin kapıları kapandıktan sonra ve tren hareket ettikten sonra davacının trene asılmak istediğini ve bu sırada düştüğünü iddia etmiş ise de kapıları kapalı bir trene binmek için kimsenin hamle yapmayacağı açıktır. Eğer tren hareket etmeden önce kapılarını kapatmış olsaydı kapalı bir kapıya bir yolcunun asılmasından da söz edilemezdi. Bu durumda tren hareket halindeyken kapıların kapanmadığı sonucu çıkarılabilir. Kaldı ki davalı bu konuda herhangi bir güvenlik kamera görüntüsü vs.sunmamıştır. Davalı İdare, gerekli kontrolleri yapıp tam güvenlikten emin olduktan sonra trenin hareketine izin vermelidir. Tren ve peron arasındaki boşluğa insanların düşmesini engelleyecek gerekli önlemleri almalıdır. Kamu idarelerinin bu konuda gerekli kaynakları ayırmamış olması davalı için savunma sebebi olamaz. Bu durumda bilirkişi tarafından yapılan kusur tespitine itibar edilmelidir.
Nitekim 6762 sayılı TTK.’nın 806.maddesine göre, taşıyıcı, yolcuları gidecekleri yere sağ ve salim olarak ulaştırmakla mükelleftir. Yolcuların kazaya uğramaları halinde bundan doğacak zararları taşıyıcı tazmin eder. Yolcunun kaza neticesinde ölmesi neticesinde onun yardımından mahrum kalan kimseler dahi uğradıkları zararlara karşılık taşıyıcıdan tazminat isteyebilirler. Şu kadar ki; taşıyıcı, kazanın kendisine veya yardımcılarına yükletilmesi mümkün olan bir kusurdan doğmadığını ispat ettiği takdirde bu iki haldeki tazminattan kurtulur. Bu yasal düzenlemeye göre davalının sorumluluğu ağırlaştırılmış kusur sorumluluğudur. Davalı kusursuzluğunu ispat etmedikçe zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Olayımızda yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı taşıyıcının kusurunun bulunduğu, bilirkişi tarafından tayin edilen %20 oranının uygun olduğu sonucuna varılmış, bu konudaki istinaf sebep ve gerekçeleri reddedilmiştir.
Davalı maddi tazminat miktarının fazla olduğunu iddia etmiştir. İlk derece mahkemesi kararında ve bu kararda dayanak alınan hesap bilirkişi raporunda, davacının daha fazla bir geliri bulunduğunun kanıtlanmaması nedeniyle yasal asgari ücretin esas alındığı anlaşılmaktadır. Davacı daha yüksek bir geliri olduğunu kanıtlayamamıştır. Mahkeme bu nedenle, yerleşik Yargıtay içtihadını da esas alarak, yasal asgari ücrete göre hesaplama yapmıştır. Bu konudaki istinaf sebepleri yerinde değildir.
Ayrıca, ilk derece mahkemesi kararında belirtildiği gibi, SGK tarafından davacıya rücuya tabi bir ödeme yapılmadığı belirlendiğinden, tazminattan düşülecek bir kalem bulunmamakta olup bu konudaki istinaf sebepleri yerinde değildir.
Manevi tazminatın koşulları ve miktarı yönünden ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesinde: Taraflar arasındaki sorumluluğun taşıma sözleşmesi ilişkisine göre değerlendirilmesi gerektiği yukarıda belirtilmiştir. 818 sayılı BK.’nın 98/2.maddesine göre haksız fiilden doğan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyasen sözleşmeye aykırı davranışlara da uygulanır. Davalı taşıyıcı 6762 sayılı TTK.’nın 806.maddesinde düzenlenen yolcuyu özenle taşıma borcunu ihlal ederek sözleşmeye aykırı davranmıştır. Bu aykırı davranış sonucunda davacı cismani zarara uğramıştır. Bu durumda haksız fiile ilişkin sorumluluk hükümlerine gidilmelidir. BK.’nın 47. maddesine göre, hakim, hususi durumları da dikkate alarak, cismani zarara uğrayan kimseye manevi zarar adı altında hakkaniyete uygun bir tazminat verilmesine karar verebilir. BK.’nın 49.maddesi uyarınca kişilik hakları hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alır.
Somut olayda; davacının temel kişilik hakkı olan beden bütünlüğü hakkı ihlal edilmiştir. Davacının manevi zarara uğradığı tartışılmaz derecede açıktır. Davacının bir ayağını kaybetmiş olması nedeniyle manevi zararın boyutu oldukça büyüktür. Kazanın oluş şekli, ortaya çıkan manevi acının ve kişilik hakkı kaybının büyüklüğü, davalı taşıyıcının özen borcu, davacının sosyal ve ekonomik durumu dikkate alındığında mahkemenin takdir ettiği manevi zarar miktarının fahiş olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle bu konudaki istinaf sebepleri reddedilmiştir.
Davacının Dicle Üniversitesi Hastanesi Sağlık Kurulundan aldığı 23.02.2011 müracaat tarihli raporda, davacının maluliyet oranı %31 olarak gösterilmiştir. Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kurulunun 01.08.2014 tarihli, 9187 karar numaralı raporunda, davacının dosyada mevcut tıbbi belgelerine göre yapılan değerlendirmede, ilgili yönetmelik hükümlerine göre halihazırda E cetveline göre %23,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği belirtilmiştir. Aynı raporda iyileşme süresinin 6 ay olduğu tespit edilmiştir. Davalı vekili bu rapora itiraz etmiş ise de hastaneden alınan sağlık kurulu raporunda sadece maluliyet oranı belirlenmiş, adli tıp raporunda ise meslekte kazanma gücünden kayıp oranı tespit edilmiştir. Adli tıp raporu olayın oluş şekline uygun bulunmuştur. Bu konuda mahkemenin başkaca bir rapor almamasında usule ve yasaya aykırılık bulunmamıştır. Adli tıp kurumu raporu gerekçeli ve denetlenebilir olup hükme esas alınmasında bir isabetsizlik tespit edilmediğinden bu konudaki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Davacının mesleki kazancı olarak asgari ücret esas alındığından başkaca bir kazanç kanıtlamasına gerek yoktur. Davacının bir ayağını kaybetmiş olması nedeniyle çalışma gücünde ve mesleki kazanç gücünde kayıp olduğu açıktır. Bu konudaki istinaf sebepleri de yerinde değildir.
İlk derece mahkemesince olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka aykırılık bulunmamıştır. Çünkü kazanın meydana gelmesiyle birlikte davacının maddi ve manevi zararı gerçekleşmiştir. Meydana gelen kaza davalı İdarenin bilgisi dahilinde olduğuna göre ayrıca temerrüt ihtarına da gerek yoktur. Bu konudaki istinaf sebepleri yerinde değildir.
Taraflar arasındaki sorumluluk sözleşme ilişkisinden doğmaktadır. Yolcu taşıma sözleşmeleri TTK.’da düzenlenmiş olup taraflar arasındaki ilişki ticari bir ilişkidir. Davalı tarafından ticari nitelikte olan bir iş diğer taraf için de ticari nitelik taşıyacaktır. Bu durumda ticari işlerde uygulanması gereken 3095 sayılı Yasa’nın 2/2.maddesi uyarınca avans esasına göre temerrüt faizi tayin edilmesinde Yasa’ya aykırılık bulunmadığından bu konudaki istinaf sebepleri reddedilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere :
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine,
2-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının hazineye irad kaydına,
3-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, istinaf harcının amamı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK.353/1.b.1.maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27/06/2018 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK.362/1.a.maddesi uyarınca miktar yönünden karar kesindir.