Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/294 E. 2018/1059 K. 11.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/294
KARAR NO : 2018/1059
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2015/957 Esas – 2017/389 Karar
TARİH : 24/05/2017
DAVA : Rucuen tazminat
DAVA TARİHİ: 07/10/2015
KARAR TARİHİ: 24/05/2017
Taraflar arasında görülen rücuen tazminat davasında ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı süresinde her iki taraf vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gelen dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …Sigorta A.Ş.’nin acentesi olan …. Ltd. Şti.’ nin …’ün maliki olduğu mesken için 47.200,00 TL sigorta bedeli üzerinden 31/01/2011-31/01/2012 dönemi için … nolu zorunlu deprem sigortası poliçesini düzenlediğini , 23/06/2011 tarihli Elazığ depremi sonucu sigortalının davacı müvekkiline hasar ihbarında bulunduğunu, davacı kurumca yapılan değerlendirme sonucu sigortalıya ait konutun köy yerleşim alanında olduğu tespit edildiğinden, sigortalının hasar talebinin reddedildiğini, sigortalının Elazığ 3 Asliye Hukuk Mahkemesin’de müvekkili aleyhine dava açtığını, davanın mahkeme tarafından reddedildiğini, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 2012/19161 Esas-2013/17004 karar sayılı kararıyla bozulduğunu, bozma üzerine mahkemece 23.746 TL hasar tazminatının işleyecek yasal faizi, yargılama gideri ve vekalet ücreti ile birlikte sigortalıya ödenmesine hükmedildiğini, bu kararın icraya konulması sonunda 31/03/2015 tarihinde toplam 37.978,21 TL’nin dava dışı sigortalıya davacı müvekkili tarafından ödendiğini; davacı müvekkili ile davalı sigorta sigorta şirketi arasında akdedilen zorunlu deprem sigortasına ilişkin yetki sözleşmesinin 4. Maddesinde “Davalının bir tacir gibi hareket etmek zorunda olduğunun, sözleşmenin 8. maddesinde davalının kurum tarafından verilecek her türlü talimata uymak zorunda olduğunun, aksi takdirde kurumun uğrayacağı bütün zararları tanzim edeceğinin hüküm altına alındığı, sözleşmenin 17. maddesinde davalının çalışanları ve istihsal organlarının fiil ve eylemlerinden dolayı kuruma karşı sorumlu olduğunun” hükme bağlandığını, davalı şirketin sözleşmeye ve 587 sayılı KHK hükümlerine aykırı hareket ettiğini, 6305 sayılı Kanun’un m.10/2 kapsamında deprem sigortası yapılması zorunlu olmayan adrese poliçe düzenlediğini, bu nedenle müvekkilinin yetki sözleşmesine aykırı davranan davalıya rücu etme imkanının bulunduğunu belirterek, sigortalıya ödenen 37.978,21 TL tazminatın 31.03.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ,yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili savunmasında özetle; tahkim itirazlarının mevcut olduğunu, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, müvekkili şirketin veya acentesinin sigorta sözleşmesine konu edilen gayrimenkulün adresinin köy olduğunu bilmesine imkan bulunmadığını, ayrıca sigortalı tarafından köy olduğu söylenmeden mahalle ismi olarak belirtildiğini, davacı kurumun sisteminde köy olarak değil mahalle olarak göründüğünü, bu nedenle gayrimenkule zorunlu deprem sigortası düzenlenmesinde bir engel olmadığını, davacı tarafından köylerdeki gayrimenkullere sigorta yapılmaması yönünden de bir talimat verilmediğini, taraflar arasındaki mevcut sözleşmenin 12. maddesi uyarınca düzenlenen poliçe bilgilerinin derhal davacı kuruma intikal ettirildiğini, bu anlamda poliçenin hangi adrese dair düzenlendiğinin davacı tarafından bilindiğini, poliçe düzenleme tarihinin 31/01/2011, hasar tarihinin 23/06/2011 olduğunu, iki tarih arasında altı aylık bir sürenin bulunduğunu, bu süreçte davacı tarafından poliçenin geçersizliğine ilişkin bir itirazda bulunulmadığını, bu nedenle davacının kötü niyetli davrandığını belirterek davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi 24/05/2017 tarih 2015/957 Esas – 2017/389 Karar sayılı kararında;
“Mahkememizce…15/12/2016 tarihli rapor alınmıştır. Raporda özetle; köy yerleşik alanında bulunan taşınmaz için zorunlu deprem sigortası yapılması nedeniyle Doğal Afet Sigortaları Kurumunun 37.978,21 TL zarara uğradığı, DASK’ ın uğramış olduğu zarardan sigorta şirketinin sözleşme hükümlerine aykırılık nedeniyle sorumlu olduğunu, ancak davacı DASK’ın konu ile ilgili yeterli incelemeyi yapmaması, sigorta primlerini tahsil etmesine rağmen, ancak hasar ihbarı üzerine sözleşmeye aykırılığın ileri sürülmesi nedeniyle müterafık kusurunun bulunduğunu, davacı Dask ile davalı sigorta şirketinin %50 – %50 oranda zarardan sorumlu olacaklarını, bu doğrultuda davacınn davalı sigorta şirketinden 37.978,21 TL’nin % 50’si olan 18.989,105 TL talep edebileceğini bildirmiştir.
Alınan bilirkişi raporu yapılan açıklamaları ile yeterli kabul edilmiş, mahkememizce hükme esas alınmıştır. Rapor doğrultusunda meydana gelen zarardan davalının %50 oranında sorumlu olacağı sabit görülmüş davanın kısmen kabulü gerektiği…”gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile 18.989,15 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; dosyaya sunulan delil ve beyanlarda belirtildiği üzere, Deprem Sigorta Poliçeleri DASK’ ın açmış olduğu ekran üzerinden İl İlçe ve Mahalle seçilerek yapıldığını, söz konusu sistemi kuran ve mahalleleri sistemine işleyen tarafın davacı DASK olduğunu, taraflar arasındaki yetki sözleşmesine göre doğacak uyuşmazlıklarda T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının hakem sıfat ile yetkili kılınması ile tahkim şartı konulduğunu, bu yöndeki itirazları dikkate alınarak davanın usulden reddi yerine esasa girilmesinin hatalı olduğunu, müvekkili şirketin poliçeyi düzenleyen taraf olmadığını, sadece davacının izin verdiği ölçüde davacının oluşturduğu internet sitesi ve tabanı üzerinden bilgileri girmek suretiyle davacı adına poliçe kesilmesine aracılık eden konumunda olduğunu, 6035 Sayılı yasa kapsamında zorunlu deprem sigortasının nereler ve kimler için zorunlu olduğu ve yapılması gerektiğinin tespiti davacının sorumluluğunda olduğunu, davacının ihmali sonucu, esasında köy olan yeri mahalle olarak sisteme girdiği, mevcut durumu bilmesi ve sisteme doğru girmesi gerektiği halde bu işlemi yapmadığı nazara alındığında söz konusu durumu müvekkili şirketin bildiği veya bilmesi gerektiğinin düşünülmesinin mümkün olmadığını, davacı tarafından sistemde karışıklık olabileceği, esasında köy olmasına karşın mahalle bölümünde yer alan birimlerin olabileceği konusunda bir uyarıda bulunulmadığını, müvekkiline kusur atfedilemeyeceğini, bilirkişi raporunun eksik, yetersiz ve karar vermeye elverişli olmadığını, bir an için müvekkili kısmen sorumlu tutulsa dahi, ancak Elazığ 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin hüküm altına aldığı 23.746,00-TL’nin yarısı oranında sorumlu tutulabileceğini ve işleyen faiz veya icra masraf ve vekâlet ücretlerinden müvekkilin sorumlu tutulmasının doğru olmadığını belirterek, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/957 E. 2017/389 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davanın tümüyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; müvekkili ile davalı şirket arasında 21.02.2013 tarihinde zorunlu deprem sigortası akdine aracılık etmesi için yetki sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 5.maddesinde, “Zorunlu deprem sigortası poliçesinde bulunması gereken tüm bilgileri sigorta ettirene eksiksiz olarak doldurtmak ve bilgileri Kurum’a elektronik ortamda doğru bir şekilde intikal ettirmekle yükümlüdür” denildiğini,, 8. maddesi uyarınca da davalı şirketin “Mevcut ve ileride çıkarılacak kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük ve yönetmelikler ile ilgili mercilerin kararlarına, Kurumca verilecek her türlü talimata uyacağını ve kendisine bağlı istihsal organlarının da bunlara uymasını sağlamak zorunda olduğunu, aksi takdirde Kurumun uğrayacağı bütün zararları tazmin edeceğini” kabul, beyan ve taahhüt ettiğini, DASK poliçelerinin düzenlenmesi esnasında, müvekkili kurum tarafından verilen onayın, poliçeyi düzenleyen sigorta şirketinin girdiği bilgilerin sisteme kaydedildiğine dair verilen bir onay olduğunu ve müvekkili kuruma online olarak iletilen bilgilerin poliçeyi yapan sigorta şirketinin girdiği bilgiler olup bunların doğruluğunun müvekkili tarafından kontrol edilmediğini belirterek, davalı tarafın istinaf taleplerinin reddi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak tüm talepleri yönünden davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Davalı tarafından köy yerleşik alanında bulunan ve zorunlu deprem sigortasına tabi olmayan konuta poliçe düzenlenmesi nedeniyle, davacı tarafından dava dışı sigortalıya ödenen zarar tutarının taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca davalıdan rücuen tahsili istemli açılan davada, ilk derece mahkemesi (İDM) tarafından davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, verilen kararı her iki taraf vekilleri istinaf etmişlerdir.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, taraflarca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılmışır.
Davalı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde;
Davalı vekilince ilk derece mahkemesinde ileri sürelen tahkim itirazının dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de İDM.’nce ön inceleme oturumunda davlının tahkim itirazının usulsüz olup uygulanabilir olmadığı gerekçesiyle HMK’nın 413 ve 416. maddeleri uyarınca reddine karar verilerek yargılamaya devam olunduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöndeki istinafı yerinde değildir. Sözleşmedeki tahkim şartının geçerli bir tahkim şartı olduğundan söz edilemez. Hazine müsteşarlığı bir tahkim kuruluşu olmadığı gibi, görevleri arasında bu tür uyuşmazlıklarda hakemlik yapmak bulunmamaktadır.
HMK’nın 282. maddesindeki ” Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” düzenlemesi de dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporundaki tespit ve belirlemelere göre ve gerekçesi belirtilerek hüküm kurulduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yetersiz bilirkişi inceleme ve raporu ile karar verildiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir.
Yine, davalı vekilince müvekkilinin sorumluluğu düşünülse bile Elazığı 3. Asliye Hukuk Mahkesince hüküm altına alınan tutarın yarısı oranında sorumlu tutulması gerekeceği ileri sürülmüştür. Eldeki davada davalının, poliçe düzenlenmeyecek konuta poliçe düzenlemesi sonucu davacı tarafından dava dışı sigortalıya ödenmek durumunda kalan tüm bedel davacı zararı olup, davlının da taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılığı nedeniyle sorumluluğuna gidildiğinden, davacı tarafından dava dışı sigortalıya neticeten ödenen tüm tutar davacı zararı olmakla, davalı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde değildir.
Davacı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde;
Taraflar arasındaki sözleşmenin 5 ve 8. maddeleri uyarınca davalının tüm zarardan sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülmüştür. İDM gerekçesinde de yer verildiği üzere, davalının zorunlu deprem sigorta poliçesi düzenlenmeyecek köy yerleşik alanında bulunan taşınmaz için poliçe düzenlemesi nedeniyle davacıya karşı aralarındaki sözleşme uyarınca sorumlu olduğu zaten benimsenmiştir. Bununla birlikte bilirkişi raporundaki tespit ve görüş doğrultusunda, davacının da davalı tarafından sözleşme uyarınca kendisine bilgileri aktarıldığı anlaşılan sigorta yapılan taşınmaza ilişkin bilgilere rağmen, poliçe düzenlenmesine onay verdiği, poliçe kapsamında pirim tahsilatı yaptığı, hasar oluşup ihbar edilene kadar geçen süreçte de poliçenin usulsüzlüğünü ileri sürmediği, bu konuda araştırma yapmadığı dikkate alınarak, zararının oluşmasında müterafık kusurunun bulunduğunun kabulü ile hüküm kurulduğu değerlendirildiğinde, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı yerinde görülmemiştir.
İDM hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine,
2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Bakiye 323,58 TL nispi istinaf harcının davalıdan tahsiline, Hazineye irad kaydına,
4-Davalı ve davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Duruşma açılmadığından, istinaf yargılaması için avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,
6-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
7-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 11/10/2018
KANUN YOLU : HMK.362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.