Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/225 E. 2018/945 K. 27.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/225
KARAR NO : 2018/945
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2016/748 Esas – 2017/954 Karar
TARİH : 18/10/2017
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
Şirket genel kurul kararlarının yokluğunun ve butlanının tespiti talebiyle açılan davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının, %10 oranında davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirketin 15/03/2016 tarihli 2015 yılına ilişkin genel kurul toplantısında alınan 3,4,5,6,7,8,9,10 ve 11 numaralı kararlarının dava dilekçesindeki ayrıntılı açıklamaları kapsamında yokluk ve butlanla malul olduğunu belirterek, anılan genel kurul kararlarının yokluk ve butlan nedeniyle hükümsüz olduğunun tespitine ve iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili savunmasında özetle; davacının, davalı şirketin ortağı olduğu gibi aynı zamanda maaşlı çalışanı olduğunu, esasen davalı şirketin yetkilisi …’in davacıya güvenip optik sektöründe istihdam ettiğini, pazarlama bölümü yetkilisi yapıldığını ve işine dört elle sarılıp bağlılık ve mutluluk içinde çalışmasını teminen tamamen iyiniyetli bir yaklaşım ile hiçbir bedel almadan kendisine %10 hisse verildiğini, davacının ortağı olduğu, davalı şirketin 2015 yılına ilişkin 15/03/2016 tarihli genel kurul kararlarının bir kısmının iptalini talebinin hukuki mesnetten ve iyiniyetten yoksun bulunduğunu belirterek davaya cevap dilekçesindeki ayrıntılı açıklamalar kapsamında haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi 18/10/2017 tarihli 2016/748 Esas – 2017/954 Karar sayılı kararında;
“…Davacının, davalı şirketin %10 ortağı olduğu; davalı şirketin, 2015 yılına ilişkin olarak 15/03/2016 tarihinde olağan genel kurul toplantısı yaptığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalı şirketin 15/03/2016 tarihinde 2015 faaliyet yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısında alınan 3,4,5,6,8,9,10 ve 11 numaraları kararlarının yokluk ve butlanla malul olup olmadığı; bu kararların, şirket ana sözleşmesine, kanuna ve iyiniyet kurallarına aykırı bulunup bulunmadığı; bu kapsamda iptali koşullarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılamaya göre; davacı vekiline 01/03/2017 tarihli oturumun (3) nolu ara kararı uyarınca bilirkişi ücretini yatırması için kesin süre verildiği, davalı vekilince, belirlenen kesin sürede bilirkişi ücretinin yatırılmadığı, bu nedenlerle, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında, davalı şirket nezdinde bulunan defter ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılamadığı, bu nedenlerle, davacılar tarafından, davalı aleyhine açılan işbu davanın sübut bulmadığından reddine karar vermek gerektiği…”gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, yerel mahkemece kendilerine bilirkişi ücreti yatırmak üzere kesin süre verilmiş ise de Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilenin aksine yatırılması istenen avansın hangi işlere ilişkin olduğu, ara kararın yerine getirilmemesinin sonuçlarının ara kararda açıklanmadığını, yerel mahkemenin kararının bu nedenle yasaya ve Hukuk Genel Kurulu kararına açıkça aykırı olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E. 2013/9-651, K. 2014/202 sayılı, 05.03.2014 tarihli kararına göre; “Kesin süreye ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Uyuşmazlığa konu davanın 1086 sayılı HUMK zamanında açılmış bulunması ve tahkikat aşamasına geçilmiş bulunduğu gözetilerek, bu aşamada sadece delil avansı istenebileceği gözden kaçırılarak, kapsamı da belirtilmeden gider avansı istenmesi yerinde değildir. Gider avansı dava şartı iken, delil ikamesi avansı dava şartı olarak nitelendirilemeyecektir. Davacı vekiline verilen kesin süreye ilişkin alınması gereken avansın ne miktarda ve hangi işlere ilişkin olduğu, hangi iş için ne miktar avans yatırılacağının açıkça belirtilmemesi ve belirtilen sürede ara karar gereğinin yerine getirilmemesinin sonuçlarının ara kararda açıklanmaması doğru değildir. Kesin sürenin sonuç doğurabilmesi için usulünce ve eksiksiz olması gerekir. Dava şartı yokluğundan davanın reddedilmesi yasaya aykırıdır.” şeklinde ortaya konulan ilkelerin ilk derece mahkemesince ihlal edildiğini,
İlk derece mahkemesinin 01.03.2017 tarihli ara kararı ile davacı tarafa bilirkişi ücreti yatırmak üzere süre verilmişse de davalı taraf ile müvekkili arasında anlaşma ihtimali mevcut olduğundan mahkemece ara kara konu edilen ücretin müvekkili tarafından yatırılmadığını, ancak sonrasında anlaşma ihtimalinin ortadan kalktığını, bu nedenle 17.10.2017 tarihli dilekçeleri ile sözkonusu delil avansını yatırmak üzere yeniden mehil verilmesini talep ettiklerini, yerel mahkemece talepleri kabul edilmeyerek davanın reddine karar verildiğini, dosya kapsamında mevcut 17.10.2017 tarihli talep dilekçede belirtildiği üzere davalı şirket yetkilisi …’in, şirketin 2014 yılı sonunda yapılan genel kurul toplantısında müvekkilin yokluğunda ve bilgisi dışında imzasını taklit etmek suretiyle karar alarak 2008 yılından 2016 yılına kadar kâr dağıtımı ancak 2010 yılında yapmış gibi gösterdiğini ve kendisini 10 yıllığına şirket müdürü olarak seçtirdiğini, 2010 yılındaki kâr dağıtımı sonrasında müvekkilinin payına düşen kâr payı ödenmeksizin, bilgisi haricinde ortaklar cari hesabından düşüldüğünü, kâr dağıtımına ilişkin kararın yalnızca şirketin karar defterine işlenmiş olup müdür seçimine ilişkin karar ise Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, müvekkili adına atılan sahte imzayı havi 05.11.2014 tarih 2014/01 nolu karar … tarafından, Kadıköy …. Noterliğinin 05.11.2014 tarih ve … yevmiye nolu işlemi ile onaylatılarak tescil ve ilan edilmek üzere İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne ibraz edildiğini, söz konusu karar suretinin Ticaret Sicil Müdürlüğünden temin edilerek dilekçe ekinde yerel mahkemeye ibraz edildiğini, tüm bu hususların davalı şirkete ait ticari defter, kayıt ve belgelerle sabit olduğunu,
Müvekkili adına sahte imza atmak suretiyle kararlar alınmış olması nedeniyle davalı şirket yetkilisi ..hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına 2017/90750 sayılı soruşturma dosyası ile suç duyurusunda bulunduklarını, soruşturmanın halen devam ettiğini, soruşturma neticesinde verilecek kararın dava sonucunda verilecek hükme etki edebileceğinden, işbu soruşturma dosyasının sonuçlanmasının bekletici mesele yapılması talebinin yerel mahkemece dikkate alınmadığını belirterek, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin istinafa konu 2016/748 Esas – 2017/954 Karar sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talepleri gibi karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER
İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/748 Esas – 2017/954 Karar sayılı dosya kapsamı.
İNCELEME VE GEREKÇE
Davacı tarafça davalı şirketin 15.03.2016 tarihli genel kurulunda alınan bir kısım kararların TTK.’nın 445 vd. maddeleri uyarınca batıl ve yok hükmünde olduğunun tespiti ve iptalilerine karar verilmesi istemli dava açıldığı, ilk derece mahkemesince davanın kanıtlanmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
HMK.’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ile kamu düzeni ile sınırlı inceleme yapılmıştır.
Davacı vekili, ilk derece mahkemesince kesin süreye ilişkin ara kararının açık olmadığı, yüklenen yükümlülüğün yapılacak işin açıklanmadığı, kesin süerin sonuçlarının hatırlatılmadığı, bu surette usule uygun kesin süre verilmediği, buna dayanılarak davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığına ilişkin yüksek mahkeme kararları bulunduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir.
Öncelikle, ilk derece mahkemesi gerekçesine göre dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmemiş, kanıtlanmayan davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince, uyuşmazlığın çözümünün teknik bilgiye dayalı olduğu gerekçesiyle, davalı şirket ticari defter ve kayıtları da inceletilmek suretiyle bilirkişi raporu alınmasına karar verilip 01.03.2017 tarihli oturumun 3 nolu ara kararı ile HMK.’nın 324. maddesi uyarınca davacı vekiline bilirkişi inceleme masraflarını yatırması için 2 hafta kesin süre verildiği, kesin sürenin de sonuçlarının ihtaren hatırlatıldığı duruşma zaptından ve ara karardan anlaşılmaktadır. Kaldı ki davacı vekilinin bu konuda gerek ilk derece mahkemesine sunduğu 16.10.2017 tarihli dilekçesinde gerekse istinaf dilekçesinde müvekkili ile davalının anlaşma ihtimallerinin bulunduğu, ancak sonradan anlaşma ihtimalinin kalmaması üzerine ara kararın yerine getirilmediği ileri sürülmüştür. Davacı vekilinin bu beyanları da dikkate alındığında ve ilk derece mahkemesi ara kararının kapsamına göre, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde değildir.
Yine, davacı vekilince davalı şirket yetkilisi hakkında sahtecilik yaptığı gerekçesiyle C. Başsavcılığına yapılan şikayet üzerine soruşturma açıldığı, bu soruşturma sonucunun eldeki davayı etkileyebileceği, bu nedenle soruşturma sonucunun beklenmemiş olması da istinaf nedeni yapılmıştır. İlk derece mahkemesinin red gerekçe ve nedeni dikkate alındığında ve ticari kayıtlar üzerinde inceleme yapılmaksızın davanın aydınlatılması ve sonuca varılması mümkün olmayıp sadece ceza soruşturmasıyla sonuca gidilmesi mümkün olmayacağından, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir.
İlk derece mahkemesi karar gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.’nın 353/1-b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafça yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,
5-Gerekçeli kararın birer örneğinin Mahkememiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara tebliğine dair;
HMK.’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27.09.2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK.’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.