Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/449 E. 2018/1146 K. 18.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/449
KARAR NO : 2018/1146
KARAR TARİHİ: 18/10/2018
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/01/2018
NUMARASI : 2017/383- 2018/23 E.K
DAVANIN KONUSU:Fesih-Ortaklıktan Ayrılma
Taraflar arasındaki şirketin feshi-ortaklıktan ayrılma davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin %40 oranında ortağı olduğunu, %60 hisse ile şirketin diğer ortağı olan …’ın aynı zamanda şirketin münferit yetkili müdürü olduğunu, yetkili müdür ortağın şirkete ait taşınmazları hiçbir gerekçe göstermeksizin satarak sermayesini azaltmak sureti ile şirketi zarara uğrattığını, taşınmazların satış bedellerini düşük gösterilerek satış bedellerinin resmi olan kısmının şirket hesabına aktarıldığını, kalan tutarın ise, ortak …’ın şahsi hesabına aktarıldığını yada kendisinin elden tahsil ettiğini, davalı şirketin merkezinin değiştirilmesine karar verildiği 27.03.2017 tarihli genel kuruluna müvekkilinin çağrılmadığı gibi, toplantıda müvekkilinin imzası taklit edilerek müvekkili adına genel kurul toplantı tutanağın imzalandığını, bunun yanında müvekkilinin şirket yetkilisinden olan şahsi alacağın tahsili için icra takibine giriştiğini, bu nedenle aralarında husumet doğduğunu, ortaklığın sürdürülebilme imkanının kalmadığını, icra borcunu ödemeyen şirket yetkilisinin imza yetkisini kötüye kullanarak şirketi zarara uğratmak kastıyla bir çok taşınmazı yakın zamanda muvazaalı şekilde 3.kişilere sattığını, sürekli olarak kar payı dağıtımını engellediğini ileri sürerek davalı şirketin haklı nedenlerle feshine bu talep kabul edilmemesi halinde müvekkilinin %40 hissesine isabet eden çıkma payının kendisine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket temsilcisi 19.07.2017 tarihli duruşmada, davacının nişanlısı olduğunu, davacının resmi olarak şirket ortağı olmakla birlikte fiiliyatta herhangi bir ortaklığının söz konusu olmadığını, davacının üçüncü kişiler ile kurmuş olduğu ilişki sonucunda böyle bir daha açtığını, mahkeme tarafından verilecek karara saygı duyduğunu, anlaşma ihtimali olmadığını beyan etmiştir.
Davalı şirket vekili, müvekkil şirketin ana faaliyet alanının inşaat yapıp inşa edilen konutları pazarlamak olduğunu, şirket müdürü olan ortağın şirketi usulsüz işlemler yapmak suretiyle kötü yönettiği hususunun gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu sonucunda, şirketin ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu, şirketin yönetimiyle ilgili herhangi bir usulsüzlüğün tespit edilemediği, ortaklar arasında şahsi alacakla ilgili icra takibinin bulunmasının tek başına şirketin feshi için haklı sebep teşkil etmediği, davacı tarafın iddia ettiği şirkete ait taşınmazların resmi senette gösterilen bedellerden daha yüksek fiyatlarla satılıp elde edilen gelirin şirket ortağı ve yöneticisi olan diğer ortak tarafından kendisine mal edindiği yönündeki iddianın kanıtlanamadığı gibi bu yöndeki iddianın ancak şirket yöneticisinin sorumluluğu davasında ileri sürülebileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle;
1-İddiaların tamamının değerlendirilmediğini, şirket merkezinin değiştirilmesine ilişkin genel kurulda müvekkili ortak adına sahte imza atıldığını, müdürün özen ve bağlılık yükümünün açıkça ihlali anlamına geldiğini, sürekli olarak kar payı dağıtımını engellediğini,
2-Şirket yetkilisinin malvarlığına önelik herhangi bir araştırmanın yapılmadığını, taşınmazların satışı nedeniyle şirket malvarlığının eksiltildiğini, şirket yetkilisi ortağın şahsi menfaat sağladığını, taşınmazların satış tarihlerinde şirket yetkilisi ortağın hesap hareketlerinin incelenmediğini,
3-Bilirkişi raporuna karşı itirazları karşılanmadan karar verildiğini, taraflar arasında icra takibinin varlığının ve savcılığa yansıyan şikayetler nedeniyle ortaklığın devamının mümkün olmadığını, taşınmazların muvazaalı olarak satışının sözkonusu olduğunu, şirketin feshi olmasa bile, en azından ayrılma akçesine hükmedilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Dava, haklı nedenle limited şirketin fesih ve tasfiyesine olmadığı takdirde ortağın şirketten çıkartılması ve ayrılma payının ödenmesi istemine ilişkindir.
Davalı şirket, iki ortaklı olup, davacı ortağın %40 hisseye, diğer ortak ve aynı zamandan şirketin yetkisi olan …’ın ise %60 hisseye haiz olduğu anlaşılmıştır.
6102 sayılı TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebeplerle ortağın şirketin feshini talep edebileceği, mahkemece bu istem yerine, davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle; bir kişiyi ortak olmaya yönelten şartlar ortadan kalktığında, yani o kişinin ortaklıktan ayrılmasını gerektiren ve haklı sebep olarak nitelendirilebilecek sebepler doğduğunda, ilgili her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkemenin, fesih talebi yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına karar verebilir. 6102 sayılı TTK.nun 641/I maddesinde; “ Ortak şirketten ayrıldığı takdirde esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini isteme hakkına haizdir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü halinde mahkemece fesih talebi yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına karar verebilir.
O halde, dava sebebinin dayandığı TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebep kavramı yasada açıkça tanımlanmamış ise de her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak ileri sürülen nedenlerin haklı sebep teşkil edip etmeyeceği hususunun irdelenmesi gerekmektedir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkan kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, ortağın bakiye sermaye borcunu ödemekte temerrüdü gibi sebepler haklı sebepler olarak sayılmıştır. Yargıtayın konuya ilişkin içtihatları da aynı doğrultudadır ( T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas No:2014/17528 Karar No:2015/12310K.).
Somut olayda, davacı, şirketi tek başına temsil yetkisine istinaden diğer ortağın şirkete ait taşınmazları satış bedellerini düşük göstererek sattığını, gerçek tutardan kalanı şahsi hesabına aktardığı, muvazaalı satışlar yaptığını, aralarında şahsi alacağa dayalı icra takibi bulunduğunu iddia etmiş ise de, dosya kapsamında alınan gerekçeli ve denetime elverişli raporda da belirtildiği üzere, davalı şirketin faaliyet konusu kapsamında taşınmaz satışı yaptığı, satışlara ilişkin kayıtlara yansıtıldığı, ticari defter ve kayıtların usulüne uygun tutulduğu, diğer ortağın şahsi banka hesaplarında iddia konusu gayrimenkul satışları ile ilgili kayda rastlanılmadığı belirtilmiş olmasına ve ortaklar arasında şahsi alacak ilişkisine dayalı olarak hukuki yollara başvurulmasının şirketin feshine haklı neden teşkil etmediği gibi, ortaklar arasında husumete ilişkin iddiaya yönelik somut delillerin dosya kapsamına bulunmamasına göre, bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde değildir.
Diğer taraftan şirket ortaklar kurulu kararında davacı ortak adına atfen atılı imzanın sahte olduğu iddia edilmiş ise de, bu hususta davacı tarafından sözkonusu karara ilişkin iptal ya da butlan davası açıldığı ileri sürülmediği gibi, bu iddianın soyut iddiadan öteye geçmediği, kar payı dağıtımın sürekli engellendiğine dair iddianın da delillendirilmediği sonuç ve kanaatine varılmakla davacının yerinde görülmeyen bütün istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, davacı vekilinin, istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından taraflara tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK.361.maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KANUN YOLU:HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.