Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/23 E. 2018/566 K. 24.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/23
KARAR NO : 2018/566
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/06/2017
NUMARASI : 2014/251- 2017/552 E.K
DAVANIN KONUSU :Haksız Rekabetin Tespiti
Taraflar arasındaki haksız rekabetin tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili şirketin öncesinde aynı ortakları tarafından 21.02.2005 tarihli noter senediyle “…Adi Ortaklığı” olarak kurulduğunu, yaklaşık 1,5 yıl faaliyette bulunduğunu, sonrasında müvekkili “…”nin 26.12.2006 tarihinde Bursa sicil numarası ile ticaret siciline tescil edilerek kurulduğunu, adi ortaklığın sonaerdirildiğini, davalı “…Ticaret Limited Şirketi” ise, 21.07.2009 tarihinde İstanbul sicil numarası ile ticaret siciline tescil edildiğini, müvekkili şirketten çok daha sonra olan davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “…” ibaresi, aynı alanlarda faaliyet göstermekte olan müvekkili şirketin ticaret unvanında yer alan “…” ibaresiyle büyük oranda benzeşmekte ve tarafların muhatabı olan mevcut müşterileri ve benzer şekilde hizmet talebi olabilecek hedef kitlesi nezdinde müvekkili aleyhine yanılgı, karmaşa ve davalı yararına haksız rekabete neden olduğunu ileri sürerek davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “…i” sözcüklerinin ticaret sicilinden terkin edilmek suretiyle davalı tarafından müvekkili şirketin ticaret unvanına yapılan tecavüzün önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, tarafların farklı şehirlerde kurulduğunu, müvekkilinin davacıdan haberi olmaksızın ticari unvanını seçtiğini, dava konusu ticaret unvanını müvekkili şirketin tanıttığı ve marka olarak tescil ettirdiğini, bu nedenle müvekkilinin davacıya keşide ettiği 26.04.2011 tarihli noter ihtarnamesi ile müvekkilinin markasına ihlal ettiğinden ihlale son vermesinin istendiğini, akabinde davacının markanın iltibasına son verdiğini, ancak sonrasında davacının kötü niyetli olarak müvekkili markası ile iltibasa neden olacak “BU1akılişi” markasını tescil ettirdiğini, dolayısıyla davacının çok önceden beri müvekkili şirketin kullandığı ticari unvanı ve markasını bildiğini, zımni kabulün sözkonusu olduğunu, davacının iyi niyetli olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan deliller doğrultusunda, tarafların iştigal alanlarının benzer olduğu, davacının iltibasa neden olan ticaret unvanının terkinini isteyebilme hakkına sahip ise de; davanın makul sürede açılması gerektiği, ticaret unvanları tescil ve ilana tabi bulunduğundan makul sürenin hesabında bunun da nazara alınmasının icap ettiği, makul sürenin geçirilmesi halinde sessiz kalma nedeni ile hak kaybının oluştuğu (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2014/4099, 2015/1628 K sayılı ilamı), somut uyuşmazlıkta; her ne kadar her iki tarafın ticaret unvanının esas unsurları olan “akıl işi/akıl işleri” ifadeleri benzer ise de; dava, davalının unvanının tescilinden yaklaşık 4 yıl sonra açıldığı gibi davacı şirket temsilcisinin asıl davadan tefrik edilen İstanbul Anadolu 2.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2013/38 Esas sayılı dosyasına istinaden talimat yolu ile alınan ifadesinde; “2008 yılı civarında Akıl İşleri şirketinden haberdar olduklarını, firmaların karışıklık nedeni ile davalı şirkete fatura kestiğini” beyan ettiği, bu beyan ve davalı tarafça davacıya gönderilen Bakırköy 1.Noterliği’nin 26.04.2011 tarihli, 10899 yevmiye nolu ihtarname, davalı tarafça delil olarak sunulan ve davalının medyaya yansıyan işleri, tüm dosya kapsamı bir bütün olarak dikkate alındığında davanın makul sürede açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında, müvekkili şirketin tescil tarihinin yanlış yazıldığı gibi davalının müvekkiline gönderdiği ihtarname tarihi ile dava tarihi arasında 2 yıl 3 ay gibi bir süre olmasına karşın bu sürenin 4 yıl olarak gösterildiğini, gerekçeli kararının dosya içeriği çeliştiğini, özensiz olduğunu, mahkemenin dayandığı emsal yargıtay kararının somut olaya emsal teşkil etmediğini, müvekkili şirketin daha önce tescil edilmiş ticaret unvanına haksız tecavüzün önlenmesi gerektiğini, yasal koşulların oluştuğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Dava, ticaret unvanı aleyhine tecavüzün tespiti ile davalı şirket unvanındaki “… ” ibaresinin ticaret unvanından terkini istemine ilişkindir.
Somut olayda uyuşmazlık davalı şirketin unvanında kullanılan …i” ibaresinin davacı şirketin ticaret unvanı yönünden iltibasa neden olup olmadığı, ticaret unvanına tecavüzün bulunup bulunmadığı ve bu hakkın uzun süreli sessiz kalma nedeniyle kayba uğrayıp uğramadığı noktalarında toplanmaktadır.
İlk derece mahkemesince yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı şirketin, ticaret sicil kayıtlarına göre; 26.12.2006 tescil tarihinde, “…” unvanı ile “…/Bursa” adresinde Bursa Ticaret Sicil Memurluğu’nun …sicil numarası ile kurulduğu, durumun 08.01.2007 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 6718 sayılı nühasında de ilan edildiği görülmüştür.
Davalı şirketin, ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde, 21.07.2009 tescil tarihi itibariyle “… Ticaret Limited Şirketi” unvanı ile “… Üsküdar/İstanbul ” adresinde İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun … sicil numarası ile 21.07.2009 tarihinde kurulduğu, durumun 27.07.2009 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 7362 sayılı nüshasında ilan edildiği görülmüştür.
Kural olarak, usulen tescil ve ilân edilen ticaret unvanı, terkin edilinceye kadar koruma altında olup, sahibine kullanma hakkı bahşeder. Yüksek Mahkeme’nin artık yerleşmiş içtihatları uyarınca da hukuken var olan bir hakkın fiilen kullanılması engellenemez (Y.ll.HD. 23.09.2003 tarihli E.2003/2301,K.2003/8221 sayılı kararı – BATİDER, 2004, C.XXII, S. 3, s. 243 vd).Ancak,hukuka aykırı şekilde başkasının ticaret unvanının tescilsiz kullanımı veya terkine rağmen unvanın kullanılması haksız rekabet teşkil eder. Bu nedenle tescilli ticaret unvanını sicilden terkin edilmesi anma kadar kullanılmasında herhangi bir usulsüzlük olmadığından bu dönem içinde haksız rekabetten bahsedilemez (Y.ll.HD. 14.05.2007 tarihli E. 2006/4811, K.2007/7306 sayılı kararı – BATİDER, 2007, C. XXIV, S. 2, s. 555-557).
Somut olayda davacı şirketin ticaret unvanının “…” olduğu görülmektedir. Bu unvanda şirketin türünü gösteren ibare “Limited Şirketi”; şirketin işletme konusunu gösteren ibareler ise “…. Ticaret” ibareleridir. Diğer bir deyişle davacı şirketin ticaret unvanının çekirdek kısmı “… Limited Şirketi” ibarelerinden oluşmakta olup “…” ibaresi ise ek olarak seçilmiştir. Davacının “akılişi” ekini içeren unvanı 27.12.2006 tarihinde tescil edilmiştir.
Davalı şirketin ticaret unvanı ise “… Ve Ticaret Limited Şirketi”’dir. Bu unvanın çekirdek kısmı, şirketin türünü gösteren “ Limited Şirketi” ve işletme konusunu gösteren “… Ve Ticaret ” ibarelerinden oluşmaktadır. Unvanın ek kısmı ise “Akıl İşleri ” ibaresidir.
Davacı şirketin ticaret unvanı “…” olup, 26.12.2006 tarihli tescille almıştır. Davalı şirket ise ticaret unvanını 21.07.2009 tarihinde, yani davacının unvanı üzerinde hak kazandığı tarihten çok sonra tescil ettirmiştir. Dolayısıyla TTK m. 50 uyarınca usulen tescil ve ilan edilmiş olan bu ticaret unvanını kullanma hakkı sadece unvan sahibi olan davacıya aittir.
Her ne kadar davacı iltibasa neden olan ticaret ünvanının terkinini isteyebilir ise de, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yerleşmiş uygulamalarına göre, böyle bir davanın makul sürede açılması gerekir. Ticaret ünvanları tescil ve ilana tabi bulunduğundan makul sürenin hesabında bunun da nazara alınması icap eder. Makul sürenin geçirilmesi halinde sessiz kalma nedeni ile hak kaybı oluşur.
Uzun süreli sessiz kalma suretiyle hak kaybı, TTK’da düzenlenmiş değildir. Bu durum Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin uygulaması ile hukukumuza yerleşmiş olup, yasal dayanağı da TMK’nin 2. maddesidir. Sessiz kalma yolu ile hak kaybının oluşması için öncelik hakkı sahibinin kullanımdan haberdar olması gerekmekte ise de sessiz kalmanın kaç yıl sonra hak kaybına yol açacağı ile ilgili kesin bir süre vermek mümkün değildir. Burada önemli olan öncelik hakkı sahibinin sonraki kullanıma bir süre katlanmış olmasıdır. Bu itibarla bu sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olan dürüstlük kuralıdır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken, öncelik hakkının sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra izlediği yol ve sergilediği tavır önemlidir (Yargıtay 11. HD, 21.12.2017 tarih, 2016/6803 E., 2017/7532 K. Sayılı ilamı).
Davalının ticaret ünvanının tescil ve ilan edildiği tarih 21.07.2009 olup, davanın 30.07.2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında İstanbul Anadolu 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2014/81 E. sayılı dosyasında davacı şirketin yetkilisinin talimatla alınan ifadesi yer almakta olup, bu ifade tutanağında, şirket yetkilisi, 2008 yılı civarında davalı şirketin mevcudiyetinden haberdar olduklarını beyan ettiği görülmüştür. Bunun yanısıra davalı tarafından davacıya keşide edilen Bakırköy ….Noterliği’nin 26.04.2011 tarihli, …yevmiye nolu ihtarnamesi bulunmaktadır.
Davacı, davalı şirketten ve “…İ+Şekil” ibareli markasından haberdar bulunmasına karşın sonradan davalının markasından türetilme, birbirine benzer nitelikte “BU1aKILİŞİ” markayı kendi adına tescil ettirdiği, davalı tarafından bu markanın iltibasa yol açtığını ileri sürerek markanın hükümsüzlüğü talepli açılan davada İstanbul Anadolu 2.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2014/81-2015/33 E.K sayılı kararı davanın kabulüne karar verildiği ve kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtaya 11. Hukuk Dairesinin 02.05.2016 tarih, 2015/10054- 2016/4867 E.K sayılı kararı ile onandığı görülmüştür.
Bu değerlendirmeler ışığında, somut olayda, gerçekleşen ve yukarıda tarihleri verilen süre, davacının sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra takındığı tavır ve izlediği yol ve tüm dosya kapsamı gözetildiğinde, ilk derece mahkemesi gerekçesi ve kararı yerinde olup, gerekçeli karar içeriğinde yeralan tarihlerde yapılan maddi hatanın sonradan düzeltilebilecek hatalardan olup, kararın sonucuna bir etkisi bulunmadığından yerinde olmayan tüm istinaf sebeplerinin HMK.nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından taraflara tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK.361.maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 24/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KANUN YOLU :HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.