Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2138 E. 2020/519 K. 09.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2138
KARAR NO : 2020/519
KARAR TARİHİ: 09/06/2020
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/04/2018
NUMARASI : 2015/1302- 2018/348 E.K
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, su ürünleri piyasasında büyük balıkçı şirketlerinin sezon döneminde tekne sahipleri ile anlaşarak bir veya iki ay süren avlanma mevsiminde, tekne sahiplerinin avladıkları balığı kendilerine satmaları konusunda anlaştıklarını, büyük balıkçı şirketlerine bağlanan tekne sahiplerinin sezon öncesinde, sözleşme imzaladıkları balıkçı şirketlerinden hem avans aldıklarını ve hem de teknelerin eksik olan radar aksamını, özel bir üretim olan orkinos ağlarını, tekne tamir ve bakım masraflarını balıkçı şirketlerine ödettiklerini, su ürünleri piyasasında işleyişin bu şekilde olduğunu, bu bağlamda, müvekkili şirketin de bir çok tekne sahibi ile olduğu gibi davalının yasal maliki olduğu … isimli tekne ile 2003 yılından itibaren 2012 sezon sonuna kadar değişik zamanlarda imzalanan orkinos balığı avlanması ve satış sözleşmeleri akdettiğini, buna göre, davalının sezon döneminde avladıkları orkinos balığını müvekkili şirkete sattığını, sözleşmeler incelediğinde, sezon sonunda, ödeme ve avanslar ile avlanan balıkların fiyatlandırılarak faturalandırılacağı, bu şekilde yapılacak mutabakat sonrası taraflar arasındaki borç ve alacakların hesaplanacağını, tekne sahibinin borçlu çıkması durumunda, sözleşmelerdeki hükme göre, bu borcun bir sonraki sezona devredilmesi konusunda mutabık kalınabileceğinin öngörüldüğünü, müvekkili şirket ile davalı arasında 2012 yılı sonunda anlaşmaya varılamadığını, sözleşme imzalanamaması üzerine, davalının daha önceki sezonlardan devreden borçlarının ödenmesi için davalıya yapılan başvuruların sonuçsuz kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 594.506,51 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 06.01.2016 tarihli dilekçesinde, dava dilekçesinde davacı … AŞ yetkilisi …’un da davacı olarak gösterildiğini, oysa ki davacı şirket yetkilisi …’un davacı sıfatına haiz olmadığını belirterek bu maddi hatanın düzeltilmesini istemiştir. Davalı vekili, davacılardan …’un sözleşmeye taraf olmadığından davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, …. adlı teknenin ortağı olan müvekkili …’in belirli süreli akdedilen sözleşmelerde belirtilen edimlerini yerine getirdiğini, 9 yıl süreen sözleşmeye dayalı ticari ilişkide davacıya hiç bir borcunun bulunmadığını, sahte senet düzenlemekten dolayı yargılanan davacı şirket yetkilisinin kendi kusurlarını örtbas etmek ve müvekkili zor durumda bırakmak amacıyla alacaklı olduğu iddiasıyla eldeki davayı ikame ettiğini, 2003 yılından 2012 yılına kadar devam eden sözleşme ilişkisinde iddia olunan tutar alacağın olduğunun müvekkiline bugüne değin ne sözlü ne de yazılı olarak bildirilmediğini, iddia olunan dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalının zaman aşımı itirazının yerinde bulunmadığı ancak davacı …’unda davacı sıfatıyla açmış olduğu davada sunulan davacı vekili açıklaması ile HMK 124 maddesi çerçevesinde maddi hata olarak değerlendirildiği, benimsenen bilirkişi raporundan anlaşıldığı üzere, mahsup sonrasında fatura tutarını aşan 518.691,19 TL alacağının mevcut olduğu gerekçesiyle davanın davacı şirket yönünden kısmen kabulü ile, 518.691,19 TL’nin dava tarihinden itibaren değişen oranda avans faizi ile davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı …’un açmış olduğu davanın ise HMK. 124 maddesi çerçevesinde denetlenmiş olmakla adı geçen yönünden karar oluşturulmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki sözleşmeler belirli süreli olup, borcun bir sonraki yıla aktarıldığına ilişkin taraflar arasında herhangi bir mutabakatın bulunmadığını, taraflar arasındaki alacak ve borçların bir sonraki yıla devredilmesi ancak tarafların ortak rızası ve anlaşması ile mümkün olduğunu, iddia olunan dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, hükme esas alınan raporda “2005 devreden” adı altında 76.151,74 TL ödemenin dayanağı gösterilmediği gibi hangi gerekçe ile 2005 yılından devredildiğinin açıklanmadığını, raporun denetime elverişli olmadığını, rapora itirazlarının karşılanmadığını, davacı … yönünden davanın husumetten reddi gerektiğini, rızaları alınmadan taraf değişikliğinin yapılamayacağını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE Davacı, cari hesaptan dolayı davalıdan alacaklı olduğunu iddia etmiş, davalı ise, taraflar arasındaki belirli süreli sözleşmelerde, dönem sonundaki alacak ve/veya borcun bir sonraki döneme devrinin ancak tarafların ortak mutabakatı ile mümkün olabileceğini, 9 yıllık sözleşmeye dayalı ticari ilişki de böyle bir mutabakatın yapılmadığını, davacıya borcun bulunmadığını, iddia olunan alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekilince süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.HMK.’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olmak üzere yapılan incelemede; Dosyaya sunulan sözleşmelerde, satıcı olarak “… Teknesi adına … &… ” olarak gösterildiği, faturaların da “… Ort. … Balık Müstahsili” olarak düzenlendiği ve nitekim davacının kendi ticari defter ve kayıtlarında da bu şekilde gösterilmiş olduğu, bu durumda, davalı … ile dava dışı …. arasında adi ortaklık ilişkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Husumet dava şartı olduğundan yargılamanın her aşamasında talep üzerine ya da re’sen dikkate alınmalıdır. Adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından ve ortakların adi ortaklığa ait haklar üzerinde birlikte hak sahibi olduklarından davanın adi ortaklığı oluşturan gerçek veya tüzel kişilere ayrı ayrı yöneltilmesi gerekir (Bkz. Yargıtay 19 HD, 16/02/2017 tarih, 2016/5608 -2017/1224 E.K ve 20/12/2017 tarih, 2016/4134-2017/1286 E.K sayılı ilamları).Somut olayda, davacı tarafından … &… adi ortaklığı aleyhine adi ortaklığı oluşturan tüm kişiler (… ve …) taraf gösterilerek dava açılması gerekirken davalı … şahsına karşı açılan davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görüldüğünden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında yeniden hüküm verilmesine dair oy çokluğuyla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davacı şirketin davasının pasif husumet nedeniyle usulden reddine,2-Davacı …’un açmış olduğu davacı olarak davasının ise HMK. 124 maddesi çerçevesinde denetlenmiş olmakla adı geçen yönünden karar oluşturulmasına yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu’na göre alınması gerekli 54,40 TL harcın, peşin alınan 10.152,69-TL harçtan mahsubu ile artan 10.098,29 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,6-Sarf edilmeyen gider avanslarının, talep halinde taraflara iadesine,7-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden:a-Davalı tarafından istinaf başvurusu için yatırılan 8.858,00 TL istinaf peşin karar harcının, talep halinde davalı tarafa iadesine,b-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,c-Davalı tarafından istinaf aşamasında harcanan 98,10 TL başvuru harcı gideri, 36,10 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere, toplam 134,20 TL yargılama giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, d-Artan gider avanslarının, yatıran tarafa iadesine, 8-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından taraflara tebliğine,9-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09/06/2020 tarihinde oy çokluğuyla ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

KARŞI OY Dava, ticari satım ilişkisi kapsamında, açık hesap ilişkisinden kaynaklı bakiye alacağın tahsili istemiyle açılmış bir alacak davasıdır. Dairemizin sayın çoğunluğu, davalı tarafın adi ortaklık sıfatıyla sözleşme ilişkisine girdiği, adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığından, davanın adi ortaklığı oluşturan tüm ortaklara karşı birlikte yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak davanın pasif husumet nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Oysa, TBK m.638 f.3 uyarınca adi ortaklığın ortakları, birlikte veya bir temsilci aracılığıyla bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar. Davacı alacaklı, adi ortaklıkla olan ilişkisinden kaynaklanan alacağını, müteselsil sorumlu ortakların tamamına, bir kısmına veya içlerinden herhangi birine yöneltebilir. Müteselsil sorumluların tümüne birden davayı yöneltme zorunluluğu bulunmamaktadır. Kuru’nun ifade ettiği gibi, “Davanın konusu para alacağı ise, ortaklar bu borçtan müteselsilen sorumlu olduklarından (BK m.638) ve alacaklı müteselsil borçluların birinden borcun tamamını isteyebileceğinden (BK m.163), davacı, bir ortağa veya ortakların tümüne veya bazılarına karşı alacak davası açabilir.” (Prof. Dr. Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, I. Baskı, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2016, s.165).Bu hukuki açıklamalara göre, davalının taraf ve dava ehliyeti ile pasif dava ehliyeti (davalı sıfatı) bulunduğundan, işin esasının incelenmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına muhalifim.