Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/321 E. 2018/1340 K. 15.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/321
KARAR NO : 2018/1340
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANINMAHKEMESİ :
MAHKEMESİ: İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2014/1376 Esas – 2017/763 Karar
TARİH : 02/11/2017
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki sözleşmenin haksız feshi iddiasına dayalı açılan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Tic.Ltd. Şti. ile davalı arasında; 1994 yılında ….Bayisi, 1998 yılı itibari ile … Abone Merkezi adı altında, 2008 yılında davalı şirketin dağıtım merkezi kurması sebebi ile bayi olarak 2010 yılı 3.çeyreğine kadar ticari ilişki bulunduğunu, davalı şirketin Beyoğlu …Noterliğinin 15.09.2010 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile aktivasyon ve performans düşüklüğü gerekçe gösterilerek 30.09.2010 tarihinden itibaren tek taraflı olarak sözleşmeyi fesih ettiğini bildirdiğini, müvekkilinin 1998- 2008 tarihleri arasında 50 adet …alt bayi açılmasını sağlayarak Elazığ bölgesinde güçlü bir satış ağı oluşturduğunu, 150.000 adet sözleşme yaparak ciddi bir müşteri portföyü oluşturduğunu, bu hizmetlerinden dolayı davalı tarafından ödüllendirildiğini, sözleşmenin feshi ile alt bayi olarak çalışan firmalara hizmet verme yetkisinin elinden alındığını ve bu alt bayilerin … Dağıtım Merkezlerine bağlandığını, müvekkilinin 1994 yılı itibari ile kazanılan tüm müşteri portföyünü kaybettiğini,…Abone Merkezleri için yeni büyük mağaza açma taleplerine sözlü olarak destek olacaklarını ilettikleri ama yerine getirmediklerini, düzensiz kampanya zamanları ve değişen uzak hedefler verilerek davalının kötü niyetli davrandığını, bu yolla prim ödemediğini, devir hakkı verilmediğini ,markayı tanıtma ve müşteri kitlesi oluşturmuş olması sebebi ile tazminat talepleri olduğunu, belirterek; kısmi dava olarak şimdilik ödenmemiş prim alacakları ve haksız fesih sebebi ile mahrum kalınan kazanç, iş yeri giderleri, personel maaş tazminatları ve yapılan yatırımlar için 5.000 TL, markayı tanıtma ve müşteri kitlesi oluşturmuş olması sebebi ile uğranılan zarar için şimdilik 5.000 TL olmak üzere toplam 10.000 TL tazminata hükmedilmesini, sözleşmenin feshedildiği tarihten itibaren ticari temerrüt faizi yürütülmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili savunmasında özetle; davacı ile 21.10.2008 tarihli ….-Extra Sözleşmesi imzaladıklarını, Davacının …İletişim merkezlerinden biri olduğunu ve …ile münhasır çalıştığını, süreç içinde konumunun değişmediğini dağıtım ağında … Dağıtım Merkezlerinden sonra gelen …Extra olarak faaliyet gösterdiğini, kendi bayisi olarak faaliyet gösterdiğini , 2009 yılı sonu ve 2010 yılı başından itibaren hat aktivasyon ve akıllı cihaz satış performansının oldukça düşük olduğunu, verilen hedeflerin gerçekleştirilmediğini, yapılan görüşme ve uyarılara rağmen performansını iyileştirmeye ve geliştirmeye yönelik gayret gösterilmediğini, hedeflerin altında kalmaya devam ettiğini, gelişmeye yenilikçiliğe ve uygulamalara kapalı bir tutum içerisinde olduğunu gözlemlediklerini, bunun üzerine Beyoğlu ..Noterliği’nin 15 Eylül 2010 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile ….e ait aktivasyon bilgisayarı, printer, modem, … tabelası ve tahsis edilen tüm malzemelerin iadesinin gerekliliği de vurgulanarak sözleşmenin 8. maddesinin (a) bendindeki …Extra bu sözleşmeden doğan sorumluluk ve yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde … bu sözleşmeyi önceden yapacağı bildirim ile her zaman tek taraflı feshedebilir hükmü uyarınca feshedildiğini, sözleşmenin “…- Extra tarafından yapılacak iş ve işlemler” başlıklı 4A1 maddesinde yapılacak işlerin belirtildiğini, belirtilen işleri yaparken sözleşmenin 4A2 maddesinin (b) bendinde belirtildiği şekilde …Extra … tarafından yetkilendirildiği faaliyetlerinde …’in tebliğlerine talimatlarına, duyurularına, bildirmiş olduğu standart ve yönetmeliklere aynen riayet edecek, bu kapsamda ki tüm hizmetleri tam, doğru zamanda yerine getirmekle yükümlü olduğunu, davacının satış hedeflerini gerçekleştiremediğini, faaliyetleri hakkında müvekkili şirkete düzenli bilgi vermediğini, sözleşmenin gereklerini yerine getiremediğini ve bu nedenle defalarca sözlü uyarıldığını, prim sistemi ve hedeflerle ilgili yapılan uygulamaların bayi özelinde olmadığını, prim ve hedef sistematiğinin tüm bayilere standart olarak uygulandığını, prim ödemelerinin iletilen hedeflerin belirlenen süre içerisinde gerçekleştirme oranlarına göre yapıldığını, davacının kendisine verilen hedefleri tutturamadığını ve sözleşmeye aykırı davrandığını, tüm bunlara rağmen fesih işlemine kadar prim ve tüm alacaklarının ödendiğini, talep edilen tüm ürünlerin teslim edildiğini ve abonelerle yaptığı geçerli tüm işlemleri için öngörülen ücretlerin ödediğini, davacı iddialarının soyut ve afaki olduğunu ve iddiaların anlaşılmadığını, davacının devir hakkını kullanmak istediği ancak engellendiğine dair iddiasına karşılık, sözleşmenin 4A9 maddesinin geçerli olduğunu, sözleşmeyi kısmen veya tamamen devir hak ve yetkisinin bulunmadığını , bayi olarak işlettiği mağazayı ancak kiracısı olduğu ve işlettiği mağazayı devretmek istediğini ve buna izin verilmediğini ileri sürüyorsa da konunun imzalanmış olan kira sözleşmeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekeceğini ve bunun onay gerektirmediğini, davacının davalı şirkete kazandırdığı müşteri portföyü nedeniyle zarara uğradığı iddiasının yersiz olduğu, talebin denkleştirme tazminatı olarak kabulü halinde Türk Ticaret Kanunu’nda aranan koşullar bulunmadığından davacının bu yöndeki tazminat taleplerinin reddi gerektiğini, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bayilik ilişkisi olduğunu, denkleştirme tazminatı olması için acentelik ilişkisinin olması gerektiğini, davacının herhangi bir zarannın bulunmadığını, denkleştirme bedeli talep edilmesi için aranan koşullann bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 02/11/2017 tarihli, 2014/1376 Esas 2017/763 sayılı ara kararında: “…Davacı ile davalı arasında 1994 yılında başlayan ve son olarak 21.10.2008 tarihli ..-Extra Sözleşmesi başlıklı sözleşmenin imzalanması ile devam eden ticari ilişki bulunduğu, sözleşmenin davalı … tarafından Beyoğlu l.Noterliği’nin 15.09. 2010 tarih ve 11884 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile 30.09.2010 tarihinden geçerli olmak üzere sonlandırıldığı taraflar arasında tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki …-Extra Sözleşmesi bayilik sözleşmesi olup davacıya tekel hakkı-tek satıcılık hakkı vermemektedir.Bu nedenle TTK 122 mad gereğince denkleştirme tazminatı talebi için aranan tek satıcılık yasal koşulu gerçekleşmemiştir. Kaldı ki dava sözleşmenin feshinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde de açılmamıştır. Tarafların kabulündeki sözleşme hükümleri de dikkate alındığında; davalının sözleşmeyi feshinin 8/a maddesine göre şekil şartlarına uygun olduğu, sözleşmenin 4/a9 maddesi uyarınca davacının bayilik hakkını devir hakkı bulunmadığından bu yöndeki tazmin taleplerinin yerinde olmadığı, sözleşmenin 4/a2 maddesi uyarınca sözleşmenin davalı yanca haklı fesh edildiği,
Davacının 21.10.2008 tarihli sözleşmenin başlangıcından bu yana gösterilen hedeflere ulaştığını gösterir yada iddia ettiği gibi bu nedenle davalı tarafından ödüller verildiğine dair belge yada bilgi sunmamıştır. Dolayısıyla fesih sebebinin aksini ispat edememiştir. Davalının fesih sebebi sözleşmenin 4/a-2 maddesi koşuluna uygundur.
Bu haliyle sözleşmenin haksız olarak fesih edildiği davacı tarafça ispat edilememiştir. Haksız fesih ispat edilemediğinden davacının mahrum kalınan kar-kazanç tazminatı, bu talep içinde değerlendirilen işyeri genel giderleri, personel maaş tazminatları, prim alacakları ve yapılan yatırım talepleri de kabul edilmemiştir.
Açıklanan nedenlerle davacının taleplerinin reddine karar vermek gerektiği…” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin tahkikat aşamasının usulüne göre sonlandırılmadığını, kendilerine HMK’nın 184. maddesine göre tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmek için söz verilmediğini, HMK’nın 184. maddesinin emredici nitelikte olduğunu, davacının, dava konusu ile ilgili olarak ıslah hakkını kullanmak istemesine rağmen mahkemece tahkikat usulüne uygun olarak sonlandırılmadığı için bu hakkını kullanamadığını, HMK’nın 184. ve 186. maddelerinin emredici ve açık hükümleri uygulanmadığı için ilk derece mahkemesi kararının bu nedenle usulen kaldırılması gerektiğini,
Sözleşmenin haklı feshedildiğinin davacı tarafça kanıtlanmadığını, taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin mahkeme tarafından hatalı değerlendirildiğini, taraflar arasında bayilik ilişkisi olmadığını, acentelik ilişkisi olduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8/a maddesinin TBK’nın 20. maddesi kapsamında genel işlem şartı olup geçersiz olduğunu, davalı tarafın “İmtiyaz Sözleşmesi” kapsamında tüm Türkiye’de GSM mobil telekomünikasyon hizmetleri vermekte olduğundan, sözleşmenin 8/a maddesinin, gerek 818 sayılı Borçlar Kanunun 99/2. maddesi, gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 115/2. maddesi uyarınca geçersiz olduğunu, buna rağmen mahkemece sözleşmenin hukuken geçersiz bir maddesine göre hüküm kurulduğunu, davalı tarafından yapılan fesih işleminin şekil şartları yönünden de geçersiz olduğunu, TTK’nın 121. maddesinde belirtilen üç aylık sürenin emredici olduğunu ve taraflarca kısaltılamayacağını, davalı tarafın hem sözleşmenin 7. maddesinde hem de TTK’da belirtilen üç aylık süreye uymayarak sözleşmeyi feshettiğinden, sözleşmenin feshi için kanunda öngörülen şekil şartına uyulmadığını, davalı tarafın sözleşmeyi, sözleşmenin 4.a.2. maddesine dayanarak feshettiğini, bu durumda sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin davalının kanıtlaması gerektiğini, ilk derece mahkemesi tarafından ispat yükünün ters çevrildiğini,
04.05.2017 tarihli bilirkişi heyetinde bulunan sektör bilirkişisinin davalının acentesi olarak faaliyet gösterdiğini, davalının acentesi olarak faaliyet gösteren bilirkişinin davalı aleyhine rapor düzenlemesinin beklenemeyeceğini, bu hususa itiraz etmelerine rağmen yerel mahkemece bu itirazın değerlendirilmediğini, davacı tarafın uğradığı zararların bilirkişi raporu ile sabit olduğunu, ilk derece mahkemesince dosyada alınan 04.05.2017 tarihli ikinci bilirkişi raporunda davacının uğradığı maddi zararlar ile gelir kaybı tam olmasa da hesaplandığını, ikinci bilirkişi raporunda davacı tarafın mahrum kaldığı prim kaybının 559.677,40 TL olduğunun tespit edildiğini, şirketin 2010 yılı sonu itibariyle defterinin 486.832,00 TL olduğunu ve davacının mağazasını devretmesi halinde devir için 140.000,00 TL ile 780.000,00 TL arası devir bedeli alabileceğinin belirlendiğini, bilirkişi raporunda sözleşmenin haksız ve zamansız feshi nedeniyle mahrum kalınan kar ve sözleşmenin haksız ve zamansız feshi nedeniyle uğradığı maddi zararların tespit edildiğini, davacı tarafın, davalıdan satın aldığı ancak davalı tarafından iade alınmayan simkartların miktarı dosyada sabit olmasına rağmen zarar hesabında dikkate alınmadığını, bu nedenle simkart bedellerinin de hesaplanarak davacının uğradığı maddi zarar hesaplamasına eklenmesi gerektiğini,
Açıklanan bu sebeplerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Davacı tarafından taraflar arasındaki sözleşmenin haksız fesh edildiği ileri sürülerek ödenmemiş pirim alacakları, mahrum kalınan kazanç, işyeri genel giderleri, personel maaş tazminatları, yapılan yatırımlar ile markayı tanıtma ve müşteri kitlesi oluşturulmuş olması nedeniyle denkleştirme tazminatı talepli açılan davada, İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı vekilince HMK’nın 184 ve 186. maddeleri uyarınca tahkikatın usule uygun sonlandırılmadığı, adil yargılanma haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Dosyanın incelenmesinde İlk derece mahkemesince taraf vekillerinin hazır olduğu 14.09.2017 tarihli oturumda, bilirkişi raporuna karşı taraf vekillerinin beyanları alınıp davacı vekilinin yeni rapor alınma talebinin reddine karar verildiği ve taraf vekillerinin talebi ile sözlü yargılama için duruşmanın ertelendiği, davacı vekilince 20.10.2017 havaleli dilekçe ile 14.09.2017 tarihli oturum ara karar gereğince beyan dilekçesi ile beyanlarını sunduğu, ertelenen 02.11.2017 tarihli oturumda da taraf vekillerinin hazır bulunduğu, tahkikatın sona erdiği belirtilip sözlü yargılama aşamasına geçildiğinin belirtildiği, her iki taraf vekilinin sözlü beyanlarının sorulduğu ve beyanda bulundukları anlaşılmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilince taraflar arasındaki sözleşmenin bayilik sözleşmesi olmayıp acentelik sözleşmesi olduğu, mahkemece sözleşme ilişkisinin yanlış değerlendirilerek sonuca varıldığı ileri sürülmüştür. Tarafların kabulündeki 21.10.2008 tarihli sözleşme hükümlerinin bayilik ve acentelik sözleşmesi niteliğinde hükümler içeren karma bir sözleşme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili de istinaf dilekçesinin aksine dava dilekçesinde taraflar arasında bayilik ilişkisi bulunduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesei karar gerekçesinde de yer verildiği üzere, taraflar arasındaki ilişki ister acentelik isterse bayilik olarak kabul edilsin, TTK’nın 122. maddesi uyarınca denkleştirme (portföy) tazminatı talep edebilmek için davacıya sözleşmede tekel hakkı verilmiş olması şarttır. Oysa, tarafların kabulündeki sözleşmenin 4/B-6 maddesinde, “Bu sözleşme ..-EXTRA’ya bölgesel tekel hakkı doğurmaz ve …üçüncü kişilere dilediği yerlerde başkaca …EXTRA açma yetkisi verebilir” hükmü uyarınca davacıya tekel hakkı verilmediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki yine gerekçede vurgulandığı üzere, denkleştirme ( portföy) tazminatı talebinin TTK’nın 122/4. maddesi uyarınca sözleşmenin feshinden itibaren bir yıllık sürede talep edilmesi gerekirken, sözleşmenin fesih tarihinden bir yıl süre geçtikten sonra talep edilmekle, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı yerinde değildir.
Davacı vekilince taraflar arasındaki sözleşmenin 8/a maddesindeki düzenlemenin TBK’nın 20. maddesi uyarınca genel işlem şartı olması nedeniyle geçersiz olduğu ileri sürülmüştür. Tarafların kabulündeki sözleşme 21.10.2008 tarihli olup, davacının da tacir olduğu dikkate alındığında, uzun yıllar uygulanmış olan bir sözleşmenin haksız işlem şartı olduğu iddiasıyla iptalinin talep edilmesi mümkün görülmemiştir. Kaldı ki, her iki tarafın tacir oluşu, faaliyetin konusu itibariyle, sözleşme maddelerinin haksız işlem şartı olarak kabulü mümkün görülmemiş olup sözleşme hükümleri taraflar için bağlayıcıdır.
Davacı vekilince 04.05.2017 tarihli bilirkişi kurulanda bulanan sektör bilirkişisinin davalı acentesi olduğu, bu nedenle tarafsız olmadığı ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. HMK’nın 282. maddesindeki “Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” düzenlemesi de gözetildiğinde ilk derece mahkemesince gerekçesi belirtilmek suretiyle hüküm kurulduğu, kaldı ki bilirkişinin reddinin HMK’nın 272. maddesinde düzenlenen usul ve sürede yapılması gerektiğinden, dosya kapsamına göre davacı vekilinin bu yöndeki istinafı yerinde değildir.
Davacı vekilince sözleşme feshinin TTK’nın 121. maddesi ve sözleşmenin 7. maddesi uyarınca şekil şartları yönünden geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Davalı tarafından sözleşmenin 4/a ve 8/a maddelerine dayalı olarak feshedildiği ileri sürülmektedir.
Davacı vekilince davalı tarafından sözleşmenin feshinin haksız olduğu, davalı tarafından sözleşmenin 4/a-2 maddesine dayandırıldığı, oysa davalının sözleşmeyi haklı sebeplerle feshettiğini kanıtlayamadığını, mahkemece kanıt yükünün ters çevrilerek feshin haksız olduğunun müvekkili tarafından kanıtlanmadığı gerekçesiyle sonuca vardığını, oysa HMK’nın 190. maddesi uyarınca sözleşmenin feshinin haklı nedenlerden kaynaklandığını ispat etmesi gerekenin davalı olduğunu ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. Gerçekten de ilk derece mahkemesince davacının davalı feshinin haksız olduğunu kanıtlamadığı gerekçesiyle sonuca gidilmiştir. HMK’nın 190. maddesine göre ispat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Davalı, taraflar arasındaki sözleşmenin 4/a-2. maddesi uyarınca ve sözleşmenin 8 maddesine dayalı olarak sözleşmeyi haklı nedenle fesh ettiğini, bu nedenle davacının tazminat taleplerinin yerinde olmadığını ileri sürmüştür. Bu durumda sözleşme hükümlerine göre sözleşmenin haklı feshi sonuçlarından lehine menfaat çıkaran davalıdır. Bu itibarla sözleşmenin haklı nedene dayalı feshedildiğini bunu ileri süren davalı kanıtlamalıdır. Davalı sözleşmenin 4A1 maddesinde yapılacak işlerin belirtildiğini, belirtilen işleri yaparken sözleşmenin 4A2 maddesinin (b) bendinde belirtildiği şekilde ..-Extra …tarafından yetkilendirildiği faaliyetlerinde …’in tebliğlerine talimatlarına, duyurularına (vb) bildirmiş olduğu standart ve yönetmeliklere aynen riayet edecek, bu kapsamda ki tüm hizmetleri tam, doğru ve zamanında yerine getirecek herhangi bir sebeple bunlara aykırı hareket etmeyecektir şeklindeki düzenleme olduğunu, davacının satış hedeflerini gerçekleştiremediğini, faaliyetleri hakkında müvekkil şirkete düzenli bilgi vermediğini, sözleşmenin gereklerini yerine getiremediğini ve bu nedenle defalarca sözlü uyarıldığını, prim sistemi ve hedeflerle ilgili yapılan uygulamaların bayi özelinde olmadığını, prim ve hedef sistematiğinin tüm bayilere standart olarak uygulandığını, prim ödemelerinin iletilen hedeflerin belirlenen süre içerisinde gerçekleştirme oranlarına göre yapıldığını, davacının kendisine verilen hedefleri tutturamadığını ve sözleşmeye aykırı davrandığını, bu nedenle feshin haklı nedenlere dayandığını ileri sürmüştür. Davalı tarafça davacının sözleşmenin 4. maddesi uyarınca yükümlülüklerini yerine getirmediği kanıtlanmadığı gibi, bu hususta davacının defalarca sözlü uyarıldığı belirtilmiş, ancak bu husus belgelendirilip kanıtlanmamıştır. Kaldı ki davacının faaliyet gösterdiği dönem itibariyle performansının Türkiye ortalaması altında kaldığı, bu surette satış hedeflerini tutturmadığı gibi performans düşüklüğü gösterdiği ileri sürülmüş ise de; bizzat davalı vekilince sunulan 07.09.2015 tarihli dilekçede yer verilen Türkiye ortalamaları ile davacı ortalamaları oranı farkı gözetildiğinde, davacının performans düşüklüğü gösterdiğinden sözedilemeyecektir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davalı tarafından sözleşmenin haklı nedenlerle feshedildiğinin kabulü mümkün olmamaktadır.
Sözleşmenin haklı feshi kanıtlanmadığından, sözleşmenin haksız feshi sonucu olarak sözleşme süresinin kalan bölümü için davacının, yoksun kaldığı karın tazminini talep etmesi mümkün olacaktır. Yargılama aşamasında ilk derece mahkemesince davacı defterlerindeki kayıtlara göre yapılan hesaplamalar doğrultusunda alınan ve denetlenmesi üzerine bu kalem yönünden hükme esas almaya yeterli olduğu anlaşılan 04.05.2017 tarihli bilirkişi kurulu raporundaki tespitlere göre, davacının 10.298,06 TL yoksun kalınan kar tazmin talebinin yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dairemizce bu kalem yönünden ve davacı vekilinin 30.06.2015 havaleli sunduğu izahat dilekçesi kapsamında ve taleple bağlılık ilkesi gözetilerek 1.000 TL yoksun kalınan kar alacağının davalıdan tazmini yönünde hüküm kurulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacı vekilince müvekkili elinde kalan simkartların davalı tarafından iade alınmaması nedeniyle uğranılan zararın tazmini gerektiği ileri sürülmüştür. Davalı vekilinin bu konuda beyanlarını içeren 07.09.2015 tarihli dilekçesi kapsamında, davacı tarafından iade alınmadığı ileri sürülen simkartların satışının …Satış Noktası (TSN ) …İletişim Merkezi (TİM ) ve …Dağıtım Merkezi(TDM) aracılığı ile gerçekleştiği, davacıya sim kartların satışının davalı tarafından yapıldığı hususu kanıtlanmadığından bu yöndeki istinaf nedeni de yerinde değildir.
Davacının ödenmemiş prim alacağı bulunduğunun ve ödemek zorunda kaldığını ileri sürdüğü personel maaş tazminatlarının taraf ticari kayıtları incelemesi ile alınan bilirkişi raporları kapsamında kanıtlanmadığı, yine işyeri genel giderleri ve yapılan yatırımlar nedeniyle tazmin taleplerinin, sözleşmenin 4/a-7 ve 4/A-15 madde hükümleri de dikkate alındığında yerinde olmadığı; kaldı ki bunlar maliyet kalemi olup, davacının kar elde etmek için yapması zorunlu giderler olduğu anlaşılmakla, kar mahrumiyeti ile birlikte istenemeyeceği kanaatine varıldığından, davacı vekilinin bu kaleme ilişkin tazminat talepleri yönünden istinaf nedenleri de yerinde değildir.
Yukarıdaki açıklama ve gerekçeler doğrultusunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dairemizce sözleşmenin süresinden önce feshi nedeniyle yoksun kalınan kar kalemi yönünden ve davacı vekilinin 30.06.2015 havaleli sunduğu izahat dilekçesi kapsamında ve taleple bağlılık ilkesi gözetilerek 1.000 TL yoksun kalınan kar alacağının davacı tarafından davalıya gönderildiği ileri sürülen ihtarnamelerin davalıya tebliğ edildiğine ilişkin şerhli örneğinin sunulmadığı da dikkate alınarak, davalı temerrüdünün dava ile oluştuğu kabulü ile dava tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tazmini yönünde aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak işin esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;
1-Davanın kısmen kabulü ile davacının yoksun kaldığı kâr karşılığı 1.000,00 TL tazminatın, dava tarihi olan17.11.2014 tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Yasa’nın 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte, davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
2-Fazlaya ilişkin taleplerin reddine,
3-Harçlar tarifesine göre alınması gereken 68,31 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 170,80 TL harçtan mahsubu ile artan 102,49 TL harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından harcanan toplam 93,51 TL harç giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı taraf duruşmalarda vekil ile temsil edildiğinden, kabul edilen dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’ne göre belirlenen 1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan bilirkişi ücretleri, posta, tebligat ve müzekkere masraflarından oluşan toplam 4.425,00 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 442,50 TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına
7-Davalı tarafça yapılan 1.132,00 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 1.018,80 TL’lik bölümünün davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, reddedilen dava değeri üzerinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’ne göre belirlenen 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Bakiye gider avanslarının, karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
10-İstinaf harç ve giderleri yönünden;
a-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvuru harcının Hazineye irad kaydına, 35,90 TL istiraf karar harcının talep halinde davacı vekiline iadesine,
b-Davacı tarafından istinaf başvurusu için yapılan 98,10 istinaf başvuru harcı gideri, 43,30 TL posta ve tebligat masrafları olmak üzere toplam 54,80 TL istinaf yargılama masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 3531.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 15/11/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.