Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/350 E. 2018/1378 K. 23.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/350
KARAR NO : 2018/1378
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/07/2017
NUMARASI : 2015/1038 2017/647
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonucunda davanın reddine dair verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 01.07.2007 (tahrif edilmiş) düzenleme tarihli, 24.08.2007 vade tarihli, 2.530,00 TL meblağlı, lehtarı …, keşidecisi …, kefili … olan belge kambiyo senedi olarak kabul edilerek, takip alacaklısı/davalı … Tuncer tarafından takip borçlusu/davacı … aleyhine 02.09.2008 tarihinde Pendik…. İcra Müdürlüğünün (aktarılan dosya olarak İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğünün) … Esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başlandığını, takip borçlusu/müvekkili …’e 02.11.2008 tarihinde örnek 10 ödeme emrinin 7201 sayılı Yasa’nın 21/2. maddesinin unsurlarını ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 19.09.2013 Tarihli, 2013/21372 – E. 2013/29142 K. sayılı kararında belirtilen kriterleri taşımaksızın tebliğ edildiğini, 01.07.2007 düzenleme tarihli 24.08.2007 vade tarihli 2.530,00 TL meblağlı lehtarı …, keşidecisi …, kefili …olarak görülen senedin, dava konusu evrakın düzenlendiği tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ”bono veya emre muharrer senet” başlıklı ikinci kısmında ”unsurlar” başlıklı 688. Maddesindeki düzenlemeye göre, bononun zorunlu unsuru olarak kanunla tasrih edilmiş ve bu kanun maddesinde belirtilen zorunlu unsurların eksikliğinden dolayı kambiyo senedi vasfını haiz olmadığını, müvekkilinin senedin üstünde bulunan kendi adını ve kendisine ait adresini yazdığı, düzenleme tarihini, vade tarihini ve lehtarı yazmadığını, bu sebeple senedin geçersiz olduğunu, ayrıca, mevcut evrakta görülen düzenleme tarihinin müvekkili tarafından yazılmadığını, senet üzerine sonradan yazılmış oluğunu, hatta o yazılmış halinin dahi tahrif edilmiş olduğunun çıplak gözle anlaşılabildiğini, düzenleme tarihini keşideciden başkası tarafından evrak üzerine işlendiğini, kambiyo senedi olarak atfedilen evrak üzerinde yapılacak değişikliklerin yanına değişikliği yapanın (yani kambiyo evrakı olduğundan keşidecinin) paraf atması gerekirken müvekkili tarafından düzenleme tarihi yazılmadığından, zorunlu unsurlardan olan tanzim tarihinin sonradan yazılmasında yazanın ismi ve parafının, sonradan yapılmış olan tahrifatta ve değişikliklerde de paraf ve isim kullanılmadığının, keşideci olarak müvekkilinin evrakı lehtara vermeden önce tamamlamadığı, evrakın bu sebeple kambiyo senedi niteliğinı taşımadığını, tanzim tarihinin başkası tarafından yazıldığını ve yazılmasından sonra da tahrif edilmiş olduğunu, vade tarihini taşımayan veya tahrif edilmiş vade tarihini taşıyan belgenin kambiyo evrakı olarak kabulü mümkün olmadığından, kambiyo takibinin başlatılabilmesi veya devam edilebilmesinin hukuken mümkün olmadığını, kambiyo senedinin lehdar ya da bir başkası tarafından doldurulmasına muvafakat ettiğine ilişkin bir yazılı belge de olmadığı dikkate alındığında, davacının kambiyo senedinden sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini, ancak adi bir belgeden sorumluluğundan sözedileceğini, keşideci müvekkili tarafından yazılmadığı açıkca belli olan ve bilirkişi marifetiyle de belirlenebilecek olan lehtar isminin daha sonra keşideciden başkası tarafından yazıldığını, bu durum bononun zorunlu şekil şartlarından olan lehtarın isminin keşideci tarafından değil de karşı tarafa verildikten sonra bir başkası tarafından yazıldığını ve bu sebeple söz konusu belgenin kambiyo senedi ihtiva etmediğini ortaya koyduğunu, zira, takip dosyasında da lehdarın lehdar veya üçüncü kişilerce doldurulabileceğine ilişkin yazılı bir belge bulunmadığını, davalı … ile müvekkil … arasında bir kombiyo senedini tanzimini gerektiren bir borç ilişkisinin de olmadığını, bu konuda İstanbul Anadolu 3 Asliye Ceza Mahkemesi (Pendik 1. Asliye Ceza Mahkemesi) 2010/221 E. sayısıyla açılan ve dava konusu evrakın da konu olduğu ceza davasının 4 numaralı celsesinde davacının aynı hususları tekrarladığını, anılan ceza dosyasındaki beyan, savunma ve delillerin iş bu davadaki iddiaları desteklediğini, davalının yaptığı hacizler nedeniyle davacıya ağır zararlar verdiğini, bu zararın yedi yıl müddetle devam ettiği dikkate alınarak İİK’nın 72. maddesi kapsamında takip alacağının %100’ü nispetinde (%20’sinden aşağı olmamak üzere) kötüniyet tazminatı talep etmek, haksız takip tarihi itibarıyla kötüniyet tazminatına karşılıklılık ve hakkaniyet gereği davalının icra takibi sırasında takipten sonra işletilmesini talep ettiği faiz cinsi, oranı yani “%29” üzerinden faiz işletilmesini, fazlaya ilişkin hak ve taleplerimiz ile mahkemece uğranılan zararlara ilişkin elde edilecek bilirkişi raporunda belirlenecek miktarlara ilişkin taleplerimiz saklı ve baki kalmak kaydıyla; şimdilik 2.530,-TL maddi tazminat ile şimdilik 10.000,-TL manevi tazminat’a hükmedilmesi ve dava tarihi itibarıyla hükmedilecek maddi ve manevi tazminata karşılıklılık ve hakkaniyet gereği davalının icra takibi sırasında takipten sonra işletilmesini talep ettiği faiz cinsi, oranı yani “%29” üzerinden faiz işletilmesine karar verilmesini, İstanbul Anadolu .. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takibinin iptali ile davacı taşınmazları üzerine tatbik edilen hacizlerin fekkine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili savunmasında özetle; davacı tarafın imzasını kabul ettiğini, ancak kambiyo senedi vasfına itiraz ettiği bir belge nedeniyle menfi tespit davası açmış olup aslında borçlunun, her ne kadar davasını menfi tespit olarak da açmış ise de senedin kambiyo vasfına itiraz ettiği için bu durumda davanı görüleceği yerin icra mahkemesi olduğunu, davacı taraf senedin kambiyo vasfını yönelik itirazlarını beş gün içinde icra mahkemesinde dava açarak öne sürmesi gerekirken bunu yapmadığını, dolayısıyla açılan bu davanın süre yününden reddini talep ettiklerini, davacı borçlu tarafın sadece faize itiraz ettiğini, asıl alacağa ve takip dayanağı bonoya karşı herhangi bir itirazda bulunmadığını, dolayısıyla borcu ve alacağın dayanağı belgeyi kabul ettiğini, davacının sadece soyut bir tahrifat iddiasında bulunduğunu, davacı taraf düzenleme tarihinin aradaki anlaşmaya aykırı olarak sonradan doldurulduğu iddiasında ise bu iddiasını, usul kuralları gereği ve bu konudaki Yargıtay içtihadına göre yazılı belge ile kanıtlayamadığını, yine davacı taraf tahrifat iddiası ile ilgili kastettiği var olan düzenleme tarihi üzerine başka bir tarih yazıldığı iddiasına açıklık getiremediğini, buradaki esas düzenleme tarihinin ne olduğu ve sonradan nasıl ve ne şekilde değiştirildiğini açıklayamadığını, yine dava dilekçesinde davacı tarafın maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmasının da hiçbir maddi ve hukuki dayanağı olmadığını, yine davacı tarafın dava konusu ile ilgisiz bir takım iddialarda bulunurken ve yine alakasız vakıalardan bahsederken Pendik 1 .Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/221 Esas sayılı dosyasından söz ettiğini, bahsi geçtiği için açıklamak gerekirse, bu davanın da dava konumuz ile bir ilgisi bulunmadığını, bu davanın dava konusunun senet ile ilgili açılmış bir dava olmayıp taraflarının dahi aynı olmadığını, yine o davada bahsi geçen beyanların da dava konumuz ile bir ilgisi bulunmadığını, zaten davacı tarafın davasını, tahrifat iddiasına dayandırmış olup, açılan davanın konusunun da bedelsizlik nedeniyle menfi tespit davası değil, kambiyo senedinde tahrifat nedeniyle menfi tespit davası olduğunu belirterek, davanın reddine, haksız açılan bu dava nedeniyle %20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ
İlk derece mahkemesi, istinafa konu kararında; dava konusu 01/07/2007 düzenleme, 24/08/2007 ödeme tarihli, 2.530,00 YTL bedelli senette düzenleme tarihinin yüzler hanesinin birler basamağındaki (1) rakamı hariç diğer tüm rakamlarının üzerinden gidildiği ancak, dava konusu bono üzerinde yapılan işlemin, tanzim eden/davacı tarafından paraf edilmediği, takibin başlatıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga HUMK’un 298. maddesine göre senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkâr halinde yok hükmünde olduğu, bu nedenle senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onaylanması gerektiği, böyle bir onayın bulunmadığı, takibin haksız olup davacının maddi zararını kanıtlayamadığı, davacının manevi zararının oluştuğu gerekçeleriyle, davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasına konu edilen 01/07/2007 düzenleme tarihli 24/07/2007 vade tarihli 2.530,00 TL bedelli bonodan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, İİK’nınn 72/5. maddesi uyarınca %20 kötüniyet tazminatı tutarı 506,00 TL’nin davalı/ alacaklıdan tahsili ile davacı/ borçluya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine, İstanbul Anadolu ..İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyası üzerinden tatbik edilen hacizlerin fekki koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesinin İcra Müdürlüğünce yapılması gerektiğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, davacı tarafından davalı aleyhine açılan maddi tazminat davasının reddine, davacı tarafından davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile5.000,00 TL manevi tazminatın 27/10/2015 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı her iki taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunulmuşlardır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;
Davacı tarafın, “takip konusu senedin düzenleme tarihinde tahrifat yapıldığını, yani senedin düzenleme tarihi başka bir tarih iken sonradan başka bir tarih yazılarak senedin düzenleme tarihinin değiştirildiğini ileri sürerek, takip konusu senet nedeniyle borçlu bulunmadıklarının tespitini talep ettiğini, davacı tarafın senet üzerindeki düzenleme tarihinin sonradan değiştirildiğine dair hiçbir yazılı delil sunmadığını, dosya içinde mevcut adli tıp raporunun sonuç kısmında, inceleme konusu senette düzenleme tarihinin yüzler hanesinin birler basamağındaki 1 rakamı hariç, diğer tüm rakamların üzerinden gidilmiş olduğu hususlarının tespit edildiğinin bildirildiği, rakamların üzerinden gidildiğinin belirlemesinin bir tahrifat tespiti olmadığını, senet üzerinde tahrifat olduğunu göstermediğini, rakamların üzerinden gidilmesinin, tarihin daha da koyu olarak belirginleştirilmesi için de yapılmış olabileceğini, davacı tarafın bu durumda gerçek olduğu iddia edilen düzenleme tarihi ile ilgili senet üzerindeki düzenleme tarihin sonradan değiştirildiğine dair ( senedin düzenleme tarihin esasında bir başka tarih olduğuna dair ) yazılı bir belge ibraz etmesi gerektiğini,
Böylece, senedin tanzim tarihini ve bedel unsurunu taşımayan bir senet olduğundan söz etmenin mümkün olmadığını, bir bononun diğer zorunlu unsurlar yanında bu iki unsuru her halükarda içermesi gerektiğini, aksi takdirde, ortada bir bono değil, adi senet söz konusu olduğunu, ne var ki, baskın görüş ve uygulamaya göre, tanzim tarihinin bulunması koşulunun, senetteki tanzim tarihinin mutlaka gerçeğe uygun olması gerektiği anlamında olmadığını, senette belirli bir tanzim tarihinin bulunması, zorunlu koşulun varlığının kabulü için yeterli olduğunu, mevcut tanzim tarihinin mutlaka gerçek tanzim tarihiyle örtüşmesi gerekmediğini, poliçe metninde tahrifatı düzenleyen ve açık atıf hükmü ( TTK m. 690 ) nedeniyle bonolara da aynen uygulanması gereken TTK’nın 660. maddesine göre, bir poliçe metninin tahrif edildiği hallerde, tahrifattan sonra poliçe üzerine imza koymuş olanların tahrif edilmiş metin gereğince; tahrifattan önce imza koyanların ise, eski metne göre sorumlu olacaklarını, yasanın bu hükmünün, öğretide “imzaların bağımsızlığı” olarak adlandırılan ilkenin gereği ve sonucu olduğunu, “metin” kavramının, diğer unsurlar yanında tanzim tarihi ve bedel unsurlarını da içerdiğini, yine, “tahrifat” kavramıyla da sahtelik şeklinde gerçekleştirilen değişiklikten söz edildiğinin açık olduğunu,
Buna göre, bir bonodaki tanzim tarihi ve bedelin, tüm ilgililerin katılımı olmaksızın sonradan tek taraflı olarak değiştirilmesi (tahrif edilmesi), tahrifattan önce bono üzerine imza koyanların tahrif edilmiş şekle göre sorumluluğunu doğurmayacağını, bunların, önceki metin ne ise ancak o çerçevede sorumluluk altında olacağını, senedin tahrifat ile büründüğü yeni halin, o senedin tahrifattan önce imza etmiş olanlar bakımından yok hükmünde kabul edileceğini, hamilin iyiniyetli olup olmamasının da bu sonucu etkilemediğini, dolayısıyla, senet metninde bir tahrifat yapılıp yapılmadığının, yapılmış ise bunun tarihi ve kim tarafından yapıldığının, o senet nedeniyle yasal sorumluluk altında bulunanların sorumluluklarının hangi çerçevede olacağının (önceki metne göre mi, yoksa tahrifattan sonraki hale göre mi sorumlu tutulacaklarının) belirlenmesinde temel etken durumda olduğunun mahkemece yapılması gereken işin; öncelikle, takip dayanağı senedin imzalı ve boş olarak hukuka aykırı yollarla elde edildiğine ilişkin davacı iddiasının her türlü delille kanıtlanabileceği benimsenmek suretiyle, davacının bu yönde bildirdiği tüm delillerin ve varsa davalının aynı yöne ilişkin karşı delillerinin eksiksiz olarak toplanması, toplanacak bu delillerin, takip konusu senedin davalı tarafından hukuka aykırı bir yolla ele geçirildiğini kesin olarak ortaya koyması halinde, davacı borçlunun bu senetten dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağının kabulü, aksi takdirde ise konusunda uzmanlığı bulunan kişilerden oluşturulmuş bir bilirkişi kurulundan, davacının senetteki tanzim tarihi ve bedele ilişkin tüm tahrifat iddialarını bir bütünlük içerisinde değerlendiren, denetime elverişli rapor alınması ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi olduğunu, karalamanın tahrifat sayılmayacağını ve her tahrifatın da çek veya senedin iptaline yol açmayacağını,
Dava konusu olayda davacı tarafın iddia etiği tahrifat iddiası gerçeği yansıtmadığı gibi, yani senet üzerinde düzenleme tarihi değiştirilmediği gibi, öne sürülen iddiaların senedin kambiyo vasfını etkileyecek, takibin iptalini gerektirecek bir husus da olmadığını,
İlk derece mahkemesinin, manevi tazminat talebinin kabulüne ilişkin kararın hukuka aykırı olduğunu, hükmedilen miktarın da fahiş olduğunu,
Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa kabul kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına davanın tümünün reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili, katılma yoluyla verdiği istinaf başvuru dilekçesinde;
İlk derece mahkemesi kararının davalı tarafından istinaf edildiğini, mahkeme tarafından, dosyanın istinafa gidiş-dönüş ve tebliğ giderlerinin eklenmediği, eksik yatırıldığı ve eksikliklerin giderilmesi için davalıya muhtıra yazılmış, muhtıranın tebliğ tarihinden itibaren HMK’nın 344. maddesine göre bir haftalık kesin süre içinde dosyaya yatırılması, aksi halde davalının temyiz isteminden vazgeçmiş sayılacağının belirtildiğini, muhtıranın 24.10.2017 tarihinde davalıya tebliğ edildiğini, davalı tarafın muhtırada belirtilen yükümlülükleri bir haftalık kesin süre geçtikten sonra, 09.11.2017 tarihinde yerine getirdiğini, bu nedenlerle, HMK’nın 344 ve 346.maddeleri uyarınca davalının istinaf talebinin reddi gerektiğini,
Kambiyo senedinin zorunlu unsurlarından olan düzenleme tarihi, vade tarihi ve lehdarı senet düzenlenirken yazılmadığından dava konusu senedin geçersiz olduğunu, senede düzenlenme tarihi eklenmeden senedin elden çıktığını, senette düzenlenme tarihinin olmadığını belirtmelerine rağmen davalı tarafın, senette tahriften önceki düzenlenme tarihine dair yazılı delil sunulmadığını iddia etmesinin hukuka uygun olmadığını, senedin bu haliyle kambiyo senedi niteliğini haiz olmadığını,
Kambiyo senedinin lehtara verilmesinden sonra ve keşideci iradesi dışında senet metninde yapılan değişikliklere tahrifat denildiğini, senedin lehtara verildiği anda gerekli unsurları ihtiva etmemesi halinde 6102 Sayılı TTK m.776 gereği senedin geçersiz olduğunu, senedin tesliminden sonra, kısmen hasara uğratılması (yırtılması,silinmesi,çizilip karalanması vs) suretiyle esaslı unsurlarından birisini kaybetmesi halinde de senedin geçersiz olduğunu,
Kambiyo senedi üzerinde yapılacak değişikliklerin yanına değişikliği yapan kişinin (keşidecinin) paraf etmesi gerekirken, müvekkili tarafından söz konusu senette sonradan yapılmış olan tahrifata ve değişikliklere bir paraf atılmadığını, HMK’nın “Senette Çıkıntı, Kazıntı Ve Silinti ” başlıklı 207. maddesine göre;” Senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkâr hâlinde göz önünde tutulmaz. Bu tür çıkıntı, kazıntı veya silinti mahkemece senedin geçerliliğine ve anlamına etkili olacak nitelikte görülürse, senet kısmen veya tamamen hükümsüz sayılabilir” hükmü nedeniyle kambiyo senedi vasfı taşımadığını, ilk derece mahkemesinin bu gerekçeyle, hukuka uygun olarak menfi tespit kararı verdiğini,
Bilirkişi raporundaki “rakam değişikliğinin tahrifat amaçlı olmayıp düzeltme amacıyla yapıldığı” ifadesinin mahkemeyi bağlamadığını, senet üzerinde yapılan değişikliklere keşidecinin onay vermemesi, değişiklikler için keşidecinin paraf veya imza atmamış olması ve keşidecinin değişikliğe itirazının olması halinde senedin kambiyo niteliğini kaybedeceğini,
İlk derece mahkemesince müvekkili lehine manevi tazminata hükmedilmesinin hukuk ve usule uygun olmakla, davanın kısmen kabul edilek 5.000 TL’ye hükmedilmesinin, ancak 5000 TL’lik kısmın reddedilmesinin hukuka uygun olmadığını, müvekkilinin uzun süre icra tehdidi altında kaldığını ve buna karşı yasal yollara başvurmak zorunda kaldığını, neticesinde mağdur olduğunu, sürecin uzunluğu dikkate alındığında, müvekkili üzerindeki yıpratıcılığının ve mağduriyetini bir nebze olsun azaltılması ve giderilmesi için hakkaniyet gereği 10.000 TL’lik manevi tazminatın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, bu yönüyle kararı katılma yoluyla istinaf ettiklerini,
Yine, müvekkili tarafından davalı aleyhine açılan maddi tazminat davası da reddedildiğini, yerel mahkemenin maddi tazminat yönünden vermiş olduğu kararın hukuka ve usule aykırı olduğunu, davalı tarafından başlatılan takibin önlenmesi için ve icra tehdidinin ortadan kaldırılması için müvekkili tarafça masraf yapıldığını ve maddi zarar oluştuğunu, maddi tazminatın reddine yönelik verilen kararı katılma yoluyla istinaf ettiklerini belirterek,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, müvekkilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin ret kararlarının kaldırılarak maddi ve manevi tazminat taleplerinin tümünün kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava hukuki niteliği itibariyle, senet üzerinde tahrifat yapıldığı, senet nedeniyle borçlu olunmadığı iddiasına dayalı olarak, İİK’nın 72. maddesi uyarınca, icra takibinden sonra açılmış bir menfi tespit davasıdır.
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı her iki taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İstinaf başvurularının yasal süresi içinde olduğu tespit edilerek işin esası incelenmiştir.
İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Öncelikle davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin incelenmesinde;
İlk derece mahkemesi, bononun tanzim tarihinde tahrifat yapıldığı, davacını parafının bulunmadığı, bu nedenle bononun şekli unsurlarının bulunmadığı gerekçesiyle davacının menfi tespit talebinin ve buna bağlı olarak da manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Somut olayda, dava konusu senedin takibe konulduğu sırada, eTK’nın 688. maddesinde (yeni TTK’nın 776. maddesinde) öngörülen tüm zorunlu unsurları taşıdığı da dosya içeriği ile sabittir.
Davacı, bononun davalıya verildiği sırada unsurlarının boş olduğunu ve bu unsurların davalı tarafından sonradan anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. HMK’nın 201. (HUMK’un 290.) madesi uyarınca, senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak her türlü iddianın yazılı delille kanıtlanması gerekir. Bu anlamda, davacının bu iddialarını yazılı belgeyle kanıtlaması zorunludur.
Dava konusu senedin keşideci tarafından imzalanıp bir kısım yerleri boş bırakılarak davalı alacaklıya verildiği ve keşide tarihinde zorunlu unsurlarının bulunmadığı iddia edilmiş ise de davacı, senedi boş olarak verdiğini kanıtlayan bir yazılı belge sunmadığı gibi, boş bırakılan yerlerin sonradan anlaşmaya aykırı şekilde doldurulduğu yolundaki iddianın davacı tarafından yazılı delille kanıtlanmamış olması karşısında, davacının menfi tespit talebinin reddi gerekir.
Davacı, senedin tanzim tarihinde tahrifat bulunduğunu, bu nedenle senedin geçersiz olduğunu iddia etmektedir. İlk derece mahkemesince tahrifat iddiası konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınmıştır. Raporda, “İnceleme konusu senette düzenleme tarihinin yüzler hanesinin birler basamağındaki 1′ rakamı hariç diğer tüm rakamların üzerinden gidilmiş olduğu” tespiti yapılmıştır. Dikkat edilirse, senet üzerinde mevcut rakamlarda bir tahrifat, değişiklik, kazıntı vs. yapıldığına dair bir tespit bulunmamaktadır. Sadece, mevcut rakamların üzerinden gidildiği tespiti yapılmıştır. Bu durumda, senet üzerinde her hangi bir tahrifatın yapılmadığı kanaatine varılmaktadır. Rakamların üzerinden gidilmesi tahrifat olarak kabul edilemez. Davacı vekilinin menfi tespit talebi bu nedenle de yerinde değildir.
İlk derece mahkemesince, davacının menfi tespit talebinin ve buna bağlı maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Bu nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın tümünün reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde değildir.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1-2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılmış olan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı vekilince yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
B)Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden; HMK.’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, işin esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;
1-Davanın REDDİNE,
2-Teminat yatırılmadığından ve tedbir infaz edilmediğinden, İİK 72/4.uyarınca davalının icra inkar tazminatı talebinin reddine ,
3-Alınması gerekli 35,90 TL harcın, peşin ve ıslah suretiyle yatırılan harç olmak üzere toplam 367,79 TL harçtan mahsubu ile artan 331,89 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
4- İlk derece mahkemesindeki yargılama giderleri yönünden;
a)Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
b)Davalı tarafından ilk derece mahkemesi aşamasında sarfedilen yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
c)Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden maddi tazminat ve menfi tespit talebi yönünden yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A….T.’ne göre belirlenen 2.180,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
ç)Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A….T.’ne göre belirlenen 2.180,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
d) Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
5- İstinaf yargılaması yönünden;
a) Davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 85,70 TL’nin Hazineye gelir kaydına,
b)İstinaf kanun yoluna başvuran davalı vekili tarafından yatırılan 128,59 TL peşin istinaf harcının talep halinde davalılar vekiline iadesine,
c)Davalılar vekili tarafından istinaf aşamasında sarfedilen davetiye ve dosya gönderme gideri 36,10 TL ile 85,70 TL istinaf başvuru harcı olmak üzere toplam 121,80 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
7-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.2. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/11/2018 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU :HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.