Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/246
KARAR NO : 2018/580
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/10/2017
NUMARASI : 2016/554 -2017/771 E.K
DAVANIN KONUSU : Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 28.09.2010 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi gereğince davalının müvekkili şirket bünyesinde ürün satışı ile ilgili mağaza satış faaliyetlerini yürüttüğünü, ancak davalının 29/02/2016 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, akabinde müvekkili şirketin sattığı Flormar ürünlerini rakip Golden Rose ürünlerini satan işletme açıp müvekkili şirketin müşterilerini kendisinden alış veriş yapmaya teşvik ederek müvekkilinin zarara uğramasına neden olduğunu, bunun yanısıra iş sözleşmesinin XIII/e maddesinde düzenlenen rekabet etmeme hükmünün ihlal edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3 aylık son brüt maaş tutarındaki cezai şart bedeline hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin bölge müdürü sıfatıyla çalışmakta iken emekliliğe dayalı haklı fesih nedeniyle işten ayrıldığını, ancak kıdem tazminatının ödenmediğini, Gebze 1.İş Mahkemesi’nin 2016/495 E. sayılı dosyasında davanın açıldığını, bunun akabinde davacının işbu davayı açarak müvekkili üzerinde baskı kurmayı amaçladığını, sözleşme kapsamında rekabet etmeme yasağı maddesinin varlığından müvekkilinin haberinin bulunmadığını, kaldı ki müvekkilinin işyerinin Ümraniye ilçesinde sınırlı bir alanda faaliyet gösteren esnaf işletmesi olduğunu, davacının Türkiye kapsamında yapmış olduğu satış cirosu ile perakende satış yapan müvekkilinin satış cirosu karşılaştırıldığında davacının zarara uğraması ihtimalinin bulunmadığını, cezai şartın fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalı tarafın açtığı işyerinin perakende satış yapan esnaf işletmesi niteliğinde olduğu, davacının müşteri çevresi ve üretim sırları hakkında bilgi edinmiş olmasının davalıya bir yarar sağlamayacağı gibi işverenin zararına sebep olabilecek nitelikte de olmadığı, davalının işe başladığı tarihten önce ve faaliyete başladığı tarihten sonra davacının ciroları arasında aşırı bir düşmenin söz konusu olmadığı dikkate alındığında davalının işyeri açmasının davacının önemli zararına sebep olacağından bahsedilemeyeceği, ayrıca rekabet yasağına ilişkin cezai şart maddesinin, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde Marmara Bölgesi gibi geniş bir kapsama alınmış olmasının aşırı nitelikteki rekabet yasağı şeklinde değerlendirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf sebeplerinde özetle; davalı müvekkili nezdinde satış temsilcisi sıfatıyla çalıştığından müvekkili şirketin mağazasının cirosunda düşüş olması gözetilmeksizin zarar ihtimalinin doğduğunun kabulü gerektiğini, ayrıca taraflar arasındaki rekabet etmeme sözleşmesinin yasanın aradığı koşullara sahip olduğunu, zarar olmasa dahi sözleşmenin ihlali halinde anılan tazminatın istenebileceği, cezai şart koşulları oluştuğu halde davanın reddinin doğru olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 28.09.2010 tarihli olup 818 sayılı BK yürürlükteyken imzalanmıştır. Ancak, davalı, 29.02.2016 tarihinde yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”.
Yine aynı Kanun’un 4.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”.
Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde bir yıl süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2016 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4.maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı).
Taraflar arasındaki sözleşmenin “Özel Şartlar” başlıklı XIII. Bölümün ( e ) beninde; “Personel, işbu belirsiz süreli iş ilişkisi devamında ve çalışma ilişkisinin her ne sebeple olursa olsun sona ermesinden itibaren 1 (bir) yıl süresince, Marmara bölgesinde (işçinin çalıştığı bölgeye göre Marmara Bölgesi), işveren’in faaliyetleri kapsamında, işveren’in teklif verdiği ve/veya sözleşme yaptığı ve/veya temsilciliğini ve/veya distribütörlüğünü yaptığı ürün ve işler veya bu işlere benzer veya rakip olabilecek işlerle doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenmemeyi, işveren’in temsilciliğini ve/veya distribütörlüğünü yaptığı ürün ve işler veya bu işlere benzer veya rakip olabilecek işler yapan şirketlerde veya kişi veya kuruluşlar nezdinde her ne unvan altında olursa olsun görev almamayı, danışmanlık yapmamayı, ortak olmamayı ve temsilcilik, acentelik gibi aracılık ilişkilerine girmemeyi beyan, kabul ve taahhüt etmiştir. Personel bu yükümlülüğünü ihlal ettiği takdirde işverenin bu sebeple doğmuş herhangi bir zararı olup olmadığına bakılmaksızın işverene en son aldığı brüt maaşının 12 (oniki) aylık tutarını cezai şart olarak ödeyeceğini beyan kabul ve taahhüt eder…personel cezai şartın fahiş olduğu ve geçersiz olduğu iddia ve itirazında bulunamaz.” denilmiştir.
Olaya uygulanması gereken TBK.’nın 445/1.maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”.
Aynı maddenin 2.fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”.
Rekabet yasağı içeren sözleşmenin 818 sayılı BK döneminde imzalanmış olması nedeniyle, BK.’nın 19/2.maddesi uyarınca sözleşmenin mutlak butlanla batıl olduğundan da söz edilemez. 818 sayılı BK.’nın 349.maddesinde ve TBK.’nın 445.maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalının davacıya ait işyerinde satış temsilcisi olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı, akabinde davacı ile aynı konuda faaliyet gösteren işletme açtığı ihtilafsızdır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşmede coğrafi sınır Marmara bölgesini kapsadığından TBK.’nın 445/2.maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacı iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul İli için geçerli olduğunun kabulü gerekir.
Davalı İstanbul’daki çalışması için rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da İstanbul’da aynı faaliyet kolunda işyeri açtığına göre rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK.’nın 2.maddesine de aykırıdır.
Davalının 29.02.2016 tarihinde istifa dilekçesi vermek suretiyle kendi özgür iradesiyle iş akdine son verdikten sonra, rekabet yasağı süresi içinde İstanbul’da, aynı faaliyet alanında davacının şubesinin bulunduğu aynı alış veriş merkezi içinde kendine işyeri açarak 08.03.2016 tarihinden itibaren işyerini işletmeye başladığı dosya kapsamı ile sabit olduğundan somut olayda davalı işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
Davalı tarafça istifanın dayanağı olarak emekliliğe dayalı haklı fesih olarak göstermiş ise de, davalının istifasının ardından emekli olmak yerine kendi adına işletme açmış olduğu gözetildiğinde haklı sebeplerle işten ayrıldığına dair savunmasının kanıtlanamadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davalının, davacı şirkette satış temsilcisi olması nedeniyle müşteri portföyünü çok iyi bildiği dikkate alındığında, TBK.’nın 444/2.maddesi uyarınca davalı işçinin bu eylemi, davacıya önemli bir zarar verecek nitelikte olup davacının cezai şart talebi yerindedir (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı, 30.03.2016 tarihli kararı).
Tüm bu hukuki açıklamalara göre, davalının rekabet yasağına aykırı davrandığı ve bu nedenle cezai şart talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davacının cezai şart talep etme hakkı bulunmakla birlikte TBK.’nın 182/son maddesi uyarınca; hakim, fahiş bulduğu cezai şartı resen tenmis edebilir. Davaya konu olayda, davalının rekabet yasağını ihlal etmesi halinde 12 aylık brüt maaşı cezai şart olarak kararlaştırılmıştır. Bu cezai şart karşılığında davacı işveren herhangi bir yükümlülük üstlenmemiş olup 12 aylık ücret tutarının fahiş olduğu kanaatine varılmıştır. Dairemiz sözleşme hükmü, dosya kapsamı, davalı işçinin ekonomik durumu ve işverenin rekabet yasağı karşılığında herhangi bir yükümlülük altına girmemiş olması gibi olguları dikkate alarak cezai şartın 3/4 oranında tenkisinin uygun olacağı kanaatine varılmış olup, buna göre, cezai şart alacağının 29.484,00 TL olduğu belirlenmiştir.
Davacı dava dilekçesindeki talebinde, 3 aylık son brüt maaş tutarındaki cezai şart bedeline hükmedilmesini istemiş olmasına göre, davalının son aylık brüt maaşı 9.828,00 TL olup üç aylık maaş tutarı 29.484,00 TL olarak hesaplanmıştır. Bu durumda, hesaplanan tutarın davacının talep edilebileceği cezai şart alacağına isabet ettiğinden talebin tamamen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b. 2. Maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, işin esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda cezai şartın tenkisi suretiyle davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM;Yukarıda açıklanan gerekçelerle,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve işin esasının Dairemizce yeniden karara bağlanmasına, bu doğrultuda;
1-Davanın kabulüne; davalının üç aylık brüt maaşı tutarında hesaplanan 29.484,00 TL cezai şart alacağının davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 2.014,00 TL harçtan, peşin alınan 503,52 TL’nin mahsubu ile bakiye 1.510,48 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından harcanan ve ayrıntısı UYAP sisteminde gösterilen 722,00 TL yargılama gideri ve 532,72 TL peşin harç gideri olmak üzere toplam 1.254,72 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT’ne göre, belirlenen 3.538,08 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,
7-Davacı tarafından yatırılan 504,00 TL istinaf peşin harcının talep halinde kendisine iadesine,
8-Davacı tarafından harcanan 85,70 TL istinaf başvuru harcı gideri, 56,50 TL posta ve tebligat masrafları olmak üzere toplam 142,20 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
9-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
10-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara tebliğine,
11-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.2.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 31/05/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.