Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/398 E. 2018/1004 K. 04.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/398
KARAR NO : 2018/1004
KARAR TARİHİ: 04/10/2018
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/12/2017
NUMARASI: 2012/293- 2017/1187 Esas ve Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, taraflar arasında süregelen ticari alım satım ilişkisi bulunduğunu, davalıya satılıp teslim edilen mallar karşılığında düzenlenen faturalı alacağın ödenmediğini, alacağın tahsili için başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı sonucu durduğunu, davalının borcunu ödemekten kaçınmak için müvekkilini naylon fatura düzenlemek, koda girmiş şirketlerle iş yapmak gibi benzeri bir çok asılsız iddialarda bulunduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında süre gelen ticari ilişki çerçevesinde müvekkilinin davacıdan malzeme alımı yaptığını, ancak davacının sahte ve yanıltıcı belge kullandığından bahisle Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığınca “KOD” listesine alındığını, bu nedenle müvekkilinin kdv mahsup/iadelerine ilişkin taleplerinin davacının 2010-2011 yıllarında müvekkiline düzenlediği faturalar yönünden yapılamadığını, müvekkilinin davacıya olan borcunun kdv’siz tutarını ödediğini, halihazırda müvekkilinin bağlı bulunduğu vergi dairelerinden mahsup/iade alamadığı kdv tutarının 245.235,00 TL olduğunu, ayrıca alınamayan kdv iadeleri ve yaptırılamayan mahsuplar nedeniyle nakit ödeme yapmak zorunda kaldığını, bu ödemeler için bankalardan kullanmak zorunda kaldığı krediler için 46.760,00 TL faiz ödediğini, dolayısıyla davacının “KOD”a girmesi nedeniyle müvekkiline verdiği zararın tespiti ile tespit edilen bu zararın varsa davacının alacağından takas ve mahsubu ile davanın reddine ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan deliller doğrultusunda; davalının önceki dönemlere ilişkin KDV iade alamama sebeplerinin davacıdan kaynaklandığına dair dayanak bulunmadığı, davacı şirketin kod’dan çıkmış olması ve bu durumun davacıdan kaynaklanmadığı, bu nedenle 2010 ve 2011 yıllarına ait KDV iadelerinin yapılacağı, bu durum karşısında davalının sadece bankalardan almak zorunda kaldığı krediler için ödediği faiz tutarı olan 58.845,69 TL’nin mahsubunu isteyebileceği, buna göre, davacının alacağının 236.007,65 TL olarak belirlendiği gerekçesiyle davalının icra takibine yönelik itirazlarının kısmen iptaline, takibin 236.007,65 TL üzerinden devamına, bu bedele takip tarihinden itibaren değişen oranda avans faizi uygulanmasına, icra inkar tazminatının koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı her iki taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
A-Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
1- Müvekkili tarafından fatura karşılığı ve sevk irsaliyesi bulunan mallar teslim edildiği halde davalı tarafından borcun ödenmediğini, borcunu ödemekten kaçınmak maksadıyla müvekkil firmanın naylon fatura düzenlediğini, koda girmiş firmalarla iş yaptığını, bu nedenle de kendisinin KDV iadesi alamadığını, zarara uğradığını iddia etmiş ise de müvekkilinin herhangi bir yasa dışı işlemine rastlanılmadığını,
2-Davalının takas ve mahsup için tanınan mehile rağmen dava açmadığını, davalının KDV iade alamama sebebinin müvekkilden kaynaklanmadığını, Gelir İdaresi Başkanlığından gelen cevapta davalının KDV iadesinin yapıldığı belirtildiği halde, tamamen kendi şirketine ait ihtiyaçlarından ötürü kullandığı kredi faizlerinden müvekkilin sorumlu tutularak 58.845,69 TL’nin davalının müvekkile olan borcundan mahkemece mahsup edilmesinin hatalı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kısmi ret kararının kaldırılmasına, reddedilen kısım yönünden de davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
B-Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle;
1-Davacının sahte belge kullanma tespiti nedeniyle KOD’a ve özel esaslara tabi olduğu, ilgili hükümlerin müvekkili şirkete de uygulandığını, bu bağlamda davacı tarafından müvekkiline düzenlenen 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin faturaların KDV mahsup/iade işlemlerinin yapılamadığını, müvekkili şirketin davacıya karşı temerrüde düşmemek için, davacının kendi eylemleri nedeni ile sebebiyet vermesinden dolayı, KDV tutarlarının mahsup yapılmayan kısmı hariç, diğer tüm borcunu ödediğini,
2-Vergi dairelerinden KDV iadelerini alamayan ve mahsuplar yaptıramayan müvekkili şirketin, nakit ödemeler yapmak zorunda kaldığını ve bu ödemeler için de banka kredileri kullandığını, banka kredilerine de faizler ödediğini,
3-2011 yılı 03-04-05. dönemlerine ilişkin mahsup işlemlerinin yapılmasına karşın İlk Derece Mahkemesince, hatalı değerlendirme ve hesaplama ile sanki müvekkili şirkete söz konusu faturaların tamamına ilişkin mahsup/iade işlemleri yapılmışcasına bir karar oluşturulduğunu, davacı tarafından müvekkiline düzenlenen 2010 yılının 07-08-09-12. dönemleri ile 2011 yılının 08-10. dönemlerine ilişkin faturaların gözardı edildiğini, buna göre, müvekkilin hala davacıdan 138.650 TL’lik kısmının (2010 yılının 07-08-09-12. dönemleri ile 2011 yılının 08-10. dönemlerine ilişkin) mahsup iadesinin yapılmadığını, davacının 294.853,54 TL alacağından, 138.650 TL iade/mahsup yapılmayan kısım ile kredi faizi olarak ödenen 58.845,69 TL’nin mahsup edilmesi gerektiğini,
4-İlk derece mahkemesi kararının kendi içerisinde çeliştiğini, zira mahkeme tarafından müvekkilinin KDV ödemelerini alamadığı için nakit ödemeler yaptığını, bu ödemeler için kullandığı kredilere işletilen faizleri ödediğini, yani davacının kusurları nedeniyle zarara uğradığını kabul edilmiş olmasına rağmen, sanki davacı icra takibi başlatmak ve işbu davayı açmakta haklıymış gibi karar verdiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin kabule ilişkin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Dava, faturalara dayalı cari hesap bakiye alacağından kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın İİK.’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir.
Davacı, taraflar arasında süregelen alım satıma dayalı ticari ilişki bulunduğunu, davalıya mal satılıp teslim edildiğini, davalının faturalardan kaynaklı bakiye borcunu ödemediğini iddia etmiş, davalı ise davacının sahte ve yanıltıcı belge kullandığından bahisle vergi dairesince “KOD” listesine alındığını, bu nedenle davacının 2010-2011 yıllarında düzenlediği faturalar yönünden KDV (katma değer vergisi) mahsup/iadelerini alamadığını, mahsup/iade alamadığı KDV tutarı ile nakit ödemeler için bankadan kullanılan krediler nedeniyle ödenen faiz tutarı olmak üzere doğan zarardan davacının sorumlu olduğunu, tespit edilecek bu tutarın davacının alacağından takas mahsup edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Somut olayda, davacı tarafından davalıya 2010 ve 2011 yıllarında mal satımlarına ilişkin olarak toplam KDV dahil 4.077.567,18 TL bedelli faturanın düzenlendiği, bu faturalarda yer alan malların fiziken mevcut ve gerçek olduğu, başka bir ifadeyle faturaların fiktif olmadığı, 4.077.567,18 TL tutarın 3.455.565,41 TL’lik kısmının mal bedeli, 622.001,17 TL’lik kısmının ise katma değer vergisi olduğu, davalının bu dönem için takip tarihine kadar alamadığı katma değer vergisi iadesi toplamının 233.317,00 TL olduğu ihtilafsızdır.
Uyuşmazlık, davalının takip tarihine kadar alamadığı katma değer vergisi iadesi toplamı 233.317,00 TL’yi davacının alacağından mahsup edip edemeyeceği ya da katma değer vergisi iadesi yapılana kadar yedinde tutup tutamayacağı, bunun yanında davacının kusuru nedeniyle zararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı şirketin, haklarında sahte belge düzenleme raporları bulunan ilgili şahıs ve şirketlerden alımları nedeniyle KDV iade işlemleri açısından özel esaslara alındığı, bu nedenle davalı şirkete 2010-2011 döneminde yapılan satımlar yönünden düzenlenen faturalara ait katma değer vergilerinin takip altına tutulduğu ve yargılama sırasında 2011/01-03-04-05 dönemleri için blokenin kaldırılmış olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Katma Değer Vergisi Kanunu uyarınca, her mükellef bir aylık dönem boyunca satışlarından elde ettiği hesaplanan KDV toplam tutarından bir aylık dönem boyunca tüm alımları ve giderleri üzerinden ödediği KDV toplam tutarını mahsup ederek fazlasını devlete ödemekte, eksik kalıyorsa mahsuptan sonra kalan KDV yi sonraki döneme devretmektedir. Alımları ve giderleri ile bunlar üzerinden ödediği KDV’yi de KDV Kanunu’nun 29 uncu maddesi uyarınca VUK kapsamında sıkı kurallara bağlı fatura, perakende satış fişi v.b. belgelere dayandırmak zorundadır. Bu belgeler VUK’.nda belirtilen niteliklere haiz değil ise veya sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı ise bu belgelerde yer alan KDV tutarının indirimi yapılamamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında gerçekleşen alım satım ilişkisi çerçevesinde düzenlenen faturaların tarafların ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, bu faturaların sahteliği ya da fiktif olduğu yönünde vergisel-idari bir işlem sözkonusu olmadığı, davalının idari işleme karşı dava yoluna müracaat etmekte serbest olduğu, davacının haklarında sahte belge düzenleme raporları bulunan ilgili üçüncü şahıs ve şirketlerden alımları nedeniyle KDV iade işlemleri açısından özel esaslara alınmış olduğu gözetildiğinde, davacının ödenmeyen bakiye alacağını talep etmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gibi, davalının zararını yada davacıdan alacaklı olduğunu kanıtlayamadığından takas mahsup talebi de yerinde değildir.
Davacı hakkında vergi dairesince yapılan işlemlerde, davacıya atfedilebilecek bir kusurun varlığı iddia ve ispat edilmemiştir. Bu idari işlem nedeniyle davalının bir zararı oluşmuşsa, bu duruma sahte işlemlerle sebebiyet veren üçüncü şahıslara ve idarenin kusuru varsa idare aleyhine yasal yollara başvurulması her zaman mümkündür. Somut olayda, davalının uğradığını iddia ettiği zararın oluşmasında davacıya atfı kabil bir kusurun varlığı kanıtlanmadığından, ilk derece mahkemesinin takas ve mahsup kararı isabetli olmamıştır.
Bu açıklamalar ışığında davalı vekilinin istinaf sebeplerinin HMK.’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Bakiye 16.110,98 TL nispi istinaf harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
4-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
B-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
HMK.’nın 353/1.b.2.maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, işin esası hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine, bu doğrultuda;
1-Davanın KABULÜNE, davalı borçlunun İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı takibine yönelik itirazlarının İİK.’nun 67.maddesi uyarıncı iptali ile takibin 294.853,34 TL asıl alacak üzerinden devamına bu bedele takip tarihinden itibaren değişen oranda avans faizi uygulanmasına,
2-İcra inkar tazminatı yönünden davacının istinafı bulunmadığından ve bu husus usulü kazanılmış hak teşkil ettiğinden, davacının icra inkar tazminatı isteminin reddine,
3-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 20.141,40 TL karar harcından peşin alınan 4.374,60 TL’nin mahsubu ile bakiye 15.766,80 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Davacının yaptığı 4.587,85-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 23.641,18 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-a) Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin Hazineye gelir kaydına,
b)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin istinaf harcının talep halinde kendisine iadesine,
c)Davacı tarafından istinaf aşamasında sarfedilen davetiye ve dosya gönderme gideri 62,30 TL ile 98,10 TL istinaf yoluna başvuru harcı olmak üzere toplam 160,40 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından taraflara tebliğine,
9-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK.’nun 353/1.b.1-2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27/09/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.