Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2242 E. 2019/390 K. 14.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2242
KARAR NO : 2019/390
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2015/774 Esas- 2017/1229 Karar
KARAR TARİHİ:16/11/2017
DAVA: Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA Asıl davada davacı vekili; müvekkilinin davalı banka şubesi ile akdetmiş olduğu genel kredi sözleşmesi uyarınca 02/02/2010 tarihinde kredi kullandığını, müvekkilinden komisyon adı altında 3.126,00 TL alındığını, sözleşmenin matbu sözleşme niteliğinde olması nedeniyle müvekkilinin müzakere ve müdahale etme şansı olmadığını, 6502 sayılı yasa hükümleri ve 6098 sayılı TBK’nın 20.maddesi uyarınca müzakere edilmeden ve taraflardan biri aleyhine açıkça ağır şartlar yükleyen maddelerin genel işlem koşulu veya haksız şart olarak nitelendirilip geçersiz sayıldığını, bu nedenle sözleşmedeki kesintilere ilişkin maddelerin de geçersiz olduğunu ileri sürerek müvekkilinden haksız ve hukuksuz olarak alınan 3.126,00 TL’nin kesinti tarihinden itibaren yasal faiziyle müvekkiline iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davacı vekili; müvekkilinin davalı banka şubesi ile akdetmiş olduğu genel kredi sözleşmesi uyarınca 27/11/2007 tarihinde kredi kullandığını, müvekkilinden komisyon adı altında 3.050,00 TL alındığını,sözleşmedeki kesintilere ilişkin maddelerin genel işlem koşulu niteliğinde olduğunu ve geçersiz olduğunu ileri sürerek müvekkilinden haksız ve hukuksuz olarak alınan 3.050,00 TL’nin kesinti tarihinden itibaren yasal faiziyle müvekkiline iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA Asıl ve birleşen davada davalı vekili; sözleşme hükümleirnin genel işlem koşulu niteliğinde olmadığını, zira sözleşmenin akdedilmesi sırasında sözleşme hükümlerinin tek tek müzakere edildiğini, her madde için açıkça bilgi verildiğini, hangi isim altında ne kadar ücret ödeneceğinin açıkça bildirildiğini, kaldı ki tacir olan davacının basiretli bir iş adamı gibi hakeret etmesi gerektiğini, müvekkilinin gerek sözleşme hükümleri gerekse yasa ve ticari örf adet gereğince komsiyon ve masraflara ilişkin ücret isteyebileceğini, davacıdan alınan komisyon ücretinin usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak asıl ve birleşen davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 16/11/2017tarihli, 2015/774 Esas- 2017/1229 Karar sayılı kararında, “…Mahkememizce yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; asıl ve birleşen davanın, genel kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan krediler nedeniyle haksız olarak tahsil edildiği ileri sürülen komisyon bedellerinin iadesi istemine ilişkin olduğu, davalı banka ile davacı arasında akdedilen 23/08/2007 ve 02/02/2010 tarihli genel kredi sözleşmeleri uyarınca kulandırılan krediler nedeniyle davacıdan ‘proje kredisi tahsis komisyonu’ adı altında 3.125,00 TL ve 3.050,00 TL tahsil edildiği, öncelikle kredi sözleşmelerinin 818 sayılı BK döneminde düzenlenmiş olması nedeniyle somut olayda 6098 sayılı TK’nun 20.maddesinde yer alan genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemenin uygulanamayacağı, yine ticari kredi sözleşmelerine ilişkin uyuşmazlıklarda Tüketici Kanunu hükümlerinin de uygulanamayacağı, kaldı ki sözleşmelerin 10.7 maddelerinde komisyon masraflarının müşteriye ait olduğunun düzenlendiği, ayrıca asıl ve birleşen davaya konu edilen komisyon tutarlarının davacı imzasını taşıyan geri ödeme planlarında açıkça belirtilmiş olduğu, tahsil edilen tutarların emsal banka uygulamalarına göre de uygun ve makul olduğu, tarafların tacir olduğu, bankanın yapmış olduğu işlemler nedeniyle ücret talep edebileceği (Emsal: Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/04/2016 tarihli 2015/8648 E., 2016/3751 K. sayılı kararı), dolayısıyla davacı talebinin haksız olduğu anlaşıldığı…” gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Bilirkişi ek ve kök raporunda bilirkişi heyetinin ticari kredilerde komisyon ve diğer ücretlerin iadesi yapılmayacağı yönündeki tespitin hatalı olduğunu, Yerel mahkemenin de bu tespiti esas alarak asıl ve birleşen davayı red kararı bu sebeple isabetsiz bir karar olduğunu, bilirkişi heyetinin işbu tespiti güncel Yargıtay kararlarından ve hukuki uygulamanın çok gerisinde kalmış bir tespit olduğunu, güncel hayata uyum sağlamak ve güncel hayatın sorunlarına çözüm bulmak için yenilenen hukuki uygulamaların eski uygulamalara göre önceliği olması daha hakkaniyetli bir durum oluşturacağını, ancak ne yazık ki somut olayda bilirkişi heyeti ve mahkemece bu güncel uygulamanın yok sayıldığını, Yargıtay’ın son kararları karşısında ister şirket ister şahıs tacir için kullanılmış olsun, bütün ticari kredilerde tahsil edilmiş komisyon ve masraflar ile karşılıksız diğer paraların iade alınmasının mümkün olduğunu, Yargıtay kararlarında da açıkça haksızlık ve karşılıksızlık unsurunun tüketici veya tacir ayrımı kabul etmeksizin herkes için geçerli olduğunu ve bütün kredi kullanıcıları için masrafların iadesine yasal ve kabul edilebilir gerekçe olduğunu kabul etmek gerektiğini, bu konuda birçok Yargıtay kararı mevcut olduğunu ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de sunulduğunu, bilirkişi raporlarında hataya düşülen ve mahkemenin bu raporları esas alarak verdiği kararın da isabetsiz olmasını sağlayan diğer bir husus da dava konusu sözleşmede davacı imzasının olması sebebiyle bu komisyon masraflarından sorumlu tutulması olduğunu, ancak bankalarda imzalatılan özenle anlatılmadan, izah edilmeden sayfalar dolusu sözleşmeler müşteriye yalnızca imzalaması için verildiğini, davalı taraf davacı tarafa sözleşmedeki maddelerin ayrı ayrı anlatıldığını söylemişse de durumun böyle olmadığını, önceden müşteri aleyhine maddelerle hazırlanmış bu sözleşmeler bankalar tarafından yalnızca karşı tarafa imza ettirildiğini, ancak bu durum ortada bir rıza varlığı olduğunu göstermediğini, Haksız şart içeren sözleşmelerin geçersiz olduğunu ve müşteri/karşı taraf aleyhine gerçekleştirilmiş durumun düzeltilmesi gerektiğini, zararın tahsil ve tamir edilmesi gerektiğini, Müvekkili ile yapılan sözleşmelerin genel işlem koşulu içeren sözleşmelerden olduğunu, bu sözleşmelere dayanılarak ve fahiş bir bedelin tahsilini gerçekleştirmelerinin hukuka aykırı olduğunu, Taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari kredi sözleşmesinden kaynaklandığını, kredi sözleşmesindeki davacı menfaatine aykırı hükümlerin genel işlem koşulu mahiyetinde olacağından yazılmamış sayılacağını, İşbu dosyaya ilişkin tanzim edilmiş bilirkişi raporlarının da eksik inceleme ile güncel kararlardan ve uygulamalardan yoksun olarak hazırlandığını, buna dayanan mahkeme kararının da dayanaksız ve hatalı bir karar olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, genel kredi sözleşmesi uyarınca 27.11.2007 ve 02.02.2010 tarihlerinde kullandırılan kredilerde, davalı banka tarafından tahsil edilen komisyon ve diğer masrafların haksız olduğu gerekçesiyle geri tahsili istemiyle açılmış alacak davasıdır. Mahkemece asıl ve birleşen davaların reddine karar verildiği, karara karşı asıl ve birleşen davalar yönünden davacı vekilin istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Birleşen davadaki istinaf başvurusunun incelenmesinde;Birleşen davada davacı vekili, davalı banka tarafından komisyon ve diğer masraflar için kesilen 3.050,00 TL’nin tahsili istemli dava açmıştır. Karar tarihi olan 16.11.2017 tarihi itibariyle HMK’nın 341. maddesi uyarınca kesinlik sınırı 3.110,00 TL olup, miktar itibariyle karar kesindir. Buna göre birleşen dava yönünden, HMK’nın 346-352. maddeleri uyarınca, istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiştir.Asıl davadaki istinaf başvurusunun incelenmesinde; 02.02.2010 tarihli kredi sözleşmesi, genel kredi sözleşmesi niteliğinde olup 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihi olan 01.07.2012 tarihinden önce aktedilmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmü düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlığa sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiği ve ticari kredi mahiyetindeki kredi sözleşmeleri hakkında 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı gibi 6098 sayılı TBK’nun genel işlem koşuluna ilişkin hükümleri de nazara alınamayacaktır. Diğer yandan Türk Ticaret Kanunu’nun 22. (6102 sayılı TTK’nın 20.) maddesi uyarınca tacir olan veya olmayan bir kimseye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacirin münasip bir ücret isteyebileceği düzenlenmiş olup, davalı banka tacir ve dava konusu kredi ticari işletmesiyle ilgili işlemlerdendir. Bu durumda davalı banka tarfaından verilen hizmet gereği münasip bir ücret istemeye hakkı olduğunun kabulü gerekir. Dosya kapsamında bulunan kredi sözleşmesinin 10.7’nci maddesinde de “İşbu sözleşme uyarınca müşteriye ait olduğu/olacağı hüküm altına alınmış olsun veya olmasın her türlü …. komisyonlar, ….. ekspertiz masrafları… nın müşteriye ait olacağ” şeklinde düzenleme içerdiği, ancak, hangi oranlar üzerinden kesinti yapıldığının tespit edilemediği, bankalara faiz dışı gelir elde etme imkanı tanınmış ise de bu hakkın kötüye kullanılmaması gerektiği, bu nedenle diğer bankaların benzer işlemlerdeki emsal uygulamalarının da araştırılarak, davalının tahsil ettiği tutarların uygun olup olmadığı konusunda bilirkişi raporu alınıp sonuca gidildiği de dikkate alındığında, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin eki mahiyetinde bulunan ve davacı tarafından imzalanan Taksitli Ticari Kredi Ödeme Planlarında proje komisyonlarının ve diğer masrafların miktarı net olarak gösterilmiş, kredi sözleşmesinin 10.7’nci maddesinde de “İşbu sözleşme uyarınca müşteriye ait olduğu/olacağı hüküm altına alınmış olsun veya olmasın her türlü …. komisyonlar, ….. ekspertiz masrafları… nın müşteriye ait olacağı” kararlaştırılmıştır. Bu halde, alınacak komisyon ve masraf tutarının ödeme planlarında açıkça belirlendiği de nazara alındığında, mahkeme kararında isabetsizlik bulunmamaktadır.İlk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, asıl dava yönünden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca esastan reddine, birleşen davada ise davacı vekili istinafının kesin bir karara ilişkin olması nedeniyle, HMK’nın 346-352 maddeleri uyarınca istinaf dilekçesinin reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;A- Birleşen davada; HMK’nın 246,352 maddeleri uyarınca istinaf dilekçesinin reddine,B- Asıl davada; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;