Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/519 E. 2018/1278 K. 08.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/519
KARAR NO : 2018/1278
KARAR TARİHİ: 08/11/2018
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/12/2017
NUMARASI : 2016/63 -2017/1065 E.K
DAVANIN KONUSU : Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 15.08.2011 tarihli açık satış noktası sözleşmesi gereğince, davalının sözleşme süresince müvekkili şirketin pazarlama, dağıtım ve satışını yaptığı bira ürünlerini satmayı ve bulundurmayı, faaliyetlerini kısmamayı ve bira satışını azaltacak davranış ve eylem içerisine girmemeyi ve çeşitli başkaca yükümlülükleri kabul ve taahhüt ettiğini, ancak davalının sözleşmeye aykırı olarak iş yerini açmadığı/kapatarak işletmediğinin İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/85 D. İş sayılı dosyası ile tespit edildiğini, sözleşmenin 11. maddesi uyarınca, müvekkili şirket tarafından davalının iş yerinin işletilmesine katkıda bulunmak üzere 39.600,00TL katkı desteği yapıldığını, davalının sözleşme süresi içinde işletmeyi kısmen veya tamamen çalıştırmaması veya sözleşme hükümlerinden birini ihlal etmesi halinde aldığı katkı payını ödemenin yapıldığı tarihten itibaren T.C. Merkez Bankası tarafından uygulanan avans işlemlerindeki güncel faiz oranı ile birlikte geri iadesinin ve ayrıca 30.000.00-USD cezai şart ödeyeceği hükmüne havi olduğunu ileri sürerek 39.60,00-TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte; ve 30.000,00-USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunu’nun 4/a maddesi uyarınca devlet bankalarınca Amerikan Dolarına uygulanan 1 yıl vadeli en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin yokluğunda yapılan delil tespitinin kabul edilmediğini, kentsel dönüşüm kapsamında müvekkilinin iş yerinin bulunduğu binanın yıkılmasına karar verildiğini, dolayısıyla müvekkilinin ediminin ifasının imkansızlaştığını, olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığını, bundan dolayı işyerini resmi olarak kapattığını, hatta yıkım kararını öğrendikten sonra davacının distribütörüne bir kısım ürünleri iade ettiğini, ödenen katkı payını tadilatta kullandığını, veriliş amacının dışında kullanılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalının faaliyet gösterdiği bina hakkında Belediyece yıkım kararı alınması nedeniyle davalının sözleşme konusu faaliyetini icra edemez duruma gelmesinde sözleşmeye aykırılık bulunmadığı ancak bu durumu davacıya süresi içerisinde bildirmediğinden cezai şarta hükmetmek gerektiği, ancak üzerinde makul bir indirim oranı olan % 85 oranında indirim yapılarak 5.000.-Tl cezai şart alacağına hükmedildiği, yine kıstelyevm usulü çerçevesinde davacının davalıya ödediği katkı payından 26.527,07-TL’lik kısmını talep edebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 26.527,07- TL’ye 23.08.2011 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte; takdiren 5.000.-USD cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren 3095 sy 4/a md uyarınca davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
A-Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle;
1-Sözleşme kapsamında davalıya ödenen katkı payının sözleşme hükmü gereğince tamamının iadesine hükmedilmesi gerekirken kıstelyevm usulüne göre hesaplama sonucundaki tutara hükmedilmesinin doğru olmadığını,
2-Cezai şarttan ekonomik mahva neden olacağı gerekçesiyle takdiren %85 oranında indirim yapılmasının TTK’nın 22. maddesine aykırı olduğunu, cezai şarttan indirim yapılamayacağını, indirim oranının fahiş olduğunu,
3-Davalı tarafa hükmedilen vekalet ücretinin takdiri indirim yapılarak reddedilen kısım düşülmeden fazla hesaplandığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
B-Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle;
1-İşletmenin bulunduğu bina hakkında yıkım kararı bulunduğundan sözleşme konusu faaliyetin icrasının imkansız olduğunu, yıkım kararının öğrenilmesinden sonra davacıya ait makinelerin, soğutucuların, dolapların vs ekipmanların davacının bölge bayisine iade edildiğini, davacının yıkım kararından haberdar olduğunu, bu nedenle cezai şarta hükmedilmesinin doğru olmadığını,
2-Katkı payını işletmenin tadilatında kullanıldığını, yoklukta yapılan delil tespitinin kabul edilmediğini, gerekçede “5.000 TL” cezai şart denilmişken hüküm fıkrasında; “5.000 Usd” denilerek çelişki yaratıldığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE
Dava, satış noktası sözleşmesinin haklı nedenle feshi ile ödenen katkı payının iadesi ve cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı, taraflar arasında satış noktası sözleşmesinin akdedildiğini, davalının işletmenin faaliyetine son vererek sözleşmeye aykırı davrandığını iddia ederek ödenen katkı payının iadesini ve sözleşmede kararlaştırılan cezai şarta hükmedilmesini istemiş, davalı ise kentsel dönüşüm kapsamında işletmenin faaliyet gösterdiği bina hakkında yıkım kararı bulunduğundan sözleşmenin ifasının imkansız hale geldiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Somut olayda, taraflar arasında 01.09.2011 – 01.07.2016 tarihleri arasında geçerli olmak üzere satış noktası sözleşmesinin akdedildiği, davacının sözleşme kapsamında davalıya 39.600.00-TL katkı payı ödemesi yaptığı, davalının en son 06.04.2013 tarihinde alım yaptığı ve sonraki dönemlerde ticari ilişkiyi devam ettirmediği ihtilafsızdır.
Sözleşmenin 7. maddesinde; “İşletici, şirkete önceden bildirip yazılı onayını almak kaydıyla herhangi bir nedenle işyerini başka bir adrese taşıyarak faaliyet alanını yeni yerinde devam ettirmek zorunda kalsa dahi işbu sözleşme hükümleri aynen geçerli olacaktır.” denilmiştir. Bu durumda, davalının işletmesinin bulunduğu binanın riskli olduğunu öğrenmesi durumunda davacıyı bildirimde bulunup işletmesini başka bir yere taşıması mümkünken sözleşmeye aykırı olarak herhangi bir bildirimde bulunmadan işyerini kapattığından sözleşmeye aykırı davrandığının ve sözleşmenin haklı nedenle feshine neden olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararındaki maddi hata sonuca etkili olmadığından, davalının bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde değildir.
Yine sözleşmenin 16. maddesinde; “..İşbu sözleşmenin feshine sebebiyet vermesi halinde, şirket veya distribütör kayıtlarındaki borçları ile şirketten ve/veya distribütörden almış olduğu mali yardım, katkılar ve her türlü sabit yatırım harcamalarının tümünü ve uygulanan iskonto tutarlarını verildiği tarihten itibaren işlemiş faiz de dahil olmak üzere bankalarca uygulanan en yüksek kredi faizi üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte şirket ve /veya distribütöre nakden ve defaten itirazsız geri ödemeyi ve ayrıca şirkete 30.000 Usd cezai şart ile birlikte şirket ve/veya distribütörün kar kaybı da dahil olmak üzere uğradığı her türlü zararını itiraz etmeksizin nakden ve defaten ödemeyi kabul ve taahhüt eder. İşletici cezai şartın tenkisini hiç bir şekilde talep edemez.” şeklinde hüküm bulunmaktadır.
O halde, sözleşmeye aykırılık halinde ödenen katkı payının iadesinin, sözleşmenin karşılıksız kalan süresi bakımından hesaplanması gerekir. Davacı, sözleşmenin 01.07.2016 tarihine kadar süreceği inancıyla katkı payı ödemesi yapmıştır. Sözleşme süresinden önce sona erdiğinden, davacının iade talep edebileceği tutarın kıstelyevm usulüne göre, yani oranlama yapılarak hesaplanması gerekir. Çünkü davacı, sözleşmenin hayatta kaldığı dönemde istediği iktisadi menfaati elde etmiş; sözleşmenin bakiye süresi için elde edememiştir. Bu durumda oranlama yapılması, tarafların sözleşmeye yansıyan gerçek iradelerine uygun olacaktır. Bu uygulama, denkleştirici adalet prensibinin bir gereği olup, sözleşmenin bu ilke ışığında yorumlanması gerekir. Aksinin kabulü davacı yararına haksız kazanç oluşturacaktır. İlk derece mahkemesinin bu yöndeki uygulaması hukuka uygun bulunmuş, bu konuda davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmemiştir.
Öte yandan, TTK’nın 22. maddesi uyarınca tacir sıfatını haiz bir borçlu, fahiş olduğu iddiası ile cezai şarttan indirim yapılmasını isteyemez ise de; sözleşmede belirtilen cezai şart miktarının ekonomik yönden borçlunun mahvına sebebiyet verecek derecede fahiş olduğunun saptanması halinde istisnaen cezai şarttan indirim yapılabileceği Yargıtay’ın kararlılık kazanmış içtihadı ile kabul edilmiştir.
Bu durumda, cezai şarttan indirim yapılırken borçlunun ekonomik yönden yıkımına sebep olacak şekilde fahiş bir cezai şart kararlaştırılıp kararlaştırılmadığının saptanması gerekmektedir. Bunun için borçlunun iktisadi durumu, bilançosu uzman bir bilirkişiye ayrıntılı şekilde incelettirilip belirlenen cezai şart miktarının ekonomik yönden yıkıma neden olup olmayacağı belirlendikten sonra uygun sonuç dairesinde bir karar vermek gerekirken; ilk derece mahkemesince, davalı borçlunun gerçek iktisadi durumu araştırılmadan tenkis cihedine gidilmesi doğru değil ise de, davalının ticari faaliyetine Nisan 2013 yılında son verdiği ve bu tarihten sonra da ticari faaliyetini devam ettirdiğinin ileri sürülmemiş olmasına ve davalının durumundaki bir kişi için sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın oldukça fahiş olup davalının ekonomik mahvına sebebiyet vereceği açık olmasına göre, hakimin yargılamayı en kısa sürede ve en az masrafla sonuçladırması ilkesi (usul ekonomisi ilkesi) gözetildiğinde, bu yöndeki davacı istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Cezai şartın tenkisi halinde, reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceğine ilişkin yerleşmiş Yargıtay içtihadı gözetildiğinde, davalı lehine reddedilen kısım için vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir. Davacı vekilinin bu konudaki istinaf sebebi haklı bulunmuştur.
Açıklanan bu gerekçelerle, HMK.m.353/1.b.1.2. uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının vekalet ücreti yönünden düzeltilerek esas hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine,
B-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.2. maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının vekalet ücreti yönünden düzeltilerek esas hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda;
1-Davanın Kısmen Kabulü ile 26.527,07- TL nin 23.08.2011 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
2-Taktiren 5.000.-USD cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren 3095 sy 4/a md uyarınca davalıdan alınıp davacıya ödenmesine,
3-Fazla istemlerin reddine,
4-a)Karar ve ilam harcı 2.825,57-TL’den, peşin alınan 2.243,83-TL’nin mahsubu ile bakiye 613,27-TL ilam harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
b)Davacı tarafından yatırılan 2.277,33-TL harç giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
c)Davacı tarafından yapılan 1.845,50-TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 587,48-TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı taraf kendisini vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince, kabul edilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 4.950,81-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince, katkı payı iadesi talebi yönünden reddedilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 2.180,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacının gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
8-İstinaf harç ve giderleri yönünden;
a-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
b-Bakiye 2.119,17 TL nispi istinaf harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına,
c-Davalı vekilinin istinaf kanun yoluna başvuru için yaptığı masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
d-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin Hazineye gelir kaydına,
e-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin istinaf harcının talep halinde davacıya iadesine,
f-Davacı tarafından İstinaf başvurusu için yapılan kanun yolu giderlerinin, kararımızın mahiyetine göre takdiren davacı üzerinde bırakılmasına,
g-İstinaf yargılaması dosya üzerinden yapıldığından, ayrıca vekalet ücreti tayinine yer olmadığına dair;
HMK’nın 353/1.b.1-2. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 08/11/2018 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraflara tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.