Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/347 E. 2018/1395 K. 23.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/347
KARAR NO : 2018/1395
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANINMAHKEMESİ :
MAHKEMESİ: İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2014/1376 Esas – 2017/763 Karar
TARİH : 02/11/2017
DAVA : Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 01.06.2010 tarihli kurumsal satış sözleşmesi imzalandığını, davalının sözleşmeyi 06.09.2013 tarihli ihtarname ile feshettiğini, bu feshin hukuka aykırı olduğunu, zira davalının 01.06.2010 tarihli olan ve belirsiz süreli hale gelen acentelik sözleşmesini herhangi bir haklı neden göstermeksizin ve üç aylık feshi ihbar süresine riayet etmeksizin ‘görülen lüzum üzerine’ feshettiğini, hukuka aykırı bu fesih nedeniyle davalının, müvekkilinin zararlarını tazminle yükümlü olduğunu, davalının fesih ihtarnamesinde dayandığı yedi gün önceden noter kanalı ile ihbarda bulunmak koşulu ile davalının bu sözleşmeyi her zaman tazminat ödemeden sona erdirebileceğine ilişkin sözleşmenin 29/C maddesinin TTK’nın acentelik sözleşmesi ile ilgili hükümlere aykırı olduğunu, yine TMK’nın 2. maddesi ve TBK’nın genel işlem koşullarını düzenleyen maddeleri gereğince sözleşmenin haklı bir sebep göstermeksizin yedi gün içinde feshedilmesinin hukuka uygun olmadığını, 29/C madde hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olduğunu ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak müvekkilinin aleyhine, onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte bir hüküm olduğunu ve bu hükme dayanarak yapılan feshin geçersiz olduğunu, müvekkili tarafından çekilen 30.09.2013 tarihli cevabi ihtarnamede, uğranılan her türlü zararın tazmininin talep edileceğinin ihtar edildiğini, haksız fesih yüzünden müvekkilinin iş yerinde istihdam ettiği personelini işten çıkarmak zorunda kaldığını ve ihbar ve kıdem tazminatı olarak 16.410 TL ödemek zorunda kaldığını, bu miktarın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile tahsilini talep ettiklerini, ayrıca davalının çeşitli isimler altında fatura kestiğini ve her ay müvekkilinin hakedişlerinden bu cezaları mahsup ettiğini, davalının defterlerini inceleyememeleri nedeniyle tarafların cari hesapları arasındaki farkların tam olarak bilinmediğini, bu nedenle belirsiz alacak davası açtıklarını belirterek şimdilik 3.590-TL cari hesap alacağının tahsilini talep ettiklerini beyan ederek, sonuçta, 16.410 TL tazminatın ve 3.590 TL cari hesap alacağının temerrüt faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili, bilirkişi raporları alındıktan sonra verdiği 07.06.2017 tarihli dilekçesiyle dava dilekçesinde 3500 TL olarak istedikleri cari hesap alacağını 260.000 TL’ye çıkarmış ve harcını ikmal etmiştir.
Davalı vekili savunmasında özetle; belirsiz alacak davasının şartlarının bulunmadığını, taraflar arasında 01.06.2010 tarihinde bir yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, müvekkili tarafından noterden gönderilen 05.06.2013 tarihli ihtarnamede davacının sözleşmeye aykırı tutumu nedeniyle son kez uyarıldığını, usule aykırı işlemler nedeniyle sorumluluğun davacıda olacağının bildirilerek davacının hukuka aykırı eylemlerini sona erdirmesinin talep edildiğini, bu işlem ve eylemlerin tekrarı halinde sözleşmenin derhal müvekkili tarafından haklı nedenle ve derhal fesh edileceğinin bildirildiğini, bayilik sözleşmesinin haklı olarak feshedildiğini, davacının sahtecilik işlemleri yaptığını, bu işlemlerin abonelik sözleşmesini akdeden kişinin TC kimlik numarası ile nüfus cüzdan bilgilerinin uyuşmaması, işlemler sırasında sahte kimlik kullanılması, imzanın taklit olması gibi işlemler olduğunu ve açıkça hukuka aykırı bulunduğunu, bu işlemlerin bir taraftan müvekkilini diğer taraftan da abone olan tüketicilerin mağduriyetine yol açtığını ve müvekkilinin ticari itibarı ile marka algısına zarar verdiğini, davacının 2012 ve 2013 yıllarında yapmış olduğu işlemler nedeniyle almış olduğu sahtecilik cezaları toplamının 80.654,61-TL olduğunu, davacının 2012 yılında 323 adet, 2013 yılında 28 adet sahtecilik işlemi gerçekleştirdiğini, hatalı bilgi, hatalı işlem vb. kriterlerle sayısız müşteri şikayetine sebep olduğunu, özellikle 2013 yılı Haziran ve Ağustos aylarında abonelerden herhangi bir evrak almadan işlem güvenliğini tehdit eder şekilde işlemler yürüttüğünü ve abonelik işlemleri için kimlik fotokopisini veren bir abonenin imzasını taklit ederek 18 adet sahte abonelik sözleşmesi düzenlediğini, gerek yasaya gerekse sözleşmeye açıkça aykırı olan suç niteliğindeki eylemlerine devam ettiğinden davacının sözleşmesinin feshedilmesi zaruretinin hasıl olduğunu, davacının ayrıca hedeflerini hiçbir ay tutunamadığını, sözleşmenin feshinin TTK ve TBK hükümlerine uygun olduğunu, müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği için üç ay önceden bildirimde bulunma zorunluluğunun bulunmadığını, davacının işletmesinin olağan maliyetlerini de zarar olarak istediğini, müvekkilinin yaptığı destek ödemeleri nazara alındığında davacının hiçbir zararının bulunmadığını, hiç kimsenin hukuka aykırı işlem ve eylemine dayalı olarak hak kazanamayacağını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 02/11/2017 tarihli, 2014/1376 Esas 2017/763 sayılı ara kararında özetle; davacının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle davalının sözleşmeyi feshetmekte haklı olduğu, davacının tazminat talebinin yerinde olmadığı, cari hesap alacağını talep edebileceği, cari hesapta yer alan ceza kesintilerinin incelenmesi gerektiği, davalının davacıya kestiği cezalar incelendiğinde, yapılan ceza kesintilerinin sözleşmesel dayanağının bulunmadığı, davalının bu kesintileri yapamayacağı, dava tarihi olan 04.03.2014 tarihi itibariyle davacının davalı …’dan 259.821,63-TL cari hesap alacağının bulunduğu, gerekçesiyle, sonuçta davanın kısmen kabulü ile bu cari hesap alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
İlk derece mahkemesinin taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin haklı olduğu kararına katılmadıklarını, kararda davalı şirketin davacıya karşı Beyoğlu … Noterliği’nin 29.05.2013 tarihli ve…yevmiye numaralı ihtarnamesiyle, davacının üzerine düşen yükümlülüklere riayet etmediği, faaliyetlerini sözleşme ve yasaya aykırı olarak sürdürdüğü, ürün ve hizmetlere ilişkin işlemler ve abonelik işlemlerinde müşteri şikayetlerine sebebiyet verecek şekilde hatalı işlemler gerçekleştirdiği, bu tutumları ile sözleşmeye açıkça aykırılıkta bulunduğu ihtar edildiğini ve akabinde 06.09.2013 tarihinde Beyoğlu .. Noterliği’nin … yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğini ve müvekkilinin bu ihtarnamelere cevap vermemesinden dolayı feshin haklı olduğuna karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca, söz konusu ihtarnamelerde müvekkilinin yaptığı iddia edilen sözleşmeye aykırılıklar ile ilgili olarak hiçbir somut verinin ne müvekkiline ne de ilk derece mahkemesine sunulduğunu, davalının genel geçer sebeplerle, somut verilere dayanmayan soyut iddialarla Ticaret Kanunun’da bahsedilen basiretli bir tacir gibi davranmadığını,
Davalı …’nın müvekkilinin usulsüz işlem yaptığını ispatlayamadığını, zira davalının belirtiği ceza dosyalarında müvekkilinin beraat ettiğini, bazı dosyalarda ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, kaldı ki davalının da davacının bu dosyalardan ceza aldığını ispat edemediğini, ilk derece mahkemesinin tüm bunları gözardı ederek sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğine ilişkin tespitinin açıkça hukuka aykırı olduğunu,
Davalı tarafından kesilen cezaların sözleşmede herhangi bir dayanağı olmadığı hususundaki tespitinin yerinde olduğunu, ancak alacaklarının ticari defterlerle sınırlı tutulması yönündeki tespiti kabul etmediklerini, davalı … tarafından davacı müvekkiline kesilen 577.546,21 TL tutarındaki cezaların sözleşmede herhangi bir dayanağı olmadığının tespit edildiğini fakat davacnın defterlerinde görünen alacağın 259.821,63 TL olmasından bahisle, davalı …’dan olan alacağın bu miktarla sınırlı olması gerektiğinin rapor edildiğini, bu miktarın kendi defterleriyle sınırlı tutulması kararına katılmadıklarını, alacağın varlığının karşı tarafın sunduğu defterlerle de belirlenebileceğini, bu nedenle davalı …’dan alacaklarının davalı defterlerinde görülen 577.546,21 TL olması gerektiğini,
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, bu hatalı rapora dayalı olarak verilen kararın hukuken kabulünün mümkün olmadığını, bilirkişi raporunda müvekkili şirketin özellikle 29.05.2013 tarihli noter ihtarnamesinde davacıya sözleşmeye aykırılıkları gidermesi için son bir fırsat tanıdığını, aksi halde sözleşmeyi fesih edeceğini ihtar ettiğini ve bu ihtarnamenin sözleşmenin 123. maddesine dayandığını ve haklı olduğunu,
Bilirkişi raporunda davacının bu ihtarnameye herhangi bir itirazda bulunmadığını, müvekkil şirket tarafından kesilen cezaların çokluğu ve yüksekliği nazara alındığında, davacının bu cezaların uygulanmasına esas olacak şekilde aradaki sözleşmeye aykırı davrandığının anlaşıldığı, müvekkili şirketin anılan ihtarnameden yaklaşık üç ay sonra sözleşmeyi doğrudan doğruya feshettiğini, bu feshin TBK hükümlerine uygun haklı bir fesih olduğunu, davacının ceza uygulamasını gerektirir sözleşmeye aykırı davranışlarda bulunduğunu ve kendisine yapılan ihtara rağmen bu tutumuna son vermediğini, bu durumda müvekkili şirketin sözleşmeyi feshinin haklı olduğunu, bu nedenle davacının zararlarını tazmin talebinin dayanağı bulunmadığı şeklinde tespitler yapıldığını, müvekkili şirketin kestiği cezalara ilişkin olarak ise; davacının sözleşmeye aykırı davranışı halinde müvekkili şirketin sözleşmeyi sona erdirebileceğini ve 29/C maddedeki (15.000 USD) cezai şartı isteyebileceğini, buna rağmen davacının cari hesapta alacaklı çıkarılmasının haksız olduğunu,
Sözleşmenin eki niteliğinde olan duyuru ve ceza prosedürlerinde uygulanacak ceza tutarları ve sözleşmeye aykırılık halinde hangi işleme hangi cezanın uygulanacağı hüküm altına alındığını, gerekçeli kararın aksine cezaların dayanağı olduğu dosya kapsamından anlaşıldığını, kaldı ki, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği sonucuna varan ilk derece mahkemesi ve bilirkişi raporunun gerekçesinin, davacı şirkete müvekkili şirket tarafından kesilen cezaların haksız bulunmasının çelişkili olduğunu,
Sözleşmede yer alan delil anlaşması gereğince, davacı tarafın ticari defterlerine itibar edilemeyeceğini ve açılış-kapanış onayları bulunmayan ticari defterlerin sahibi aleyhine delil teşkil edeceği açık iken, müvekkili şirket aleyhine hüküm tesis edilmesinin usule, yasaya ve Yargıtay içtihatlarına aykırı nitelikte olduğunu, sözleşmede yer alan delil şartının geçerli olup olmadığı dahi tartışılmadan ve bu hususta herhangi bir gerekçelendirme yapılmadan, aynı zamanda delil sözleşmesine rağmen neden karşı tarafın ticari defterlerinin esas alınıp müvekkili şirketin defterlerinin esas alınmadığı açıklanmadan eksik inceleme ile hatalı bir karar tesis edildiğini ve işbu hususun bozma sebebi olarak değerlendirilmesi gerektiğini,
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Davacı tarafından, davalı ile aralarındaki 01.06.2010 tarihli kurumsal satış ortaklığı sözleşmesinin davalı yanca haksız feshine dayalı olarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere, işten çıkarılan personel için kıdem ve ihbar tazminatı olarak ödenen taplam 16.410 TL ile cari hesap alacağı için şimdilik 3.590 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili istimli açılan davada, ilk derece mahkemesince davanın yargılama aşamasında artırılan tutar üzerinden kabulü yönünde hüküm kurulduğu, karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Davalı vekilince taraflar arasındaki sözleşmenin davacının sözleşmeye aykırılığı nedeniyle haklı feshedildiğinin kabul edildiği, ancak bununla birlikte davacıya uygulanan ceza kesintilerinin sözleşme dayanağı olmadığı gerekçesiyle bu cezaların cari hesapta dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.
Gerçekten de tarafların kabulündeki 01.06.2010 tarihli kurumsal satış ortaklığı sözleşmesinin prosedürlere ve standartlara uygunluk başlığı altında düzenlenen 7. maddesinin b bendinde, davacının sözleşme faaliyetlerinde davalı tebliğlerine, talimatlarına, duyurularına emirlerine, standart ve yönetmeliklerine aynen riayet edeceği ve herhangi bir sebeple bunlara aykırı hareket etmeyeceği, e bendinde davacının davalının bildirmiş olduğu tebliğler, talimatlar, duyurular, emirler, standart ve yönetmeliklere uygun olarak, abonelik alan bir abonenin hattının açılabilmesi için davalının uygun gördüğü evrakları tam ve eksiksiz olarak almak evrakların doğruluğunu kontrol etmek ve aboneye verilecek diğer hizmetleri de vermek zorunda olduğu, yine sözleşmenin 40. maddesinde davalı tarafından uygulamalara ilişkin işlemlerin prosedürler ile ilgili zaman zaman bildirilecek hususlar ve değişiklikler sözleşmenin eki olarak kabul edileceği ve davacı tarafından aynen uygulanacağının hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Sözleşmenin prim kesintisi cezai şart ve para cezası başlıklı 30. maddesi 30.1.1. bölümünde davacının işbu sözleşme ile ekleri kapsamındaki yükümlülüklere aykırı hareket etmesi, yükümlülüklerini hiç yada gereği gibi yerine getirmemesi halinde davalının davacıya tahakkuk etmiş fakat henüz ödenmemiş ve veya tahakkuk edecek primlerinden her türlü kesinti yapma hakkına sahip olduğu, 30.3.1 bölümünde davalının davacı işyerinde yaptığı, yaptırdığı denetimlerde vaya müşteri şikayetleri sonucunda davacının davalı tarafından bildirilen prosedüre (abonelik, müşteri hizmetleri , bayi, kurumsam satış ortağı yönetim,fraud vb.) aykırı davrandığının aktivasyon veya tahsilat yetkisini kötüye kullandığının ya da iş hacmine göre yeterli miktarda SIM kart paketi, kontör yükleme kartı ve diğer davalı ürünlerini bulundurmadığının tespit edilmesi halinde davalı tarafından fatura edilen miktarda para cezasını davalının bildirdiği süreç içerisinde ödemeyi kabul beyan ve taahhüt ettiği, davalının uygun göreceği cezayı davacının priminden mahsup edebileceği veya davacıdan ödeme yapmasını isteyebileceği şeklinde hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
Davalı tarafından sunulan ve Sözleşmeye aykırılık halinde hangi işleme hangi cezanını uygulanacağına dair yazışma ve duyurular, sözleşmenin yukarıda yer verilen hükümleri uyarınca sözleşme eki olarak kabulü gerekir. Bu hükümler uyarınca davacıya kesilen cezaların sözleşmede hüküm bulunmaması nedeniyle dayanaksız olduğu yönündeki bilirkişi görüşü yerinde olmamakla birlikte;
Davalı kestiği cezaların faturalarını ve her bir faturanın somut olayını gösteren dayanaklarını sunmamıştır. Ayrıca davacının kabülünde olmayan ceza faturalarını davacıya tebliğ ettiğini ve fatura içeriklerini de kanıtlamayamamaktadır. Taraflar arasında davalının defterlerinin münhasır delil olduğuna ilişkin anlaşma, ticari defterlerde yazılan herşeyin mutlak olarak kabul edileceği anlamına gelmez. Davalı ticari defterlerine işlediği faturaların somut dayanaklarını da gösterip haklı ceza kestiğini her bir somut olay için ayrı ayrı kanıtlamakla yükümlüdür. Beyanlarda geçen savcılık soruşturmaları bu savunmayı kanıtlamaya yeterli değildir.
Davalı davacıdan hizmet almadığını savunmamakta ancak davacının alacağını kestiği ceza faturalarına mahsuben ödemekten kaçınmaktadır. Bu durumda ispat yükünün davalıda olduğu anlaşılmakta olup, davalı taraf ceza futaralarına ilişkin her bir somut vakıayı ortaya koyup dayanakları ile ispat edemediğinden ispat yükünü yerine getirmemiştir. O halde davacının 259.821,63 TL hizmet bedeli alacağı bulunduğuna dair İDM kararı isabetli olup davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde değildir.
Davacının artırım talebi doğrultusunda hakediş bedeli alacağının kabulüne karar verildiğine göre ve mahkemenin talepten fazlasına karar veremeyeceği de dikkate alındığında, davacının istinaf başvurusu da yerinde görülmemiştir. Davacının, ilk derece mahkemesinin gerekçesine dair ileri sürdüğü istinaf sebepleri yerinde değildir. Tacir olan davacı, kendi defterlerinde kayıtlı olandan fazla alacağı bulunduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. Buna ilişkin bir kanıt sunulmamıştır.
Dava dilekçesinde 16.410,00 TL lik tazminat talebi yönünden ilk derece mahkemesince hiçbir hüküm verilmemiş ise de; bu husus her iki tarafça istinaf konusu edilmediğinden HMK’nın 355. maddesi dikkate alınarak, bu hususta bir değerlendirme yapılmamıştır.
İDM kararında usul ve yasaya aykırılık olmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, her iki taraf vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine,
2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Bakiye 13.311,32 TL nispi istinaf harcının davalıdan tahsiline, Hazineye irad kaydına,
4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 23/11/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 361. maddesi gereğince, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliği tarihlerinden itibaren 2 haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.