Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2289 E. 2020/1175 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2289
KARAR NO : 2020/1175
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/10/2016
NUMARASI : 2014/268 E. 2016/720K.
BİRLEŞEN DAVA MAHKEMEMİZİN 2014/408 E. SAYILI DOSYASI :
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan Semenin Tenzili)
Taraflar arasında görülen şahsi sorumluluktan kaynaklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle, asıl ve birleşen davaların reddinedair verilen hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: …. A.Ş.’ nin mali yapısındaki bozukluklar nedeniyle 1993 yılında talep edilen kredi önerilerine müvekkili banka tarafından onay verilmediğini, şubenin olumlu görüşü ile 27.05.1994 tarihli 16/685 sayılı yönetim kurulu kararı ile mevcut kredi limitleri arttırılarak toplam 31.250,00 TL kredi kullandırıldığını, firmanın kredilendirilmesinde gereken tedbir ve basiretin gösterilmediği, bu bağlamda kredi arttırım önerisinde bulunan Yenişehir Ankara Şubesi görevlilerinin 399 sayılı KHK’nin çalışanlara yüklediği sorumluluk ve basiretli davranışı göstermeyerek bankayı zarara uğrattıklarını, Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 1999/862 E. 2001/2619 K. sayılı kararıyla bu görevliler hakkında açılan davanın 5 yıl süre ile ertelenmesine karar verildiğini, davalı banka yöneticilerinin banka zararından sorumlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 873.114,23 TL, 1.015,00 TL’lik teminat mektubu kredi bedelinin kredinin ödendiği tarihten itibaren en yüksek faiziyle ve 24.486 USD’nin fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … (cevap dilekçesinin verildiği tarih itibariyle… vekili olduğu) vekili savunmasında özetle; davanın BK. 41. maddesinde ifade edilen hukuki sebebe dayalı olarak açıldığını, dolayısıyla BK 60. maddesinde yazılı zamanaşımı süresine tabi olduğunu, bu madde de zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukundan itibaren 10 sene içinde zamanaşımına uğrayacağının belirtildiğini, dava konusu kredinin 27.05.1994 tarihli yönetim kurulu kararıyla kullandırıldığını, dolayısıyla zamanaşımı nedeniyle davanıln reddi gerektiğini, bunun dışında bu kredi kullandırma işlemiyle ilgili davacı bankanın bir zarara uğramadığını, bankanın bölge hukuk işleri müdürlüğünce Yenişehir şubesine yazılan 1999 tarihli yazıyla 7 adet ipoteğin paraya çevrilmesi talebiyle yürütülen takip sonucunda fabrikanın satışıyla ihale bedelinin dosyaya 08.07.1999 tarihinde gönderildiği, dosya alacağı nedeniyle 236.311,23 TL olarak Av. …. adına çek düzenlendiği, çek bedelinin tahsil edilerek bilgi verilmesi gerektiğinin bildirildiğini, gönderilen çek bedelini tahsil eden şubenin de cevabi yazısında çekin tahsil edilip Özçegaş şubesinin ana para riskinin sıfırlandığının ifade edildiğini, bu miktarı aşan tahislatın da teminat mektupları bedelinin iadesi sağlanıncaya kadar bloke edilmesi konusunda talimat istendiğinin açıklandığını, bu yazı içeriklerinden anlaşıldığı üzere banka alacağının tahsil edilmiş olması dolayısıyla bir zarardan söz etmenin mümkün bulunmadığını, davacının iddia ettiği şekilde 27.05.1994 tarihli yönetim kurulu kararıyla 31.250,00 TL kredi kulandırılmayıp yönetim kurulu kararı gereğince firmaya 10.000,00 TL (10.000.000 eski TL) kredi kullandırıldığını, firmanın davaya konu krediyi kullanmadan evvel banka nezdinde 500 TL tutarında senet karşılığı TL nakit kredisi 15.000 TL tutarında istihkak temliği karşılığı nakit kredisi ve 750 TL tutarında kefalet karşılığı gayrinakit teminat mektubu kredisi bulunduğunu ve söz konusu yönetim kurulu kararı uyarınca kullandırılan krediden sonra toplam kredi tutarının 31.250,00 TL’ye ulaştığını, şubenin 26.04.1994 tarihli kredi önerisinin aynen kabul edilmediğini, limit arttırım teklifinin mevcut kredilerdeki teminatlar kapsamında 84.000,00 TL (84.000.000 eski TL) olmasına rağmen yönetim kurulu tarafından limit arttırımı öncesi mevcut kredileri ek yalnızca ek 10.000,00 TL (10.000.000 eski TL) tutarında arttırılması ve … A.Ş, … müteselsil kefil sıfatıyla kefaletlerinin alınması, gerçek ticari işlemlerden doğmuş senetler tesis edilen yeni limitin %30 fazlasıyla teminat olarak alınması, mevcut istihkak karşılığı nakit kredilerin taminatı olarak toplam kredilerin asgari %100 fazlasıyla firmanın tek, karayolları ve diğer kurumlardan doğmuş ve temlik borçlusunda onaylanmış istihkak alacaklarının temlikinin alınması firmanın maliki bulunduğu fabrika bina ve arsası ve makine ve teçhizat üzerinde daha önceden mevcut ipotekler aynen muhafaza edilerek izleyen derecelerde 50.000,00 TL tutarında ipotek alınması ve teminat şartlarının tamamlanmasından sonra kredi kullandırılması şeklinde onaylandığını, kredi kullandırımına ilişkin yönetim kurulu kararında kanuna aykırı bir durumun mevcut olmadığını, firmanın borcunu ödeyememesi sebebiyle kanuni takibe alındığını ve bu tarih itibariyle şirketin bankaya olan boçlarının fazlasıyla karşılayacak tutarda teminatı olduğunu, borca karşılayacak miktarda hacizler yapıldığını, ancak takiplerin sürüncemede kalması nedeniyle paraya çevirme işlemlerinin yapılmadığını, bankanın bizzat kendi beyanına göre firmadan herhangi bir alacağının kalmaması sebebiyle istenebilir bir zararının da olmadığını belirterek, haksız davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı … yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçılarının mirası reddetmesi nedeniyle adı geçen davalının terekesinin iflas hükümlerine göre tasfiyesi ve terekeye tasfiye memuru atanmasını teminen İstanbul 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/34 tereke sayılı dosyasında dava açıldığı ve terekeye tasfiye memuru olarak Av. … atandığı anlaşılmkatadır. Tereke tasfiye memuru vekili de davanın zamanaşımı nedeniyle esastan reddini talep etmiştir. Davalı … vekili savunmasında özetle; davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, zira Borçlar Kanunun 41. maddesine dayalı olarak açılan davalarda BK. 60. maddesindeki zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini ve bu maddede öngörülen 1 yıllık ve 10 yıllık sürelerin geçmesinden sonra bu davanın açıldığını, yine BK 60. maddesinde ceza kanunları uyarınca öngörülen zamanaşımı süresinin daha uzun olması halinde bu sürenin uygulanacağının belirtildiğini, davaya esas zararın kaynağı olarak gösterilen kredinin … A.Ş.’ye 27.05.1994 tarihli yönetim kurulu kararıyla kullandırıldığı ve Banka Teftiş Kurulu tarafından 27.10.1994 tarihli raporun düzenlendiğini, bu raporda müvekkilinin kusurlu bulunmadığı, daha sonra Başbakanlık Teftiş Kurulunun 26.03.1999 tarihli soruşturma raporuna dayalı olarak bu davanın açıldığını, buna göre bankanın 27.10.1994 tarihli Banka Teftiş Kurulu raporuyla bu zarara muttali olması gerektiğini ve bu tarihten itibaren TCK. 240. maddesi için öngörülen ceza zamanaşımının uygulanması zorunlu olup bu tarihten itibaren TCK’daki beş yıllık sürenin aşıldığını, bu nedenle davanın zamanaşımına uğradığını, ayrıca kredinin tamamının firmadan tahsil edildiğini ve kredi verilirken alınan teminatların halen paraya çevrilmediğini, banka şubesinin genel müdürlük genel takip müdürlüğüne gönderdiği yazı içeriklerinden borcun tamamen tahsil edildiğinin bildirilmesi karşısında mevcut bir zarardan bahsedilemeyeceğini belirterek, davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle, aksi takdirde esastan reddine karar verimesini talep etmiştir.Davalı …. savunmasında özetle; davanın … tarafından verilen dilekçedeki açıklamalarla aynı yönde beyanda bulunmuş ve davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddi olmadığı takdirde esastan reddini talep emiştir.Davalı … savunmasında özetle; davacı iddilarının tamamen soyut olup dayanaksız bulunduğunu, kredi kullandırılan şirketin banka genel müdürlüğünce yakından tanınan bir aile şirketi olup kendi alanında önde gelen firmalardan biri olduğunu, kredi kullandırımlarında genel müdürlükten izin alınıp genel müdürlüğün bilgisi dışında kredi kullandırımının söz konusu olmadığı, firmanın durumundaki iyileşmeyi gösteren 04.04.1994 tarihli istihbarat raporuna dayanılarak 26.04.1994 tarihinde yapılan kredi arttırım önerisinin genel müdürlük tarafından 27.05.1994 tarihli kararla kısılarak onaylandığını, istihbarat raprounda firmanın mali durumunun iyi olmadığı yönünde açıklamalar bulunmayıp cirosunun ve karlılık durumunun iyi olduğunun ifade edildiğini, bu kapsamda kullandırılan kredi nedeniyle kusurlu olduğundan söz edilemeyeceğini, kaldı ki firmadan tahsilatların yapıldığını dolayısıyla bir zararın olmadığını, buna göre zarar ile kredi kullandırımı arasındaki illiyet bağının koptuğunu belirterek, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … savunmasında özetle; davalı … tarafından sunulan cevap dilekçesindeki açıklamaları tekrar ederek kredi kullandırımına ilişkin istihbarat raporunda firmanın mali durumuyla ilgili bir olumsuzluktan bahsedilmediği gibi kredinin yasa ve mevzuat çerçevesinde kullandırılıp fazlasıyla teminatla alındığını mali sorumluluk için öngörülen yasal koşulların oluşmadığını ve borcun tahsil edildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.Davalı … usulüne uygun tebligat yapılmış ancak herhangi bir cevap dilekçesi sunmamış ve yargılama aşamasında kendini vekille temsil ettirmiş ve adı geçen davalı vekili, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, olmadığı takdirde esastan reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı …’nın dava açılmadan önce vefat ettiği tespit edilmiştir. Davacı vekili, … mirasçılarına karşı birleşen davayı açmıştır.
BİRLEŞEN DAVA Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; esas davadaki açıklamalar tekrar edilmiş ve esas davada davalı olan … dava açılmadan evvel vefat ettiğinin anlaşılması nedeniyle ölü davalı … mirasçılarına bu dava yöneltilmiş ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 378.114,23 TL, 1.015,00 TL teminat mektubu kredi bedelinin ve 24.486 USD’nin fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının faiziyle birlikte davalılarldan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Birleşen davada davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı … mirasçıları … vekilince davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava konusu zarara ilişkin yönetim kurulu kararının 27.05.1994 tarihli olduğu, davaya davanın açıldığı 03.12.2002 tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerektiği, TTK 341 maddesi gereğince yönetim kuruluna karşı açılacak davalarda genel kurulu tarafından karar alınması gerekmekte, dava açılmasına ilişkin yönetim kurulunun 03.02.2002 tarihinde karar aldığı genel kurulun 26.03.2009 tarihli toplantısında dava açma kararı alma yetkisinin geçmişe dönük olarak yönetim kuruluna devredildiği bu sayede TTK madde 341 de belirtilen dava açılması için karar alınması şartının sağlandığı, sorumluluğa ilişkin zamanaşımı süresi öngören TTK 309/4 maddesinde Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. İfadesiyle belirtildiği davaya neden olan kredi kullandırılmasına ilişkin Şişli 1.Asliye Ceza Mahkemesi’nde ceza davası açıldığı TTK 309/4 te belirtilen …. ”Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur hükmünün yer aldığı, ceza davası açılmasına neden olan fiil için TCK 240.maddede 1 yıldan 3 yıla kadar ceza öngördüğü bu suça ilişkin zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu uzamış zamanaşımı olan 7 yıl 6 ayın hukuk davasının ceza davası sonuçlandıktan sonra açılması nedeniyle iş bu davada uygulanamayacağı, uygulansa bile dava tarihinden önce bu sürenin dolduğu, TTK 309 da belirtilen …davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl…. Sürenin başlangıcının Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporunun düzenlendiği 26.03.1999 tarih olduğu fakat Yargıtayın yerleşik içtihatları gereğince yönetim kurulunun dava açılması için karar alma tarihi olan 03.02.2002 öğrenme tarihi olduğu ancak her halükarda olayın vukuundan itibaren 5 yılın dava tarihinde geçmiş olduğu, Davacı bankanın BDDK’nın 03.07.2001 tarihli 24451 sayılı resmi gazetede yayımlanan 4684 sayılı kararı ile, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme yetkisi sona erdirilmiş ve tasfiye haline girdiği ancak bankanın tasfiye halinde olsa da fona devredilen bankalardan olmadığı bu nedenle davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile getirilen 20 yıllık zamanaşımınin uygulanamayacağını 4389 sayılı Bankalar Kanunu ek 3. Maddesiyle ilk defa zamanaşımı süresi öngörüldüğü ancak huzurdaki davanın yönetim kurulu üyeleri ve genel müdür ile banka müdürlerinin sorumluluğuna ilişkin bir dava olup, 4389 sayılı yasanın ek 3.maddesindeki 20 yıllık sürenin uygulanmasının mümkün bulunmadığı, 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı Yasanın geçici 16. maddesinde bu kanun ile fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek getirilen zamanaşımı süresinin geçmişe şamil olduğu ifade edildiği ancak bu maddedeki zamanaşımı ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 2014/85 E. 2014/103 K. sayılı 04.06.2004 tarihli kararıyla iptal edildiği, 4389 sayılı kanuna 5020 sayılı yasa ile getirilen ek 3 maddesinin 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe girdiği dolayısıyla 26.12.2003 tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolması halinde 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün olmayacağı sonucuna varıldığı, davanın 03.12.2002 tarihinde açıldığı 27.05.1999 tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin davadan önce zaten dolmuş olduğu, 20 yıllık zamanaşımı süresini getiren kanundan önce zamanaşımı süresi dolmuş olan davada, zamanaşımının 20 yıla uzadığının kabul edilemeyeceği sonucuna varıldığı. Esas davada davalılar … ve … ve birleşen davadaki davalılar ölü … mirasçıları … zamanaşımı definde bulunmadıklarından bu davalılar bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddi mümkün görülmediği ve davanın esası bakımından değerlendirilmesine geçildiği; Dosyada mevcut bulunan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, kredinin kullandırılmasına esas yönetim kurulu kararının 27.05.1994 tarihli olup, bu karara göre …. A.Ş’ye senet karşılığı 500 TL, alacak temlik karşılığı, 15.000 TL, kefalet mukabili teminat mektubu 750 TL, ipotek karşılığı 15.000 TL olmak üzere 31.250 TL limit dahilinde kredi kullandırılmasına karar verildiği, bu karardan sonra genel müdürlük krediler müdürlüğünce Ankara Yenişehir Şubesine 08.06.1994 tarihli yazı ile tebliğ edildiği ve şube tarafından bu miktarda kredinin kullandırıldığı, aynı zamanda yönetim kurulu kararında belirtilen teminatların alındığı ve kredinin teminatı olarak 855 TL müşteri senetleri, 33.300 TL limitli şahsi kefalet, 60.000 TL değerinde gayrimenkul ipoteği, 27.500 TL alacak temliki olmak üzere 121.655 TL miktarında teminatların alındığı buna göre şubenin kullandırdığı 31.250 TL kredinin %400 fazlası üzerinden teminat alındığı anlaşılmakla ipoteklerin satışı sonrası ihale bedelinin 08.07.1999 tarihinde gönderildiği davaci bankanin 12.067.1999 tarihli yazısının düzenlendiği, yapılan tahsilatlar dikkate alındığında yasal faiz oranı üzerinden 67.161,67 TL faiz borcunun olduğu ancak 818 sayılı BK 84 maddesi uyarınca bankanın alacaklı sıfatıyla tahsil ettiği miktarı öncelikle faiz ve masraflara mahsup etme yönünde seçimlik hakkı olmasına rağmen bu hakkını kullanmayarak tahsil ettiği alacağına öncelikle ana para riskinden mahsup ettiği, böylece kredi verilen firmanın ana para borcunun tamamen silindiği, bu durumda banka riskinin ortadan kalktığı, usulsüz olarak verildiği iddia edilen kredinin tamamen tahsil edildiği, zarar unsurunun ortadan kalktığı dolayısıyla sorumluluk açısından TTK 336 yollamasıyla BK 41 tanımlanan haksız fiile ilişkin gerçekleşmesi gereken unsurlardan zararın iş bu davada gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla artık bir zarardan söz edilmesi mümkün olmadığından açıklanan tüm bu nedenlerle davalılar … ve … ve birleşen davada yönetim kurulu üyesi … mirasçıları olan … hakkındaki davanın esastan reddine, esas davada davalı …’nın dava tarihi olan 03.12.2002 tarihinden önce vefat ettiği anlaşıldığından ölüye karşı dava açılması mümkün bulunmadığından davalı … hakkındaki davanın bu nedenle reddine, diğer davalılar … terekesi, …. hakkındaki davanın da zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği, …. ” gerekçesiyle, esas davada, davalı … dava açılmadan önce vefaat ettiğinden ve ölüye karşı dava açılamayacağından … hakkındaki davanın bu nedenle reddine, davacı tarafından davalılar … karşı açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, davacı tarafından davalılar … karşı açılan davanın reddine; birleşen 2014/408 E. sayılı davanın reddine dair hüküm kurulmuştur.Asıl ve birleşen davalara ilişkin hükme karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde:İlk derece mahkemesince mevzuat hükümlerine aykırı olarak genel zamanaşımı dikkate alınmak suretiyle müvekkil alacağının gözardı edildiğini, banka alacakları konusunda 20 yıllık zamanaşımı süresi söz konusu olduğunu, 20 yıllık zamanaşımı süresi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilse de Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geçmişe yürümediğini,Yürürlükteki 5411 sayılı Kanun’un 141. maddesinde fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olarak düzenlendiğini, geçici 13.maddesinde yasanın Fon alacaklarının tahsiline dair hükümlerinin Tasfiye halinde …Bankası A.Ş tarafından da uygulanacağının öngörüldüğünü,İlk derece mahkemesince müvekkili tarafından bilirkişi raporuna yapılan itirazlar değerlendirilmeden karar verildiğini, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun bilirkişilerce incelenmediğini, İlk derece mahkemesince hatalı şekilde dava konusu banka zararının anapara tutarından tahsil edildiğinden bahisle davalıların sorumlu olmadıkları sonucuna varılmış olduğunu,Erteleme kararı ile ceza davasının sonuçlandığından söz edilemeyeceğini,İlk derece mahkemesinin 04.06.2015 tarihli 2 nolu ara kararında dava dosyasının bilirkişi heyetine tevdii ile bilirkişilerden dava dışı … firmasına verilen kredinin ve yapılan işlemlerin bankacılık yasası hükümlerine aykırı olup olmadığı bankanın zarara uğrayıp uğramadığı ve dava dışı müflis firma masasına davacı tarafça yazdırılan alacak miktarının da tespiti istenmişse de bu ara kararın bilirkişi heyeti tarafından gereğince yerine getirilmediğini,Davalıların kusurlu davranışları ve kredi kullandırmaları ile müvekkilinin zararı arasında sebep sonuç ilişkisi bulunduğunu,İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararının bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, banka yöneticileri olan davalılar tarafından usulsüz kredi kullandırılması nedeniyle oluşan zararın davalılardan tahsili istemiyle açılmış bir tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiş, bu karara karşı, asıl ve birleşen davalar yönünden davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davaya konu zarara dayanak teşkil eden yönetim kurulu kararı 27.05.1994 tarihlidir. Davanın 03.12.2002 tarihinde açıldığı değerlendirildiğinde, o dönem yürürlükte olan 6762 sayılı TTK hükümlerinin davaya tatbik edilmesi gerekmektedir. TTK 346 maddesinde yer alan müdürlerin sorumluluğunun TTK 336 maddesinde yer alan yönetim kurulunun sorumluluğuna tabi olduğu belirtilmiştir. Yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak davalarda TTK 341 maddesinde belirtildiği gibi genel kurul tarafından bu yönde karar alınması gerekmektedir. Yönetim kurulunca 03.02.2002 tarihinde davalılar hakkında sorumluluk davası açılması yönünde karar alındığı, genel kurulun 04.05.2009 tarihli toplantısında yönetim kuruluna karşı sorumluluk davası açma kararının yönetim kuruluna geçmişe etkili olarak devredildiği belirtildiğinden TTK 341 şartının sağlandığı açıktır. Yönetim kurulunun üyelerine ve müdürlerin sorumluluğuna ilişkin davalarda zamanaşımı TTK 309/4 maddesinde düzenlenmiştir. TTK 309/4 maddesinde ”Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar.’’ şeklinde düzenleme mevcuttur. Davaya neden olan kredi kullandırılmasına ilişkin Şişli 1.Asliye Ceza Mahkemesinde ceza davası açıldığı TTK 309/4 te belirtilen …. ”Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur” hükmünün yer aldığı, ceza davası açılmasına neden olan fiil için TCK madde 240 ‘ da yer alan düzenlemede 1 yıldan 3 yıla kadar ceza süresi öngörüldüğü bu suça ilişkin zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, uzamış zamanaşımı olan 7 yıl 6 ayın tatbik edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Uzamış zamanaşımı uygulandığı takdirde davanın 27.11.2001 tarihinde zamanaşımına uğrayacağı ancak dava tarihinin 03.02.2002 olması nedeniyle dava tarihinde zamanaşımına uğradığı görülmektedir. Ceza davasının sona ermiş olması, hiç açılmamış olması, devam ediyor olması gibi durumlar hukuk davasında ceza davasında öngörülen uzamış zamanaşımının uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. Ne var ki mahkeme 7 yıl 6 ay olan uzamış zamanaşımını uygulamış olsa idi de dava tarihinden önce bu sürenin dolmuş olması dolayısıyla kararın sonuç itibariyle değişmeyeceğini belirtmiştir.Davacı bankanın BDDK’nın 03.07.2001 tarihli 24451 sayılı resmi gazetede yayımlanan 4684 sayılı kararı ile, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme yetkisi sona erdirilmiş ve tasfiye haline girmiştir.4389 sayılı Bankalar Kanunu zamanaşımıyla ilgili bir hüküm içermemektedir. Banka lehine 20 yıllık zamanaşımı uygulamasının dayanağı 5020 sayılı yasa ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ek 5. maddedir. Bu maddenin kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacakların tahsili hususunda düzenleme getirdiği sorumluluk davaları için getirilen bir düzenleme olmadığı ve bu maddenin Anayasa Mahkemesi kararıyla 2009 yılında iptal edilmesi nedeniyle iş bu davada uygulanamayacağı kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir maddenin zamanaşımı süresi geçen davalara tatbiki uygun değildir. 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı Yasanın geçici 16. maddesinde bu kanun ile fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek getirilen zamanaşımı süresinin geçmişe şamil olduğu ifade edilmiş ancak bu maddedeki zamanaşımı sözcüğü Anayasa Mahkemesinin 2014/85 E. 2014/103 K. sayılı 04.06.2004 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Davacı vekilinin geçici 16. maddesinin göz ardı edildiği yönündeki istinaf istemi yerinde görülmemiştir. İlk defa zamanaşımı içeren hüküm olarak 4381 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ek 3.madde 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarih dikkate alındığında belirtilen 20 yıllık zamanaşımı süresinin iş bu davaya tatbiki durumunda davanın sorumluluk davası olması nedeniyle bu kapsamda olmamasının yanında bu maddenin yürürlüğünden önce uzamış zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekmektedir. 27.11.2001 tarihinde uzamış zamanaşımı dolan iş bu davada 12.12.2003 tarihli 5020 sayılı yasa 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle yürürlükten önce uzamış zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin zamanaşımına ilişkin karar gerekçeleri isabetli olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf istemi yerinde değildir.Dosyada mevcut bulunan bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, kredinin kullandırılmasına esas yönetim kurulu kararının 27.05.1994 tarihli olup, bu karara göre … A.Ş’ye senet karşılığı 500 TL, alacak temlik karşılığı, 15.000 TL, kefalet mukabili teminat mektubu 750 TL, ipotek karşılığı 15.000 TL olmak üzere 31.250 TL limit dahilinde kredi kullandırılmasına karar verildiği, bu karardan sonra genel müdürlük krediler müdürlüğünce Ankara Yenişehir Şubesine 08.06.1994 tarihli yazı ile tebliğ edildiği ve şube tarafından bu miktarda kredinin kullandırıldığı, aynı zamanda yönetim kurulu kararında belirtilen teminatların alındığı ve kredinin teminatı olarak 855 TL müşteri senetleri, 33.300 TL limitli şahsi kefalet, 60.000 TL değerinde gayrimenkul ipoteği, 27.500 TL alacak temliki olmak üzere 121.655 TL miktarında teminatların alındığı buna göre şubenin kullandırdığı 31.250 TL kredinin %400 fazlası üzerinden teminat alındığı anlaşılmakla ipoteklerin satışı sonrası ihale bedelinin 08.07.1999 tarihinde gönderildiği davaci bankanin 12.067.1999 tarihli yazısının düzenlendiği, yapılan tahsilatlar dikkate alındığında yasal faiz oranı üzerinden 67.161,67 TL faiz borcunun olduğu ancak 818 sayılı BK 84 maddesi uyarınca bankanın alacaklı sıfatıyla tahsil ettiği miktarı öncelikle faiz ve masraflara mahsup etme yönünde seçimlik hakkı olmasına rağmen bu hakkını kullanmayarak tahsil ettiği alacağına öncelikle ana para riskinden mahsup ettiği, böylece kredi verilen firmanın ana para borcunun tamamen silindiği, bu durumda banka riskinin ortadan kalktığı, usulsüz olarak verildiği iddia edilen kredinin tamamen tahsil edildiği, zarar unsurunun ortadan kalktığı dolayısıyla sorumluluk açısından TTK 336 yollamasıyla BK 41 tanımlanan haksız fiile ilişkin gerçekleşmesi gereken unsurlardan zararın iş bu davada gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla artık bir zarardan söz edilmesi mümkün olmadığından zararın olmadığı yerde haksız fiilden söz edilemeyeceği davanın kredinin dönmemesi nedeniyle açıldığı belirtildiğinden düzenlenen raporlarda ve bankanın yazısında anapara borcunun kalmadığı anlaşıldığından, artık zarardan söz edilemeyeceği, dolayısıyla zarar olmaması nedeniyle davalıların sorumluluğuna gidilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Bu nedenlerle, asıl davada zamanaşımı definde bulunmamış olan davalılar hakkındaki davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Karar kesinleştiğinde dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 12.11.2020 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.