Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/409 E. 2018/1140 K. 18.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/409
KARAR NO : 2018/1140
KARAR TARİHİ: 18/10/2018
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/11/2017
NUMARASI : 2016/706- 2017/731 E.K
DAVANIN KONUSU : Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, dava dışı … A.Ş.’nin 21.12.2015 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulunda şirketin yönetim kurulu üyeliklerine müvekkili … ile davalılar …r, .., … ve …’nın getirildiğini, daha sonra yapılan toplantıda müvekkilinin yönetim kurulu başkanlığına, … ile … ise yönetim kurulu başkan yardımcılıklarına seçildiklerini ve yönetim kurulu başkanı ile başkan yardımcılarının üçünün birlikte şirket unvanı altında atacakları müşterek imzaları ile dışarıya karşı en geniş anlamda şirketin temsil ve ilzam edileceğinin kararlaştırıldığını, şirketin mali ve yönetsel durumunun tespiti için 08.03.2016 tarihli “yeminli mali müşavirlik uygunluk ve mali durum tespit raporu” alındığını, buna göre, şirketin telafisi mümkün olmayan zararlardan dolayı mali yapısının, faaliyetlerini sürdüremeyecek derecede bozulduğunu, borç ödeme güç ve yeteneğini kaybettiğini, öz sermayesinin negatife dönüştüğünü, bu zararların oluşmasında eski yönetim kurulu üyelerinin yeterli özen ve davranışları göstermemelerinin etkili olduğunu, yeterli önlemleri almadıklarını ve basiretli bir tacir gibi davranmadıklarını, kanunda ve esas sözleşmede öngörülen mükellefiyetlerini ağır şekilde ihlal ettiklerini, özensizlik ve bağlılık ilkelerini açıkça çiğnediklerinin sübut bulduğunu, bu bağlamda 2011, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında yapılan şirket genel kurul kararlarında tereke temsilcisi marifetiyle yönetim kurulu üyeleri ibra edilmiş iseler de bilançoların gerçeği yansıtmadığından ibra kararlarının geçerli olmayacağını, şirketin 2012-2013-2014 ve 2015 yıllarında görev yapan davalı yönetim kurulu üyelerinin şirket zararından sorumlu olduklarını, doğrudan zarar kapsamında şirket adına davayı kural olarak yönetim kurulu açması gerekir ise de yeni seçilen yönetim kurulu üyeleri arasında görüş birliği sağlanamadığından, işbu davayı yönetim kurulu olarak açma olanağı bulunamadığını, bu durumda şirketin hakim ortağı olup vefat eden Şehmuz Tatlıcı’nın veraset ilamına göre mirasçılarından olan ve terekenin tasfiyesi sonucu miras hissesi kadar hissedar olması kesin olan müvekkili tarafından davanın açıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 2012 yılı Hesap döneminde 60.000.-TL , 2013 yılı Hesap döneminde 60.000.-TL, 2014 yılında Hesap döneminde 80.000.-TL, 2015 yılında Hesap döneminde 800.000.-TL olmak üzere toplam 1.000.000,00 TL tazminatın, bunların oluştuğu dönemlere göre belirlenecek miktarının zararın verildiği tarihlerden itibaren 3095 sayılı yasanın 2/2-3 maddesinde düzenlenen avans işlemlerine ilişkin faizleri ile birlikte, zarar verilen dönemlerde sorumlu olan davalılardan sorumlu oldukları miktarlar itibariyle ortaklaşa ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete ödenmesine, T.T.K.’nın 555. maddesinin 2. fıkrası uyarınca dava giderleriyle avukatlık ücretinin, bu giderler davalıya yükletilemediği takdirde müvekkili ile şirket arasında paylaştırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili; davacının şirketin ortağı olmadığını, mirasçı sıfatıyla kendini müstakbel şirket ortağı şeklinde tanımlayarak eldeki davayı açtığını, oysaki müteveffa …’nın terekesinin henüz paylaştırılmadığını, terekesi halihazırda Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/12 tereke dosyası üzerinden tereke temsilcisi … tarafından yönetildiğini, dolayısıyla miras payı henüz intikal etmediğinden hisselerin tereke mahkemesi ve tereke temsilcisinin yönetiminde olduğunu, müvekkilinin yönetim kurulunda olduğu dönemde şüpheli ve/veya zarara sebebiyet veren hiç bir işleminin bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar … ve … vekili; tereke kapsamındaki malvarlığında paydaşlığın elbirliği mülkiyet şeklinde olduğundan davacının tek başına dava açma hakkı bulunmadığını, özen be bağlılık yükümlülüğünü yerine getiren, esas sözleşmeye ve hukuka uygun davranan müvekkilleri tarafından şirketin zarara uğratılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar … ve … vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, hangi yönetim kurulu üyesinin, hangi yönetim kurulu kararı ile hangi özel kusuruyla ve hangi miktarda zarara uğrattığının ayrıntılı olarak açıklanmadığını, sorumluluk davası açan tarafın anılan kişilerin sorumluluğunu ispat etmesi gerektiğini, dolayısıyla ispat yükünün davacı tarafta olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili; aktif husumet ehliyeti bulunmayan davacının açmış olduğu olduğu davanın öncelikle husumet yokluğu nedeniyle reddine, TTK’nın 553 ve 557. madde hükümleri gereğince müvekkilinin kusuru bulunmadığından ve genel olarak müvekkilinin sorumluluğuna gidilemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … ve diğer davalılar vekilleri; dava konusu şirketin tereke kapsamında olup mirasçıların mirasa elbirliği ile malik olduğunu, Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/12 tereke sayılı dosyasının derdest olduğundan tüm mirasçıların birlikte hareket etmesinin zorunlu olduğunu belirterek, davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; muris …’nın terekesine Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/12 sayılı dosyasında tereke temsilcisi olarak …’ın atandığı ve görevinin karar tarihi itibariyle de devam ettiği, davalıların bir kısmının mirasçı sıfatına haiz olduğu, murisin mirasçılarına herhangi bir şekilde hisse devri yapılmadığı gibi davaya konu şirketteki hisseleriyle ilgili oy hakkına da tereke temsilcisi …’ın haiz olduğu, bu nedenle TTK’nın 555. maddesine göre, bu davanın tereke temsilcisi … tarafından açılması gerektiği, mirasçılar dışındaki diğer davalılar …, …ve … ile ilgili sorumluluğun bulunup bulunmadığının ancak tereke temsilcisinin açtığı bir davada değerlendirilebileceği, tereke temsilcisinin de davaya icazet vermediğinden davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN STİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin, şirketin yönetim kurulu başkanı ve mirasçı sıfatıyla eldeki davayı açmaya yetkili olduğunu, başka bir ifadeyle yönetim kurulu başkanı olan müvekkili dışındaki diğer yönetim kurulu üyeleri olan …, … ve …, açılacak sorumluluk davasında kendileri de davalı sıfatına haiz olacaklarından davanın açılmasına rıza göstermediklerini, bu nedenle davanın açılmasına yönelik yönetim kurulu kararının alınmasının mümkün olmadığını, bu durumda bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine karşı dava açılması sözkonu ise, şirketi temsil yetkisi ve bu davayı açma hakkının sorumlu tutulan üyeler dışında yönetim kurulu üyelerine ait olduğunu, ayrıca müvekkilinin mirasçı sıfatına haiz olduğunu,
Murisin terekesine tereke temsilcisi atanmış ise de, mirasçıların birbirlerine karşı açacakları davalarda mirasçıların tümünün birlikte hareket etmesinin gerekmediğini ya da tereke temsilcisinin icazetinin aranmadığını, dolayısıyla tereke temsilcisinin icazetinin davada mirasçı olmayan davalılar yönünden geçerli olduğundan bu davalılar hakkında davanın tefriki ile mirasçı olan diğer davalılar hakkındaki davanın görülmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İstinafa cevap veren bir kısım davalılar vekilleri dilekçelerinde, davacının davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını belirterek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Dava, dava dışı anonim şirketin 2012-2013 ve 2014 yıllarında yönetim kurulu üyeleri olan davalıların, şirketi zarara uğrattığı iddiasına dayalı sorumluluk davasıdır.
İlk derece mahkemesince, davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, dava konusu şirketin de dahil olduğu müteveffa …’nın terekesinin tespiti, korunması ve yönetilmesi için TMK’nın 589 vd. maddeleri uyarınca Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/12 sayılı tereke sayılı dosyasında terekeye temsilcinin atanmış olduğu ihtilafsız olup, uyuşmazlık şirketin yönetim kurulu başkanı ve aynı zamanda murisin mirasçılarından …’nın şirketin eski yöneticilerine yönelttiği sorumluluk davasında aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Anonim şirket ile yönetim kurulu arasındaki hukuki ilişki, genel olarak “vekalet akdi” olduğu kabul edilmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin, yasa ve esas sözleşmenin yüklediği görevlerin ihlali sonucunda şirkete zarar vermesi, akdin ihlali sonucunu doğurur. Şirketin zarar görmesi halinde, tüzel kişi olarak bizzat şirketin kendi organına karşı sorumluluk davası açmasına karar verilmesi sorunu ortaya çıkar. Bu durumda, somut olaya uygulanması gereken TTK’nın 555/I. Maddesi gereğince, bir veya birkaç yönetim kurulu üyesinin aleyhine dava açılabilmesine ilke olarak halen görevde bulunan yönetim kurulu karar verir ve şirketin yasal temsilcisi olarak da davayı açar.
Yönetim kurulu üyelerinin tümü aleyhine sorumluluk davası açılması sözkonusu ise, bu takdirde davayı yine şirket açabilir. Ancak şirketin ihmali veya sorumluların şirkete hakim olmaları sebebiyle davayı açmamaları durumunda, doğrudan veya dolayı zararın varlığında bunun tazminine ilişkin davayı her pay sahibi açabilir. Pay sahibinin zararı dolaylı ise, hükmolunacak tazminatın şirkete ödenmesini talep etmesi gerekir ( Bkz. Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, sf. 621 vd.).
Bu açıklamalar ışığında, şirket yöneticileri aleyhine dava açılabilmesi için alınmış yönetim kurulu kararı bulunmadığına ve davacının yönetim kurulu başkanı sıfatıyla tek başına dava açamayacağından, davacının bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir.
Diğer yandan, davacının veraseten intikal eden pay sahipliğine dayalı davayı ikame ettiği ileri sürülmüş ise de; dava konusu şirketin de yer aldığı muris terekesi hakkında Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/12 sayılı tereke sayılı dosyasında terekeye temsilci atanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Taksim edilmediği sürece tereke iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabidir. İştirak halinde mülkiyette mirasçıların terekeye ait bir mal, hak, borç veya alacaktan yalnız kendi payına düşen kısım için dava açamaz. Çünkü bir mirasçının iştirak halindeki pay üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Bu durumda, murisin terekesine atanan temsilcinin davaya icazet vermediği gözetildiğinde davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18/10/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.