Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2197 E. 2020/1039 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2197
KARAR NO : 2020/1039
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2016/1146 Esas – 2017/1086 Karar
TARİHİ: 28/12/2017
DAVA: Tespit
DAVA TARİHİ: 21/11/2016
DAVA: Tespit
DAVA TARİHİ: 23/11/2017
Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karara karşı, asıl ve birleşen davanın davacısı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı asıl ve birleşen dava dilekçesinde özetle; HMK. 106. maddesi kapsamında, taraflar arasında imzalanmış “22.02.2007 Tarihli Çok taraflı ,”5” sayfa sözleşme hükümleri ile “44” sayfa eklerinden oluşan “4” adet anonim şirket vasfındaki şirket hisselerinin devrini düzenleyen sadece bir adet sözleşmenin varlığının, “Hisselerin Payların dağıtımını gösteren aynı tarihli ikinci bir sözleşmenin mevcut olmadığının, 22.02.2007 tarihli tarafları devredenlerle devralanlar “5” kişinin imzası olan tek ve yegane sözleşmenin geçerli olduğunun, geçerliliğini koruduğunun, borcun bölünmezliği ilkesinden hareketle müteselsil borçlular devralanların tamamının, davalıda dahil olmak üzere sözleşme gereklerini bütünü ile sebepsiz yerine getirmediğinin, işbu sözleşmeyi imza eden devir alanların borçlu olduğunu, sözleşme hükümleri arasında ve eklerinde hisse devir bedeli olarak düzenlendiği kabul edilen, detaylı borçlanma listelerinin, emre yazılı bonoların, müteselsil borçlu, borçlularının sadece “22.02.2007 tarihli sözleşme tarafı olan …, … olduğunun, bunlar dışındaki senet borçlusu olarak senet yüzünde imzası bulunan hisseleri devre konu edilmiş ….A.Ş.ünvanlı tüzel kişinin müteselsil kefil olduğunun, sözleşmeye taraf olmadığı olamayacağının, senedin esas borçlusunun olmadığının olamayacağının, hisseleri devre konu “4”adet şirket hisselerinin değerlerinin, devir bedellerinin kuruluş sermayesi ile değerlendirilemeyeceğinin, “her hissenin” piyasa değerinin olduğu, olması gerektiğinin, değerelemenin ve bedellerinin belirlenmesinde piyasa şartlarının olması gerektiğinin, sözleşme hükümlerinin, aynen yerine getirilmesinin alacaklı tarafça istenmesinin mümkün ve haklı olduğunun, tazminat ve bedel talep haklarını kullanmasına hakkının bulunduğunun tespitini talep etmiştir. Davalı … savunmasında özetle; davacı ile 22.02.2007 tarihli çok taraflı protokol isimli bir protokol imzalandığını, bu protokol hükümlerince karşılıklı edimler içeren ifa yükümlülüğü altına girildiği hususunun doğru olduğunu, ancak davacı protokol hükümleri gereklerine riayet etmediğinden bahis ile protokolün eki olan ödeme belgeleri nedeniyle borcun olmadığı hususunda mahkeme kararı bulunduğunu, davacının davalısı olduğu İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/507-2013/284 E.K. sayılı dosyada çok taraflı protokolün konusu olan şirket hisselerinin devrinin yapılmadığından bahis ile bu devrin bedeli olarak nitelendirilen ve alacak konusu edilen bonoların bir kısmından kaynaklı İstanbul ..icra müdürlüğü … E. sayılı takip nedeniyle davacıya borcu olmadığı hususunda karar verildiğini, kararın onanarak kesinleştiği, mahkeme ilamı ile de tevsik edildiği üzere: çok taraflı sözleşme ile devredilmesi taahhüt edilen şirket hisselerinin davacı … tarafından devredilmemiş olduğu, dolayısı ile sözleşmeden kaynaklanan taahhütlerini yerine getirmeyen …’nin EBK 81.madde hükmü uyarınca dava konusu senetler nedeni ile alacaklı hale gelmediğini, hisse devrinin gerçekleşmesinde huzurdaki davanın davalısı olarak tarafına atfedilecek bir kusurun bulunmadığı hususu… 14 ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2011/507- . 2013/284 E.K. Sayılı ilamı ile tespit edildiğini, ayrıca çok taraflı protokolün tarafı olan … davacı tarafından açılmış olan aynı konuyu içeren sözleşmenin tespiti konulu davanın da İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/773 E. Sayılı dosyası ile birleşen ve İstanbul 16 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/11531 E. Sayılı sözleşmenin tespiti istemli davasının da reddine karar verildiği, davaya konu edilen sözleşme çok taraflı olmakla birlikle, sözleşmenin taraflardan biri için geçersiz olması halinde diğerleri için de geçersizliğini ortaya koyacak niteliktc olduğunu, dolayısıyla sözleşme … için yok hükmünde olmasının diğerleri için de yok hükmünde olduğunu hukuken tevsik ettiğini, esasen şahsı tarafından yürütülen davada yapılan yargılamada sözleşmenin bütün olarak incelendiği ve yapılan yargılama neticesinde davacının sözleşme gereğini yerine getirmediği hususunun hükme bağlanmış olduğundan davanın derdestlik nedeniyle ve ayrıca çok taraflı protokolün konusu olan firmaların son hazirun cetvelleri dikkate alındığında sözleşmenin imza altına alınma tarihi olan 22.02.2007 tarihinden sonra protokole konu şirketlerin hiç birinin hissesinin devir edilmediğinden davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen davada davalılar … ve … vekili verdiği cevap dilekçesinde; davacının eda dava açması gerekirken tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığını, davacının haksız menfaat peşinde olduğunu, 11 yılı geçmiş ve alacak talebinde bulunduğu sözleşmenin zamanaşamına uğradığını, davacının elinde bulunduğu senetlerle açtığı icra davalarında kendisinin hiçbirşey devretmediğini, devreder gibi yapıp hukuku yanıltarak menfaat temin etmeye çalıştığını, hiçbir alacağı olmadığının mahkemelerce teyit edildiğini ve hüküm altına alındığını, davacının hiçbir geçerliği olmayan sözleşme ile menfaat temin etmenin peşinde olduğunu, davacının hukuki kimliği bir avukat olup, aynı zamanda alacaklısı olduğunu söylediği … A.Ş. nin sahibi ve avukatı olduğu gibi, … A.Ş. ye icra takibi yapan …Tic. A.Ş. nin de sahibi ve aynı zamanda avukatı olduğunu, daha sonra … A.Ş. Nin ortaklığından istifa edip şirketi kayyım … devrettiğini, … davacı olan …’yi avukat olarak vekil tayin ettiğini, davalılardan … davacının damadı olduğunu, … A.Ş. senetlerde borçlu olup, o gün imza atanların bu sıfatla imza attığını, davacının yaptığı icra takiplerinde de … A.Ş. nin borçlu olduğunu, davacı devretmeyi taahhüt ettiği şirketi davalılara devretmediği gibi İstanbul 4 Asliye Ticaret Mahkemesine açılan davanın 2010/524-2010/482 E.K. Sayılı kararı ile genel kurulda alınan kararları iptal ettirdiğini, yine davacı tarafından yapılan ihbar üzerine İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu tarafından İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesine açılan dava üzerine 2009/192-2010/398 E.K. Sayılı kararı ile … A.Ş. Nin 12.07.2007 tarihli olağan genel kurulunda alınan ve ticaret siciline tescil ettirilen kararların sicilden terkinine karar verildiğini, bu kararın gerekçesi olarak da gerek vekiledenlerine gerekse diğer şahısların şirket hisselerini iktisap edilmemesinin gösterildiğini, dolayısıyla hisse devirleri gerçekleşmediğinin davacının bizzat kendisinin tespit ettirdiğini, bu da kötü niyetinin ve sebepsiz zenginleşmeye çalıştığının mahkeme kararına bağlanmış açık delili olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 28/12/2017 tarihli, 2016/1146 Esas – 2017/1086 Karar sayılı kararında, “…Tespit davası kendine özgü davalardan olup bu dava sonucunda alınacak ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Tespit davasının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Somut olayda davacının daha evvel birden çok fazla davaya konu olmuş ve tartışılmış 22.02.2007 tarihli sözleşmenin tek sözleşme olduğu, varlığı ve hükümlerini sürdürdüğünün HMK 106 maddeye dayalı olarak tespitini istemesi olanaklı değildir. Hele hele HMK 106 maddeye dayalı tespit davası ile daha evvel verilip kesinleşen bir mahkeme hükmünün neticelerinin ortadan kaldırılması hiç olanaklı değildir. (Yargıtay 18. HD 2015/5595-18441 E.K sayılı, Yargıtay 13. HD 2014/38961-2015/33705 E.K sayılı, Yargıtay 8. HD 2014/13569-2015/18962 E.K sayılı kararları ) tespit davası açma koşulları bulunmadığından davanın reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür. Ayrıca hernekadar davalılardan …’e tebligat yapılamamış ise de, HMK 138 maddesi uyarınca işbu davada evrak üzerindende karar verilebileceği, ancak Mahkememizce tarafların bir kezde ön inceleme duruşmasında dinlenmesi yönündeki kararı gereğince…” asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı asıl ve birleşen davanın davacısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Davacı, davalılar ve dava dışı … arasında 22.02.2007 tarihinde “ÇOK TARAFLI SÖZLEŞME” başlıklı bir sözleşme imzalandığını, bu sözleşmede; metin, içeriği ve ekleri ile taraflar için getirdiği hak ve mükellefiyetler, meyyideler ve sözleşmenin uygulanmasının, şekli, metodu, karşılıklı edimlerin açıkça ve yeterli şekilde düzenlendiğini, sözleşme ve dava tarafları arasında bu hususta kesinlikle fikir ayrılığı ve uyuşmazlık bulunmadığını, Uyuşmazlığın İstanbul 14,Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/507 Esaslı dosyada davanın çözümü için görevlendirilen bilirkişilerin gerçek dışı beyan, açıklama ve görüşlerinden doğduğunu, tabii olarak davanın yanlış ve taraflı rapor ekseninde tamamlandığını, raporun yanlış, eksik, sahte, olmayanın olmuş gibi algı yaratacak şekilde ortaya konulması ile hatalı sonuç oluşturulduğunu, 22.02.2007 tarihli sözleşmenin, davacının kendisi ile hisselerinin tamamına sahip olduğu şirketlerin malik olduğu “4”adet “anonim şirketin” bütün hisselerinin “beş kişiden oluşan” sözleşmenin devir alanlarına “devri” ve karşılığında sözleşmedeki edimlerin devir alanlarca yerine getirilmesi olduğunu, TTK’nın amir hükümlerle düzenlemiş olduğu “hisse devir” usullerini yerine getirilerek “4” adet şirketin hisselerini, 22.02.2007 tarihli sözleşme metnindeki usul yerine getirilerek “davacı tarafından” devir alanlara devredildiğini, ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiğini, Davalılardan …’in, devir konusu şirket hisselerinin devir edildiği sabit olduğu halde İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/507 E. sayılı dava ile devre konu bütün hisselerin devir bedelleri olan “emre yazılı” senetler için menfi tespit davası açtığını, davacının, dava dilekçesinde, dava sürecinde savunmalarında, açıklama ve itirazda bulunmadığı halde görevlendirilen bilirkişilerin taraf talep ve iddiaları dışında, herhangi bir delil ve itiraz ve savunma olmaksızın ortada 22.02.2007 tarihinde 2 adet çok taraflı sözleşme olduğu şeklinde beyanda bulunulduğunu, iki sözleşmenin bir arada mütalaa edilerek hayali ikinci sözleşmede … için düzenlenen hisselerden % oranların davacıya verilmediği tespitinde bulunulduğunu, hayali ikinci sözleşmeyi var ederek raporu esas kabul eden bilirkişiler hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, suç duyurusunun mahkeme hakiminin kararı ile oluşacağı mütalaası ile takipsizlikle sonuçlandığını, İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/507 Esas 2013/284 Karar sayılı kesin kararıyla hukuk ve hakikat dışı tespiti dava için esas kabul ettiğini, bu şekilde ikinci sözleşmenin yoktan var edildiğini, gayri hakiki ve gerçek olmayan bir tespitin ortadan kaldırılmasında davacının yararının yadsınamayacağını ve bunun yanlışlık, hatta sahteliğin bir mahkeme ilamına vücut vermesinin yanlış ve gerçek dışı belgeye gerçek varlığın hukuki sonuç verdiremeyeceğini, HMK 106. madde metni ve gerekçesinin, maddenin hukuki müessese vasfı kazanmasında başılaca amil olan “HUMK” tatbikatının uzun yıllar getirdiği tecrübelerle oluşan içtihatların bu hususta engel oluşturacak hüküm getirmediğini, Sözleşmeyi devir alanın 5 kişi olduğunu, bütün davalılar için ilamın ilgilendirmesinin hukuki dayanak ve gerekçesi olmadığını, 22.02.2007 tarihli sözleşme konusu “4” adet şirket hissesinin devrinin gerçekleştiğini, ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiğini, fiiliyatta devir yetkilendirilmiş görevlerin kendi aralarında dağıtıldığını, işlem ve işlevler yaptığını, devirlerin gerçekleşmesini takip eden süreçte hisseleri devre konu son ve 4. şirket özel kanunla kurulmuş olduğundan, özel kanun ve ilgili mevzuatına göre gerekli işlemlerin gerçekleşmemesi sebebi ile devir işlemlerinin mahkeme kararları ile iptal ve yok sayıldığını, Davalı sıfatı ile taraf olmuş devre konu 4.şirketin yeni maliklerinin illegal yöneticilerinen davaları kayıtsız şartsız kabul ederek devir işleminin sonlandırılmasına sebep olduklarını, Devre konu 4.Şirket … A.Ş.nin taraf olduğu davalarda oluşan kesin hükümlerin, devirlerin hukuki sonuç verdiği anlamında devir alanların şirketinin temsilde yetkileri’nin varlığı ve hukuki sonuç verdiği kabul ettiklerini, örnek ilamların sunulduğunu, devrin ya gerçekleştiğini ya da gerçekleşmediğini, ikisinin bir arada olamayacağını, davalı … davacısı olduğu davada hisseleri devir almadığını beyanla bilirkişilerin desteği, haksız ve sahte belge ile isteğine nail olduğunu, Davacının şirketlerdeki hisselerini davalılar lehine kaybettiğini, karşılığının -0- bedel olduğunu, sonuçta büyük bir sebepsiz zenginleşme yaratıldığını,Bir kısım davalıların tayin ettikleri vekillerin görev ifa etmemesine rağmen ve mahkemece hüküm verildikten sonra müracaatları ile lehlerine vekalet ücreti tayin edilmesinin doğru olmadığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri gibi karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl birleşen dava HMK 106 maddesi uyarınca davacının davalılar ile kendisi arasında 22.02.2007 tarihli sadece bir tek sözleşmenin bulunduğunun, başka bir sözleşme bulunmadığının, sözleşme uyarınca hisse devri alanların devir karşılığı olarak verilen bonolardan müteselsilen sorumlu olduklarının tespitine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın davada hukuki yararı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, karara karşı asıl ve birleşen dava davacısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi HMK 355 maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Mahkeme gerekçesinde de işaret edildiği üzere, davacı asil dava dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarıyla “taraflar arasında 22.02.2007 tarihli tek bir sözleşme olduğunun tespitine ilişkin talebinin, sözleme uyarınca şirket hisselerinin devri karşılığı davalılar tarafından verilen bonoların, daha sonra menfi tespit davalarına konu edilmesi ve bu davaları kaybetmiş olması ve verilen hükümlerin kesinleşmesi sebebiyle aleyhine usulsüz ve haksız olarak kesinleşmiş menfi tespit ilamının aksini ispatlamaya çalıştığını, zira iadei muhakemeye gidebilmek için bu olayı delillendirmesi gerektiğini” beyan ederek tespit davasını açma amacını ortaya koymuştur. HMK 106 maddesinde düzenlenen tespit davası kendine özgü davalardan olup bu dava sonucunda alınacak ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Tespit davasının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Eda davası açılabilecek durumda tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Kaldı ki HMK 106 maddeye dayalı tespit davası ile daha evvel verilip kesinleşen bir mahkeme hükmünün neticelerinin ortadan kaldırılması ise mümkün değildir. Buna göre mahkemece davacının davada hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle verdiği red kararı isabetli olup, aksi yöndeki davacı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacının taraflar arasındaki başka mahkemelerde görülüp kesinleşen kararların bu dava yönünden kesin hüküm teşkil etmeyeceği yönündeki istinaf nedeninin inclenmesinde; mahkemece eldeki dava hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle reddedilmiş olmakla yerinde değildir.Mahkemece davalının red sebebine göre kendisini vekil ile temsil eden davalılar yararına maktu ücreti vekalet tayin etmesi doğru olmakla, aksi yöndeki davacı istinafı da yerinde değildir.Birleşen dava davalılardan … e tebligat yapılamamasına rağmen mahkemece davanın hukuki yarar yokluğundan ( dava şartı) reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece resen dikkate alınması gerektiği, kaldı ki mahkemece bu hususun gerekçeli karar da işaret edilerek, bu durumda dosya üzerinden HMK 138 maddesi uyarınca karar verilebileceği belirtilerek ve gerekçelendirilerek hüküm kurulduğu gözetildiğinde ve ayrıca bunun bir usul hatası olduğu kabul edilse dahi; esasa etki eden veya başvuranın temel yargısal haklarını ihlal eden bir hata olmadığı dikkate alındığında davacının davada davalılar yönünden taraf teşkili sağlanmaksızın hüküm kurulduğu yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, ası ve birleşen dava yönünden davacı asilin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Karar kesinleştiğinde dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 08/10/2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.