Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2308 E. 2020/743 K. 16.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2308
KARAR NO: 2020/743
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2014/710
TARİHİ: 24/05/2017
DAVA: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda davanın reddine dair verilen hükme karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava dışı üçüncü şahıs … İth. İhr. Ltd. Şti.’nin genel kredi sözleşmesi vs. borçlarından doğacak borçlarının temini maksadıyla kendi adına kaytılı taşınmazı 60.000,00 TL’ye kadar olmak kaydıyla ipotek verdiğini, üçüncü şahsın borçlarını ifa etmemesi sebebiyle İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takibe geçildiğini, bu takipte müvekkilinin sorumluluğunun ipotek veren sıfatıyla sadece 60.000,00 TL ile sınırlı olduğunun açıkça belirtildiğini, müvekkilinin davalı tarafa başkaca bir borcunun bulunmadığını, ancak bu duruma rağmen davalı tarafından bu defa aynı ipotek sözleşmesindeki kefalet maddesine dayanarak ve aynı borca ilişkin olarak Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile mükerrer olarak ilamsız icra takibe girilşildiğini, Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının mükerrer ve usulsüz olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla; Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası kapsamında borçlu olunmadığının tespitine ve mükerrer takip nedeniyle takibin iptaline, icra dosyasına yatırılan satış bedelinin dava sürecinde davalı tarafa ödenmesi halinde satış bedelinin dosyaya yatırıldğı tarihten itibaren işleyecek olan ticari faizi ile birlikte istirdadına, mükerrer takip iddiaları kapsamında taleplerinin kısmen yahut tamamen reddi halinde dosyada hesap edilen faiz oranı ve faiz hesaplaması yönünden belirtilen oranda faiz borcunun bulunmadığına ve miktarının tespitine, kötü niyetli ve mükerrer olduğunu iddia ettikleri takip nedeniyle uğranılan zararların tahsiline yönelik talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla takip tutarının %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davacının dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu tüm iddiaların reddedilmesi gerektiğini, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından borçlu …’a 02/08/2010 tarihinde icra emri ve eklerinin tebliğ edilmiş olduğunu, buna rağmen borçlunun bu zamana kadar ödeme emrine herhangi bir itirazda bulunmadığını, bu nedele takibin kesinleştiğini, davacının dava konusu icra takibinin usul ve yasaya aykırı olduğu iddiasıyla takibin iptalini talep etmesinin ve davacının mükerrer takip açıldığına yönelik itirazının haksız ve mesnetsiz olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının asıl alacağa işletilen akdi faiz ile temerrüt faize ve oranına yönelik itirazlarının yerinde olmadığını, davacının müvekkili davalı banka tarafından kendisine gönderilen ihtarnamenin asıl borçlu firmaya ve ipotek veren ve müşterek borçlu ve müteselsil kefil olan davacı …’a usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği yönündeki iddiasının da haksız ve mesnetsiz olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, davanın reddine, takip tutarının %20’sinden aşağı olamak üzere belirlenecek icra inkar tazminatının davacıdan tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda dava dışı kredi borçlusu … İhr.İth.Ltd Şti ile davalı banka arasında akdi ilişki bulunduğu ve bu akdi ilişkinin dosyaya sunulu Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacının bahsi geçen genel kredi sözleşmesinde imzası bulunmasa da davacının İpotek resmi senedinde kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu görülmektedir. İpotek resmi senedinde yer alan kefalete ilişkin düzenlemeler yazılı şekilde yapılmış olduğundan ve kefilin sorumlu olduğu miktarda açıkça gösterildiğinden TBK m.484’de yer alan koşullara riayet edildiği görülmektedir .O halde taraflar arasında düzenlenmiş bulunan resmi senedin geçerli olduğu yönünde kanaat oluşmuştur. Dava dışı asıl borçlunun borcunu ifa etmemesi üzerine davalı banka, İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası ile icra takibine geçtiği, ancak alacak ipotek limitini aştığından alınan ihtiyati haciz kararı kapsamında bu kez de davacı borçlu aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyasından ilamsız icra takibinin başlatılmış olduğu, alacağın ipotekle temin edilmeyen kısmı için kefiller aleyhine ilamsız takip yapılabileceği ancak uyuşmazlık konusunun ipotek değeri olan ¨ 60.000 için de davacıya ayrıca kefalet ve sorumluluk yüklenip yüklenemeyeceği noktalarında toplandığı, ipotek resmi senedinde yer alan kefalete ilişkin düzenlemenin 6098 sayılı TBK’nun 20.maddesine göre genel işlem şartı olup dava konusu ipotek akit tablosunun 818 sayılı BK’nun yürürlükte olduğu dönemde düzenlendiğinin görüldüğü ancak genel işlem şartlarına ilişkin hükümlerin 6098 sayılı TBK’nun yürürlüğe girmesi ile getirilmiş olduğu bahsi geçen sebeple ipotek akit tablosunda ayrıca kefalet hükümlerine yer verilmesinin genel işlem şartlarına aykırı olduğu gerekçesiyle geçersiz olduğunun kabul edilemeyeceği yönünde kanaat oluştuğundan davacının davasında haklı bulunmadığı anlaşılmış davacının dava dilekçesinde yer alan dava konusu takipteki belirtilen miktarda faiz borcu bulunmadığından olması gereken faiz borcunun tespitine ilişkin talebi de esasen eldeki davanın menfi tespit davası olduğu ve açılmış bulunan menfi tespit davasında böyle bir talebin dinlenemeyeceği hususu göz önünde bulundurularak reddedilmiş sonuç itibariyle davacının tüm talepleri açısından davasının reddi yoluna gidilmiş bu sebeple davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmemiş, davacının takip yapmakta kötüniyetli olduğu davalı tarafından ispat edilemediğinden davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, davanın reddine, yasal koşulları bulunmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, yasal süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkilinin tapuda düzenlenen ipotek sözleşmesi dışında herhangi bir sözleşme imzalamadığını, gerek kredinin kullanımı aşamasında gerekse sonrasında müvekkilinin davalı bankaya giderek herhangi bir belgeyi imzalamadığını, kredi sözleşmesini imzalamadığı hususunun sunulan belgelerle sabit olduğunu, tapu sicil müdürlüğü nezdinde imzalanan ipotek sözleşmesi kapsamında da müvekkilinin taşınmazı üzerine 60.000,00 TL’lik üst sınır ipoteği kurma dışında bir iradesinin bulunmadığını, müvekkilinin ayrıca bir kefalet sözleşmesi yapma iradesinin bulunmadığını, İpotek sözleşmesinin 5. Maddesinin “İpotek limiti miktarında borcun tamamından müştereken ve müteselsilen kefil sıfatıyla da sorumlu olduğunu/ olduklarını kabul ve taahhüt ettiğini/ ettiklerini…” şeklinde düzenlendiğini, davalı alacaklının cevabında bu hükmün başına “tesis edilen ipoteğe ilaveten” ifadesini eklemek suretiyle, yapılan mükerrer tahsilata zemin hazırlamaya çalıştığını, oysa müvekkilinin yalnızca bir kez 60.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere taahhütte bulunduğunu, bu maddenin eğer ipotek 60.000,00 TL borcu karşılamaz ise kalanı için kefalet verildiği şeklinde anlaşılması gerektiğini, davalının buna rağmen kefalete dayalı ayrı bir 60.000,00 TL borç varmış gibi takip yapmasının hukuka aykırı olduğunu, Bir an için savunmada belirtildiği gibi kefaletin ipoteğe ilaveten verildiği benimsense bile, emsal nitelikteki Yargıtay 14. HD’nin 2010/10348 E- 2011/12622 K sayılı, 25.10.2011 tarihli kararında da belirtildiği üzere, böyle bir yorumun TMK’nın 875. maddesi karşısında geçersiz olduğunu, çünkü üst limit ipoteği ile taşınmazın sorumlu olacağı toplam tutarın belirlenmiş olup bu sınırın aşılmasının mümkün olmadığını, İİK’nın 45. maddesi uyarınca, önce rehne müracaat zorunluluğu bulunduğunu, bu düzenlemenin ipotek borcunun sınırlarını belirlediğini ve borçluyu koruyan bir düzenleme olduğunu, bu nedenle de mükerrer takibin haksız olduğunu, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takipte müvekkilinin ipotek borcunu tamamen ödemiş olduğunu, davlının buna rağmen 268.582,13 TL bakiye borç çıkararak davacıyı sorumlu tutmaya çalıştığını, bu hukuka aykırı tutumun hukuken korunmaması gerektiğini, Dosyada alınan bilirkişi raporlarının davacının lehine olduğunu, Müvekkilinin sorumluluğunun ipotek tutarı kadar olup ipotek limitini aşan kısım için, borçtan şahsen sorumlu olmayan müvekkilinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, öğreti ve Yargıtay görüşlerinin bu yönde olduğunu, İpotek sözleşmesinin 5. maddesindeki kefalet düzenlemesinin ipotek sözleşmesinin ve işin özelliğine yabancı olduğunu, TBK’nın 23. maddesi uyarınca genel işlem koşulu içeren sözleşmelerin, o sözleşmeyi hazırlayan taraf aleyhine yorumlanması gerektiğini, TBK’nın 25. maddesi uyarınca dürüstlük kuralına aykırı şekilde davacının durumunu ağırlaştıran bu kefalet hükmünün geçersiz olduğunu, ayrıca sözleşmedeki bu kefalet düzenlemesinin TBK’nın 28. Maddesinde düzenlenen aşırı yararlanma niteliğinde olduğunu, aynı Kanun’un 30 ve 31. maddeleri kapsamında yanılma niteliğinde olduğunu, çünkü davacının iradesinin sadece ipotek sözleşmesi yapmaktan ibaret olup ipotek sözleşmesindeki kefalet hükmünün yanılmaya dayalı olarak imzalanmış olması nedeniyle bu hükmün geçersiz sayılması gerektiğini, Bir an için davalı tarafın haklı olduğu kabul edilse dahi, müvekkili yönünden faiz hesaplarının yanlış yapıldığını, bilirkişilerce faiz hesabı yapılırken 17.09.2008 tarihinin esas alındığını, oysa dava konusu ilamsız takip tarihinin 17.06.2010 olduğunu, bu nedenle hesaplamaların hatalı olduğunu, ayrıca müvekkili hakkında kredi sözleşmesindeki ticari faiz oranının değil yasal temerrüt faizi oranı olan %9’un uygulanması gerektiğini, Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinafa cevap dilekçesinde özetle; davadaki savunma sebeplerini tekrarla, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunmadığı iddiasına dayalı olarak davalı banka aleyhine İİK’nın 72. maddesi uyarınca açılmış bir menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstinaf incelemesi açısından taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, tarafların kabulünde olan ipotek dışında ayrı bir kefalet sözleşmesinin bulunup bulunmadığı, ipotek sözleşmesinde yer alan kefalet sözleşmesinin geçerli olup olmadığı, geçerli ise bu kefaletin ipotek limiti olan 60.000,00 TL dışında ve ona ilaveten ek bir 60.000,00 TL’lik kefalet teminatı verip vermediği noktalarında toplanmaktadır. Taraflar arasında tapu sicil müdürlüğünde imzalandığı ihtilafsız olan 01.11.2004 tarihli ipotek resmi senedine göre: Dava dışı kredi asıl borçlusu … İthalat İhracat Limited Şirketi’ni davalı bankadan kullandığı ve kullanacağı her türlü kredileri temin etmek üzere davacıya ait taşınmaz üzerine 60.000,00 TL tutarlı üst limit ipoteği tesis edildiği anlaşılmaktadır. Aynı ipotek sözleşmesinin 5. maddesinde ise “İpotek limiti miktarınca borcun tamamından müştereken ve müteselsilen kefil sıfatıyla da sorumlu olduğunu/ olduklarını kabul ve taahhüt ettiğini/ettiklerini” hükmü yer almaktadır. Taraflar arasında üst limit ipoteğiyle ilgili bir uyuşmazlık bulunmayıp, uyuşmazlık 5. maddedeki anılan kefalet taahhüdünden kaynaklanmaktadır. Yani, davacı taraf, bu kefalet beyanın ipotekten ayrı ve bağımsız bir borç doğurmadığını, ipoteğin limitinin ödenmesi sonucu kefaletten kaynaklanan ayrı bir borç kalmadığını iddia etmekte; davalı taraf ise ipotek ve kefaletin birbirinden ayrı ve bağımsız olduğunu, ipotek limiti dışında ayrıca ve aynı tutarda kefalet borcunun da doğduğunu savunmaktadır.Davalı tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi talebiyle İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe girişildiği, bu dosyada davacıya ait ipotekli taşınmazın 240.500,00 TL’ye satılarak paraya çevrildiği, ipotek kapsamında 56.993,80 TL’nin takip giderleriyle birlikte bu bedelden tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Yine, davalı tarafından, ipotek sözleşmesinin 5. maddesindeki kefalete dayanılarak Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasıyla 60.000,00 TL asıl alacak ve ferileriyle birlikte toplam 69.322,35 TL alacak için ilamsız icra takibine girişildiği, takibin itirazsız kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacının menfi tespit talebi bu icra dosyasına ilişkindir. Rehnin paraya çevrilmesine ilişkin … E sayılı dosyasında rehinli alacak bedeli ve icra masrafları toplamı 70.977,50 TL bu dosyada tahsilat olarak tutulup artan satış bedeli olan 169.525,50 TL Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasına gönderildiği, bu dosyada düzenlenen 10.02.2014 tarihli sıra cetveli ve derece kararı uyarınca, bu dosyada alacaklı bankaya (davalı bankaya) tahsilat olarak ödendiği anlaşılmaktadır. Kural olarak, borçan şahsen sorumlu olmayan ipotek verenin sorumluluğu, ipotek tutarıyla sınırlıdır. Somut olayda, ipotek ve ipoteğin paraya çevrilmesi sonucu yapılan tahsilatla ilgili bir uyuşmazlık yoktur. İpotek sözleşmesindeki kefaletin ayrı bir borç doğurup doğurmadığının ortaya konulması gerekir. Borçtan şahsen sorumlu olmadığı halde ipotek sözleşmesinde 5. maddede kefalet taahhüdünde de bulunulmuştur. Bu maddede ipotek veren davacının, ipotek limiti miktarınca borcun tamamından müştereken ve müteselsilen kefil sıfatıyla da sorumlu olduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır. İpotek sözleşmesindeki kefalet kaydının, sözleşme tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 484. maddesindeki unsurları taşıdığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın cevap dilekçesinde zikredilen Yargıtay HGK’nın 2001/19-159 E- 2001/197 K sayılı, 28.02.2001 tarihli kararında ve daha sonra sunulan Yargıtay 19. HD’nin 2015/11095 E- 2016/1859 K sayılı, 08.02.2016 tarihli kararında belirtildiği üzere; ipotek resmi senedinde yer alan kefalet sözleşmesi geçerlidir. Davacı, dava dışı asıl borçlu şirketin davalı bankaya doğmuş ve doğacak borçları için ipotek tutarı kadar, yani 60.000,00 TL için kefil de olduğunu kabul etmiştir. Bu kefalet sözleşmesi geçerlidir. Bu kefalet beyanının, aynî teminat olan ipotekten ayrı ve bağımsız bir kefalet sözleşmesi olduğunun kabulü gerekir. Çünkü, resmi ipotek sözleşmesinde, ipoteğin kefaletten doğan borç için verildiğine dair bir kayıt yoktur. Gerek ipotek gerekse kefalet, dava dışı asıl kredi borçlusunun borcu için verilmiştir. Yine kefaletin ipotekten bağımsız olmadığına ve ipotek tutarıyla sınırlı olduğuna dair bir kayıt da yoktur. İpotekten ayrı bir kefalet taahhüdünde bulunulduğu, yukarıda anılan emsal Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, bu kefaletin geçerli ve ipotekten ayrı bir şahsi teminat olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı, ipotek sözleşmesinde yer alan ve genel işlem koşulu niteliğindeki kefalet maddesinin, ipotek sözleşmesinin niteliğine ve dürüstlük kuralına aykırı haksız işlem şartı niteliğinde olduğunu, bu nedenle 6098 sayılı TBK’nın 25. maddesi uyarınca bu hükmün yazılmamış sayılması gerektiğini, yani geçersiz olduğunu, genel işlem koşulu niteliğindeki hükmün, sözleşmeyi hazırlayan aleyhine yorumlanması gerektiğini iddia etmiş ise de sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olmayan TBK hükümlerinin somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Davacı, ipotek sözleşmesindeki kefalet kaydının aşırı yararlanma (gabin) nedeniyle geçersiz olduğunu, hata nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de davalının aşırı yararlanma amacıyla hareket ettiğine yada davacıyı hataya düşürdüğüne veya davacının hata sonucu sözleşmeyi imzaladığına dair bir kanıt sunulmamıştır. Bilirkişi raporları takdiri delil olup HMK’nın 282. maddesi uyarınca mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşüyle bağlı değildir. İstinafta ileri sürülen konular hukuki nitelikte olup hakim, Türk hukukunu resen uygular. Bu nedenle, davacı vekilinin, lehe bilirkişi raporlarına rağmen davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğuna dair istinaf nedeni de yerinde değildir. TMK’nın 875. maddesi, ipoteğin sağladığı güvencenin kapsamıyla ilgilidir. İpoteğin paraya çevrilmesi takibinde bu madde düzenlemesini ihlal eden bir uygulama olmamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu takip, ipotekten bağımsız kefalet sözleşmesine dayandığından, bu maddeye dayalı istinaf nedeni yerinde değildir. İİK’nın 45. maddesinde önce rehne müracaat zorunluluğu düzenlenmiş olmakla birlikte, o tarihte yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 487. maddesi uyarınca müteselsil kefalette alacaklı, önce rehne müracaat zorunda olmaksızın kefili takip edebilir. İpotek tutarını aşan kısım için, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla kefalet sözleşmesine dayalı ilamsız takip yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Davacı, müvekkili hakkında uygulanan faiz oranının ve faizin başlangıç tarihinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür. Davacı, banka kredi sözleşmesi nedeniyle kefil olduğuna göre, hakkında banka kredi sözleşmesinde öngörülen akdi temerrüt faizinin uygulanmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur. 26.05.2016 tarihli bilirkişi heyeti raporunda davacı hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibin yapıldığı tarihin temerrüt tarihi olarak alınıp hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının hakkında yapılan ilk icra takibiyle temerrüde düştüğünün kabul edilmesinde usule aykırılık yoktur. Çünkü, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte de o tarih itibariyle mevcut alacağın tamamı takip talebinde gösterilmiş ve ipotek tutarı talep edilmiştir. İlk takibin ekindeki hesap kat ihtarında alacağın tamamı istenmiştir. Yani, 17.09.2008 tarihli ilk icra takibinin dayanağı olan 31.03.2008 tarihli noter hesap kat ihtarında davacıdan hem ipotek veren hem de kefil sıfatıyla alacak talep edilmiş, ilk takip bu hesap kat ihtarına dayanmıştır. Bu nedenle bilirkişi kurulunca davacının ilk icra takibi tarihinde tüm borç için temerrüte düştüğünün kabul edilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353.1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16/07/2020 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değeri itibariyle karar kesindir.